23 Nisan 2025 Çarşamba

Ebru Yiğit yazdı | Çocuk olmak sınıfsaldır

Bugün 23 Nisan, ne siyasetçilerin o çok sevdiği koltuklarına birkaç saatliğine çocukları oturtmaları, ne "dünyada çocuklara ilk bayram hediye eden ülke" olmakla ilgili sahtekarlıkları, ne de "çocuklarımız ülkenin geleceği" yalanları; sermayenin ve onun siyasi temsilcisi AKP'nin çocuk düşmanlığını örtmeye yetmez. Çocuklar, bu kapitalist sistemde sermeyenin karını artırma aracı. Makineyi, bandı durmayacak kadar çok sayıda olduktan sonra; yaşlarının, hayallerinin, umutlarının, becerilerinin hiçbir önemi yok.

Sınıflı toplumlarda her şey gibi çocuk olmak da sınıfsaldır. Hangi sınıfın içine doğduğunuz, yaşamınızın hangi koşullarda devam edeceğini ve maalesef büyük oranda da nasıl sona ereceğini gösteriyor. Sakıp Sabancı gibi "simit satarak" Türkiye'nin sayılı zenginlerinden olacağınıza inanacak kadar iyimser değilseniz, kapitalist sistemde emeğiyle zengin olacak, sınıf atlayacak kimsenin olmadığını zaten biliyorsunuzdur. Bu yüzden dünyanın neresinde olursanız olun eğer işçi sınıfının içine doğarsanız erken yaşta emek sömürüsü, boyunuzdan büyük iş makinalarının arasında hayatta kalma mücadelesi ve kapitalizmin vahşi çarklarının arasında tükenmiş bir hayat yaşarsınız. Ve bu acı gerçeği herkes bilir ama kimse açıktan söylemez.

Bugün 23 Nisan, yine herkesin bildiği, ama tüm köyün sustuğu bir başka gerçek yok sayılarak, Erdoğan'dan bakanlarına, temsilcisi olduğu sermaye sahiplerinden yandaş gazetecisine kadar herkes çocuklara "bayram güzellemesi" yapacak. Oysa işçi sınıfının içinde giderek artan çocuk işçi sayısı, sermayenin iştahını kabartan çocuk emeği, AKP'nin doyamadığı MESEM, staj, meslek edinme gibi politikalarla 23 Nisan'da birçok çocuk bu ülkede çalışıyor olacak. Ve maalesef bu günü işçi cinayetinde yaşamını yitirmeden tamamlayanlar şanslı olacak.

Çocuk işçi sömürüsü, sadece Türkiye'de değil dünyada en büyük sömürü. Üstelik Birleşmiş Milletler (BM), UNESCO, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Çocuk Hakları Evrensel Beyannamesi gibi birçok uluslararası örgüt ve sözleşme tarafından suç olmasına rağmen. Büyük bir ikiyüzlülükle tüm bu metinlerde, örgütlerin kararlarında imzası olan kapitalist ülkeler, iktidarlar; çocuk işçiliği üzerinden sermayenin semirmesinde sakınca görmez. Örneğin 2024 yılında ILO'nun 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü'nde açıkladığı rapora göre; dünyada çocuk işçi sayısı 160 milyonun üzerine çıktı. Bu çocukların 63 milyonu kız, 97 milyonu erkek olup yaklaşık yarısı (79 milyon) sağlığa zararlı ve tehlikeli işlerde çalıştırılmaktadır. Afrika, Asya ve Latin Amerika'da çocuklar, el işçiliği ve küçük ölçekli altın madenlerinde toksik cıva kullanılan yeraltı çukurlarında çalışıyor. Hindistan'da yarım milyondan fazla çocuk ev işlerinde çalışıyor, Kongo'da aralarında 4 yaşında çocukların da olduğu 40 bin çocuk kobalt madeninde sömürülüyor.

Çocuk işçi olarak çalışan 5-11 yaş arası çocukların yaklaşık yüzde 28'i, 12-14 yaş arasındaki çocukların yüzde 35'i ne yazık ki eğitim süreçlerinin dışında yer alıyor. Eğitim süreçlerinde yer alanların da ne kadar eğitim aldığı tartışılır. 160 milyon çocuk, bir avuç sermaye zengin olsun diye okul yerine işe gidiyor. Raporlar hazırlanıyor, rakamlar veriliyor, ülkeler teşhir ediliyor; kapitalistler utanmıyor, şaşırmıyor. Çünkü zaten kendi sınıfsal varlıklarını ve sermayelerini, kapitalizmin çocuk emeği sömürüsüne borçlu olduklarını biliyorlar.

