Biraz da erkek bedenlerinden konuşalım

Sorunu sadece sistemde -aslında bütünüyle kendileri dışında- gören ve kendilerini adeta bir sistem mağduru gibi pasif konuma alan erkek sosyalistleri büyük büyük lafları ve yere göğe sığdıramadıkları iddialarıyla değil günlük davranışları ile tartıyoruz. Zira örgütlü mücadeleyi seçmiş ve dünyayı değiştirme iddiasındaki devrimci erkekler için mesele bilmemek değil, mesele bilgiye rağmen eylememektir.
Sosyalist kadınlar olarak bir süredir kolektif içindeki erkek egemenliği ile mücadele kapsamında başta erkeklikle toplumsal yüzleşme olmak üzere çeşitli konu başlıklarında atölye çalışmaları yapıyor, atölye sonuçlarından çıkan kimi konu başlıklarını daha odaklı bir şekilde ele alarak yazınsal faaliyetin konusu haline getiriyoruz. Sosyalist erkeklerin, ataerkil bir toplumun kendileri için yarattığı avantajları sorgulama, bu avantajlardan vazgeçme ve kendilerini kadınların ve kadın örgütünün öncülüğünde dönüştürme zorunluluğu çeşitli başlıklarda gündemimizde oluyor.
Cins eşitsizliğinin kaynağını özel mülkiyetten aldığını ve bu nedenle özel mülkiyet ilişkileri ortadan kaldırılmadan mutlak bir eşitlik olamayacağına dair sosyalist programı benimseyen kadınlar olarak, birlikte mücadele yürüttüğümüz sosyalist erkeklerin toplumsal erkeklik bağlamında tüm ilişkilenme biçimlerini bugünden sorunsallaştırıyoruz. Erkekleri, her gün yeniden ürettikleri erkeklik pratikleriyle yüzleştiriyor, konuyu zihinsel-eril dünyanın muğlaklığından gerçek-maddi yaşamın somutluğunda ele alıyoruz. Sorunu sadece sistemde -aslında bütünüyle kendileri dışında- gören ve kendilerini adeta bir sistem mağduru gibi pasif konuma alan erkek sosyalistleri büyük büyük lafları ve yere göğe sığdıramadıkları iddialarıyla değil günlük davranışları ile tartıyoruz. Zira örgütlü mücadeleyi seçmiş ve dünyayı değiştirme iddiasındaki devrimci erkekler için mesele bilmemek değil, mesele bilgiye rağmen eylememektir. Bu defa yine bu yöntemle erkeklerin bedenleriyle kurdukları ilişkiyi, iktidar ilişkileri bağlamında ele alacağız.
Kadın özgürlük mücadelesi çok tabi olarak ataerkil rejimin kadın bedeni üzerinde kurduğu tahakküm ilişkisini çok farklı alt başlıklarda ele alarak güncel politikanın konusu olarak işliyor. Ancak iktidarın erkek bedeniyle ve erkeklerin kendi bedenleriyle kurdukları ilişki daha az konuşulur, tartışılır bir başlık. Buna paralel olarak da sosyalist erkeklerin kendi bedenleriyle kurdukları ilişki de henüz yeteri kadar tartışma, sorgulama ve değişimin konusu değil. Atölyeler vesilesiyle bu konuda derinleştiğimizde karşımıza çıkan tablo sosyalist erkeklere önemli bir değişim zorunluluğunu da dayatıyor.
Sosyalist erkekler için bedenden bahsedilince çeşitli fiziksel etkinliklerin bir performans konusu olarak ele alındığını belirtmeliyiz. İyi dövüşmek, güçlü bir bedene sahip olmayı istemek, iyi içki içmek, çok içip sarhoş olmamak, dayanıklı, güçlü, kararlı olmaya çalışmak ve bunu bedenleriyle de gösterme isteğinin oldukça önemsendiğini söyleyebiliriz. Jestler ve mimiklerle baskıcı, buyurgan, sert, öfkeli görünmeye çalışmak aksi her durumda zayıf, başarısızlık hissi ve yanı sıra "daha az erkek" görünme kaygısı da heteronormatif değerler bakımından sorgulanmalıdır. Kıyafet seçimlerinden, oturuş-yürüyüş şekillerine dek çeşitli biçimlerde bu kaygının izleri görülür. Koyu ve tek renk kıyafet seçimi, bacaklarını omuz hizasından daha geniş açıda açarak oturma, bıyıkla, sakalla ve bedenlerindeki bilumum kılla çok alakalı olma, kaslı ve sportif görünmeye çalışma gibi pek çok davranış biçimi de bu başlıkta sorgulanmayı hak ediyor. Bazen daha ileri gidip, heteronormatif davranış kalıpları dışındaki bir davranış biçimiyle dalga geçenler, erkek erkeğe ortamlarda testosteron seviyesi yüksek muhabbetlere gark olanlar -ya da bu ortamlarda sessiz ve seyirci kalarak ortamın bir parçası olanlar- da yok değil. Erkekler; ağlamayı, üzülmeyi, yorulmayı bir zayıflık olarak gördükleri için duygularını paylaşmak yerine gizlemeyi tercih ederler. Böyle anlarda bedenleri iyice katılaşır, sertleşir. Bedenleri adeta zayıflık addettikleri duyguları gizleyen bir örtü haline dönüşür. Herhangi bir durumda yapamayacağını ifade etmek ya da yardım istemek literatürlerinde yoktur.
