11 Mayıs 2024 Cumartesi

Komünizm ve Kürt düşmanlığı

Erdoğan-Soylu ikilisinin Kürt ve komünizm düşmanlığını ciddiye almak, zindan sırası en apolitik "dindar"a (Alman papaz Niemölle'ye benzetirsek) gelmeden mücadelede birleşerek, bu faşist ikilinin soykırımcı zulmünü önlemek, tarihin çöplüğüne atacak zamanı yakınlaştırmak gerekir.
Erdoğan ve iç savaş şefi Süleyman Soylu belediye seçimleri nedeniyle HDP'ye karşı ajitasyonu yoğunlaştırırken, burjuvazinin ve faşizmin geleneksel komünizm ve Kürt düşmanlığını kustular.
 
Erdoğan "Kürdistan diye bir yer yok, defolup gidin!", Temelli için "kendisi Kürt bile değil" diyerek saldırdı.
 
Soylu, HDP Eşbaşkanı Temelli için, "sakallı komünist" lafıyla saldırdı.
 
Öncelikle vurgulayalım, hiçbir diktatörün gücü, Kürt halkını ve yurdu Kürdistan'ı yok saymaya da, yoketmeye de yetmez. Erdoğan'ın da gücü yetmez.
 
Bütün diktatörler, özellikle sömürgeci maceracılar, sömürgeciliğin en vahşi biçimlerini uygularlarken, soykırımcılık suçu işlemelerine rağmen ya yenildiler veya tarihe halkları ve yurtlarını yok edenler olarak geçtiler.
 
Hitler ve Mussolini, Balkanlar'dan Sovyetler Birliği'ne uzanan genişlikte halklara karşı soykırımcı suçlar işleyerek faşist sömürgeciliği yerleştirmeye çalıştılar ama yenilmekten kurtulamadılar.
 
İttihat Terakki paşaları, Ermeni halkına karşı geçen yüzyılın ilk soykırımcı suçunu işlediler. Hatta Erdoğan ve iç savaş şefi Soylu'nun özendiği gibi Batı Ermenistan halkını ve yurdunu yoketmeyi başardılar. Ama yenilmekten kurtulamadıkları gibi, tarihe soykırımcı olarak geçtiler.
 
Siyonist İsrail yönetiminin Filistin halkını yoketmeyi ve yurdunu "temizleyerek" ilhak etmeyi amaçlamasına benzer biçimde Erdoğan ve Soylu ikilisi de Kürt halkını yoketmeyi ve yurdunu temizleyerek ilhakını ebedileştirmek istiyor.
 
Şimdilik Bakur ve Rojava'da bu uğursuz amacı doğrultusunda, "Kürdistan bölgesi Kuzey Irak'ta, defolup gidin" diyorlar.
 
Ama ne siyonistler ne de Erdoğan-Soylu sömürgeci amaçlarına ulaşabilirler. Soykırımcı saldırlarla kan denizi yaratsalar da, Kürt ve Filistinli düşmanlığını tırmandırsalar da, mutlaka yenilecekler.
 
Bizim üzerinde durmak istediğimiz, burjuva muhafazakar milliyetçi gericiliğin alameti farikası olan komünizm ve Kürt düşmanlığını zikredip tırmandırmaları.
 
Erdoğan'ın abileri, başta İsmail Kahraman olmak üzere MTTB yöneticileri, üstadı Necip Fazıl, yol arkadaşı Gülen, 1960'lı yıllarda Komünizmle Mücadele Derneklerinin önderleriydi. ABD emperyalizminin Yeşil Kuşak projesinde ülkücü katillerle birlikte görev aldılar. Kanlı Pazar'ları yarattılar.
 
