14 Ocak 2025 Salı

'Süreç': Riskler ve görevler

Denilebilir ki, dönemin en ciddi riski "barış", "çözüm" umuduyla başta Kürt ulusu olmak üzere halklarımızda çürütücü bir beklentinin yaratılmasıdır. Faşizmin terör ve demagoji olduğu gerçeği dünyadaki faşizm deneyleri bir yana, sadece coğrafyamızdaki faşizm deneyimiyle bile sabittir.

Bir süredir beklenen DEM Parti heyetiyle Kürt halk önderi Abdullah Öcalan arasındaki görüşme gerçekleşti. Heyet, Abdullah Öcalan'ın 7 maddelik görüşlerini kamuoyuyla paylaştı ve Mecliste grubu bulunan siyasi partilerle görüşmeler gerçekleştirip tekrar İmralı Hapishanesine gideceklerini ifade etti. Bütün bu gelişmeler, bu coğrafyanın en temel politik özgürlük sorunu olan Kürt sorununu yeniden hem burjuva siyasetin hem de emekçi sol siyasetin merkezine yerleştirdi. Havuz medyasından tutalım da burjuva muhalefetin medyasına, emekçi solun değişik öznelerinden demokratik kurumlara kadar herkes Öcalan'ın mesajını ve 'süreci' konuşuyor. Elbette farklı tonlarda, farklı formlarda ve farklı içeriklerde. "Umut hakkına" işaret eden, "şehit ve gazi hassasiyeti" ortaya koyan da var, "çözüm ya da açılım süreci yok, bu onların son hakkı", "gerekirse kadife eldiven de giyeriz" diye tehdit eden de. Sosyal şovenizmi "Kürtler AKP ile anlaştı" diyerek hortlatan emekçi sol da var, faşist Bahçeli'nin çağrısının üstüne atlayıp büyük beklentilere giren liberal ve "iyimser" kesimler de.

Sömürgeci Türk burjuva devleti ne yapmak istiyor?

Faşist Bahçeli'nin bir süredir yaptığı çağrılar sürerken Suriye'de önemli gelişmeler oldu. ABD-İngiltere-İsrail ve Türkiye ortaklığında geliştirilen plan kapsamında dünün cihatçı faşist çetesi HTŞ önündeki tüm engeller bertaraf edilerek kısa sürede Şam'a ulaşması sağlandı. Hiçbir direniş sergileyemeyen Esad yönetimi devrildi. Yerini Golani liderliğindeki HTŞ aldı. Türk burjuva devleti bunu "Suriye devrimi ve zaferi" olarak propaganda etti. Emperyalist planların Suriye ile sınırlı olmayıp İran'ı hedeflediğini bilen faşist rejimi, Rojhilat'ta olası bir ikinci Rojava ihtimali dahi korkutmaya yetiyor. Türk burjuva devletinin bile beklemediği bir hızla yaşanan gelişmeler üzerine faşist rejim elde ettiği bu yeni fırsatı Rojava Devrimini boğmak, Kürt halkımızın bir daha böyle bir hamleye girişmesini engellemek için baskıyı ve işgal tehdidini arttırma olanağına dönüştürmeye kilitlendi. Bir taraftan cihatçı HTŞ çetesi eliyle, bir yandan sahadaki ÖSO çetesiyle, diğer yandan işgal tehditleri ve kuşatmasıyla Rojava Devrimini tasfiye planını hızlandırdı.

Bir süredir hazırlığı yapılan işgal planı, oluşan yeni dengeler içinde, ABD'nin de hem fikir olduğu Kürt ulusal demokratik hareketini "yeni Suriye rejimine entegre etme" planı çerçevesinde hayata geçirilmeye zorlanıyor. Bunun olmadığı durumda soykırımcı bir işgal hareketiyle Rojava'ya dönük kapsamlı bir hazırlık yapılmış durumda. Bu duruma bağlı biçimde içeride de Kürt özgürlük hareketi üzerinde "ya teslimiyet, ya imha" siyaseti daha belirgin hale getirildi. Kürt ulusal demokratik hareketini bireysel haklar temelinde bir çözüme ve silahların bırakılmasına razı etme basıncı yükseltildi. Minbic ve Tişrîn Barajı etrafında süren çatışmalar, Kobanê'ye dönük kuşatmanın arttırılması ve köylerin ağır silahlarla sürekli vurulması, faşist şefin ve Fidan'ın devletin kadife eline dair söylemleri bu planı resmediyor.

Faşist rejim bir yandan bunları yaparken diğer yandan da burjuva muhalefetten başlayarak herkesi sömürgeciliğin bu bölgesel çıkarları etrafında hareket etmeye, "devletin bekası" söylemiyle "iç cepheyi" güçlendirmeye çalışıyor. "Yumuşama", "birlik", "tek vücut olma", "bin yıllık kardeşlik" martavallarının hepsi bu stratejik çıkara burjuva muhalefeti ve ezilenleri yedeklemek için. Öyle görülüyor ki, burjuva muhalefetin önemli bir kısmını da yedeklemiş durumda. DEM Parti İmralı heyetinin CHP heyetiyle yaptığı görüşmede Özgür Özel'in Kürt halkının hassasiyetlerinden çok "şehit ve gazilerin hassasiyeti"ne odaklanması, bir yandan iç cephe gücü olma pozisyonuna uygun bir konumlanma iken, diğer yandan CHP'nin gerçekte kimin partisi olduğu gerçeğinin de bir kez daha ifadesi oluyor. Faşist şefin Rojava'ya dönük soykırımcı "ya silahları gömecekler ya silahlarıyla gömülecekler" tehdidiyle, Özel'in "şehit ve gazi hassasiyeti" aynı tekçi ve imhacı madalyonun paralellik taşıyan iki yüzü oluyor.

