Arif Çelebi yazdı | GenZ ayaklanmaları: Varoluşsal zorunluluk

Z kuşağı, tam da burjuva toplumun kapsayamadığı, taleplerini karşılayamadığı, daha eğitimli, daha nitelikli bireyle çürüyen burjuva toplumun çelişkisinin gerilimini en şiddetli biçimde yaşayan günümüz gençliğini tarif eder. Ayaklanmalar, kapitalizmin varoluşsal krizi koşulları altında çaresizliğe sürüklenen bu gençlik için varoluşsal bir zorunluluk haline gelmiştir.
Eylül ayının ilk haftasında başlayan Nepal'deki gençlik ayaklanmasının ardından, ayın son haftasında Madagaskar ve Fas gençliği sokakları tutuşturdu. Madagaskar'da 25 Eylül'de ve Fas'ta 27 Eylül'de başlayan isyan neredeyse iki haftadır devam ediyor. Yakın zamandaki Bangladeş, Sri Lanka, Endonezya, Kenya ve Peru'daki ayaklanmalar da dikkate alındığında yeni bir ayaklanmalar dalgasının dünyayı sarsmaya başladığı söylenebilir.
GENÇLİĞİN VAROLUŞSAL KRİZİ
Nepal'de olduğu gibi Madagaskar ve Fas'ta da ayaklanmacıların ezici çoğunluğunu 15-30 yaş arası gençler oluşturuyor. Yukarıda bahsedilen diğer ayaklanmalarda da durum benzer. Gençlik neden bu kadar öfkeli ve her an patlamaya hazır? Bunun üzerinde biraz duralım.
İşçi sınıfının kazanılmış haklarının gasbı, ücretlerin fiyat artışlarının gerisinde tutulması, çalışma saatlerinin artırılması, emeklilik yaşının yükseltilmesi, sosyal harcamaların kısıtlanması, kronik işsizliğin büyümesi, yoksulluğun yaygınlaşması, açlık sınırında yaşayanların sayısının artması, emekçi sınıflarla zengin sınıflar arasındaki gelir ve servet uçurumunun giderek derinleşmesi; bunlar, dünyanın her yerinde kapitalizmin varoluşsal krizinin semptomlarından bazılarıdır.
Bunlarla birlikte devletin sosyal niteliğinin aşına aşına yok olmaya doğru gitmesi, devlet kaynaklarının tekellere aktarılması, halkın günlük yaşamı çekilmez hale gelirken devlet yöneticilerinin ve bir avuç zenginin lüks hayatları emekçiler ve bilhassa onların genç temsilcilerini için için yanan ve her an patlamaya hazır bir bombaya dönüştürmektedir.
Mali-ekonomik sömürgelerdeki gençlik, kapitalizmin varoluşsal krizinin yıkıcı etkilerini çok daha derinden yaşamaktadır. Dünya tekellerinin çıkarları doğrultusunda bu ülkelerin birer ucuz işgücü cehennemine dönüştürülmesi, bunun kaçınılmaz sonucu olarak artan şehirleşme ve okullaşmaya karşın işsizliğin ve yoksulluğun büyümesi bu ülkelerdeki gençliği geleceksizlik ve umutsuzluk girdabında öğütmektedir.
Örneğin Fas'ta, resmi işsizlik yüzde 12,8 olsa da 15-24 yaş arasındakilerde bu oran yüzde 35,8'e çıkıyor; üniversite mezunları arasında ise işsizlik oranı yüzde 20'ye (19,4) yaklaşıyor. Gençlerin üçte ikisi göç etmek istiyor. Nüfusun yüzde 30'unun 25 yaşın altında olduğu hesaba katıldığında umutsuzluk, geleceksizlik ve kaçış isteğinin ne denli baskın olduğu kolayca görülür.
Burjuva devletlerin emekçilerin ve onların gençliğinin sorunlarını dikkate almak yerine onlar üzerindeki baskıyı artırması ve bunun sonucu büyüyen özgürlük yoksunluğu gençliği tam bir varoluşsal krize sürüklemektedir.
