23 Kasım 2024 Cumartesi

Ender Çelikel yazdı | TC devletinin 100. yılında devrimcileri kemalizme tavlama çabaları

Kemalizmle bulaşık sol ortak bir noktada buluşuyor: AKP'nin 21 yıldır kesintisiz süren iktidarının dini söylemli burjuva gerici politikalarının ezilenlerde yarattığı hoşnutsuzlukları seküler talepler vasıtasıyla burjuva kemalist kliğe yedeklemek. Erdoğan ve AKP karşıtlığının burjuva sınırların dışına taşıp direkt devleti hedeflemesini önlemek.

AKP, 2002 yılında burjuvazinin çeşitli fraksiyonlarının uzlaşısı ve uluslararası sermayenin rızasıyla hükümet olabildi. Yüklendiği misyon, resmi ideolojisi olan kemalizmin işlevini yitirmesi sonucu rejim krizine giren Türk devletini "zamanın ruhu"na göre, eş deyişle işbirlikçi tekelci Türk burjuvazisinin ihtiyaçları doğrultusunda yeniden yapılandırmaktı. AKP, kemalizm yerine yeni bir devlet ideolojisi oluşturup rejimi yeniden yapılandırmayı beceremesede, kuruluşundan beri merkezinde kemalist generaller partisinin ve askeri bürokrasinin durduğu devletin bütün kurumlarında hakimiyet kurmayı başardı. TC devleti tarihinde bir ilki başardı, iktidar oldu.

Kemalizm menşeili sol, kurumsal kemalizmin tasfiyesini 2010/11 yılı itibariyle "karşıdevrim" ve "2. cumhuriyet" olarak tanımlıyor. T'K'P, Sol Parti gibi reformist solun merkezi siyasi bileşenleri ve geniş bir aydın kesimi, kemalist cumhuriyetin "ilerici", "devrimci", "çağdaş" ve "sosyal" değerlerinin ve kazanımlarının (!) yok edildiğini öne sürüyorlar. Bir kemalizm ve 1. cumhuriyet güzellemesi yapıyorlar, sormayın gitsin! Kemalist cumhuriyeti bilmeyenler de sanırlar ki AKP öncesi, hele ki Atatürklü yıllar aydınlıkmış. Cumhuriyet özgürlükçü, demokratik ve sosyal eşitlikçi bir rejimmiş. İşçi sınıfı ve ezilenler devlet yönetimde söz sahibiymiş. Devlet laikmiş. Dini siyasete alet etmiyormuş. Alevileri ve gayrimüslimleri sünni Müslümanlardan zerre kadar ayırmıyormuş. Yargı tarafsız ve bağımsızmış. Özgür ve bilimsel eğitim varmış. Irkçılık mı? Haşa, olur mu hiç öyle şey! Birgün yazarı Yaşar Kepenek biz "unutanlara hatırlatıyor": "CHP milliyetçiliği çatışmacı değil... Etnik değildir; ırkçı bir özellik taşımaz; dahası eşitlikçidir... Tüm ulusların eşitliğini de içeren evrensel değerdir." (10.03.2023 Birgün)

Cumhuriyetin bütün günahları "islamcı gericilerin" ve emperyalizmin boynuna! '30'lu yılların ırkçılığı, Dersim tertelesi, sürgünler, provokasyonlar, darbeler, gladyo, yeşil kuşak, antikomünizm dernekleri, tutuklamalar, işkenceler bütün bunlar kemalist cumhuriyetin efendilerinden bağımsız, hatta onlara rağmen olan şeylermiş.

Tarihi böyle yazıyor, daha doğrusu çarpıtıyor oportünist sol. Ve bizzat kemalizmin taşıyıcı öznesi olmaya soyunuyor. Çünkü devletin kurucu partisi CHP artık cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkmıyormuş. Haliyle, kemalizmi ve cumhuriyeti savunmak sosyalistlere ve devrimcilere kalıyormuş. Cumhuriyet gazetesinin yazarı Ergin Yıldızoğlu'na göre, kemalist cumhuriyetin mirasının gerçek temsilcileri sosyalistlermiş. Tele 1'in Genel Yayın Yönetmeni ve Birgün yazarı Merdan Yanardağ, sosyalist hareketin kemalizmin "tarihsel ve ilerici" kazanımlarını içererek sosyalizme varabileceğini salık veriyor. T'K'P ise, tabii ki Kürtsüz ve HDP'siz bir "kemalist-komünist ittifakı" kurmaya girişiyor.
Kemalizmle bulaşık sol ortak bir noktada buluşuyor: AKP'nin 21 yıldır kesintisiz süren iktidarının dini söylemli burjuva gerici politikalarının ezilenlerde yarattığı hoşnutsuzlukları seküler talepler vasıtasıyla burjuva kemalist kliğe yedeklemek. Erdoğan ve AKP karşıtlığının burjuva sınırların dışına taşıp direkt devleti hedeflemesini önlemek.

