23 Nisan 2024 Salı

Umut Erbay yazdı | Ölümsüz komutanlar huzurunda tekmile sorular...

Ölümsüz komutanlar ordumuzun önümüze koyduğu görevler yalın ve net. Devrim yürüyüşümüzü zaferle taçlandırarak; ezilen halklarımızı, işçi ve emekçileri, gençliği, LGBTİ+'ları, kadınları sosyalizmle buluşturmak ve de sosyalist toplumun yeni insan gerçeğinin birer prototipi olmak için, burjuva düzene ait tüm geriliklerle kopuşmak. Bu görevlerin gerekleriyle kuşandığımız oranda, başarısını da güvencelemiş olacağız.

Komünist öncü, ilan ettiği ölümsüzler kampanyasıyla, tarihimizin ölümsüz yapıcılarının huzurunda tüm hücrelerimizde ayaklanmalar yaratmaya çağırıyor. Her birimizin önüne, ölümsüzlerimizin karşısında tekmil verme görevini koyuyor. Geçtiğimiz bir yıllık dönemimizin muhasebesini yapma, buradan çıkaracak sonuçları değerlendirme ve buna göre yürüyüşümüze yön vermemiz isteniyor.

Bu tekmille, parçalı düşünüp, ana yanıtlar verme; başkaca yoldaşlardan eleştiri almadıkça kendimizi tartışmaktan kaçınma; parçası olmadığımıza inandığımız sorunlardan, ihtiyaçlardan uzak durma yanılgılarıyla hesaplaşacağız. Komünist öncünün, yeni insan çıtasında nerede durduğumuzu ve önümüzde ertelenemez hangi görevlerin bulunduğunu saptayacağız. İdeolojik, teorik, politik, pratik ve kişisel gelişimimizi merkezine koyacağımız bir tekmil, muhatabı olduğumuz.

Tekmil kavramını, herhangi bir kavram olarak düşünemeyiz. Tekmil, askeri terminolojiye ait bir kavram. Ölümsüz yoldaşları unutmamanın, onları anmanın ötesine geçerek, onların huzurunda tekmil vermek, tüm geriliklerimizle sert çarpışmalara girmek anlamına geliyor. Her birimiz önümüze koyacağımız bir kağıda, hangi soruların muhatabı olabileceğimizi ve hangi görevlerle bağlı tartışmalar yürüteceğimizi yazarak başlayalım örneğin. Kendimizin merkezinde duracağı bu tekmilin başarısının, devrimin başarılmasının da anahtarı olacağını bir an olsun unutmayalım.

Bir savaşın başarısını, savaşçıların gelişkinlik düzeyini, güçlü komutanlar gerçeği belirler. Tam da bu nedenle, başarılı ya da başarısız eylemler, zaferle taçlanan devrimler öncüleri ve komutanlarıyla anılırlar. Savaşçılar ise komutanlarının gücü, yetenekleri ve verdiği güven oranında savaş iradelerini geliştirir, güçlendirirler. Bizler, şehit yoldaşların huzurunda tekmil vererek, onların komutasında savaşan savaşçılar olduğumuzu bir kez daha ilan etmiş olacağız. Her biri en zorlu koşullarda sınanmış, savaşta ustalaşmış ve her daim sınırlarını aşma iradesi koyarak çelikleşmiş, güçlü komutanlar ordusunun huzurundayız. Onlara vereceğimiz tekmilin kapsamını, geçen bir yılda üstlendiğimiz görevler ve bu görevlerle bağlı yaptıklarımız ya da yapamadıklarımızla sınırlamamız mümkün değil. Onların huzurunda, kendimizi her bakımdan eleştirinin gerileyeni, eskiyeni yıkıcı süzgecinden geçirerek; özeleştirinin pratik yapıcılığıyla kuşatmalıyız. Komünist öncü karargahının, en seçkin komutanları olmayı başarmış ölümsüz yoldaşların komutasında savaşmanın gereği budur. 

Ölümsüz komutanlar ordumuzun, önümüze koyduğu görevler yalın ve net. Devrim yürüyüşümüzü zaferle taçlandırarak; ezilen halklarımızı, işçi ve emekçileri, gençliği, LGBTİ+'ları, kadınları sosyalizmle buluşturmak ve de sosyalist toplumun yeni insan gerçeğinin birer prototipi olmak için, burjuva düzene ait tüm geriliklerle kopuşmak.

Bu görevlerin gerekleriyle kuşandığımız oranda, başarısını da güvencelemiş olacağız. İlk akla gelen ve her bir yoldaşın bulunduğu cepheden çoğaltabileceği kimi soruları sıralayalım.

1) Devrimci gelişimimizi nasıl, hangi düzeyde yönetiyoruz?
Kopuştuğumuz burjuva düzenin, cepheden karşısında bulunan sosyalist ideolojiyle kendimizi donatma, burjuva düzenin bireyci, bencil kişilik yapısına ölümcül darbeler indirerek, bizde, kolektifte tamamlanmak mesela. Düşüncede, duyguda ve eylemde yarattığımız birlik, ideolojik netlikle süreklileşen bir yürüyüşün sahibi olmak için, her eşikte kendimizi denetleme ve de kolektif denetime açmak mesela.

2) Kolektifin önümüze koyacağı görevlerle nasıl ilişki kuruyoruz?
Demokratik danışma yöntemi, kolektif etkin birey olma niteliği, görevlerle kurduğumuz ya da kuracağımız ilişkilerde nerede duruyor mesela. Devrim kadrosu olmak, devrimci adanmışlık, devrimci cüret yaşamımızda nasıl somutlanıyor. Pratik görevler söz konusu olduğunda, kararlarımızı, yürüyüşümüzü ne belirliyor mesela.