VAROLUŞSAL KRİZİN SEMPTOMLARINDAN BİRİ: AYAKLANMALAR
Kapitalizmin varoluşsal krizi iç içe geçmiş, birbirini üreten üç bileşenle; ekonomik, siyasi ve ideolojik krizlerle derinleşiyor. Ekonomik kriz, büyüyen genç işsizlik ve yoksullaşma, siyasi kriz, artan devlet baskısı ve özgürlükten yoksunluk olarak emekçilerin ve gençliğin gündelik hayatını çekilmez hale getiriyor. Bu koşullar altında burjuva toplum içinde hiçbir çıkış yolunun görülmemesi, umutsuzluk ve geleceksizlik toplumsal çürümeye, onun bir türevi olan ideolojik çürümeye yol açmakta, bu çürüme ırkçı, gerici, faşist akımların güçlenmesine yataklık etmektedir. Kapitalizmin varoluşsal krizinin temel unsurlarından olan burjuva ideolojik kriz, bir başka deyişle burjuva toplum içinde gelecek umudunun tükenmesi aynı zamanda çürümenin tam karşı kutbunda yeşermeye, burjuva düzenden kopuşa, kapitalizme başkaldırıya, yeni düzen arayışlarına da kaynaklık etmektedir.
Genişletilmiş yeniden üretimi yeterince gerçekleştirme yeteneğini yitiren kapitalizm, gençliği kapsama yeteneğini de giderek daha çok yitirmektedir. Şehirlerde yaşayan, eğitimli ama anlamlı bir gelecekten yoksun gençlik herhangi bir toplumsal sorunun tetiklemesiyle, şiddetli bir yağmurun aniden yol açtığı bir sel gibi, birden yüz binler olup sokaklara akmakta, öfkesini devlet kurumlarına ve zenginlere yöneltmektedir.
Z kuşağı, tam da burjuva toplumun kapsayamadığı, taleplerini karşılayamadığı, daha eğitimli, daha nitelikli bireyle çürüyen burjuva toplumun çelişkisinin gerilimini en şiddetli biçimde yaşayan günümüz gençliğini tarif eder.
Ayaklanmalar, kapitalizmin varoluşsal krizi koşulları altında çaresizliğe sürüklenen bu gençlik için varoluşsal bir zorunluluk haline gelmiştir. Gençlik, ayaklanmak dışında kendini ifade etme, hak elde etme, bir gelecek inşa etme olanağından yoksunlaştırılmıştır. Nasıl ki yoksulluk, işsizlik, sosyal hakların kısıtlanması, toplumsal çürüme, savaşlar, ekonominin militarizasyonu, yeni faşist hareketlerin yükselişi, devletlerin emekçilere karşı giderek daha da saldırganlaşması, kapitalizmin varoluşsal krizinin çeşitli semptomları ise ayaklanmalar da bu semptomlardan biridir.
BİRİKİM VE PATLAMA: ÇELİŞKİ SINIFSAL TALEPLER SINIFSAL
Madagaskar'da başkentte inşasına karar verilen teleferik projesi gençlerin öfkesine neden oldu. Madagaskar'da nüfusun üçte ikisi 1,67 Euro ile geçinmek zorunda kalırken bu teleferiğin bilet fiyatının 1 Euro olarak belirlenmesi tepki çekti. Elektrik ve su kesintilerinin halkı bezdirdiği bir dönemde bütçenin böyle şaşalı projelere harcanması isyanı biriktiren başlıca ögelerden biriydi. Gençlik yoksul ve işsizken, İsviçre'de okuyan bir zengin çocuğunun yılda 150 bin Euro kazanmasının sosyal medyada yayılması, patlamayı tetikledi.
Fas'ta bir hastanede yetersiz bakım nedeniyle hamile kadınların ölmesinin ardından ilk protestolar patlak verdi. Sırtında büyük bir tümör olduğu halde tedavi edilmeyen bir çocuğun bu protestolara getirilmesi ülke çapında öfkeye neden oldu. Altyapı ve sağlık sistemi tam bir harabe halindeyken 2030 Dünya Kupası için milyar dolarların harcanması, devlet yöneticilerinin bu harcamalardan nemalanması on binlerin sokağa dökülmesine yol açtı.
Nepal, Madagaskar ya da Fas, her birinde patlamaya yol açan nedenler keskinleşen sınıf çelişkilerinden kaynaklanmaktadır. Bu ayaklanmalarda gençliğin belirleyici olması, sınıf çelişkilerinin yıkıcı sonuçlarına en çok ve en ağır onların maruz kalmasındandır. Ayaklanmalarda ortaya konan talepler de emekçi sınıfların genel istekleridir. Daha onurlu bir hayat, herkes için eğitim ve sağlık hakkı, daha adil bir gelir dağılımı, ifade, örgütlenme ve protesto özgürlüğü gibi talepler ayaklanmaların genel muhtevasını oluşturmaktadır. Örneğin, Fas'taki ayaklanmanın temel şiarı, "Herkes için okullar ve hastaneler"dir. Bunun yanı sıra "Özgürlük, onur, sosyal adalet", "Önce sağlık, dünya kupası istemiyoruz" sloganları öne çıkmaktadır.
