Fehmi Çapan yazdı | Yeni bir eşiğe doğru

Günümüzde tasfiyeciliğe karşı mücadelenin önem kazanması, ideolojik mücadelenin gereğidir. Koyu gericilik yılları bu mücadeleyi daha önemli hale getiriyor. Gerek devrimci bireylerde gerekse kolektif yapıların yönelimlerinde, çizgisinde, hatta programında, amaçlarında ortaya çıkan aşınmanın, erozyonun veya sapmanın yurtsever, emekçi sol yapıları amaçlarından uzaklaştıracak içerikte olması, tehlikenin görülebilmesi ve önlem alınabilmesi için tasfiyeciliğe karşı mücadele devrimci bir görevdir.
Devrimi ve sosyalizmi hedefleyen bir yapıyı belirleyen kriterlerden birisi teori ve pratiğin birliğidir. Zaman zaman bu birlik arasında açılmalar olsa da esasta bu iki olgunun birliği belirleyicidir. Teoriyi önemsemeyen, pratiği yegane yol olarak gören ya da teoriyi önemseyip pratiği geri plana iten yaklaşımlar, komünist bir yapının varlığıyla bağdaşmaz. Teori kılavuzdur, yol gösterebildiği ölçüde pratikte hayat bulur. Öncü bir teoriden yoksunluk pratiğin donuklaşmasına, kendiliğindenciliğe, yaşamla uyumlu olmayan pratiklerin sergilenmesine yol açar. Örneğin emperyalizmin yeni evresini teorik olarak tanımlayamayan bir yapı bu sürece uygun düşen pratik üretemez.
Program her yapı için amacını ortaya koyan bir belgedir, bir bütündür. Strateji ve temel taktikler programın kısa ya da uzun dönemli hareketini belirleyen sacayaklarını oluşturur. Program yapının amacını açıkça ortaya koymakla mükelleftir. Strateji bunu nasıl hayata geçireceğini, kimlerle kime karşı nasıl hareket edeceğini belirler. Strateji programı, temel taktikler de stratejiyi nasıl hayata geçireceğini ortaya koyar. Farklılaşan koşullara göre programda değişikliklere gidilmiyorsa, güncellenmiyorsa o devrim programı ona uygun ittifakları, politika ve araçları devreye sokamaz. Cins özgürlüğü mücadelesi ezilenlerin temel bir mücadelesi ve talebi haline gelmişse devrimci bir yapı programını bu duruma göre güncellemiyorsa ona uygun mücadele araçları ve politikalar geliştiremez. Ekolojik mücadele de benzerdir. Toplumun gerisinde kalan bir programla/yaklaşımla gerçek bir öncülük yapılamaz. Komünistler gelişen süreçle diyalektik materyalist yaklaşımla ilişkilenebildiği ölçüde öncülük misyonunu hak eder. Halkla birleşmenin olanaklarını arttırarak öncülükten önderleşmeye adım atabilir. Komünistlerde bunun siluetini görmek mümkün.
Bir birleşme neden "birlik devrimi" olarak nitelendirilebilir? Birlikten ortaya çıkan yapıya abartılı bir anlam yükleme değil midir? Ortak amaçta birleşen grupların yeni bir yapı meydana getirmelerinden daha doğal ne olabilir? O halde buradaki "devrim"in anlamı, gruplar dünyasına son verilmesi, grupçu düşünün ve pratiğin mahkum edilmesi yeni formda bir yapıyla, amacın yalın haliyle ya da tüm hücreleriyle devrime bağlanmasıdır. Geçmişte amaç haline getirilen yapı kendi kendisiyle çelişkiye düşerek kendisine yabancılaşmıştır. Aracı amaç haline getiren her yapı "devrim" amacına kaçınılmaz olarak yabancılaşmıştır. "Birlik"le bu yabancılaşmaya fiilen son verildi. Ancak birlik devrimi sadece, fiili bir durum olarak anlaşılırsa tam anlamını ifade etmez.
Birlik devrimine eğer yeni bir zihniyet eşlik etmezse "devrim" olarak forma kavuşamaz. Komünistler bu birlikle, amaca bağlı yeni bir zihniyet inşa etmeseydi birlik tam olarak amacına kavuşamayacaktı, bir süre sonra da eskiye rücu etmesi ya da tarihe karışması kaçınılmaz olacaktı. Çoğu birlik adımının hazin bir şekilde sonuçlanmasının yegane nedeni yeni bir zihniyet devriminin örgütlenememesidir. Zihniyet devrimini örgütleyemeyen iyi niyetli devrimciler kendi çabalarına yenilmek zorunda kaldılar. Komünistler, birliğe bütünsel devrimci bir perspektifle yaklaşma becerisini gösterdiği için başarılı oldu, haklı olarak gerçekleştirdiği birliğe birlik devrimi dedi.
