4 Eylül 2025 Perşembe

B. Tufan Karayazı yazdı | Aciz devlet ve işbirlikçileri

Devrimci sosyalistler onurlu bir yaşam için mücadele ediyorlar. Karşısında durdukları güçler ise onursuzluğu, teslimiyeti ve çürümüşlüğü örgütlemeye çalışıyorlar. Devrimci hareketin iradesini teslim alamayan ve onu tasfiye edemeyen, toplumsal hareketlerin gelişimini ve yükselişini engelleyemeyen AKP-MHP iktidarı, yenemediği-sindiremediği ilerici-devrimci kuvvetleri kumpaslarla, komplolarla durdurmayı amaçlıyor ama başaramıyor. 3-5 çetecinin yalan beyanlarıyla ve zorbalıkla ayakta kalmaya çalışan faşist iktidar, onurlu yaşam ve özgürlük mücadelesinin karşısında yenilgiden kurtulamayacaktır.

Devlet tarafından uygulanan ve yakın zamanda sık biçimde denk geldiğimiz "itirafçılık, gizli tanıklık, yalancı tanıklık" gibi yöntemlerin her geçen gün derinleştirildiğini görüyoruz. Özellikle İBB-İmamoğlu ve CHP'li belediyelere yönelik operasyonlarla gündemde daha fazla yer edinen bu saldırı yöntemi yeni bir durum değildir. Devletin çok uzun yıllar devrimci sosyalistlere, komünistlere ve yurtseverlere karşı sıkça kullandığı bir saldırı biçimidir. Son günlerde yaşanan bazı örnekler, bu saldırının devlet tarafından nasıl ve hangi amaçla tertiplendiğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Hiç kuşkusuz bu bir özel savaş yöntemi, kumpas-komplo siyaseti pratiğidir. Yakın zamanda açığa çıkan birkaç kumpas pratiğine yakından bakalım. Geçtiğimiz hafta, silah tüccarı faşist çeteci Ünal Canik'in yalan ifadeleri ve iftiraları sonucu ESP'li Serkan Okatan gözaltına alındı ve beklendiği gibi tutuklandı. Aynı iftira dosyasında Göksel Kesici ve Kinyas Taşhan isimli çetecilerin beyanları da var. Yine geçtiğimiz haftalarda, çocuk istismarcısı ve uyuşturucu satıcısı Mustafa Bozali'nin yalan beyanları üzerinden devrimci sosyalistlere dönük komplo ve kumpas hazırlığı kamuoyuna yansıdı. ESP, bu aşağılık kumpas yöntemini teşhir ederek işçi sınıfı ve ezilenleri bu kirli yönteme karşı mücadeleye çağırdı.

Devletin amacının devrimci mücadeleyi zayıflatmak ve tasfiye etmek olduğu ortadadır. Yıllarca uyuşturucu, silah tüccarlığı, gasp ve çeteleşme gibi yöntemlerle, özellikle emekçi semtlerdeki antifaşist halk gençliği başta gelmek üzere devrimci güçleri etkisizleştirmek için türlü saldırılar gerçekleştiren devlet, şimdi yeni kumpas biçimleri devreye sokuyor. Devletin toplumu çürütme ve köleleştirme aparatları olarak kullandığı uyuşturucu çeteleri bu kez devrimci örgütlenmenin yargı yoluyla engellenmesi ve tasfiyesi için kullanılıyor. Emekçi semtlerde devrimci faaliyet düşmanı olarak önü açılan, büyütülüp beslenen uyuşturucu çeteleri ve bu çetelere mensup en onursuz ve düşkün müptezeller üzerinden yeni saldırılar tertipliyor.

Göksel Kesici ve Kinyas Taşhan isimli çeteciler, Gülsuyu Mahallesinde silah ve uyuşturucu satarak zaten uzun yıllar devletin yozlaştırma politikasının bir aparatı oldu. Bu çeteler aynı zamanda devletin emekçi mahallelerden devrimcilerin söküp atılması için özel rol oynadı. Taşhan, 2013 yılında ESP Maltepe ilçe binasına düzenlenen silahlı saldırının yanı sıra Sosyalist Gençlik Derneği üyesi Cebrail Günebakan'ın bıçaklanmasının da failleri arasında. İftiracı çeteci Göksel Kesici ise Hasan Ferit Gedik'in katledilmesinin faillerinden. Bu çeteci daha sonra iç hesaplaşmada öldürüldü. Devrimcilere dönük saldırının yaşandığı tarihle bu iki çetecinin iftirada bulunduğu tarihler de örtüşüyor. Bir yandan devrimcilere silahlı saldırı düzenleyen çeteler, 2010-2014 yılları arasında devrimciler hakkında iftira içeren beyanlarda bulunarak devletle nasıl iç içe çalıştıklarını gösterdi.

Uyuşturucu ticareti ve tetikçilik faaliyeti yürüten halk düşmanı kişilere, devrimciler hakkında yalan beyanlarda bulunması karşılığında para ve "özgürlük" teklif eden devlet, bu saldırı yöntemiyle yüzlerce ilerici-devrimci-demokratı tutsak etmeyi amaçlıyor. Devrimci sosyalistlerin, komünistlerin, yurtseverlerin faaliyetlerini engellemek, onları "yasadışı" ve "terör örgütü üyesi" vb. göstererek yıllarca hapsedilmesini sağlamak için elinde hiçbir delili olmayan siyasi polis, baskı ve şantaj yoluyla itirafçılaştırdığı kişileri kullanıyor. Hatta aynı itirafçıların, değişik zamanlarda farklı kişilerin suçlanması ve tutuklanması için yeniden ve yeniden kullanıldığı da bir gerçek.

