Matili Emekçi yazdı | Kamu emekçilerinin iş bırakma eyleminden yansıyanlar
13 Ocak iş bırakma pratiğinden çıkarılacak en büyük sonuç, şüphesiz kitlelerin sırtında yakıcı bir yük olan yoksullaşma krizinin, kitleleri birbirine yakınlaştırdığı gerçekliğidir. AKP-MHP faşist ortaklığının kitlelere pervasızca uyguladığı diktatörlük arttıkça, yoksullaşma krizi taşınamaz hale geldikçe, biriken öfke de daha yıkıcı hale gelecektir. Bakan Vedat Işıkhan'ın, "Emeklilerin aylığını nasıl ödeyeceğimizin telaşı içerisindeyiz" sözlerinde sarayı asıl telaşlandıran şey emekli maaşları değil de, ezilenlerin patlamaya hazır öfkesidir.
Asgari ücretin yüzde 30 zam ile 22 bin 104 TL olmasının ardından, TÜİK'in açıkladığı oranlara göre belirlenen yüzde 11.54'lük zam sonrası, uyarı niteliğinde bir günlük iş bırakma kararı alan kamu çalışanları alana çıktı. Askeri İş Yerlerinde Görevli Kamu Çalışanları Sendikası (ASİM-SEN), Bağımsız Kamu Görevlileri Sendikaları Konfederasyonu (BASK), Hürriyetçi Sendikalar Konfederasyonu (HÜR SEN), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) ve Birleşik Kamu İşgörenleri Sendikaları Konfederasyonu (Birleşik Kamu İş) aynı gün iş bırakma kararı aldı. Neredeyse her ilde büyük bir coşkunun hakim olduğu basın açıklamaları, yürüyüşler ile dayatılan sefalet zamlarına karşı taleplerini haykırdılar. Katılımın yüksek olduğu, hiçbir sendikaya üye olmayan kamu emekçilerinin de desteklediği iş bırakma eylemi, idarecilerin günler öncesinden yaptıkları soruşturma tehditlerine rağmen gerçekleştirildi. Okullardan hastanelere, PTT'den madenlere, birçok kamu kurumunda emekçiler iş bırakarak üretimden gelen gücünü kullandı. Yaşam standardı hızla düşen, alım gücü günden güne eriyen kitleler, korku duvarlarını yıkarak sokağa çıkmaya başladı. AKP faşizminin balans ayarını bozan Gezi direnişi sonrası en büyük korkusu da ezilenlerin biriktirdiği öfkenin sokağa taşması.
AKP faşizminin sarayda kapalı kapılar ardında hazırladığı bütçeden emekçilerin payına sefalet düşeceği az çok tahmin ediliyordu. Aralık ayı TÜİK verileri sonrası peş peşe işçi, memur ve emeklilere verilen komik zamlar adeta malumun ilanı oldu. İşçilere açlık sınırının neredeyse yarısını reva gören iktidar, kamu emekçilerine ise, yüzde 11.54 oranında bir zam lütfunda bulundu(!) Saray faşizminin Orta Vadeli Planı, sermaye sınıfının istek ve ihtiyaçları doğrultusunda oluşturulmuş, dar gelirliler adına günü kurtarmaya bile yetmeyecek bir yıkım planıdır. Bu plan, sermayeyi ve kar oranlarını koruma, krizin faturasını ise toplumun sırtına yıkmayı hedefleyen bir plandır. TÜİK'in açıkladığı sahte rakamlar ile emekçileri ve milyonları zamlara ikna etmeye, kabullendirmeye çalışan iktidarın nutuklarını artık kimse dinlemiyor. İktidarın yancısı Kamu-Sen ve Memur-Sen'in göstermelik çıkışları da artık emekçilere samimi gelmiyor.
KESK, TBMM'de bütçe görüşmeleri sürerken 56 ilde faaliyet yürüterek 3 Kasım günü Ankara'da bütçe mitingi düzenlemişti. Mitingde emekçilere, dar gelirli milyonlara insanca yaşayabilecek ücret talep edilmişti. Zam oranları açıklandıktan sonra, KESK diğer konfederasyonlara çağrıda bulunarak, birlikte alana çıkmayı teklif ettiği sendikalardan bazıları bu talebe olumlu yanıt verdi. Dört konfederasyon ve bir sendikanın katılımcısı olduğu iş bırakma 13 Ocak günü tüm illerde gerçekleşti.
