30 Eylül 2025 Salı

Hak ihlalleri raporunda hapishanelerin tecrit ve işkence mekanı rolüne vurgu

Tutsakların maruz kaldığı hak ihlallerine ilişkin açıklanan üç aylık raporda hapishanelerin "birer 'sessizleştirme mekanı' olarak kullanılırken, toplumun tümüne yönelik bir itaat dayatması ve demokratik toplumsal yaşam sistematik biçimde" zayıflattığı kaydedildi. 

Hapishanelerde hak ihlalleri sürüyor. Diyarbakır, Elazığ, Erzincan ve Erzurum'da bulunan hapishanelerde haziran, temmuz ve ağustos aylarında yaşanan hak ihlalleri Diyarbakır Barosu, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Diyarbakır Şubesi ve Diyarbakır Tutuklu ve Hükümlü Aileleri ile Yardımlaşma Derneği (TUAY-DER) tarafından raporlaştırıldı. Baro binasında yapılan basın toplantısında, uluslararası hak savunucularını hapishaneleri gözlemlemeye çağırdı.

'HAPİSHANELER TECRİT VE İŞKENCE MEKANI ROLÜNDEN ÇIKARILAMAMIŞTIR'
Diyarbakır Hapishaneler İzleme Komisyonu üyesi Rihan Gök'un okuduğu raporda, hapishanelerde sistematik olarak uygulanan baskı ve tecrit politikalarının, toplumsal barışa dair umutlara doğrudan saldırı olduğunu dile getirdi. Gök, "Demokratik siyaseti, toplumsal muhalefeti ve barış özlemini bastırmayı amaçlayan bu uygulamalar, yalnızca bireyleri değil; toplumun zihinsel, sosyal ve moral dokusunu da derinden zedelemektedir. Bugün hapishaneler, mahpusların yaşam hakkını ve onurunu hedef alan bir tecrit ve işkence mekanı rolünden halen çıkarılmamıştır" dedi.

'YÜZLEŞME OLMADAN ADALET OLMAZ'
Hapishanelerde sistematik hak ihlallerinin yaşanmaya devam ettiğine dikkat çeken  Gök, "Sağlık hakkının gasp edilmesi, keyfi infaz yakmalar, çıplak arama dayatmaları, kadın mahpuslara yönelen cinsiyetçi şiddet, Kürtçe yazışmaların engellenmesi, sayın Abdullah Öcalan'a gönderilen mektuplara el konulması ve siyasi kimliği inkar ettirmeyi hedefleyen idare ve gözlem kurulu sorgulamaları, Türkiye'nin hukuk devletinden ne denli uzaklaştığını göstermektedir. Oysa demokratikleşmenin ve kalıcı toplumsal barışın önkoşulu, hakikatle yüzleşmek ve geçmişin inkar, şiddet ve imha politikalarıyla hesaplaşmaktır. Bu yüzleşme olmaksızın ne adalet, ne toplumsal güvenlik, ne de gerçek bir barış mümkündür. Bugün hapishaneler birer 'sessizleştirme mekanı' olarak kullanılırken, aslında toplumun tümüne yönelik bir itaat dayatması uygulanmakta ve demokratik toplumsal yaşam sistematik biçimde zayıflatılmaktadır" ifadelerini kullandı.

ULUSLARARASI HAK SAVUNUCULARINA ÇAĞRI
Hem iç hukuka hem de taraf olunan uluslararası yükümlülüklere uygun olarak, hapishanelerdeki sistematik tecrit ve baskıyı sona erdiren, bağımsız ve etkili denetim mekanizmalarını işler hale getiren, şeffaf ve hesap verebilir bir infaz sistemi kurulması yönünde acil ve somut adımların atılmasının zorunluluk olduğunu belirten Gök, uluslararası hak savunucularına madde madde şu çağrıları sıraladı:
🔹"Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit koşulsuz olarak kaldırılmalı; barış ve demokratik çözüm için diyalog ve müzakere kanalları acilen açılmalıdır.
🔹Hapishanelerde sistematik işkence, kötü muamele ve tecrit uygulamaları derhal sona erdirilmelidir.
🔹İnfaz yakma ve gözlem kurulu eliyle yürütülen keyfi ve ideolojik sorgulamalar kaldırılmalı; koşullu salıverme hakkı, uluslararası hukukun ve evrensel adalet ilkelerinin öngördüğü şekilde güvence altına alınmalıdır.
🔹Kürtçe de dahil olmak üzere tüm anadillerde iletişim ve ifade özgürlüğü tanınmalı; mektuplara ve yayınlara yönelik keyfi yasaklar derhal kaldırılmalıdır.
🔹Mahpuslara yönelik cinsiyetçi, ayrımcı ve beden politikaları sonlandırılmalı; eşitlikçi ve hak temelli bir yaklaşım esas alınmalıdır.
🔹Ağır hasta mahpuslar derhal serbest bırakılmalı; sağlık hakkı hiçbir koşulda cezaevi idaresinin keyfiyetine bırakılmamalıdır."
 
