27 Aralık 2024 Cuma

Hakikatler savaşında gazetecilik

Bugün hakikatler savaşında sömürgeci Türk burjuva devleti yeni katletme pratiklerini uyguluyor. Siyonist İsrail'in Filistin'de gazetecileri hedef alan saldırılarını "kınayan" faşist saray rejimi, İsrail'in sömürgeci pratiklerini birebir uyguluyor. Siyonist sömürgeciliğin izlerini takip ediyor. Başûrê Kürdistan'da suikastlarla, Rojava'da SİHA saldırılarıyla hakikat savaşını yürüten Kürt gazetecileri katlediyor.

Savaşta önce hakikatler katledilir. Bu söz, sadece hakikatlerin savaştaki yerine ve kritik önemine işaret etmiyor, aynı zamanda tüm savaşların bir hakikatler savaşı karakterinde gelişip sürdüğünü döne döne bize anlatıyor. Hakikatler her savaşta ideolojik ve psikolojik savaş konseptleri olarak somutlanır. Bu olgu tam bir özel savaş örgütlenmesi ve faaliyeti olarak kurumlaşır.

Sömürgeci Türk burjuva devleti 1950'lerin ortasından beri Özel Harp Dairesi örgütlenmesi ve faaliyetiyle halklarımıza karşı ideolojik ve psikolojik savaşını kesintisizce yürütüyor. Son 70 yıllık tarihte Türk burjuva devleti, Rum pogromundan Kıbrıs işgaline, faşist askeri darbelerden, '77 1 Mayıs katliamına, Alevi katliamlarından Kürt katliamlarına değin halklarımıza karşı yürütülen tüm savaş ve suçlarda Özel Harp Dairesi kurmaylığında özel psikolojik ve ideolojik savaşı sürdüregeldi. Hiç kuşkusuz bunu en çok basın ve kitle iletişim araçlarıyla yaptı. Kürt ulusuna karşı yürüttüğü haksız, kuralsız ve kirli savaşını "Mehmetçik basın" ve egemen medya vasıtasıyla meşrulaştırmaya çalıştı. Bugün aynı yalana dayalı faşist propaganda, yeni hakikatler inşa ederek halklarımızın beynine salgılama, sömürgeci devletin pratiklerini meşrulaştırma amansızca sürüyor.

İşte Suriye merkezli son bir aylık jeopolitik gelişmeler ve değişimlerle oluşan hakikatler tablosuna ve savaşına kısaca göz atalım. 27 Kasım'da Halep'i almak için harekete geçen politik islamcı HTŞ çetesi BM tarafından terör örgütü kabul ediliyordu. ABD ve tüm emperyalistler, sömürgeci Türk devleti de HTŞ'yi terör örgütü görüyordu. 8 Aralık'ta cihatçı HTŞ'nin Şam'da iktidarı devralmasıyla bütün resmi ve egemen söylem yön değiştirdi. Bütün dünya yeni bir "hakikate" uyandırıldı. "Terörist Golani" birdenbire takım elbise giydirilerek "Sayın Golani" yapıldı. Dünya halklarına dayatılan hikmetinden sual olunmaz "yeni hakikat" buydu. Çünkü ABD ve tüm emperyalistler, sömürgeci Türk burjuva devleti ve politik islamcı faşist saray rejimi için yeni durumu meşrulaştırmak gerekiyordu. Özel Harp Dairesi işe koyuldu. Elbette bu olağanüstü durumda TV stüdyolarında ellerinde çubuklar ve faşist psikolojik savaş söylemleriyle yeni hakikat inşa edilemezdi. ABD CNN'in yaptığı gibi yalanın sahada inşa edilmesi elzemdi.

Bir grup MİT basını ve embeded gazeteci Şam'a koştu. İbrahim Kalın'ın Emevi Camisinde şükür namazı kılmasını ve sömürgeci Türk devletinin yeni rejimi tanıyıp meşrulaştırmasını "büyük Türk zaferi" tadında yansıttı. Faşist saray rejiminin perspektifleri doğrultusunda psikolojik savaş haberleriyle Türk şovenizmi ve Sünni mezhepçi duyguları köpürtüldü. Rojava işgal savaşı hazırlığı bağlamında şoven şartlanmanın pekiştirilmesi hedeflendi.

