19 Nisan 2024 Cuma

Şule Çet davasında biz kadınlar kazandık

Elbette, bu karar, Şule'yi geriye getirmeyecek, ailesi, yakınları ve dostları için o yara hiç kapanmayacak, o boşluk hiç dolmayacak. Ama biliyoruz ki biraz olsun yüreklere, yüreklerimize su serpilmiş oldu.

Şule'yi öldüren iki erkek sonunda cezalandırıldı. Kadın katili Çağatay Aksu'ya müebbet hapis cezasının yanı sıra 12 yıl 6 ay, Berk Akand'a da 18 yıl 9 ay hapis cezası verildi. 
Henüz dava tamamen karara bağlanmış değil. Sanıklar ve avukatları karara itiraz edecektir. Mahkeme heyeti de, erkek yargının gereklerine bağlı kalarak, indirim uygulamayı unutmadı ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını müebbet hapis cezasına çevirdi. Ancak çok açık ki karar, kadınların kararlı ve ısrarlı "gerçek adalet" arayışının bir sonucu oldu.
Şule'nin 2018 yılının 29 Mayıs gecesi Ankara'da tecavüz edildikten sonra bir binanın 20. katından atılarak öldürülmesinin ardından yaşananlara kısaca hatırlamakta fayda var. Sanıkların, avukatlarının ve ailelerinin tüm niyeti ve planı, bizi Şule'nin intihar ettiğine inandırmaktı. "Şule bunalıma girmiş ve intihar etmişti". Amaçladıkları buydu. O iki kadın katili de günlük yaşamlarına devam edecekler ve muhtemeldir ki kendilerine "yeni avlar" arayacaklar, başka kadınların canını yakacaklardı. Ancak hem Şule'nin ailesi hem de kadın iradesi, bu planı bozdu. 
Sanıklar, avukatları ve de aileleri, davanın seyrini değiştirmek için yapmadıklarını bırakmadılar. Şule'nin gecenin o saatinde neden o binada bulunduğundan psikolojisine, daha önceki ilişkilerine kadar tüm yaşamını didik didik etmeye kalktılar. Davaya ilgi gösteren, duruşmaya gelen kadınları, kadın örgütlerinin temsilcilerini, gazetecileri hedef göstermek için sayfalar dolusu polis fezlekesini andıran "rapor" hazırlayıp, “gereğinin yapılması” için AKP ve MHP'li vekillere bile gönderdiler. Sosyal medyada “Şule için adalet” talebiyle kampanyalar yürütülmesinden duydukları rahatsızlığı ise her duruşmada söylediler. Ankara'daki nüfuzlarını kullanmaya çalıştılar. Ama bu kez fena halde kadınların iradesine çarptılar. 
Elbette, bu karar, Şule'yi geriye getirmeyecek, ailesi, yakınları ve dostları için o yara hiç kapanmayacak, o boşluk hiç dolmayacak. Ama biliyoruz ki biraz olsun yüreklere, yüreklerimize su serpilmiş oldu. Her gün en az 4 kadının katledildiği, kadın katillerinin iktidar tarafından sırtının sıvazlandığı, erkek yargının katilleri akladığı bir dünyada, kadınlar olarak bir "şeyi" kazanmış olduk. İş erkek yargıya kalsaydı ya dava açılmayacaktı ya da açılsa bile takım elbiseleri ile iki dirhem bir çekirdek duruşmalara katılarak ne kadar "masum" ve "mağdur" olduklarını gösteren kadın katilleri cezasız kalacaktı. Bu plan bozulduğu için kadınlar olarak onur duyabiliriz. Aldığımız her nefesin bedelini ödemek zorunda bırakıldığımız bu dünyada biraz olsun sevinebiliriz. Ve biliyoruz ki artık Şule’miz, fotoğraflarda saklı bir anı olarak kalmayacak, özgürlük ve eşitlik mücadelesinde var olacak. 
Ancak elbette yapacak daha çok şey. Çünkü erkekler durmuyor, kadın kırımı sürüyor. Ceren'in katilinin ifadesinde neler söylediklerini canımız yanarak okuduk. Kadın cinayetleri karşısında Saray medyasının iki yüzlü tutumunu da, Şule’nin davasından biliyoruz. Şule’nin intihar ettiğine dair yalan haberleri kendileri yapmamış gibi, mahkeme kararını da sevinçle karşıladılar. Kadınların çalınan yaşamının “Eşitlik kadının fıtratına aykırı” diyen Erdoğan ve Saray hükümetinin hiç de umurunda olmadığını binlerce kez zaten gördük. 
Bu tablo içinde kadın kırımını durdurmak, hayatlarımızı korumak için ne yapacağız?
Farkındayım, bu sorunun yanıtı hiç de kısa ve kolay değil. 
Ama kadınların Latin Amerika'dan Hindistan'a erkek şiddetine karşı biriktirdikleri deneyimleri çok ve birbirlerinden öğrenme kültürleri güçlü. Kadın yoldaşlığı ve dayanışmasını hayatın her alanında örgütlemek zorundayız. Bir kadının daha eksilmemesi için acımızı, öfkemizi ve sevinçlerimizi ortaklaştırmaktan başka yol yok. Bu işin başını da elbette sosyalistlerden feministlere politik kadınlar çekecek. Farklılıklarımızın çeşitliliğimiz olduğunu unutmayalım. 
Ve hatırlayalım: Kadın yoldaşlığı ve iradesi, hayatta kalmak için özsavunma yapanYasemin Çakal'ı, hapishaneden kurtarmıştı. Şimdi de ortaklaşan kadın iradesinin değiştirici ve kazanıcı gücünü Şule Çet davasında gördük. Elbette daha fazlasını yapmak da kadınlar olarak ellerimizde değil mi?