Politik yaşam içerisinde sosyalist erkeklerin kadın yoldaşlarıyla eşit ilişki kurmakta zorlanmaları tüm bedensel aktivitelerine yansıyor. Abartı el kol hareketleriyle ifade ediş biçimiyle sözlerini daha baskın kılma çabası, yüksek sesle konuşmak, toplantılarda ilk sözü ve son sözü alma isteği, kadınlar konuşurken vücut dilleriyle dışa vurdukları tahammülsüzlük ya da hafife alma edaları gibi sayısız biçim sayabiliriz. Bilginin ve deneyimin bir tahakküm aracı olarak görülmesinin asla meşru görülmediği sosyalist ortamlarda, erkeklerin özellikle genç kadınlar üzerinde bu tip avantajları kimi bedensel davranışlarla birleştirerek -baş okşama, yanaktan makas alma vb.- yaş hiyerarşisi kurmaya çalışmaları da önemli bir sorun. Bu bilgi ve deneyimin kadın yoldaşlarından gelen çeşitli eleştiriler karşısındaki kırılganlığı da ayrı bir konu tabi.
Görüşürken, selamlaşırken, tokalaşırken ve vedalaşırken kişisel sınırları ihlal etme; kadınların dekoltelerine ya da bedenlerinin herhangi bir yerine bakma; cinsiyetçi, ayrımcı ve cinsel şiddet diline katkı sağlayan söylemlerde bulunma konusunda da yeteri kadar özenli olamamak da sık rastlanan davranışlar.
Elbette beden politikaları söz konusu olunca cinsellikten de bahsetmek gerekiyor. Sosyalist erkeklerin çok büyük bir bölümünün bu konuyu konuşmaya kapalı olduklarını, açık olanların ise sorgulama düzeylerinin oldukça sınırlı olduğunu görüyoruz. Cinselliğin, zihinsel ve fiziksel bir aktivite olarak yaşanış biçiminin de son derece politik olduğunu ve erkek cinselliğinin pekala kadınlar tarafından denetlenebilir-sorgulanabilir bir alan olarak kavrama düzeyinin de gelişmeye ihtiyacı olduğunu söylemeliyiz. Bu toplumda erkek cinselliğinin kışkırtılmasıyla ilgili olduğu kadar erkek sosyalistlerin her türlü cinsel davranışları üzerine düşünme ve sorgulama pratiklerinin zayıflığıyla da ilgili. Cinselliği, eşit ve özgür bir haz paylaşımı olarak görmek yerine bir performans -dolayısıyla bir iktidar- sahası olarak görmeleri ve bu konuda "başarısızlık" olarak algılanabilecek bir görüntü vermek istememeleri de bu ketumlukta temel bir etken. Cinsel sağlığa dair ilgisizlikten, korunma yöntemlerinde partnerin tercihine saygı göstermemeye, onay almaktan partnerin hazzını öncelememeye çok çeşitli başlıklarda örnekler çoğaltılabilir.
Sosyalist erkekler tüm tartışma başlıklarında olduğu gibi bedenleriyle kurdukları ilişkiyi de soyut erkeklik dünyasından çıkarıp erkek özne dünyasında ele alabildikleri oranda kendi davranışlarını sorgulayıp kendilerinden başlamak üzere cinsleri adına bir eyleme girişebilirler. Bunun ihmal edilebilir ya da ikincil bir konu olarak ele alınması erkek sosyalistlerin Marx'ın yabancılaşma kavramı ile tarif ettiği gibi insanın yaratıcı özünü kaybetmesi ve insanın insanla ve doğayla kurduğu ilişkisinde nesneleşmesinin özel bir biçimi olarak; erkeğin de kendine, başkalarına ve topluma yabancılaşması ve erkekliği yeniden üretmesi kaçınılmaz olacaktır.
*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 10 Ekim tarihli 239. sayısında yayımlanan Özgür Kadın yazısı.