SINIF BİLİNCİNDEN YOKSUNLUK VE KENDİLİĞİNDENLİK
Çelişki sınıfsal, talepler sınıfsal olsa da bilinç henüz sınıfsal değil. Kapitalistlere, genel olarak zenginlere, yozlaşmış ve yolsuzluk yapan devlet yöneticilerine kızgınlık öfke patlamalarına yol açıyor ama yeni bir toplumsal düzeni içeren programdan yoksun bir ayaklanmacılar kuşağı bu.
Siyasete ilgisiz ve kayıtsız gibi duran, örgütlü olmaktan uzak olsa da organik ve kolektif bir öfkenin ürünü olarak ileri atılan ve gündeme birden bomba gibi düşen bir kuşaktan söz ediyoruz. Onları harekete geçiren yaşanabilir bir gelecek talebi, bu, onlar için varoluşsal bir zorunluluk. Ayaklanmalar, kendiliğinden ve merkezileşmiş bir karar mekanizmasının ürünü değil ama bir o kadar yıkıcı ve örgütlenme eğilimi taşıyor.
Bu örgütlenme eğilimi alışıldık biçimlerin dışında dijital medya platformlarında hayat buluyor. Fas'taki ayaklanmanın çağırıcılarından biri olan GenZ 212, 18 Eylül'de kuruldu, bin üye ile başladı, 2 Ekim'de 150 bini aştı. Kuşkusuz bunlar kalıcı ve istikrarlı değil ama belirli bir anda bir ayaklanmaya yol açabiliyorlar.
Dijital platformlar; buluşmak, tartışmak, karar almak için bir zemin, yine de bu zemin ancak bir sokak hareketi ile birlikte anlam kazanıyor. Dünya, dijital platformlarda değil sokak mücadeleleriyle değişime uğruyor.
Görülüyor ki kendilerini Z kuşağı olarak adlandıran halk gençliği muazzam bir devrimci potansiyel taşıyor. Bu birikim birbirinden öğrenerek gelişiyor. Fas ve Madagaskar'daki ayaklanmacılar Nepal'den ilham aldılar. Yeni ayaklanmacılar da deneyim kazanarak ortaya çıkacaklardır.
YENİ TOPLUM ARAYIŞI
Nepal'de eski iktidarın yıkılmasına yol açan ayaklanmacılar yeni yönetimde kimlerin olması gerektiğini dijital medya üzerinden yaptığı oylamayla karar verdi. Fas'ta da 2 Ekim'de benzer bir toplantı yapıldı. Binlerce genç, dijital medya üzerinden süreci değerlendirdi ve kararlar aldı. Aldıkları kararların yeni bir toplumsal düzeni içermediği biliniyor, buna karşın karar alma yöntemi "doğrudan demokrasi" anlamına geliyor. Temsili demokrasi yerine doğrudan demokrasi deneyimleniyor bu platformlarda. Bu platformlardan yapılan çağrılarla başlangıçta sınırlı sayıda insan harekete geçse de belirli bir anda on binler çağrılara yanıt veriyor. Doğrudan demokrasi, burjuvazinin siyasi ve ideolojik krizine bir yanıt potansiyeli taşıyor. Buna karşın burjuvazi aşırı merkezileşmişken işçi sınıfı ve emekçilerin, onların gençliğinin "merkezsizleşmeyi" bayrak edinmesi onları silahsızlandırmaya hizmet eder. Kaldı ki kendisini bu platformlarla sınırlayan her hareket aynı zamanda karşıdevrimci manipülasyonlara da açık hale gelir.
Komünistler, bu yeni örgüt ve mücadele biçimlerinden öğrenmelidir. Bu yeni biçimleri hesaba katmayanlar izleyici olmaktan öte bir rol oynayamazlar. Hareketin kendiliğinden karakterine bilinçli bir içerik vermek de başlayan bir harekete katılmakla olmaz, doğrudan hareketin içinde, onun başlatıcılarından biri olmakla mümkündür.
Ayaklanmaları beklemek yerine onları hazırlamak, hazırlık içinde olanlarla buluşmak, bazen küçük girişimlerin büyük sonuçların önünü açtığını bilerek öne atılmak gerekiyor.
Ayaklanmaya hazırlık; olabildiği her yerde gençlik, kadın, semt, fabrika, sokak örgütlenmeleri yaratmakla olur. Bir ayaklanma başladığında bugün için küçük olan grupların on binleri harekete geçiren ya da harekete geçmiş binlere yön gösteren bir rol oynayabileceği akılda tutulmalıdır. Bu örgütlenmelerden yoksunsanız ayaklanma sırasında taca düşersiniz.