Marx, Kapital'in birinci cildinde 1800'li yıllarda vahşi çocuk emeği sömürüsüne dair endüstriyel danışman Andrew Ure'den şu alıntıyı yapar: "İnsan doğasındaki zayıflık nedeniyle işçi ne derece becerikli olursa, başına buyrukluğu ve dik kafalılığı o kadar artar; böyle olunca da, tümüne büyük zarar verebileceği mekanik sisteme o derece az uyan bir öge haline gelir." O dönem İngiltere'de fabrikalarda 13 yaşından küçük çocukların çalıştırılması yasaktır ve sermayedarların akıl hocası Ure, işçi sınıfının örgütlenmeyeceği, uzun çalışma saatlerine itiraz etmeyeceği, açlık sınırında yaşamaya razı olacağı bir düzenin çocuk işçi çalıştırılacak sağlanacağını savunur. Fabrikaların kapısının daha küçük çocuklara da açılarak, fabrikaların modern köleliğe uygun işçi yaratmasını ister.

Elbette çağ değişti, ama kapitalizm değişmedi, sadece sömürüyü ikiyüzlüce yapma "naifliği" edindi. Avrupa demokrasisi özgürlükçü, insan hakları söylemleriyle çocuk işçiliğini kendi ülkesinde yasakladı, uluslararası örgütlere paralar akıttı, ama mali sömürgeleştirdiği ülkelerin çocuklarını aynı makinaların dişleri arasında öğütmekten geri durmadı. Afrika 92 milyon çocuk işçi ile çocuk emeği sömürüsünün en yoğun olduğu kıta, Asya-Pasifik 49 milyon çocuk işçi ile ikinci sırada, Amerika, Avrupa ve Orta Asya'da ise bu sayı 8,3 milyon. Her ne kadar verileri gerçeği asla yansıtmasa da Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) bile Türkiye'deki çocuk işçi sayısını azaltamamış ve 15-17 yaş grubundaki çocukların işgücüne katılma sıklığını 2022'de yüzde 18,7, 2023'te yüzde 22,1 ve 2024'te yüzde 24,9 olarak açıklamıştır. Üstelik kayıt dışı çalıştırılan çocuklar bu istatistiklerde yer almıyor. Yani okula değil fabrikaya, vardiyaya giden çocuk sayısı her geçen gün artıyor.

Bugün 23 Nisan, ne siyasetçilerin o çok sevdiği koltuklarına birkaç saatliğine çocukları oturtmaları, ne "dünyada çocuklara ilk bayram hediye eden ülke" olmakla ilgili sahtekarlıkları, ne de "çocuklarımız ülkenin geleceği" yalanları; sermayenin ve onun siyasi temsilcisi AKP'nin çocuk düşmanlığını örtmeye yetmez. Çünkü bir devlet, geleceğini kanlı dişliler arasında yok etmez. Çocuklar, bu kapitalist sistemde sermeyenin karını artırma aracı. O yüzden nasıl yaşadıkları, eğitimleri, koşulları değil sadece sayıları önemli. Çok olmaları yeterli. Makineyi, bandı durmayacak kadar çok sayıda olduktan sonra; yaşlarının, hayallerinin, umutlarının, becerilerinin hiçbir önemi yok. Sermaye için işçi sınıfının çocuğu da işçi. Bu yüzden Alperen Enes Ural, Muammer Samet Karaoluk, Efe Baran Kazancı, Arda Tonbul, Erol Can Yavuz ve adı dahi duyulmayan nice çocuk, bu ülkenin işçi katliamları raporlarına "çocuk işçi" diye geçti.

Çocuklara gerçek bir bayram, gerçek bir gelecek kapitalist sistemde verilemez. Verilirse de işte böyle sermayenin ikiyüzlü politikalarını kapatmanın aracı yapılır. Bugün meydanlarda, okullarda, mecliste, bakanların odasında renkli balonlarla çocuklara sahte kutlamalar yapılacak. Ama o renkli balonların neşesi birçok çocuk için ancak iki vardiya arası anlık bir sevince denk düşecek. Gerçek bayram, işçi sınıfının kapitalizmi tarihin çöplüğüne gönderdiği ve tüm çocuklara özgür bir gelecek kurduğunda olacak. Ve işte o zaman çocukların sınıfı değil ayrı ayrı yetenekleri konuşulacak...