22 Ocak 2025 Çarşamba

Matili Emekçi yazdı | Kapitalizm şiddet toplumu yaratır

Ezen sınıfın devlet terörüne karşı, ekonomik yıkıma karşı biriken emekçi ve yoksul öfkesi doğru bir yöntem ile sınıfa karşı uygulanan sınıf şiddetine döndüğü zaman, şiddet kabul edilebilir bir anlam kazanacaktır. Şiddet bireysel olmaktan çıkıp sınıfsal ve devrimci bir anlam kazanacaktır.

Bütün sınıflı toplumlar hastalıklı toplumlardır. Egemen sınıf olan burjuvazi, tahakküm altına aldığı işçi sınıfını şiddet aracılığıyla baskı altına alır. İşçileri, emekçileri, kadınları, gençleri; devlet erki ile sindirir. Ezilen ulusları ve inançları ise savaş ve işgal politikaları ile ıslah etmeye çalışır.

Özel mülkiyetli toplumda iktidar olan hakim sınıf, şiddeti bir yönetim aracı olarak görür ve bu aracı ustalıkla kullanır. Bireysel şiddet bu sebeple sermaye düzeninde yaşamın bir parçası haline gelerek, toplum bireysel şiddet ile yaşamaya alıştırılır. Şiddet olgusunun çeşitleri vardır elbet. Psikolojik şiddet, kitle şiddeti, bireysel şiddet, sınıfın sınıfa karşı uyguladığı şiddet, toplumun bireye, bireyin bireye uyguladığı şiddet (…) elbette liste uzayıp gidecektir. Kapitalist sınıflı toplumda rutin bir günü örnekleyelim.

Sabah kahvaltı yaparken şöyle bir gazetelere göz gezdireyim derseniz; savaş, göç, harabeye dönmüş şehirler, 3. sayfa haberlerinde birkaç cümle ile geçiştirilen kadın katliamları… Radyoyu açtığınızda burjuva siyasetçilerin toplumu kutuplaştıran ayrıştırıcı dili. Sokaklarda, caddelerde asık suratlı mutsuz insanlar, trafikte korna yüzünden kavgaya tutuşanlar… Haberleri açıyorsunuz; 'doktora şiddet', 'ayrıldığı eşi tarafından katledilen kadın', Rize'de PTT'de usulsüz işlem yapmadığı için silahla öldürülen iki emekçi… Akşam biraz televizyon izlemeye kalktığınızda, çayınızı alıp kumanda düğmesine basıp kanalları gezdiğinizde açtığınız her dizide silah, mafya, kahramanlaştırılan sokak serserileri, çete reisleri… Televizyonlarda plaza hayatı, bir işçinin ömrü boyunca asla binemeyeceği ultra lüks arabalar, saraylarda yaşayan kişiler… Sermayenin kiralık katilleri olan polisi, askeri, jandarmasını mitolojik kahramana dönüştüren militarist senaryolar…

Şiddet her yerde! Hakim sınıf insan emeğini çalma, modern kölelik üretim ilişkileri üzerine şekillenen üst yapısını, bireye doğduğu andan itibaren aşılamaya başlar. Çocukluk yıllarında burjuvazinin kutsal ailesinde, okul hayatında gerici eğitim sisteminde başlayan egemen sınıfın ahlak yasaları, bireyin tüm hayatı boyunca yavaşlayarak devam eder. Bireyin düşüncesi bu şartlar içerisinde şekillenir. Marx, "Düşünce, onu kuşatan maddi koşulları içerisinde şekillenir" derken, tam olarak bunu anlatmıştır. Toplumda oranı gittikçe artan ve endişe verici boyuta gelen bireysel, fiziksel, cinsel, psikolojik şiddetin varlığının nedeni iktidarda olan sınıfın şiddeti işlevsel bir iktidar araç olarak görmesi ve kullanmasıdır.

İçinde yaşadığı sınıflı toplumun maddi koşullarını analiz ederek sorgulamak, doğru felsefe ile eleştirmek, bireysel aydınlanmayla mümkün olacaktır. Bireyin bu bilince kendiliğinden erişmesi çok ender bir durumdur. Birey içinde yetiştiği sınıflı toplumun üst yapısı tarafından şekillenir, cins ayrımcılığı, ırkçılık, gericilik gibi kavramları da yetiştiği ortamda alır. Boş bir belleğe program yüklemeye benzetebileceğimiz bu sürecin devrimci bir itiraz ile bireyin belleğinden sökülüp atılması ise, bireyin kişisel devrimi olarak adlandırılır. Sosyalist yaşam biçimini kavrayan, devrimci değerlerle tanışan bireyin toplumun verdiği her türlü gerici fikir, davranış biçimini söküp atması devrimcileşme sürecidir. Ezen erkek cins anlayışı, üstün ırk, din, şiddet, bencillik, altta kalana bir tekme atacak kadar bireyselleşme kapitalizmin bazı temel kirli yasalarıdır. Bireyi önce emeğine, sonra kendine, içinde yaşadığı topluma yabancılaştıran, düzenin hayat boyu süren kirli enformasyonudur. İşte birey bu devrimcileşmeyi sağlayamadığı zaman sınıf bilincine erişemez. Kolektif düşünemez. Başkalarının acılarını hissedemez. Yaşadığı topluma, çevreye duyarlı olamaz! Sınıf bilinci olmadan sınıf kinine sahip olamaz! Sınıf kinine sahip olmadan ise, kişide biriken öfke bireysel şiddet ile dışa vurur. Yaşanılan yoksullaşma krizi karşısında yaşam koşulları daralan kitleler, içinde biriktirdiği bu öfkeyi doğru adlandıramadığı, sınıf kini olarak egemen sınıfa yöneltemediği için bireysel olarak çevresine yöneltir. Çocuk istismarı bu yüzden politiktir. Hayvan katliamları, hayvanlara yönelen şiddet bu yüzden politiktir.

Ezen sınıfın devlet terörüne karşı, ekonomik yıkıma karşı biriken emekçi ve yoksul öfkesi doğru bir yöntem ile sınıfa karşı uygulanan sınıf şiddetine döndüğü zaman, şiddet kabul edilebilir bir anlam kazanacaktır. Şiddet bireysel olmaktan çıkıp sınıfsal ve devrimci bir anlam kazanacaktır. Toplumda artan şiddetin meşrulaşması ve hayatımızda artarak var olması egemen sınıfın da istediği bir şeydir. Çünkü işçi sınıfı, yoksullar, ezilenler ve mazlum uluslar, ortak bir kurtuluş mücadelesiyle şiddeti örgütlü bir şekilde iktidara yöneltirse, alaşağı edecek bir güce sahip olacaktır. Çünkü ezilenlerin şiddeti meşrudur.