AYDINLANMACI SOLUN HEZEYANLARI
Türkiye'de solun kemalizmden ve devletten kopuşmasında, bununla beraber komünist hareketin yeniden mayalanmasında tarihsel bir rol oynayan İbrahim Kaypakkaya'nın yarım asır evvel sola yönelttiği temel eleştirilerden biri de geleneksel egemen kliklerden birine yedeklenmesidir. Komünist ve devrimci bileşenleri dışında tutma şartıyla, Türkiye solunun tarihi egemen kliklerden birine yedeklenme tarihidir. En çok da kemalizme eklemlenme tarihidir.

İyi de sol, sosyalist ve hatta komünist sıfatını kullanan parti, örgüt veya aydınlar neden burjuva kemalist kliğe önsel olarak "ilericilik" atfeder? Burjuva düzen partisi CHP'nin sefil halini kendisine dert eder? Devletin yargısından seçim sistemine değil bütün kurumlarının çürümüşlüğüne niye üzülür? Yahut "dini gericiliğe" karşı sergiledikleri cevvalliği, modernizmin ulusalcılık, milliyetçilik, ırkçılık gibi yavrularına karşı niye sergilemezler? Müslüman milyonların yoksulluğunu neden modern seküler orta sınıfın yaşam tarzı kadar sorunsallaştırmazlar?..

Yukarıdaki soruların yanıtları burjuva aydınlanma ideolojisinde saklıdır. Aydınlanma ideolojisi orta sınıf solu kemalizme bağlayan göbek bağıdır. Orta sınıf solun devletle ilişkisini, sosyal şoven, sınıf uzlaşmacı liberal ve reformist çizgisini besleyen felsefe ve büyük ideoloji aydınlanmadır.

Aydınlanma tıpkı diğer düşünce biçimleri gibi değişen üretim tarzının şekillendirdiği bir ideoloji olarak 18. yüzyılda Batı Avrupa'da feodalizmin bağrında doğup onun yerini almaya başlayan kapitalist üretim biçiminin koşulladığı bir düşünce sistemidir. Aydınlanma egemen sınıf konumuna yükselen burjuvazinin dünya görüşüdür. Burjuva feodalizmden kapitalizme geçiş sürecinde kendisini kısıtlayan feodal aristokrasiye, ruhban sınıfına ve mutlak monarşiye karşı iktidar mücadelesinde ezilenleri laiklik, eşitlik, özgürlük, insanlık gibi ideolojiler vasıtasıyla kendi sınıf çıkarları doğrultusunda özneleştirmiştir.

Aydınlanma felsefesine göre orta çağda tarihin öznesi (motoru) tanrıydı. Tanrı insanların aklını rehin almıştı. İnsanlık akıl ve iradeden yoksundu. Tanrı gökyüzünde elinde bir kumandayla insanlığı yönetiyordu. O ol deyince oluyor, olma deyince de olmuyordu. İnsanlık tanrı yüzünden gelişemiyordu. Ama aydınlanma aklı tanrının buyruğundan kurtardı! Tanrının yerini akıl ve özgür iradeli (!) insan aldı. Tarihin öznesi insan (akıl) oluverdi. O günden beridir insanlığın aklın ve bilimin rehberliğindeki mutluluk gayeli yürüyüşü sürüyor.