Sahibinin sesi ve özel harp aparatının elemanları olan bu gazeteciler, aynı zamanda katil Golani ve HTŞ'nin imaj yapımcılığına ve meşrulaştırılmasına soyundu. Cihatçı faşist HTŞ'nin ne denli özgürlükçü olduğunu ispatlamaya girişti. Bir yandan Suriye'deki Aleviler pogromlarla katledilip, Hristiyan ve Dürzilere islamcı istibdat ve biat dayatılırken diğer yandan HTŞ'nin kadınlara, Hristiyanlara, Dürzilere, Nusayri Alevilere ne denli hoşgörülü yaklaştığı kurgusuyla yalana dayalı propaganda yoğunlaştırıldı. Yeni hakikat tam olarak böyle inşa edildi. Suriye, Irak, Türkiye coğrafyalarında soykırımcı kitle katliamlarını örgütleyip yöneten, sayısız savaş suçu işleyen, kadın düşmanlığıyla nam salmış kanlı çete HTŞ, özgürlükçü ve devrimci siyasi bir yapı gibi sunuldu. HTŞ makul ve meşru bir siyasi özne haline getirildi. Bu emperyalist egemenlerin ve işbirlikçilerinin kendi çıkarları için istedikleri gibi "hakikat inşa etmesi"nin yalın ve güncel örneğidir.

Hakikatler savaşının sınıf savaşımının özgül bir sahası olduğunu, sürekli yaşayarak ve deneyimleyerek görüyoruz. Bu savaş Suriye ve Rojava'da farklı boyutlarıyla da açığa çıkıyor. Kendi inşa edilmiş hakikatini ve yalanını kitlelere salgılamak ve benimsetmek Türk sömürgeciliğinin özel psikolojik ve ideolojik savaşın temel işlevidir. Hakikatler savaşında psikolojik ve ideolojik savaşın diğer bir temel amacı ve işlevi ise, ezilen ve sömürülen sınıflar adına inşa edilen hakikatleri yok etmek ve etkisiz kılmaktır. Devletin yalan perdesini hakikat bilgisiyle yırtan özgür basın ve gazeteciler bu yüzden her dönem sömürgeci faşizmin en öncelikli hedefi haline geliyor.

Sömürgeci Türk burjuva devleti bütün tarih boyunca bunu uygulamış, karşı hakikatlerle savaşmıştır. İşçi sınıfı ve ezilen halklardan yana hakikatleri üretenleri, dile getirenleri ve yayanları en ağır biçimlerde cezalandırmıştır. Farklı halklardan muhalif, devrimci, sosyalist gazetecileri, bilim ve düşünce insanlarını sadece düşüncelerini ifade ettikleri için zindanlara tıkmış, en alçak yöntemler ve tuzaklarla katletmiştir. Ermeni gazeteci Hrant Dink ve Amed Baro Başkanı Tahir Elçi yakın tarihin en çok bilinen simgeleridir. Kürt halkının, demokratik hareketinin gazetecileri, siyasetçileri ise bu hakikatler savaşında sömürgeci ve inkarcı Türk burjuva devletinin topyekun hedefi olagelmiştir. Kürt özgür basınının büroları bombalanmış, gazeteciler işkencelerden geçirilmiş Ape Musa gibi sokak infazlarıyla katledilmiş, Ferhat Tepe gibi kaçırılıp kaybedilmiş, yüzlercesi hapsedilmiş ve sürgüne gitmek zorunda kalmıştır.

Bugün hakikatler savaşında sömürgeci Türk burjuva devleti yeni katletme pratiklerini uyguluyor. Siyonist İsrail'in Filistin'de gazetecileri hedef alan saldırılarını "kınayan" faşist saray rejimi İsrail'in sömürgeci pratiklerini birebir uyguluyor. Siyonist sömürgeciliğin izlerini takip ediyor. Başûrê Kürdistan'da suikastlarla, Rojava'da SİHA saldırılarıyla hakikat savaşını yürüten Kürt gazetecileri katlediyor. Rojava'da savaş muhabirliği yaparak savaşın anlık durumunu, hakikatlerini, Kürt halkı ve tüm dünya ezilenlerine taşıyan Nazım Daştan ve Cihan Bilgin, SİHA saldırısıyla katledilen son gazeteciler oldu. Bu faşist Türk devletinin SİHA ile gazetecileri katlettiği ilk saldırı değil. Sadece 5 aylık zaman diliminde Êzidî gazeteci Murad Mirza İbrahim'in Şengal'de, gazeteciler Gülistan Tara ve Hero Bahadîn Süleymaniye'de SİHA saldırısına uğradı. 5 hakikat savaşçısı gazeteci açık savaş suçu ve yargısız infaz olan SİHA saldırısıyla öldürüldü.

