24 Aralık 2024 Salı

Asra değecek dava: Kobanê yargılaması

Devletin, Kürdistan'a yönelik faşist savaş ve işgal politikalarını, işçi, emekçi ve kadın düşmanlığını ve yargının tüm bu hukuksuzluklar içindeki aczini de yargılayan bu pratik, şimdiden tarihsel savunmalar içindeki yerini aldı.

HDP önceki dönem eş başkanlarından Figen Yüksekdağ ve pek çok siyasetçinin yargılandığı Kobanê davası, geçtiğimiz mayıs ayında çok yüksek yıllara varan mahkumiyet kararı ile sonuçlandı. Yüksekdağ'ın yaklaşık 8 yıl süren bu yargılama boyunca yapmış olduğu savunmaları, Ceylan Yayınları tarafından "Halkların Susturulamayan Yüreğinde Sınırsız Savunmalar" ismiyle kitaplaştırıldı.

Kitapta yer alan metinlerin hukuk tekniği bakımından ismi "savunma" olsa da asra değecek bir davanın ürünü olarak gelişen Kobanê duruşmaları sırasında Yüksekdağ'ın faşizmi yargılayan sözlerinin toplamı demek daha doğru bir ifade olacaktır. Devletin, Kürdistan'a yönelik faşist savaş ve işgal politikalarını, işçi, emekçi ve kadın düşmanlığını ve yargının tüm bu hukuksuzluklar içindeki aczini de yargılayan bu pratik, şimdiden tarihsel savunmalar içindeki yerini aldı. Tıpkı Hitler faşizmini yargılayan Bulgar komünist Dimitrov gibi, Alman burjuvazisini yargılayan Karl Liebknecht gibi, Paris ayaklanmasını savunan Blanqui gibi…

Bu yargılayan savunmalar, Ortadoğu'daki yeni gelişmeler ve demokratik, halkçı ve kadın özgürlükçü programı nedeniyle rejimin daha özel hedefi haline gelen Rojava Devrimini savunmanın kritik ve güncel önemini de hatırlatır nitelikte. Kobanê davası nasıl ki Türkiye-Kürdistan birleşik devrimini yargılama ve mahkum etme çabası taşıdıysa, bugün de Kobanê direnişi ve Rojava Devrimi nezdinde Kürtler, Araplar, Süryaniler ve Asuriler başta olmak üzere halkların bir arada eşit ve özgür bir yaşam umudu mahkum edilmeye çalışılıyor. Sınırsız savunmalar kitabı bu nedenle sadece tarihsel bir savunma değil, güncel bir politik görev çağrısı olarak da görülmeli.

Bu çağrının güncelliğini, Türk devletinin Rojava'da işlediği insanlığa karşı suçları tüm dünyaya duyuran gazeteciler Cihan Bilgin ve Nazım Daştan'ın katledilmesinde bir kez daha görmüş olduk. Özgür basın emekçilerinin hedef alınarak katledilmesi üzerine, başta basın örgütleri olmak üzere çeşitli demokratik kurumların tepkilerine karşı gelişen saldırılar da önümüzdeki siyasal sürecin hangi koşullarda geçeceğinin ilanı gibi. Katliamı eylemle protesto eden gazetecilerin gözaltına alınıp tutuklanması, durumu eleştiren gazeteciler hakkında ve İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyeleri hakkında hızlıca soruşturma başlatılması bunun en tipik örnekleri. Eğer bu saldırı konseptine Rojava Devrimini ve Kobanê direnişini savunarak yeterli yanıt olamazsak yaşayacağımız daha büyük saldırıları tahmin etmek zor değil. Elbette yanıt olabilmek ve bir soykırım tehdidi ile karşı karşıya olan Kürt halkını, Kobanê direnişini ve Rojava Devrimini ve elbette Kobanê davası tutsaklarını savunmaktan geçiyor.

Sözü, Kobanê yargılamasında Figen Yüksekdağ'ın savunmasını üstlenen hukukçuların kitap için hazırladığı önsözle tamamlayalım:

"Ezilenler adına kurulan her söz, tarih yazımını tekelinde tutmaya çalışan egemenlerin post-truth dünyasında çatlaklar yaratmak bakımından elbette çok anlamlıdır. Yüksekdağ'ın savunmalarının derlendiği bu kitap sadece modern bir vak'anüvisin sözleri değil; aynı zamanda anlattığı, savunduğu, sorumluluğunu aldığı tarihin bizzat yapıcısı olarak temsil ettiği toplumsal kesimlerin eyleyişidir de aynı zamanda.

8 yıllık ve henüz tamamlanmamış olan bu yargılama sürecinde Yüksekdağ'ı mahkeme salonunda bizzat dinlemek büyük bir imkan. Kendi ifadesinden alıntılayacak olursak zulmün gözlerinin içine bakarak kurduğu sözlerindeki doğallığa, halk sevgisiyle birleşen ikircimsizliğine, bilgiye, diyalektiğe, felsefeye, söylencelere dayanan, umutsuzluğa ve karamsarlığa meydan okuyan anlatımına tanıklık etmek şans. Nasıl ki Sokrates, kendisini yargılayanların karşısında agorada sarraf tezgahlarında konuştuğu gibiyse, Yüksekdağ da mahkeme salonunda, meydanlarda, eylem alanlarında konuştuğu gibiydi. Kendisini suçlayanların meşruluğunu tartıştı, kendisini mahkeme önüne çıkartanları sorguladı. Büyük bir kuşatma altında geçen duruşmalarda; yenilgiye yenilmeyenlerin diskuruyla toplumsal mücadelenin yükseldiği zamanların yanı sıra zor dönemlerin de siyasetçisi olarak, korku iklimine karşı cesareti örgütlemenin, sadelikle direnmenin mümkün olduğunu gösterdi.

Kadın özgürlük mücadelesi, birleşik mücadele dinamikleri, Gezi direnişi ve Kobanê zaferi gibi temel politik gelişmelere dair mücadele programlarını hem savundu hem de güncelledi. Bu canlı tanıklık imkanını yakalayamayanlar bakımından ise mahkeme salonlarını, hapishane duvarlarını, basın sansürünü aşan sözlerle buluşmak, okuyucuya da bir sorumluluk yüklüyor elbette. ‘Bir yerde ateş yanıyorsa o ateşin içinde yananlar varsa gidip beraber yanmak.'

Bizler için müvekkilin çok ötesinde arkadaş, yoldaş, dost olan Figen'in 8 yıllık yargılama sürecinde yanında olmak büyük bir onur. Eşine az rastlanır hukuksuzluk silsilesinde, destek vermeye çalışırken daha çok dayandığımız; siyasi zekasından, kadın aklından, kalbinden, öfkesinden, inancından, inatçılığından, iç görüsünden güç aldığımız Figen'in ve tüm dava arkadaşlarının özgürlüğü için mücadele etmenin onuru.

Yüksekdağ'ın savunmalarının derlendiği bu kitap, adalet mücadelesinin öznesi hukukçular için önemli bir toplumsal dava özeti aynı zamanda. Fakültelerde bulamayacağımız insanlık ve hukuk davası ders notu niteliğinde bir derleme. Ezilenlerin tarih anlatımına bilgece bir katkı sunan Yüksekdağ savunmaları; politik mücadelenin tasfiyesine ve toplumsal mücadelenin belleksizleştirilmesine karşı yakın dönem siyasi tarihi olarak da okunabilir. Gerçek suçlular tarih önünde yargılanıncaya dek… İyi okumalar."