Marksizmi batı merkezci ve modernist parametrelerle yorumlayan orta sınıf sol, tarihsel ve toplumsal değişimleri burjuvazinin ve burjuva uygarlığının egemen ideolojisi olan aydınlanmanın ve referanslarıyla değerlendirir. Dinleri, aydınlanma gibi düşünce biçimlerini, bilimsel gelişmeleri ulus-devlet gibi siyasal yapılanmaları üretim biçimlerinin (tarihin nesnel yasalarının) üst yapıda koşulladığı şeyler olarak değil, akılsızlığın veya "aklın gerçeği" (Hegel) diye izah eder. Aydınlanmayı sağlayan sermayenin ilkel birikim süreci, sömürgecilik, Güney Amerika'nın yağmalanması flu bırakılır.

Aydınlanmacı sol, sınıfların ve sömürün var olduğu burjuva cumhuriyetlerinde herkesin özgür ve eşit birer yurttaş olarak yönetimde söz sahibi olduğunu var sayar. Burjuvazinin kendi sınıf çıkarlarını her şeyin üzerinde tutmasını aydınlamanın ilkelerine ve değerlerine ihanet olarak kabul eder. Bundan dolayı insanlığı aklın ve bilimin ışığında sosyalizme ve komünizme ilerletme görevini kendisi üstlenir.

Aydınlanmanın Türkiye'deki özgülleşmesi kemalizmdir. Burjuva devrimciliğinin Türkiye'deki taşıyıcı öznesi de kemalistlerdi, CHP idi. Feodal Osmanlı devleti kemalistlerin gerçekleştirdiği politik devrimle tasfiye edilmiş ve yerine burjuva ulus devletinin özgülleşmesi olan Türkiye cumhuriyeti devleti kurulmuştu. Ulus devletin kurucu öznesi olan kemalistlerin ideal türde burjuva devrimcileri olmadıklarına yönelik eleştiriler ve değerlendirmeler, kelimenin gerçek anlamıyla idealistçedir.

Diğer yandan, aydınlanmacı sol kemalist devrimi idealize eder. Türkiye'nin siyasal tarihi aydınlanmanın teorik referanslarıyla ve ideolojik-politik argümanlarıyla değerlendirir. Tarihsel ilerleme ile politik devrimcilik arasında ayrım yapmaz. Ezilen hareketlerini "tarihsel kazanım" olan burjuva cumhuriyetine feda eder. Türk burjuvazisinin Kürdistan'ı ilhakını medeniyetin, uygarlığın ve modernizmin ihracı diye savunmakla kalmaz, 1920'li ve 30'lu yıllardaki Kürt ayaklanmalarını ve direnişlerini "gerici" olarak değerlendirirler. Kürt özgürlük hareketi karşısındaki tavrı ise ikiyüzlüdür aydınlanmacı solun. Türklere hak gördükleri ulus-devleti Kürtler mevzu bahis olunca, sözüm ona emekçilerin birliği ve antiemperyalizm argümanlarıyla reddederler.

Güncel politik gelişmeler ve hareketlerle de ilerlemeci ve seküler-kültürel saikler üzerinden ilişkilenen aydınlanmacı sol, burjuvaziyi ilerici ve gerici diye ayırır. "İlerici" burjuvaziyi sosyalistlerin ve komünistlerin müttefikleri arasında sayar. Ne ki, Türkiye'de "ilerici" burjuvazinin temsilcisi CHP aydınlanmanın öznesi olma vasfını yitirmiştir. Tarihsel bir kazanım olan cumhuriyetin birikimi sanayileşen bir kapitalizm, onu destekleyen rasyonel, seküler, laik ve giderek demokratik kültürü geliştirecek reformlar yoluyla sosyalizme ilerletecek özne Türkiye'deki sosyalistlerdir. Buradaki aydınlanmacı reformist yolu T'K'P 11. Kongresinde şöyle özetlemişti: "Komünist hareket burjuva aydınlanmasını sınıfsız topluma uzanan bir sosyalist aydınlanma olarak dönüştürerek sahiplenir."

HEM KEMALİST HEM DEVRİMCİ-KOMÜNİST OLUNMAZ!
Aydınlanma ile marksizm, kemalizm ve komünizm arasındaki ilişki kopuşsaldır. Ne burjuvazinin büyük ideolojisi aydınlanma, ne de onun Türkiye'deki jironden varyantı olan kemalizm komünistlerin mirasıdır. Komünistler kemalizmi ve kemalist cumhuriyeti "tarihsel miras" olarak görmeyi ve idelojik-politik olarak sahiplenip savunmayı kategorik olarak reddederler. Burjuvaziye karşı burjuvazinin ideolojik argümanları ve değerleriyle değil, marksizmin değerleri ve kavram setiyle mücadele ederler. Marksist leninist komünistler kemalizme, cumhuriyetin tarihini ve içinde eyledikleri ideo-politik konjonktürü tarihsel ve diyalektik materyalizmin ışığında değerlendirirler. Ayrımlarını ezen-ezilen, sömüren-sömürülen karşıtlığı üzerinden yapar ve buna göre konumlanırlar.

