Cesaretin var mı?

Kadın devrimi, erkeklerin "odunluklarını" sorgulamasını ve erkeklik zırhlarını parçalamalarını ister. Erkekliğin sorgulanmadığı her alan, kadın devrimiyle buluşmayı engeller. Homofobi ve cinsiyetçi kodların fark edilmemesi de bu engellerin parçasıdır. İşte tam da burası bir turnusol kağıdıdır. Erkekler kendilerine darbe vurmadıkça, her söz, her program ve her devrim iddiası eksik ve yarım kalacaktır. Ve asıl soru hala geçerlidir: Erkek yoldaşlar, o darbeyi kendinize vuracak cesareti gösterecek misiniz, yoksa kadın devriminin önünü kesen "sessiz güç" olarak kalmaya devam mı edeceksiniz?
Clara Zetkin'in ünlü sözünde belirttiği gibi: "Bir komünist erkeğin üstünü kazıyın, bir odun çıkar." Bu söz, yalnızca bireysel erkek tarzını değil, devrimci örgütlerde yeniden üretilen erkek egemenliğinin yapısal niteliğini de gözler önüne serer. Acı ama gerçek olan ise aradan geçen bir yüzyıla rağmen bu tespitin hala geçerliliğini koruyor olmasıdır.
Bugün erkekler, ayrıcalıklarını ve konforlarını kendi çabalarıyla değil, kapitalist sistemin görünmez biçimde işleyen "cins tahakküm sözleşmesi" aracılığıyla sürdürür. Bu sözleşme, yalnızca kadınlarla erkekler arasındaki eşitsizliği değil, erkekler arasındaki sessiz işbirliğini, hiyerarşiyi ve ilişkileri de düzenler. Erkek egemenliği, yalnızca bireysel ilişkilerle sınırlı kalmaz. Kolektif düzeyde işler ve erkekleri hem baskıcı hem de hegemonik bir konuma yerleştirir. Kadınların dışlanması ve ikincilleştirilmesi ise bu sözleşmenin doğal ve sistematik sonucudur.
Kapitalist erkek egemen sistem, bu sözleşmenin en güçlü koruyucusudur. Erkek egemenliği, sermayenin çıkarlarıyla uyum içinde işler. Kadınlar görünmez emeğiyle ev ve bakım işlerine hapsedilirken, erkekler üretim alanlarını ve iktidar pozisyonlarını kontrol eder.
"Dünya erkeğin evi, ev kadının dünyası olur." Bu söz, yalnızca bir mecaz değil; toplumsal cinsiyetin iktidar haritasını özetler. İş, siyaset, sokak ve diğer görünür yaşam alanları erkeklerin sorumluluğundadır; ev, bakım ve görünmez emek ise kadınların omuzlarındadır. Bu cinsiyetçi iş bölümü, iktidarın paylaşımını ve hiyerarşiyi ortaya çıkarır.
Peki, devrimci örgütlerde durum farklı mı? Ne yazık ki hayır. Sosyalist erkekler, örgütsel ilişkiler dışında kendi "erkek ortamlarını" ve "iktidar paylaşım mekanlarını" yaratır. Futbol maçları ve halı saha turnuvaları, çeşitli oyun ve eğlence ortamları, erkekler arası "filtresiz" sohbetler ve espriler; eril tarzın, dilin, eril beden dilinin ve kültürün güçlenmesine hizmet eder. Erkek yoldaşların çoğu, bu ortamlardan dışlanmamak için itiraz etmez ve sessizliğini korur. Hatta ortama ayak uydurur ve "Ben de sizdenim" mesajı verir.
Erkek yoldaşlar çoğu zaman bir bahane bularak kadın yoldaşları bu ortamlara davet etmez. Gerekçeler ise genellikle aynıdır: Kadınların "denetçi" veya "uyaran" olacağı, "rahat konuşma" koşulları ortadan kalkacağı için "sen sıkılırsın" bahanesi gösterilir. Bu alanlar, erkekler için yalnızca sosyalleşme alanı değildir. Aynı zamanda parti içi erkek ittifaklarının kurulduğu politik iktidar mekanlarıdır. Kadınların çağrılmadığı bu ortamlarda erkeklik güçlenir ve işbirliği büyür. Birbirlerine yönelik eleştiriler ya hiç söylenmez ya da sınırlı dile getirilir. Değişim ise sürekli devrime ertelenir. Bu alanlar, erkek egemenliğini ürettiği için parti içindeki homofobiyi de besler.
Bir örnek üzerinden düşünelim: Bir erkek yoldaş, örgütsel sorumlusu kadın olan bir yoldaşın kendisini anlayamayacağını varsayarak sorununu başka bir erkek yoldaşla paylaşır. Diğer erkek yoldaş ise "Seni çok iyi anlıyorum" diyerek bu yaklaşımı sürdürür ve tercih edilmiş olmaktan keyif alır. Görünürde iki erkek devrimcinin samimi yoldaşlık ilişkisi vardır. Peki gerçekten durum böyle midir? Elbette hayır. Kadın yoldaşın otoritesi ve deneyimi değersizleştirilirken, erkekliği merkeze alan bir işbirliği kurulur. Bu durum, partide erkek egemenliğinin nasıl görünmez biçimde yeniden üretildiğini ve gündelik ilişkiler ve samimiyet "maskesi" altında erkek iktidarın nasıl tahkim edildiğini açıkça gösterir.
Gerçeği tüm açıklığıyla söylemek gerekirse: Erkek işbirliği ve cins sözleşmesi, erkeklerin kurduğu "gizli" burjuva erkek düzeninin ta kendisidir. Erkek yoldaşlar, toplumsal erkeklikten gerçekten samimi olarak kurtulmak istiyorlarsa, önce darbeyi kendilerine vurmalıdır. Bu darbenin gerçek başlangıcı, erkeklerin birbirine verdikleri, görünmez olan ve erkekliği üreten kuralları yeniden üreten sözleşmeyi bozdukları anda gerçekleşir. Kadın devrimi, erkeklerin "odunluklarını" sorgulamasını ve erkeklik zırhlarını parçalamalarını ister.
Erkekliğin sorgulanmadığı her alan, kadın devrimiyle buluşmayı engeller. Homofobi ve cinsiyetçi kodların fark edilmemesi de bu engellerin parçasıdır. İşte tam da burası bir turnusol kağıdıdır. Erkekler kendilerine darbe vurmadıkça, her söz, her program ve her devrim iddiası eksik ve yarım kalacaktır.
Ve asıl soru hala geçerlidir: Erkek yoldaşlar, o darbeyi kendinize vuracak cesareti gösterecek misiniz, yoksa kadın devriminin önünü kesen "sessiz güç" olarak kalmaya devam mı edeceksiniz?
*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 26 Eylül tarihli 237. sayısında yayımlanan Özgür Kadın yazısı.