Emek cephesinden yeniden sokakta itirazın yükselmesi elbette çok anlamlıdır. Verilen çabalar değerlidir. İş bırakıldı bırakılmasına, ama konfederasyonların çoğu yerelde ayrı saatlerde, farklı noktalarda açıklamalar yaptı. Yan yana fotoğraf vermekten kaçınmaları, sosyal medya etkinliklerinin farklı zaman ve başlıklar altında yapılması dikkatlerden kaçmadı. Diğer sendikalar zaten ekonomik talepleri ön plana çıkaran, üyelik aidatı hazineden karşılanmaya başlandıktan sonra kurulan sendikalar. Çoğu sınıf bilincinden ve uzak ulusalcı çizgide. Yöneticileri popülist ve konformist olan, sendikal bürokrasi yaratma telaşında, tabelasında sendika yazmasına rağmen, sendika vasfı taşımayan kurumlar.
KESK'in ilerici söylemlerinden duydukları rahatsızlıktan kaynaklanıyor olsa gerek, "KESK'e rağmen, KESK ile birlikte" iş bırakma eylemine katıldılar. KESK, sokaklarda mücadele ruhuyla kurulmuş bir konfederasyon olarak eski günlerinden uzak olsa da, sınıf mücadelesinde önemli bir yerde durmaktadır. DİSK ve KESK gibi sınıf mücadelesinde önemli kazanımlara imza atmış konfederasyonların sorunları başka bir yazının konusudur elbette. Fakat bazı hususlara kısaca da olsa değinmek gerekir. KESK ve DİSK, evrensel anlamda ivme kaybeden sınıf mücadelesinden etkilenerek hızla nitelik olarak geriye düşen fakat yine de tabanında mücadele potansiyeli taşıyan iki konfederasyondur. AKP faşizminin zirve yaptığı 2015 seçimleri sonrası yaşanan ve tüm toplumu terörize eden süreçten, tüm muhalif kurumlar gibi her iki konfederasyon da yara alarak çıkmıştır. Nitelik gerilemesinin yanı sıra nicelik gerilemeler de artınca, uzunca bir süre anlık politikalara refleks gösterme dışında güçlü bir mücadele ortaya koyamamışlardır. Bugün gelinen noktada KESK'in üzerindeki ölü toprağını atmaya ve özüne geri dönmeye ihtiyacı vardır. Esas soru birlikte mücadelenin kimlerle, hangi cetvel doğrultusunda verileceği sorunudur. Reformist sol anlayışla, ekonomik taleplere indirgenmiş mücadele başlıkları, çoban ateşi gibi yanıp sönen tepkilerle bir arpa boyu yol almak mümkün değildir. Emek cephesinin acil ve yakıcı ihtiyacı, doğru zeminde, doğru amaca yönelmiş mücadele ihtiyacıdır. Emekçilerin önünde giderek buzu kıracak, tüm emekçileri ortak talepler etrafında birleştirecek önderliğe ihtiyaç vardır. "İşçi-memur el ele genel greve" sloganını, slogan olmaktan çıkarıp bir mücadele hattına dönüştürecek sınıf ruhuna ihtiyaç vardır.
13 Ocak günü iş bırakma kararının sonrası alana inen emekçilerin moral ve motivasyonu, bazı emekçilerin iş bırakma eylemini gerçekleştiren sendika/konfederasyonların üyesi olmasalar bile iş bırakmaya katılması, emekçilerin mücadeleye aç olduğunu gösteriyor. Kamu kurumlarında iş bırakmadan kaynaklı beklemeler ve uzayan kuyruklarda çoğu yerde hizmet alamayan halkın tepkileri de yine buna işaret etmektedir. Kamu emekçilerinin uzayan kuyruklarda bekleyen halka neden iş bıraktıklarını anlatması üzerine onlara hak vererek desteklerini göstermişlerdir. Alanda davul zurna eşliğinde bayrak ve flamaları ile halay çekenlerin halayına katılarak onlarla slogan atmışlardır.
13 Ocak iş bırakma pratiğinden çıkarılacak en büyük sonuç, şüphesiz kitlelerin sırtında yakıcı bir yük olan yoksullaşma krizinin, kitleleri birbirine yakınlaştırdığı gerçekliğidir. AKP-MHP faşist ortaklığının kitlelere pervasızca uyguladığı diktatörlük arttıkça, yoksullaşma krizi taşınamaz hale geldikçe, biriken öfke de daha yıkıcı hale gelecektir. Bakan Vedat Işıkhan'ın, "Emeklilerin aylığını nasıl ödeyeceğimizin telaşı içerisindeyiz" sözlerinde sarayı asıl telaşlandıran şey emekli maaşları değil de, ezilenlerin patlamaya hazır öfkesidir.