Marksist tarih felsefesinin merkezinde akıl yoktur. Tarih sınıf mücadeleleri tarihidir. Sınıf mücadelelerini tarihin nesnel yasaları belirler. "Maddi yaşamın üretim tarzı, genel olarak toplumsal, siyasal ve entelektüel yaşam sürecini koşullandırır." (Engels)

Komünist hareketin aydınlanmanın ve kemalizmin mirasını sahiplenerek ve burjuva cumhuriyetinin kurumlarını dönüştürerek sosyalizme ilerleyici teorisi antimarksistir. Zira bir kişinin sınıfsal konumu o kişinin bilinci tarafından değil, üretim araçları ile arasındaki ilişki tarafından belirlenir. Sınıflar nesneldir. Sömürücü burjuvaziyle sömürülen işçi sınıfı arasındaki çelişki uzlaşmazdır. Çıkarları uzlaşmaz olan ezen ile ezilen sınıfların "insanlık" diye ortak değerleri olamayacağı gibi, aralarındaki antagonist çelişkinin aklın rehberliğinde barışçıl yollarla "dönüştürülerek" çözülmesi de mümkün değildir.

Burjuvazinin tarihsel, ilericiliği ile politik devrimciliğinin kesiştiği momentum 19. yüz yılda kalmıştır. Bunun burjuvazinin kendi değerlerine, aydınlanmaya ihanet etmesiyle alakası yoktur. Laiklik, demokrasi, seçimler, hukuk, insanlık gibi ideolojiler ve ideolojik aygıtları sömüren-sömürülen, ezen-ezilen ilişkilerinin ve burjuvazinin siyasal iktidarının doğallaştırılması ve yeniden üretilmesi işlevini görür. Nasıl ki din, orta çağda egemen sınıfların iktidarlarında "afyon" işlevi gördüyse, kapitalizmde de laiklik, özgürlük, demokrasi ideolojileri "afyon" işlevi görür. İşçi sınıfı ve ezilenler seçimler vasıtasıyla, özgür olmadıkları halde, cumhuriyetin özgür ve eşit yurttaşları olduklarına inandırılırlar.

Devlet, sınıf çelişkilerinin uzlaşmazlığının kanıtıdır. En demokratik "çağdaş" burjuva cumhuriyetindeki burjuvazinin işçi sınıfı üzerindeki diktatörlüğüdür. Kemalist cumhuriyet marksist leninist devlet teorisinin kapsamı dışında kalan "aşkın" bir devlet değildir. Kemalist cumhuriyet üst düzey bürokrasinin, Türk ticaret burjuvazisinin ve toprak ağalarının diktatörlüğü olarak doğdu, bugün varlığını işbirlikçi tekelci Türk burjuvazisinin işçi sınıfı ve ezilenler üzerindeki diktatörlüğü biçiminde korumaktadır.

Kemalizm egemen sınıfların devlet ideolojisidir. Sendikaların ve grevlerin yasaklaması, sosyalistlerin ve komünistlerin tutuklanmasıdır. Kemalizm kapitalist yolu benimsemenin ve "muasır medeniyetler" diye tanımladığı emperyalist kapitalist sisteme entegrasyonun ideolojisidir.

Kemalizmin Kurtuluş Savaşındaki antiemperyalist rolü emperyalistlerle geniş bir mutabakat temelinde imzalanan Lozan Antlaşmasıyla son bulmuştur. Kemalist cumhuriyet Osmanlı'nın borçlarını son kuruşuna dek emperyalistlere ödemiştir.

Üretim ilişkilerinde feodalizme ve toprak ağalarına dokunmayan, toprak devriminden sakınan; "devrimci-ilerici giyotini", şapka ve harf gibi ilginç (!) devrimlerle fes giyen yoksul köylülerin boynuna inen tepeden bir Batı özentisi burjuva kültürün inşasının ideolojisidir, kemalizm.