Bugünün ve geleceğin yapıcısı olan her devrimci yapı, ayrıştırıcı olmak yerine asgari ve azami amaçlarına ulaşmak için birleştirici olmak zorundadır. Ancak emekçi sol hareketin birçok bileşeninin yapısal kriz içinde olması, bu krizin çeşitli türev ve düzeylerini yaşıyor olması, içe dönme halinden kurtulamaması ya da en iyi haliyle "varlık" hakkını yitirmeme çabası içinde olması bu güçleri devrim ve reformlar için mücadeleden, mücadelenin çeşitli ihtiyaçları için çabadan alıkoyuyor. Hal böyle iken komünistler birleşerek oluşan bir güç olduğu gibi birleştirici rolüyle birleşik örgütlenmenin ve birleşik faaliyetin amaca daha fazla yakınlaştıracağından dolayı somut koşullara göre uygun birleşik mücadeleyi ve birleşik faaliyetin araç ve politikalarını geliştirmeye yoğunlaşıyor. Geçmişten bugüne devrimci hareketin gelişimini birleşik faaliyette, birleşik faaliyetin gelişimini devrime bağlılıkta görüyor. Komünistler cephe, güç birlikleri ve başkaca birliklere bu perspektifle yaklaşıyor.
Düşmana karşı politik mücadele, dostlara karşı ideolojik mücadele devrimcilerin temel yaklaşımıdır. Dost güçlerin hata ve zaafları bu perspektifle ele alınır. Birleştirici olmak kadar önem taşıyan şey farklılıklardır. Farklı olmanın nedenlerinin net biçimde ortaya konulması ideolojik mücadelenin konusudur. İdeolojik mücadele görevlerini yerine getir(e)meyen ya da bu görevleri amaç dışı kullanan bir parti kendi varlık hakkını tartışmalı hale getirir. İkisi de ideolojik zayıflığın ürünüdür. İkincisi, amacına uygun yapılmadığı için güncel ve asgari amaçlar için birlikte mücadele etmeyi sekteye uğratır. Sonuçta bu tarz mücadele, ilişkileri erozyona uğratır. İdeolojik mücadele yapıcı olabildiği, verili durumda dost güçlere hatalarını gösterebildiği ölçüde başarılı olur. Keza hiçbir kibre kapılmadan onların eleştirilerine değer verdiği ölçüde amaca bağlı ilişkilerin gelişmesine hizmet eder. Komünistler ideolojik mücadelede de farklı, yapıcı tarzını ortaya koymaktadır.
Günümüzde tasfiyeciliğe karşı mücadelenin önem kazanması, ideolojik mücadelenin gereğidir. Koyu gericilik yılları bu mücadeleyi daha önemli hale getiriyor. Gerek devrimci bireylerde gerekse kolektif yapıların yönelimlerinde, çizgisinde, hatta programında, amaçlarında ortaya çıkan aşınmanın, erozyonun veya sapmanın yurtsever, emekçi sol yapıları amaçlarından uzaklaştıracak içerikte olması, tehlikenin görülebilmesi ve önlem alınabilmesi için tasfiyeciliğe karşı mücadele devrimci bir görevdir. Komünistler gerek yer yer bünyede (içe dönük), gerekse de esas olarak Kürt demokratik hareketinde ve emekçi sol çevrelerde ortaya çıkan tasfiyeciliğin türevlerine karşı mücadele etmeyi devrimci sorumluluğun bir gereği olarak görmektedir.
Devrimci bir yapının işleyişi demokratik olmak zorundadır. Yapı içinde demokrasi var olduğu ölçüde yeniye, yeni fikirlere, gelişmelere açık olması, yapının birliğinin güçlendirilmesine yol açar; yapıdaki güçlerin yetenekleri ve nitelikleri gelişir. Ancak demokrasi, alınan kararların merkezileşerek pratiğe dönüşmemesi durumunda yapıyı laçka, şekilsiz, iddiasız bir forma dönüştürür. Demokratik merkeziyetçilik güçlü bireylerin ve güçlü dinamik ve birleşik, aynı zamanda sürekliliği olan ve amaçlarına bağlı bir yapının vücut bulmasına yol açar.
