11 Mayıs 2024 Cumartesi

Diktatör, iki işgalden de vazgeçmek istemiyor

Erdoğan ve Rusya'nın, Putin'in savaş alışverişi önerisi üzerinde anlaşamamaları, dolayısıyla İdlib'de ertelenen savaşın patlak vermesi, Rojava Devrimi alanlarına Erdoğan'ın yine de saldırmaya cesaret ederse Rusya-Esad tarafından uçuş yasağıyla karşılaşması devrimin yararınadır.
MGK'nın 30 Ocak tarihli bildirisi de Suriye'de her iki işgali sürdürmek istiyor. MGK'ya da dikte ederek karara dönüştürdüğü gibi, diktatör Erdoğan, hem İdlib'de ve Suriye'de önceki işgalleri sürdürmek, hem de Fırat'ın doğusuna ve Minbic'e işgali genişletmek istiyor: "İdlib'de mevcut statünün korunması, Münbiç yol haritasının süratle uygulanması ve Fırat'ın doğusu ile ilgili varılan mutabakatların gereğinin yapılması"! (kaynak AA, gazeteler). Tabii buralara Türk burjuvazisi ve devletinin himayeci sömürgeciliği altında çeteleri ve göçmenlerden kolonileri yerleştireceğini de açıklama vurguluyor.
 
İki savaş sandalyesine aynı anda oturmak, Suriye üzerine çatışan emperyalist ve bölge gericisi devletlerin, şimdiki güç ilişkisine de aykırı, ama elbette halkların özgürlük ve bağımsızlık özlemi ve hakkına karşı küstah sömürgeci bir düşmanlık.
 
Birincisi üzerinde durmak, önümüzdeki süreçte olacakları anlamamıza yardımcı olacak.
 
23 Ocak Moskova görüşmesinde, Putin, yeni koşulları dikkate alarak, Erdoğan'ın Fırat'ın doğusu ve Minbic'i işgali üzerine tartışmayı yoğunlaştırmak istemesini geçiştirdi. Tersine İdlib'deki durum üzerine görüşmeyi yoğunlaştırdı. Bu, şimdiye değin Erdoğan faşizminin işgallerine verdiği onayı yeni koşullarda sona erdireceği anlamına geliyordu.
 
Putin, "Türkiye İdlib'de elinden geleni yapmıştır" diplomatik dilini kullanmasına rağmen, görüşmede İdlib'deki durum üzerinde yoğunlaştı ve sonrasında Kremlin sözcüsü Peskov'a "Türkiye İdlib anlaşmasına tam uymadı" demecini 27 Ocak'ta verdirdi. Rusya'nın diğer dış görevlileri de ABD'nin çekileceği alanlarda Suriye hükümetinin hakim olması gerektiğini sürekli açıkladılar. Görüşmeden sonra da vurgulamaya devam ediyorlar.
 
Putin, Adana anlaşmasına göndermede bulunarak, esasen, Suriye'deki bütün işgallerden çekilmesi karşılığında, Rojava Devrimi güçlerini en az hakla hakimiyeti ve baskısı altına almayı, Ankara'nın Kürt ve devrim düşmanlığını bu yolla tatmin ederek, savaş alışverişi önerisini yapıyor.
 
Adana anlaşması, Suriye'yi savaşla tehdit eden Kürdistan sömürgecisi Türk burjuvazisine ve devletine verilen bir tavizdi. Ve sonraki süreçte Erdoğan faşizminin işgalci iştahını daha da kabartarak, iç savaşı örgütlemesine açılan kapı oldu. Bu açıdan anlaşmayı Türkiye öldürdü. Ölen şey zaten diriltilemez. Ama yeni koşullarda Putin, savaş alışverişini, baba Esad zamanındakinin tersine çevrilmiş biçiminde yapmak istiyor. Bu kez Rusya ve Suriye, Türkiye'den örgütlenen Suriye iç savaşını lehlerine bitirmeye, politik İslamcı ve Türkiye'nin piyonu olan çeteleri geri çekmesini bir anlaşmayla sağlamaya çalışıyor. Karşılığında ise Rojava Devrimi ve Kürt halkının öncü güçlerini savaş baskısı altında hakimiyeti altına almak istiyor.
 
Bu, elbette Türkiye'nin engelenmeme onayı alarak Rojava Devrimi'ne üstün hava kuvvetleriyle açacağı savaşa göre, daha yumuşak bir sömürgecilik demek. Fakat sonuçta yine de Rojava Devrimi'nin kazanımlarından geri çektirilmesi anlamını taşıyor. Esad rejimi bu konuda taha temkinli. Bir yetkilisine resmi SANA haber ajansı aracılığıyla yaptırdığı açıklamada, "Adana Mutabakatının herhangi bir şekilde yeniden etkinleştirilmesinin iki devlet arasındaki sınırların eski haline dönmesini gerektirdiğini… Türkiye rejiminin teröre her türlü desteğini kesmesini gerektirdiğini vurgula"dı; "Suriye topraklarında bulunan askeri güçlerinin tamamını geri çekmesi gerektiğini belirtti".(26.01.19) Bununla, Türkiye'nin işgalci güçlerinin ancak tamamen çekilmesi koşuluyla savaş alışverişine gireceğini açığa vurdu.
 
Fakat tahmin etmek zor değil. Bütün faşist diktatörler ve sömürgeciler gibi Erdoğan da kendisinde olmadık güç vehmederek de, her iki işgalden vazgeçmek istemiyor. MGK'ya dikte ettirdiği bildirisinde, İdlib'de çeteleri geri çekmediği halde anlaşmanın, dolayısıyla üs işgalciliğinin sürmesini istiyor. Minbic ve Fırat'ın doğusu'nda ise işgaline izin ve onay verilmesini istiyor.
 
Bunu, yalnızca burjuva işgalciliği karekterinden değil, aynı zamanda içte-dışta savaş yoluyla faşizmi inşa ihtiyacından da yapıyor. Hatta öyle ki savaş güçlerini daha gerçekçi değerlendiren savaş komutanlarını görevden almayı bile göz alarak iki işgalden de vazgeçmek istemiyor. Bunu Suriye'ye huzur getirmek istediği yalanıyla süslemesi emperyalistlerin işgal gerekçe ve demagojisine ne kadar benzediğini göstermekle kalmıyor. Herkesin aklıyla alay ediyor.
 
Erdoğan ve Rusya'nın, Putin'in savaş alışverişi önerisi üzerinde anlaşamamaları, dolayısıyla İdlib'de ertelenen savaşın patlak vermesi, Rojava Devrimi alanlarına Erdoğan'ın yine de saldırmaya cesaret ederse Rusya-Esad tarafından uçuş yasağıyla karşılaşması devrimin yararınadır.
 
İşgal başarıları kazandıkça destek kitlesini ve ulusalcısından muhafazakarına şovenist güçleri etrafında birleştirmesi karşısında, rakipleriyle işgal üzerine kapışmasının açığa çıkaracağı ağır sonuçlar, bu birliği de tersine çevirecek. Bu yalnızca devrimin işgal savaşı karşısında savunmasına yaramakla kalmayacak, işgalci diktatörlüğün yıkılması sürecini de hızlandıracaktır.