Erdoğan'ın yoldaşları, Endonezya'da ABD emperyalistlerinin ve darbeci Suharto'nun emrinde yüzbinlerce komünistin ve halkın kanını dökmede başlıca cellatlardan biri oldular. Erdoğan'ın Bangladeş'teki yoldaşları Pakistan generallerinin sömürgeci soykırımında cellat rolü oynadılar. Erdoğan'ın diğer pek çok ülkedeki yoldaşları da komünizm düşmanı itikadıyla Suudi, Ürdün krallarının yanında yeraldılar. Ürdün'de, 1970 Eylül ayında küçük kral Hüseyin'in yaklaşık 10 bin Filistinli devrimciyi katletmesinde kralın yanında yeraldılar.
 
En son "kardeşim" diye hitap ettiği yoldaşı Sudan diktatörü Beşir, Darfur'da günümüzün soykırımlarından birini işledi.
 
Erdoğan ve Soylu, kendileri ve feyz aldıkları hocaları ile komünizm düşmanlığının militanları olarak yetiştiler.
 
Fakat böyle yetişen diğerlerinden farklı olarak, burjuvazi ve emperyalizmin yalnızca ideolojik temsilcileri olmakla kalmadılar. Onların sınıfsal örgütlü bir parçası haline ve Türkiye halkasında iktidarının şefleri haline geldiler. Üstelik yeni biçimiyle inşa edilen faşizmin yönetici şefleri oldular. Bu durumlarıyla, Erdoğan ve Soylu, artık sınıfsal ve iktidarsal çıkarları nedeniyle ve ebedi olarak komünizmin azılı düşmanları olacaklardır.
 
Bu faşist şeflerin, ezilen Kürt halkına ve ezilenlere düşmanlığı, bahsettiğimiz ideolojik donanımdan geliyor. Fakat bunlar şimdi burjuvazinin faşist şefleri ve birer burjuvalar. Bu nedenle, Kürt halkı üzerindeki sömürgeci boyunduruğu soykırımcı şiddete vardıracak ölçüde geliştiriyorlar. Dahası bölgede yayılmacı ve işgalci savaşa da öncelikle bu nedenle başvuruyorlar.
 
Kürt halkının devrimci örgütlülüğünün, yayılmacılıkları önünde engel olması nedeniyle de tarifsiz düşmanlık duyuyorlar. 70'li yıllarda ülkücü katillerin dilinde korku salma silahı olan "bir gece ansızın geliriz" sloganın bu ikili azılı faşistin şimdi temel sloganı olmasının öncelikli nedeni bu. Kürt halkına "defolup gidin" tehdidiyle soykırımcılık taslamalarının nedeni de bu. Erdoğan'ın, ideolojik yoldaşları IŞİD katillerini Rojava Devrimi güçleri ve Kürt halkı üzeri saldırtarak en vahşi katliamları işlemesinin nedeni de bu.
 
Bu faşist ikili şefin emrinde tepeden tırnağa devasa militarist ordu ve polis gücü, yüzbini aşkın çete var. Faşist rejimle dudaklarından çıkan kanun ve emir oluyor. Elbette komünizm ve Kürt düşmanlığındaki sınırsız saldırganlığıyla çok zulüm yapmak istiyorlar ve yapabilirler.
 
Fakat yine Hitler'e gönderme yaparak sözümüzü söyleyelim. Hitler de komünizm ve o zamanın ezilen azınlığı olan Yahudi düşmanlığında zirve yaptı. Dünya burjuvazisine "Bolşevizmi yok edecek tek güç Nazilerdir" iddialı sözünü verdi. Fakat yenilmekten kurtulamadı. Hitler'e özenerek Kürt'e soykırımla, komüniste düşmanlıkla Erdoğan ve tetikçisi de yenilmekten kurtulamayacak. Fakat Hitler gibi, ayakçısı Peker'in sözüyle halklarımıza "kan banyosu" yaptırmaya çalışacaklar.
 
Bu nedenle, Erdoğan-Soylu ikilisinin Kürt ve komünizm düşmanlığını ciddiye almak, zindan sırası en apolitik "dindar"a (Alman papaz Niemölle'ye benzetirsek) gelmeden mücadelede birleşerek, bu faşist ikilinin soykırımcı zulmünü önlemek, tarihin çöplüğüne atacak zamanı yakınlaştırmak gerekir.