12 Mayıs 2024 Pazar

'Mermi fiyatı' ve gıda krizi

"Domates değil mermi" sloganı atan Erdoğan, fiyat artışını eleştirenleri "bizi George, Hans bir yerlerden vurmak istiyor. Bunlar da George'a Hans'a önayak oluyor" diye "hainlik"le suçlamaktan da geri durmadı.
Diktatör Erdoğan, 8 Şubat'ta Sivas'ta gıda fiyatlarından rahatsız olan halka, "Domates, patlıcan, sivri biber diyorlar. Düşünün, bir merminin fiyatı nedir?" sorusuyla cevap verdi. Önemli olan savaştır, halkın beslenebilmesi değil vurgusunu yaptı!
 
Fakat ardından, tanzim-satış mağazalarını belediyeler eliyle devreye sokmak zorunda kaldı. Büyük olasılıkla belediye seçimlerinden bir süre sonra son verecek.
 
Çünkü, "devlet/belediye manavlık yapmaz" neoliberal sloganıyla, Özal'dan Erdoğan'a uzanan burjuva kanat, neoliberalizmin tarım alanındaki saldırılarını en hızlıca uyguladı. Hatta bu kanat içinde Erdoğan, tarıma yönelik bütün devlet işletmelerini en çok ve en hızlı özelleştiren oldu.
 
Erdoğan bununla yetinmedi. Neoliberal saldırganlığın ve şirket tarımına geçiş ve kapitalist yoğunlaşmanın hızlanması için, yerli ve emperyalist tarımsal sermayenin önündeki engelleri kaldıran yasaları en çok çıkaran da Erdoğan oldu. Kırsal kesimden aldığı kitle desteği sayesinde, bu işi büyük mücadelelerin patlak vermesini engellemeyi başararak yaptığı için tarım ticareti tekellerinin övgüsünü de aldı.
 
Tütünde, devlet tekelini selefleri tasfiye etmiş ve Philip Morris ile BAT'ın (British American Tabacco) tekelini sağlamış, onbinlerce küçük tütün üreticisini yoksulluğa itmişlerdi.
 
Ama, Erdoğan seleflerinden daha hızlı kapitalist olarak boy gösterdi. Hayvansal üretimde SEK'i, EBK'nu hızla sattı. Yem fabrikalarını hızla özelleştirerek bu alanı salt özel sermayenin faaliyetine mahkum etti. En büyük çiftliği (Acıpayam) ise yandaşı Sancak ile ATA ortaklığına sattı.
 
Seleflerinin kirli savaşla Kürdistan köylerini tasfiye ederek bitirdiği Kürdistan hayvancılığını, Erdoğan "köye dönüş"ü teşvik eder görünümünü bir süre verse de, kirli savaşı sürdürerek, hatta soykırımcı savaşa dönüştürerek, Kürdistan kırını tasfiyeyi daha ağır biçimde devam etti.
 
TİGEM'i hızla tasfiye etti. TİGEM bünyesindeki kuruluşlar, tohum ve fidan geliştirmeyle yükümlüydüler. Erdoğan TİGEM'i tasfiye ederek ve uluslararası tohum tekellerinin GDO'lu ve kör/terminatör tohumlarını serbest bırakan yasa çıkardı. Böylece tarımın başlıca girdilerinden olan tohumculuk tamamen GDO'lu, kör tohum üreten emperyalist tohum tekellerinin hakimiyeti altına girdi. Erdoğan bununla da yetinmedi. Yerli geleneksel tohumları da sermayenin tekeline almasını sağlayacak yasayı çıkardı. Emperyalist ve yerli sermaye geleneksel tohumların imtiyaz sahipliğini de almaya başladı.
 
Tarım satış kooperatiflerini, hisse sayısı/büyüklüğüne göre yönetiminde pay sahibi olma yasasını çıkararak, yasal olarak da zengin köylünün ve büyük toprak sahiplerinin hakimiyetine veren de Erdoğan oldu.
 
Tarımın başlıca diğer bir girdisi olan endüstirel gübre üretiminde, en büyük fabrikası Gemlik gübre (TEKFEN aldı) olan TÜGSAS'ı özelleştirerek, yerli ve yabancı büyük sermayenin bu girdide eksiksiz hakimiyetini sağladı.
 
