28 Mart 2024 Perşembe

Ekonomik talepler politik mücadeleyi tetikliyor

Ekonomik ve sosyal taleplerle başlanan grev ve direnişler iktidar ve sermaye güçleriyle bir muharebeye dönüşüyor, coğrafyanın önemli gündemi haline geliyor ve politik içeriğe bürünüyor. Krize karşı, kriz koşullarında gerçekleşen her eylem, direniş, grev hızla politikleşme özelliği taşıyor. İnşaat işçileri perdeyi açtı, rafineri işçilerinin mücadelesi kazanımla sonuçlandı. İşçilerin bazı bölüklerindeki kararlılık önümüzdeki sürecin rotasını belirlemede, emekçi hareketine daha fazla kararlılık aşılamada önemli bir role sahip. Bu eylemler işçi-emekçilerin mücadelesinin radikalleşeceğinin işaretini veriyor.
Krizin etkileri daha ciddi biçimde hissedildikçe işçi ve emekçilerin ekonomik talepleri ön plana geçmeye başladı. Temel gıda maddelerinin ve temel yaşam araçlarının fiyatlarının tavan yapması, krize bağlı olarak işsizliğin artması, iktidarın ve patronların krizin faturasını emekçilere kesmeye başlaması, üreticilerin ve emekçilerin kredi/kredi kartı borçlarını ödeyemez duruma gelmesi, esnafların iflaslarının artması gibi. Ezilenlerin faşizme karşı özgürlük talebi güncelliğini korumasına rağmen işçi sınıfı ve emekçilerin ekonomik içerikli talepleri daha fazla öne çıkmaktadır.
 
TÜİK'in verilerine göre son 14 yılın en yüksek enflasyonu yaşandı (yüzde 17,90 Ağustos ayı verilerine göre). Bu durumun işçilerin ücretlerinin en az üçte bir oranında erimesine yol açtı. Yıllık olarak belirlenen asgari ücret yıl sonuna kadar değişmeyecek. Çeşitler iş yerlerinde vardiyaların düşürülmesi, fazla mesai ücretlerinin ve sosyal haklarının kesilmesi, işçilerin bir bölümünün ücretsiz izne gönderilmesi, giderek artan oranda işten atmaların yaygınlaştırılması ve bazı fabrikaların üretimini durdurması artık sıkça karşılaştığımız gelişmelerdir. Bu gelişmeler şimdiden krizin faturasının işçi ve emekçilere çıkarıldığını gösteriyor.
 
İşçi sınıfı ve emekçilerin saflarında krize iki farklı eğilim var. Bir yanda bu ortamda ne yapacağını bilemeyen -ki işçi sınıfı saflarında dağınıklığın ve örgütsüzlüğün bir yansıması olarak önemli bir kesim var. Bunda faşizm ve sermaye tarafından estirilen baskı ve terörün de bir payı var. İkinci eğilim ise geçmiş krizleri yaşamış, kendiliğinden bilincin etkisiyle ve sınıf bilincinin bir yansıması olarak krizin faturasını kabul etmek istemeyen "krizi kimler yarattıysa onlar ödesin" diyen işçi sınıfının diri kesimleri ve ezilenlerin bir bölümü bu düşünceye sahip.
 
Sendikalar cephesinde de bir iki yaklaşım sergileniyor. Sınıf işbirlikçi sendika konfederasyonlarından Türk-İş Başkanı Ergün Atalay, "Taşın altına Türk-İş olarak bizde elimizi sokacağız" diyerek krizin faturasını ödemeye işçilerin hazır olması gerektiğini dile getirmekte. Yandaş diğer işbirlikçi sendikaların/konfederasyonların gündeminde emekçileri derinden etkileyen kriz yok. DİSK, KESK ve bağlı olan sendikalar ve çeşitli demokratik kitle örgütleri krize karşı açık tavırlarını ortaya koyarak; iktidarın ve sermayenin yarattığı krizin faturasını kabul etmeyeceğini belirttiler. "En acil talepler olarak: Enflasyon karşısında eriyen ücretlerin hızla telafi edilmesini ve başta asgari ücret olmak üzere tüm ücretlerinin arttırılarak alım gücünün erimesinin önüne geçilmesini, toplu işten çıkartılmaların yasaklanmasını; vergi adaletsizliğine son verilmesini, çok kazanandan çok vergi alınan, asıl olarak karın/rantın/faizin vergilendirilmesine dayanan bir vergi sisteminin kurulmasını istiyoruz" diyerek diğer tüm emek güçleriyle birlikte mücadele edileceği DİSK Başkanı Arzu Çerkezoğlu tarafından belirtildi.
 
İşçi sınıfının çeşitli bölükleri işten atılmak başta olmak üzere, çalışma koşullarının ağırlığı, berbatlığı, işçi güvenliğinin olmaması vb. nedenlerden dolayı kararlılıkla direniyor. Babacanalar Kargo, Cargill, Flormar işçileri aylardır direnişlerini sürdürürken Tüpraş işçileri talepleri için günlerdir sürdürdüğü 2 saatlik iş bırakma eylemini tam güne çıkartarak ne kadar kararlı olduklarını gösteriyor. 3. havalimanı işçileri ise iş "kaza"ları ve kötü çalışma koşullarına karşı başlattığı iş bırakma eylemlerini 600'e yakın gözaltına rağmen boyun eğmeyerek son yılların en büyük katılımlı iş bırakma eylemini ve direnişini gerçekleştirdi.
 
Ekonomik ve sosyal taleplerle başlanan grev ve direnişler iktidar ve sermaye güçleriyle bir muharebeye dönüşüyor, coğrafyanın önemli gündemi haline geliyor ve politik içeriğe bürünüyor. Krize karşı, kriz koşullarında gerçekleşen her eylem, direniş, grev hızla politikleşme özelliği taşıyor. İnşaat işçileri perdeyi açtı, rafineri işçilerinin mücadelesi kazanımla sonuçlandı. İşçilerin bazı bölüklerindeki kararlılık önümüzdeki sürecin rotasını belirlemede, emekçi hareketine daha fazla kararlılık aşılamada önemli bir role sahip. Bu eylemler işçi-emekçilerin mücadelesinin radikalleşeceğinin işaretini veriyor.
 
İşçilerin mücadelesi krize karşı politik bir hareketin kıvılcımlarını çakıyor. Krize karşı mücadele ile faşizme karşı özgürlük mücadelesi iç içe geçmekte, birleşmektedir. Öncü bu kıvılcımları birleştirerek, yenilerini oluşturarak büyütebilir.