Durum ciddi, şimdi iradeleşme zamanı!
Antifaşist güçlerin, halklarımızın örgütlenmesi, seçim mücadelesi anında bile olsa yalnızca oy vermek için, sandık güvenliği için örgütlenme olamaz. Parlamentarizmle zehirlenmiş politik akıl, halklarımızı silahsızlandırmaktan, gafil avlanmasına hizmet etmekten başka bir işe yaramaz. Antifaşist kuvvetlerin, halklarımızın yaklaşan faşist saldırganlık tehdidine karşı onu göğüsleyecek ve püskürtecek, direnişi faşizmi yenme çizgisinde büyütecek kapsam ve nitelikte olmalıdır. Yalnızca oy sayım sürecinde sandık başlarında olmak yetmez, faşist saldırganlığı püskürtmek üzere her çeşit hazırlıkla birlikte alan tutmak gerekir. Mahalleler, meydanlar, sokaklar tutulacak alanlardır. Alan tutmak öncülerin kitlelerle birlikteliği, kitle örgütlülüğü ve kararlılığıyla tamamen mümkündür.
Faşist saray rejimi sanki 14 Mayıs'a kurgulanmış gibi devlet terörünü günbegün tırmandırıyor. 21 kentte HDP, ÖHD, Mezopotamya Ajansı, Jin News'e yönelik baskın, gözaltı ve tutuklama terörü, birkaç gün sonra 8 kentte ESP, SGDF, SKM, Etkin Haber Ajansı ile sürdü. Ve arkasından üç kentte Partizan-Yeni Demokrasi okurlarına yönelik saldırı geldi. "Yasal devlet terörü" işin bir yanı!
Yanı sıra paramiliter güçlerin saldırıları da tırmanıyor. Öyle ki, Yeşil Sol Parti'nin seçim büroları, parti binaları, stantları, konvoyları, aktivistleri, afiş ya da pankartlarının saldırıya uğramadığı gün yok. Günlere yayılmış onlarca örneği var. Yeşil Sol Parti etrafında hareket eden antifaşist güçler sistematik devlet terörü altında ezilmeye, yıldırılmaya çalışılıyor. Daha önce de deneyimlendiği gibi, faşist şeflik rejimi altında "demokratik seçimler" böyle oluyor! Erzurum'da paramiliter kuvvetlerin CHP-Millet İttifakı mitingine yönelmeleri, faşist terörün kapsama alanın genişletildiğinin de göstergesi. Daha bu işin, SADAT'ı, Bekçiler aparatı, HÜDAPAR'ı, DAİŞ irtibatı, AKP gençliği, mafyatik bağlantılarıyla MHP ve ülkücüleri var.
Faşist şeflik rejimi siyasi meşruiyet sağlamak, halkın rızasını almak, bu yoldan iktidarını tahkim etmek ihtiyacı nedeniyle seçimlere girmekten kaçınamadı; ya seçimleri de tasfiye edecek bir şiddet düzeyine sıçrayacak ya da iktidarını tahkim etmek için seçim oyununu oynayacaktı. AKP-MHP iktidarı seçimleri ötelemek için depremi kullanmayı bir an tarttı ama cesaret edemedi. Faşist saray rejimi ve dayandığı ittifaklar yukarıda özetlenen iki koldan terörü artırarak ve bunları (seçime bir iki gün kala Rojava'ya saldırı gibi) şok bazı hamleler ve değişik seçim hileleriyle de tahkim ederek seçimlerde istediği sonuçları elde etmeye var gücüyle yönelmişken, bunu elde edemediği durum için de hazırlık yapıyor.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun "14 Mayıs 2023, Batı'nın siyasi darbe girişimidir" derken, yalnızca Batı karşıtlığı ve milliyetçilik ile oy avcılığı yapmıyor, o aynı zamanda icabında 14 Mayıs seçim sonuçlarını gayrı meşru ilan etmenin de yolunu döşüyor. Faşist şefin gözdelerinden Binali Yıldırım "Bu seçim işgalcilere karşı istiklal mücadelesi seçimidir" derken aynı olasılık üzerine çalışıyor. Sonra bizzat faşist şefin kendisi, "Benim milletim Kandil'den aldığı destekle cumhurbaşkanı olana bu ülkeyi teslim etmez" diyerek, icabında seçim sonuçlarını gayrı meşru ve geçersiz ilan etmeye (veya YSK aracılığıyla!) hazırlanmakta olduğunu ima ediyor. Faşist şefin başdanışmanlarından Mehmet Uçum, "2023 seçimlerinde iktidar değişikliği Türkiye'nin tam bağımsızlık sürecine darbe" olacağını açıklıyor.