Emekçi solun bir kısmı ise gelişmeleri ya seyredici bir suskunlukla geçiştiriyor ya da sosyal şovenizmi hortlatarak, "Kürtler AKP ile anlaştı, Erdoğan'ı yeniden seçtirecekler" gibi bir bayağılıkla ele alıyor. Bu her iki yaklaşım da söz konusu iç cephenin güçlendirilmesi politikasına dolaylı olarak yedeklenmekten başka bir anlam ifade etmiyor. Değişik siyasal gündemlerde geliştirilen doğru inisiyatifler her ne hikmetse mesele Kürt sorunu, Kürt ulusu üzerinden geliştirilmeye çalışılan soykırımcı politikalar olunca kahredici bir sessizliğe, eylemsizliğe bürünüyor. Devekuşu misali kafalar kuma gömülüyor.

Denilebilir ki dönemin en ciddi riski "barış", "çözüm" umuduyla başta Kürt ulusu olmak üzere halklarımızda çürütücü bir beklentinin yaratılmasıdır. Faşizmin terör ve demagoji olduğu gerçeği dünyadaki faşizm deneyleri bir yana, sadece coğrafyamızdaki faşizm deneyimiyle bile sabittir. Kürt ulusal demokratik hareketini tasfiye etmeye, Rojava Devrimini boğmaya ve Medya Savunma Alanlarını yerle bir etmeye ant içmiş bir saray rejiminden, Kürt halkının kolektif haklarını kabulleneceği "çözüm" ve "barış" hamlesi beklemek en iyi ifadeyle politik saflık olur. Öyle ki faşist Bahçeli'nin, "çözüm ya da açılım süreci diye bir süreç yok, silahlar koşulsuz şartsız bırakılacak" söylemiyle, faşist şefin "en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş bir süreç" dediği, bütün kazanımları tasfiye etmeye odaklı bir süreç halklarımıza nasıl bir umut olabilir?

Diğer yandan tasfiyeci çağrılarla başat biçimde yürüyen "iç cepheyi güçlendirme" siyasetinin aynı zamanda emekçi sola ve birleşik demokratik cepheye "ya dahil olursunuz ya susarsınız ya da devletin demir yumruğu üzerinizde patlar" mesajı verdiği gerçeğini de es geçemeyiz. Bunu hem emekçi solu ve Kürt ulusal demokratik hareketini içeriden yarma ama hem de sopayla hizaya getirme siyaseti olarak da okumak gerek.

Unutulmaması gereken bir diğer gerçek ise 2013-2015 sürecinden faşist rejimin önemli dersler ve deneyimler çıkardığıdır. Faşist rejim yürüttüğü tasfiyeci sürecin istediği sonucu üreteceği konusunda emekçi soldaki "barış" ve "çözüm" iyimserliği kadar iyimser değil. Faşist şefin kurmayı Hakan Fidan'ın Rojava'ya dönük yaptığı son açıklamalar, kayyum siyasetinin sürdürülmesi, siyasi soykırım operasyonları, Kobanê'ye dönük kuşatma ve Tişrîn Barajı etrafındaki çatışmaların yoğunlaşması vb. gelişmeler bunu anlamak için yeterince veri sunuyor.

Dönemin tutulması gereken halkası, halklarımızın mücadele istek ve eğilimini zayıflatan, onları çürütücü bekleme koridoruna sokan bir çizgi değildir. Tersine faşist saray rejimine karşı biriken öfke ve tepkiyi örgütleme ve özgürlük talebini yükseltme, Türk halk onurunu ayağa kaldırma ve faşizme karşı saflaştırma eğilimini örgütleme çizgisini geliştirmeye odaklanmak dönemin geliştirilmesi gereken çizgisidir. Devrimci sosyalistler geliştirilmeye çalışılan burjuva tasfiyeci çözüme karşı Kürt ulusunun kolektif haklarının tanınması, tecridin tüm boyutlarıyla kaldırılması ve Kürt halk önderi Abdullah Öcalan ile tüm siyasi tutsakların özgürlüğü, yerine kayyum atanan belediye başkanlarının görevlerine iade edilmesi, Rojava Devrimi etrafında oluşturulan kuşatmanın kaldırılması, sömürgeci savaş bütçesinin lağvedilmesi gibi talepler etrafında mücadeleyi örgütlemede inisiyatif almalıdır. Emekçi soldan değişik özneler Kürt sorunu sanki başka bir coğrafyanın meselesiymiş gibi bir dışsallıkla ilişkilenmeden çıkmalı, Kürt ulusunun bu taleplerle yürüttüğü mücadeleye omuz vermelidir. Faşist saray rejiminin tasfiyeci planlarını ortaya koymalı, şovenizme ve sosyal şovenizme karşı mücadeleyi Türk halkına onur ve özgürlükten yana taraf olma çağrıları yaparak yükseltmelidir.

Bütün bunlar için güçlü bir mücadele yürütmeden, seyirci pozisyonda kalarak ezilenlerden yana bir "sürecin" olamayacağını anlayacak kadar bir mücadele deneyimiyle dolu bu topraklar.