Sonrasında söz alan Diyarbakır Barosu Başkanı Abdulkadir Güleç, böylesi bir süreçte hapishanelerde yaşanan ihlallerin, halkın inancını kırdığını, umutsuzlaştırdığını dile getirerek, tutsakların haklarının sağlanması gerektiğini vurguladı.

RAPORDA TESPİTLER VE ÖNERİLER
20 hapishaneden 40'tan fazla gerçekleştirilen ziyaretlerle hazırlanan raporda; kargo ve temel ihtiyaçlar, sosyal haklar, sevk İşlemleri ve eşya hakları, sağlık ve sevk talepleri, iletişim, haberleşme hakları, sosyal haklar, beslenme hakları, ifade ve haberleşme özgürlüğü haklarına dair yaşanan hak ihlalleri sıralandı. Çıplak arama dayatması ile ağız içi arama dayatmasının da devam ettiği aktarıldı. Kimi hapishanelerdeyse tutsaklara keyfi disiplin cezalarının verildiğinin belirtildiği raporda, İdare ve Gözlem Kurullarının "pişmanlık" dayatmasını kabul etmeyen tutsakların infazının yakıldığına da vurgu yapıldı.

Raporda yapılan tespitlere yönelik şu önerilerde aktarıldı:
🔹"İşkence ve kötü muamele yasağı: Mahpuslara yönelik her türlü işkence, zalimane, insanlık dışı veya onur kırıcı muamele derhal sonlandırılmalıdır.  Bu tür ihlallerin soruşturulması için bağımsız, etkin ve tarafsız mekanizmalar işletilmeli; sorumlular hakkında gerekli idari ve adli işlemler başlatılmalıdır.
🔹İdare ve Gözlem Kurulu kararlarının hukuksuzluğu: Türkiye'de uygulanan İdare ve Gözlem Kurulları, mevzuatta yalnızca koşullu salıverme ve denetimli serbestlik süreçlerinde 'iyi hal' değerlendirmesi yapmakla yetkilendirilmiş olmasına rağmen, fiiliyatta mahpusların özgürlük haklarını keyfi biçimde sınırlayan, yargı yetkisini aşan ve ideolojik değerlendirmelere dayalı bir paralel mekanizma işlevi görmektedir. Kurullar, özellikle siyasi mahpuslara yönelik politik ve ideolojik sorular yönelterek kimliklerini inkar etmeye ve pişmanlık beyanında bulunmaya zorlamakta; mahpusların tahliye haklarını hukuka aykırı şekilde gasp etmektedir. Disiplin cezalarının infaz edilmiş olmasına rağmen tekrar gündeme getirilmesi, hak temelli eylemlerin 'örgütle bağ' olarak yorumlanması ve taraflı/ tarafsız koğuş ayrımının keyfi bir kriter gibi uygulanması, sistematik ve yapısal ihlallerin göstergesidir. Kurulların istihbarat raporlarını delil olarak kullanması ise, mahpusların özgürlüğünü denetlenemez ve keyfi mekanizmalara bağlamakta, infaz hukukunun temel ilkeleri ile bağdaşmamaktadır. İdare ve Gözlem Kurullarının yetki aşımı ile keyfi uygulamalarına karşı bağımsız bir denetim mekanizmasının tesis edilmesi gerekmektedir.
🔹Sağlık hizmetlerine erişim hakkı ve hasta mahpuslar: Mahpusların sağlık hakkı güvence altına alınmalı, özellikle ağır hasta ve yaşlı mahpusların tıbbi ihtiyaçları öncelikli olarak karşılanmalıdır. Hastane sevkleri geciktirilmemelidir.
🔹Tecrit hapishaneleri: Hapishanelerdeki barınma koşulları insan onuruna uygun şekilde düzenlenmeli, tekli ve modül hücrelerde gün ışığı, havalandırma ve temizlik koşulları iyileştirilmelidir.
🔹Haberleşme ve ifade özgürlüğü: Mahpusların aileleri ve avukatları ile iletişim hakları güvence altına alınmalı, mektupların geciktirilmesi veya sansürlenmesi önlenmelidir.
🔹Sosyal ve kültürel faaliyetler: Mahpusların spor, kültürel ve sosyal etkinliklerden yararlanması sağlanmalıdır. Sosyal izolasyon veya tecrit uygulamaları yalnızca hukuka uygun, orantılı ve geçerli gerekçelerle sınırlı tutulabilir.
🔹Disiplin ve idari uygulamalar: Disiplin soruşturmaları hukuka uygun, orantılı ve hakkaniyetli şekilde yürütülmeli; keyfi infaz uzatmaları veya tahliye engellemeleri önlenmelidir. İdare ve gözlem kurullarının uygulamaları ulusal mevzuat çerçevesinde denetlenmelidir.
🔹Engelli ve yabancı uyruklu mahpuslar: Engelli ve yabancı uyruklu mahpuslar, ulusal ve uluslararası mevzuat çerçevesinde özel bakım ve destek hizmetlerine erişebilmelidir."