Tarım ilaçlarında emperyalist kimya tekelleri zaten egemendi. Erdoğan, Zirai Donatım'ı tasfiye ederek, kısmen tarım ilacı üreten ama daha çok sübvansiyonla küçük mülkiyetli çiftçiye yardım eden bu kuruluşu tasfiye ederek, emperyalist tarım ilacı tekellerinin insafsızlığına mahkum etti.
 
Erdoğan yetinmedi. Tüccarlıkla övünmeyi üstünlük sayması boşuna değildi. Devlet Destekli Tarım Sigortası yasasını, yağlı teşviklerle beraber çıkaran da Erdoğan oldu. Yağlı teşvik, sigorta taksitlerinin yüzde 50'sini devlet, sigorta tekelleri eliyle köylüler adına tekrar bu tekellere ödüyordu, ödüyor. Büyük çaplı doğal afetleri sigorta şirketlerinin karşılamamasını da sermayeye yağlı lokma olarak yasayla verdi.
 
Sözleşmeli çiftçiliğin en çok yaygınlaştığı zaman da Erdoğan hükümetleri dönemi oldu. Hatta Erdoğan bizzat konuşmalarında köylünün bu yolla ürününü satma garantisi övgüsünü bile yaptı. Böylece yalnızca tarım ticareti sermayesi değil, tarım ürününe dayalı sanayi sermayesi de küçük üreticiyi düşük fiyata mahkum etti.
 
Sonuçta, Erdoğan'ın mimarı olduğu, DTÖ (Dünya Ticaret Örgütü) Cartegena (2004) anlaşması kararlarına uyum içinde inşa ettiği tarımda kapitalist yoğunlaşma, yüzbinlerce küçük ve yoksul köylünün iflas etmesine, kentlere akmasına, ucuz işçiliğe yolaçtı. 2004-2017 arasında köylülerin işlemekten vazgeçtiği toprak miktarı 3.2 milyon hektarı buldu. Bu, Belçika'nın yüzölçümünden daha geniş.
 
Erdoğan, Dünya Bankası'nın finanse ettiği Doğrudan Gelir Desteği yoluyla, bu alanların tarım dışı kalmasını da teşvik etti.
 
Erdoğan, hızlandırdığı ve yönettiği bu süreçte, emperyalist ve yerli tarım girdileri, ticareti tekellerinin ve sermayesinin tam hakimiyetini sağladı. Ama çok arzu ettiği kapitalist orta/büyük yerli ve emperyalist sermayenin toprak mülkiyetinin/işletmesinin hakimiyetini sağlayamadı. Bu onun elinde değildi. Çünkü Latin Amerika ve Afrika'da, Ukrayna'da toprak kiraları daha ucuzdu. Tarıma yatırılan emperyalist ve gelişen ülke sermayesi buralara aktı. Hatta Türkiye'den orta çaplı sermayeden buralara küçümsenmeyecek derecede doğrudan yatırım da gerçekleşti.
 
Böylece, tarım girdilerinde (gübre, ilaç, tohum) emperyalist tekeller hakim olurken, tarım ticaretinde emperyalist dağıtım tekelleri ile yerli orta büyüklükte sermaye hakim hale geldi. Bu hakimiyet, mazot gibi temel girdinin fiyatının yükselmesiyle birleşerek gıda maliyet fiyatlarını fırlattı.
 
Bugün gıda fiyatlarının aşırı yükselmesinin başta gelen suçlusu, Erdoğan ve tarım girdisi/ticareti tekelleri/sermayesidir.
 
"Domates değil mermi" sloganı atan Erdoğan, fiyat artışını eleştirenleri "bizi George, Hans bir yerlerden vurmak istiyor. Bunlar da George'a Hans'a önayak oluyor" diye "hainlik"le suçlamaktan da geri durmadı.
 
Oysa, George'a değil ama Malboro'cu PM'e tütün-sigara pazarını, Hans'a değil ama BAYER'e, Monsanto'ya tarımsal ilaç pazarını peşkeş çeken Erdoğan'dır. DTÖ'nün tarıma ilişkin kararlarını daha hızlı uygulayan da Erdoğan'dır.
 
Dünya tekellerinin sadık işbirlikçisi Erdoğan, halkın ucuz gıda talebine karşı Kürdistan'da yürüttüğü kirli savaşı kutsayarak, halkı Kürt düşmanlığıyla daha çok zehirlemeye çalışıyor.
 
Kirli savaşı da gıda krizini de sona erdirmek, Erdoğan diktatörlüğünü yenilgiye uğratmaktan geçer.