Demokratik merkeziyetçiliğin gelişmesinin ölçütü de devrimci yapıların düzenli kongreleri, özgün sorunların ele alındığı konferanslarıdır. Bu büyük toplantılar salt yeni yönetimin seçilmesi değil, aynı zamanda ortaya çıkan sorunların çözüme kavuştuğu ya da bir çözme planına bağlandığı, yeni dönemin ihtiyaçlarının belirlendiği, program, strateji, tüzük ve temel taktiklerde ihtiyaç hasıl olmuşsa değişikliğin yapıldığı, yeni bir atılıma hazırlandığı toplantılar olmuştur. Komünistler düzenli gerçekleştirdikleri bu büyük toplantılarında örnek olabilecek bir yerde duruyorlar. Maalesef devrimci yapıların önemli bir bölümü bu büyük toplantılara ya biçimsel bir rol yüklüyor ya gereksiz görüyor ya da bir rol yüklese de periyodik olarak gerçekleştiremediği için yapı içinde demokrasiyi kötürümleştiriyor.
Amaca bağlılık devrimciler için temel önemdedir. Devrim fikri kitleler içinde vücut bulmada somutlaşır. Her politika, taktik, mücadele aracı, devrimci güçlerin ideolojik şekillenmesi, faaliyetteki süreklilik, kitlelerle güçlü bağlar kurma etkinliği bu bağlılığın ifadesidir. Her somut durumda işçi sınıfı ve ezilenlerin düzenle, sermayeyle olan çelişkilerini ortaya çıkarmak politik faaliyette somutlaşır, diğer araçlarla bu bağlar güçlendirilir. Kitlelerde bu düzenin değişebileceğine ilişkin umut oluşturma da bu etkinliğin bir parçasıdır. Devrime bağlılık aynı zamanda devrimin güncel bir sorun olarak kavranmasına bağlıdır. Devrimin güncelliğini somut durumda görmeyen yaklaşımlar, ‘an'a hazırlıklı olamaz. Komünistler devrimi güncel bir sorun olarak görüyor.
Emperyalist küreselleşmeyle birlikte bölge ve dünya devriminin nesnel olanakları düne göre çok daha fazla arttı; yeni bir devrim çağı başladı. Arap Baharı'nda ve sonraki süreçlerde görüldüğü gibi bir ülkede başlayan isyanlar hızla çevre ülkelere yayılıyor. Devrimciler bu süreci analiz edebildikleri ölçüde programlarında, stratejilerinde değişikliğe gittiler, enternasyonal ilişkilerini buna uygun örgütlediler. Komünistler bu konuda teorisinde, politikasında ve enternasyonal ilişkilerinde öncü bir konumda olduğunu gösteriyor; Kürdistan'ın ve dünyanın diğer bölgelerindeki devrimcilerle organik ilişkiler kuruyor.
Kadın özgürlük mücadelesi dünyada ve coğrafyamızda büyük bir gelişme kaydetti, kadın devrimine dönüştü. Cins bilincinde büyük bir sıçrama yaşandı. Kürt ulusal hareketi kadın özgürlük bilincinin gelişmesinde ve kurumsallaşmasında büyük bir gelişme gösterdi. Komünistler ise bu gelişmeyi kadın devrimi olarak ele aldı; teoride, politikada, işleyişte içeriklendirip kurumsallaştırmaya giderek çeşitli araçlarla zenginleştirdi. Erkekleri de kapsayan bir zihniyet dönüşümünü organize ederek süreklileştirdi; devrimi tüm unsurlarıyla hayata geçirdi. Kadın devrimi perspektifiyle tüm diğer yapılardan farklı yerde durduğunu söyleyebiliriz.
Çeşitli emekçi sol yapılar işçi sınıfı ve ezilenlerle ilişkilenmekte epey farklı noktalarda durmaktadır. Bazıları işçi sınıfını temel almak adına uvriyerist (işçici) bir çizgi sergileyerek ezilenlerin devrimci rolünü yadsımaktadırlar. Bazıları ise işçi sınıfının devrimci rolünü yitirdiğini ya da bu rolün aşındığını açıktan ya da üstü örtük bir biçimde dile getirerek halkçı bir çizgiye demir atmış durumdalar. Bazıları da Kürt halkının ulusal mücadelesine kayıtsız kalarak ya da yadsıyarak sosyal şovenizm çizgisinde derinleşmiştir. Böylece işçi sınıfını, yanı başında ezilen bir ulusun mücadelesine, taleplerine sahip çıkmak bilinciyle donatmak yerine işçi sınıfının şovenizmle zehirlenmesine sosyal şoven çizgisiyle destek olmaktadır. Oysa komünistler Kürt ulusunun taleplerini kendi talepleri ve Kürt ulusundan işçi ve emekçilerin temsilcisi olma pratiğiyle yürüyor. Coğrafyamızda işçi sınıfının ve ezilenlerin öncüsü olarak konumlanarak ayrı bir yerde duruyor. Komünistler bütünde ayrı yerde durarak teoride, politikada, programda, taktikte, pratikte ileri, öncü sınırlarını ve yeni bir eşiği zorluyor.