Bunlar ne salt algı operasyonu ve ne de yalnızca, gözdağı, tehdit ve şantaj siyaseti. Durum ciddi! Faşizm her duruma hazırlanıyor, devlet bürokrasisi içinde kadrolaşmışlar, bütün devlet imkanları zaten ellerinde. Erzurum'da paramiliter güçlerin saldırısı için vali, polis müdürü ve belediyenin ortamı nasıl hazırladıkları görüldü, biliniyor. Kemal Kılıçdaroğlu "Korkunç şeyler yapmaya hazırlar" tespitini yapıyor olmasına karşın, seçim günü sandık güvenliğinden dem vurmanın, sükunet ve suhulet çağrısı yapmanın ötesine geçmiyor! Antifaşist güçlerin, halklarımızı politik uyanıklığını köreltiyor, tırmanış halindeki faşist saldırganlık karşısında silahsızlandırıyor.
14 Mayıs'ın sorunu sandık güvenliği mi?! Her kim ki, 14 Mayıs'ın sorununu sandık güvenliğine indirgiyorsa o burnunun ucunu göremiyor demektir. Şimdi işçi sınıfı ve emekçileri, halklarımızı yaklaşan ve büyüyen faşist saldırı tehdidine karşı uyarmak gerekiyor. Antifaşist güçler başta gelmek üzere halklarımız yeni bir faşist saldırganlık tehlikesiyle karşı karşıya. Faşist saldırganlık tehdidini görmeyip sandık güvenliğine odaklananlar büyük bir politik yanılgı içerisindedirler.
Antifaşist güçleri, halklarımızı iradesine sahip çıkmanın bir biçimi olarak sandık başına çağıranlar, sorunun birkaç saat oylar sayılıncaya kadar sandık başında beklemek olmadığını da apaçık ortaya koymak zorundadırlar. Halklarımızın antifaşist bilincini birkaç saat oy sayımını beklemekle sınırlandıranlar halklarımızın siyasi uyanıklığını köreltmekten başka ne yapmış oluyorlar!
İşçi sınıfı ve emekçileri, halklarımızı yaklaşan faşist saldırı tehdidi karşında uyarmak, en başta devrimciler gelmek üzere bütün antifaşistlerin görevidir. Geriye doğru son bir aya bakıldığında da seçimlerin seçimlerden öte bir mücadele anı olduğu gerçeği çarpıcı biçimde görülüyor. 14 Mayıs kuşkusuz seçim mücadelesinin önemli bir anıdır, öyle ya da böyle faşizme karşı mücadele yeni bir durumla karşı karşıya kalacaktır. Politik uyanıklığı yüz misli artırmak ancak örgütlenmeyle birleştirildiğinde işlevini hakkıyla yerine getirebilir.
Antifaşist güçlerin, halklarımızın örgütlenmesi, seçim mücadelesi anında bile olsa yalnızca oy vermek için, sandık güvenliği için örgütlenme olamaz. Parlamentarizmle zehirlenmiş politik akıl halklarımızı silahsızlandırmaktan, gafil avlanmasına hizmet etmekten başka bir işe yaramaz. Antifaşist kuvvetlerin, halklarımızın yaklaşan faşist saldırganlık tehdidine karşı onu göğüsleyecek ve püskürtecek, direnişi faşizmi yenme çizgisinde büyütecek kapsam ve nitelikte olmalıdır. Yalnızca oy sayım sürecinde sandık başlarında olmak yetmez, faşist saldırganlığı püskürtmek üzere her çeşit hazırlıkla birlikte alan tutmak gerekir. Mahalleler, meydanlar, sokaklar tutulacak alanlardır. Alan tutmak öncülerin kitlelerle birlikteliği, kitle örgütlülüğü ve kararlılığıyla tamamen mümkündür. Oy, sandık güvenliği, derken parlamentarizm atmosferi tarafından adeta boğuldukları için devrimci güçlerin antifaşist direniş komiteleri kurmakta çok zayıf kaldıkları, iradeleşemedikleri görülüyor. Şimdi son bir kaç günde bile olsa söz ile eylemi buluşturma, emekçi semtlerinde antifaşist halk direniş komitelerini duraksamadan kurma, iradeleşme zamanı.
*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 12 Mayıs tarihli 115. sayı başyazısı.