3) Kitleleri, hangi düzeyle tanıyor ve nasıl ilişkileniyoruz?
Kolektifi öncü olmanın ötesine taşıyarak, önderleştirme iddiamızın zorunlu koşulunun, kitlelerin öncüye güven ve onun ardından gidişi olduğunu bilince çıkardık mı mesela. Kitlelere güven ve inançla yaklaşıp, onları kazanmak için tüm olanaklarımızı zorlamanın, sınırsız bir emekçilikle hareket etmenin neresindeyiz mesela. Kitlelerin bize güvenmesini beklerken, güven ilişkilerinin karşılıklı kurulabileceği gerçeğiyle hareket edip, kitlelerin örgütsüzlüğünün birinci dereceden muhatabı olarak kendimize öfkelenip, kızıyor muyuz, kitlelerin olanaklarını örgütlemenin neresindeyiz mesela.

4) Sınırlarımızın farkında mıyız ve aşmak için neler yapıyoruz?
Devrimci mücadelenin amalarla, şartlarla bağlı yürütülemeyeceğini; burjuva düzen sınırlarına takılmanın bir andan sonra devrimciliğimizin de sınırı olacağını kendimize hatırlatıyor muyuz mesela. Sınırımıza dönüşebilen alışkanlıkların, ilişkilerin özünde burjuvazinin belirlediği sınırlar olduğunu ve onlardan kopuşamadığımız her eşikte, irademizin fiilen burjuvazinin denetimine girdiğinin farkında mıyız mesela.

5) Teorik, ideolojik gelişimimizi yükseltmek için hangi planlara sahibiz?
Devrimci gelişimimizin sürekliliğini, teorik düzeyimizi yükseltme, yenilenme gücümüzü arttırma, ideolojik derinliğimizi bilimsel teorik düzeyle buluşturmakla sağlayacağımızın farkındalığı ile hareket ediyor muyuz mesela. Bunun için önümüze hangi okuma planlarını koyuyor; zamanımız olmuyor gerekçelerinin, boşa, amaçsızca geçirilen zamanın içinde hızla ortadan kalkacağını göremiyor muyuz mesela.

6) Kadın devriminin başarılması için görev ve sorumluluklarımızın farkında mıyız?
Kadın devriminin başarılmasının, sosyalizmin varlığı kadar geleceğinin kazanılmasının da şartı olduğunu bilince çıkardık mı mesela. Cins özgürlükçü niteliğini kazanmayacak toplumsal bir devrimin, daha baştan geriye dönüşe mahkum olduğu gerçeğinin oluşturacağı kaygı pratiğimize yön veriyor mu mesela.

7) Devrim stratejimiz gündelik faaliyetimize yön veriyor mu?
Devrim stratejimizin salt geleceğin değil, geleceği kazanmak için anın eyleminin konusu ve tüm etkinliğimize yön vermesi gereken biricik kılavuzumuz olduğunu her daim aklımızda tutuyor muyuz mesela. Stratejiyi önderliğin sorumluluğunda görüp, kendimizi taktik alanın öznesi kabul etmenin parçalanmış bir bilinçle yaşayacağımız, devrimci iddia kaybı olacağının farkında mıyız mesela.

8) Yeni insana ne kadar yakınız?
Mülkiyetçilik, bireycilik, erkek egemenlikli anlayış ile öğretilmiş geleneksel cinsiyet rolleri ve bu temel özelliklerden beslenen duygu ve düşünüş biçimlerinden kopmanın neresindeyiz mesela. "Ne yapalım kapitalizmin egemen olduğu koşullardayız" kalıbıyla başlanan cümleler, geri bir durumun tespitiyle, geri olanla mücadele etme nedeni mi oluyor; yoksa geriliği, burjuva düzene ait olanı savunma aracına mı dönüşüyor mesela. Yeni insana yakınlaşma istek ve özlemini her an duyabiliyor muyuz?

9) Düşmana öfkemiz hangi düzeyde?
Her gün ezilen halklarımıza zulmeden, Kürdistan'da sömürgeci imha savaşını tüm olanaklarıyla sürdüren, işçi ve emekçileri sömürü çarkında öğüten, kadın ve LGBTİ+'ları katleden, gençliği geleceksizleştiren, yoldaşlarımıza işkence eden, tutuklayan, hapishanelerde katleden düşmana öfkemiz ne kadar güçlü mesela. Düşmana öfkenin, süreklileşmiş bir sınıf kinine dönüşmediği durumda, ideolojik bir zayıflık halinin ortaya çıktığının farkında mıyız mesela.

Tüm sorularımıza, komünist öncünün, ölümsüz yoldaşların huzurunda yenilenmenin, zafer kadrosu, zafer militanı, zafer gücü olmanın ihtiyaçlarına odaklanma çağrısına yanıt olmak için yoğunlaşmalıyız. Sonsuzluğun kahramanlarına adanan Kasım ayının, en az bir gününü bu yoğunlaşmaya ayırarak, net ve yalın yanıtlar verme görevini, iş yoğunluğu, zaman bulamamak gibi gerekçelerle ötelemek ya da yüzeysel ilişkilenmek fiilen zaferi ötelemeye katkı sunmak anlamına gelecektir. Zafer kadrosu ve gücü olma eylemimizde kazanacağımız zaferle, nihai zaferi kazanacağız. Ölümsüz yoldaşlara, nihai zafer tekmilimizi bu yoldan vereceğiz.