Kemalist Kurtuluş Savaşında başlamak üzere dini siyasete ve toplumu biçimlendirmeye daima "alet" ettiler. Kemalizm Aleviliğin yok sayılmasının ve inanç mekanlarının kapatılmasının, sünni (Hanefi) İslam inancının Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığıyla Türk uluslaşmasının yapı taşlarından birisi haline getirilmesinin ideolojisidir. Devlet ile din işlerinin ayrılması bir kenara, birleştirilmesidir kemalizm.

Kemalizm gayrimüslimlerin mülklerine ittihatçı yöntemlerle "çökme"nin, Türk burjuvazisinin ilkel sermaye birikim sürecinin ideolojisidir. Kürdistan'ın siyasi ve ekonomik ilhakının; inkar, imha ve asimilasyon politikalarının, '30'lu yıllarda boy veren Türk ve tek mezhebe dayalı "sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış kitle" ideolojisidir. Türk tipi faşizmin adıdır. Cumhuriyetin ilk bakanlarından, meşhur Mahmut Esat Bozkurt bunu gururla itiraf ediyordu: "Zamanımızın bir Alman tarihçisi, gerek nasyonal sosyalizmin ve gerek faşizmin Mustafa Kemal rejiminin az çok değiştirilmiş birer şeklinden başka bir şey olmadığını söylüyor. Çok doğrudur. Çok doğru bir görüştür." (M. Esat Bozkurt, Atatürk İhtilafı, sf. 137)

AKP, Türkiye'de merkezinde kemalist askeri bürokrasinin durduğu devlet aygıtını ele geçirse de, kemalizmin tekçi ve sömürgeci faşist özü ve ruhu Türk burjuva devletinin yörüngesini belirlemeyi sürdürüyor. AKP kurulu düzene eklemlenmiştir. "Karşı devrim" feveranları bir yana; değişiklik yılanın deri değiştirmesine benzetilebilir. Rejim iç ve dış çelişkilerin jeopolitikanın koşulladığı deri değişiminin sancılarını yaşıyor. Saray iktidarı rejim krizi ve uluslararası gelişmeler karşısında TC devletinin olağanüstü örgütlenmesidir.

Rejiminin tekçi ve sömürgeci karakteri konusunda ve devlet politikalarında egemen klikler arasında kategorik olarak bir fark yoktur. Ergenekon-AKP/MHP ittifakı, CHP ve onun kuyruğundan ayrılamayan aydınlanmacı solun temel meselelerde saray iktidarının yanında hizalanması yahut üç maymunu oynaması bunun somut kanıtıdır.

AKP şeriatçı değildir. Şeriatın tarihin nesnel yasaları karşısında bir hükmü yoktur. Kapitalizmde faiz Nas'a galebe çalar. AKP ve siyasal islam Türkiye'de neoliberalizmin taşıyıcı öznesidir. Paradoksal görünse de, modernizm AKP'li yıllarda geri döndürülmez bir noktaya ulaşmıştır. Türkiye'de islamcılık AKP vasıtasıyla burjuva uygarlığına; yani kapitalist moderniteye karşı olan kültürel çelişkilerini de yitirdi. Geçmişte devletin resmi belgelerinde "irticai tehdit" olarak nitelendirilen siyasal islam, ideolojik-politik düzlemde devletçi ve Türk milliyetçiliğinin yanı sıra, kapitalist moderniteyle barışık kentli ve seküler bir forma büründü. Aydınlanmacı sol rahat olsun, "irticai tehdidin" nesnel zemini kalmamıştır.

Aydınlanmacı-modernist solun kültürel kodlar üzerinden ilericilik-gericilik diye tasnif ettiği politik sürtüşmeler, Türk burjuvazisinin geleneksel iki fraksiyonunun gerici dalaşının yansımalarından ibarettir. Komünistler hiç şüphesiz egemen klikler arasındaki çelişkileri ve sürtüşmeleri göz ardı etmezler, ama gerici kliklerden birine de yamanmazlar. Komünistlerin görevi işçi sınıfı ve ezilenleri her renkten gericiliğe karşı marksist leninistlerin kızıl sancağı altında özneleştirmek, burjuva devletini politik devrimle yıkıp yerine işçi ve emekçilerin Halk Cumhuriyetleri Birliğini  kurmaktır.