Siyasi polis baskı, tehdit, işkence ve diğer zorlama biçimleriyle örgütlü bireylerden iftira ve "itiraflar" alamayınca, bu kez de devrimcilere zaten düşman olan uyuşturucu çetelerini ve faşist tetikçilerini birer aparat olarak kullanmaktadır. Bunlardan biri de işbirlikçi, itirafçı-iftiracı olduğu yakın zamanda devrimci sosyalistler tarafından kamuoyuyla paylaşılan Mustafa Bozali isimli çocuk istismarcısı ve uyuşturucu satıcısıdır. Uyuşturucu piyasasında kendi ağını kurup kolay yoldan daha fazla para kazanmak amacıyla Avrupa'dan Türkiye'ye dönen ve yakın zamanda tutuklanıp 15 yıl ceza alan bu iftiracı düşkün, "paçayı kurtarmak adına" onlarca devrimcinin üzerine yalan beyanlarda bulunmuştur. Devlet, bu yöntemle hem devrimci sosyalistlere dönük yeni siyasi operasyonlara zemin oluşturmak hem de uyuşturucu-mafya-çete suçlarından tutuklananları "özgürlük" vaadiyle "itirafçılığa ve işbirlikçiliğe" teşvik etmektedir. Yöntem basittir: Suçun ne olursa olsun, devrimcilerin üzerine ifade ver, seni serbest bıraktıralım. Emekçi halkın ve işçi sınıfının öncülerini durduramayan devletin, 3-5 çetecinin düpedüz iftira, polis kurgusuyla hazırlanmış yalan beyanlarından medet umar hale gelmesi tek kelimeyle acizliktir, çaresizliktir.

Siyasi polisin, itirafçıların iddialarına ve yalanlarına dayanarak hazırladığı fezlekeler savcılar tarafından iddianameye çevriliyor. Mahkemeler de bunları esas alarak, aleyhte delilleri, itiraflardaki bariz çelişkileri, tutarsızlıkları görmezden gelerek, iftiracıların beyanlarını "yeterli delil" sayarak siyasi hukuk operasyonlarını kalıcı bir içtihat haline getiriyor. En basit hukuk kurallarını bile çiğniyor. Onurunu, ruhunu, büsbütün varlığını faşist devlete satan bu düşkün ve müptezel unsurların verdiği ifadeler bir itiraf değildir. Devrimcileri tutuklatmak amacıyla özel olarak kurgulanıp hazırlanan kumpas yalanları ve iftiralardır. Bu yöntem sonucu açılan ve hala devam eden yüzlerce, binlerce dava söz konusu. Hala bir tek itirafçının ifadesine dayanarak verilen kararlar doğrultusunda birçok kişi tutuklu ve hükümlü durumundadır. İtirafçılık, gizli tanık, yalancı tanık gibi uygulamalar devletin yasadışı operasyonlarının temel yöntemi haline gelmiştir.

Devletle tutuşulan bu işbirliği onursuz bir yaşam tercihidir, düşkünlüktür. Çürümüşlüğün ve yozlaşmanın resmidir. Devletin bu yöntemde ısrar etmesinin nedeni, "sonuç aldığını" düşünmesidir. Çeteciler ve uyuşturucu satıcıları üzerinden devrimci sosyalistlerin sürekli olarak siyasi operasyonlarla karşı karşıya kalması, devrimci sosyalistleri kitlelerden koparmayı hedefliyor. Kitlelerin bilincinde devrimcilere "güvensizlik" örgütlemeyi ve aynı zamanda örgütlü yapılar içerisinde de "güvensizlik" örgütlemeyi ve içeriden çözülmeyi amaçlıyor. Ancak yıllardır denenen ve uygulanan bu yöntemin sonuç üretmediği ortadadır. Devrimci sosyalistleri kitle hareketinden ve emekçi soldan yalıtmak isteyen bu özel saldırı yönteminin devletin beklentilerini karşılamadığı bariz biçimde görülmektedir. Düşkünlük, onursuzluk, işbirlikçilik ve ihanet yeni değildir. Tüm bu saldırılar karşısında devrimci sosyalistlerin özgürlük ve sosyalizm mücadelesi sürmekte, safları yeni yüzlerle genişlemektedir. Özetle ve övünçle söylemek gerekirse, faşist iktidarın ve onların çürümüş düzenine karşı yükseltilen onurlu yaşam çağrısı kitlelerde ve devrimci saflarda karşılık bulmaktadır ve bulmaya da devam edecektir.

Devrimci sosyalistler onurlu bir yaşam için mücadele ediyorlar. Karşısında durdukları güçler ise onursuzluğu, teslimiyeti ve çürümüşlüğü örgütlemeye çalışıyorlar. Devrimci hareketin iradesini teslim alamayan ve onu tasfiye edemeyen, toplumsal hareketlerin gelişimini ve yükselişini engelleyemeyen AKP-MHP iktidarı, yenemediği-sindiremediği ilerici-devrimci kuvvetleri kumpaslarla, komplolarla durdurmayı amaçlıyor ama başaramıyor. 3-5 çetecinin yalan beyanlarıyla ve zorbalıkla ayakta kalmaya çalışan faşist iktidar, onurlu yaşam ve özgürlük mücadelesinin karşısında yenilgiden kurtulamayacaktır.