Hakikatler savaşında aslında her şey gözümüzün önünde gerçekleşiyor. Emperyalistler ve onların işbirlikçisi egemen sınıflar kendi çıkarları doğrultusunda gerçeklerle istedikleri gibi oynayabiliyor. Keyfice gerçekleri eğip bükebiliyor, yalan ve kara propagandaya dayalı yeni hakikatleri inşa ediyor. Sömürgeci Türk burjuva devleti de uzmanlaşmış ve yetkinleşmiş özel harp teknikleriyle ideolojik ve psikolojik savaşı fütursuzca geliştiriyor. Çünkü hakikatler politik saflaşmayı sağlayıp keskinleştiriyor. Devletin halkı kendi politik kitle tabanı haline getirmesinde, ideolojik ve psikolojik savaş etkili oluyor. Hiç tartışmasız bu bağlamda sözel ve görsel basın çok belirleyici bir yerde duruyor. Gazetecilik hakikatler savaşının merkezinde can alıcı bir rol oynuyor.

Savaşın sürdüğü böylesi zamanlarda safların olabildiğince netleşmesi özel bir anlam ve önem kazanıyor. Hürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan'ın Nazım Daştan ve Cihan Bilgin'i terör aparatı yaftasıyla hedefleştirmesi sömürgeci savaşın dolaysız ideolojik ve psikolojik faaliyetidir. Kelimenin yalın anlamıyla Ahmet Hakan bir özel harp faaliyeti yürütüyor. Devletin psikolojik savaş elemanı olarak çalışıyor ve faşist saray rejiminin kendine verdiği vazifeyi en istekli biçimde ifa ediyor. Tescilli devrimci, sosyalist, halk ve Kürt düşmanı bu parazit varlık hakkını böyle kazanıyor.

Faşist saray rejiminin şefiyle doğrudan çalışan bu halk düşmanı korkak müptezel, bütün kritik politik "an"larda devrimcileri, Kürt özgürlük ve demokratik hareketini devlet politikasının buyruğuyla hedefleştiriyor. Kontrgerillanın aile albümüne çoktan giren bu devletlu gazeteci bugün özel psikolojik ve ideolojik savaşın saflaşması rolünü üstlenmiş bulunuyor. Nazım Daştan ve Cihan Bilgin'in katlini vacip bulan Ahmet Hakan İstanbul Barosu'nu hedef alan fetva veriyor. Efrîn işgali döneminde Barış Akademisyenlerine karşı uygulanan özel savaş politikası bu kez İstanbul Barosu üzerinde yürütülüyor.

Nazım Daştan ve Cihan Bilgin hakikat savaşçısı gazeteciler olarak halklarımıza hakikati taşırken katledildiler. Sömürgeciliğin hedef aldığı halklarımızdan yana olan hakikat ve gazeteciliktir. Nazım ve Cihan için sokağa çıkan gazeteciler ve halklarımız hakikate, ezilenlerin haber alma hakkına eylemiyle sahip çıktılar. İstanbul'da yapılan anma ve protesto eyleminde 59 kişi gözaltına alındı. ETHA editörü ve gazetemizin emekçisi Pınar Gayıp'la birlikte 7 gazeteci ve destek veren iki kişi tutuklandı. Hakikatleri yazan ve savunan gazeteciler halklarımızın gözü, kulağı ve sesidir. Hakikatin sesi gazeteciler halkın onurudur. Tutuklanan gazetecilerin özgürlüğü politik özgürlük mücadelemizin güncel konusudur. Tutuklu gazetecilere özgürlük mücadelesi tüm emekçi sol hareketimizin ve halklarımızın demokratik kesimlerinin ihmal edilemez görevidir.

*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 27 Aralık tarihli 199. sayısında yayımlanan başyazısı.