2 Aralık 2024 Pazartesi

Yeni faşist hareketler ve gençlik

Gençlik, bu öfkesini kendi celladı olan faşizme karşı doğrultmadığı sürece, faşizm gençliğe kendi çürümüşlüğünü bulaştırmaya devam edecektir. Faşizmin çanları dünyanın dört bir yanından çalarken, bu "Çanlar kimin için çalıyor" demeye gerek yok. Mücadele etmezsek faşizmin kurbanları mezarlığında ilk yerini alacak olan ezilenlerin ve de gençliğin geleceğidir. O zaman gençlik, öfkesini faşizme, yönünü mücadeleye doğrultmalı ve özgür yarınları kurmalıdır.

"21. yüzyılın insanının en büyük yanılgısı,
faşizmin tekrar NAZİ üniformasıyla
geleceğini sanmasıdır.
"
Umberto Eco

Ekonomik, toplumsal ve siyasal çürümenin ortaya çıkardığı karmaşa anı faşizmin ekilen tohumunu yeşerttiği en verimli anlardır. Böylesi anlarda faşizm, saldığı zehirli demagojik söylemler ile ezilenleri toplumda yaşanan her felaketin sorumlusu olarak hedef haline getirir ve halk kitleleri içindeki meşruiyetini de bu akıl ile sağlamayı hedefler. Böylesi zehirli bir anlayışın yönetici pozisyona geldiğinde yarattığı toplumsal felaketleri tarihin her safhasında görmek mümkündür. Tam da böylesi bir aklın tezahürlerinin sıklıkla yaşandığı 19. yüzyılın ilk yarısında Alexis de Tocqueville şöyle yazıyordu: "Demokratik hakların bugün karşı karşıya kaldıkları bu baskı türünün tarihte bir başka örneği yok. Çağdaşlarımız bunun resmini anılarında bulamayacaklar. Bu şey yenidir, adını koyamadığıma göre tanımlamaya çalışmam gerekiyor." Onun ismini koyamadığı bu "şey" in olsa olsa faşizm olduğunu söylemek bugün zor değil. Faşizm, o günden bugüne baskı türü aynı kalmakla birlikte, araç ve biçimleri değişerek de karşımıza çıkmaktadır. Özellikle son zamanlarda sıklıkla tartıştığımız "yeni faşist hareketler" kavramı birçok kesim tarafından farklı yorumlanmakta.

ESKİNİN BAĞRINDAN KOPAN YENİ DÜŞMAN
Almanya ve İtalya ile zihinlere kazınan faşizmi, yalnızca bu iki ülke arasında sıkıştıran, güncel faşizm tartışmalarını yalnızca o dönem üzerinden okuyan teorik-politik tartışmaların yoğun olduğu bir dönemden geçiyoruz. Son dönemlerde sıklıkla kullanılan "yeni faşizm" kavramı da mevcut tartışmalara farklı bir soluk getirmektedir. "Buradaki yeni nedir, yeni olan bir şey var mı" soruları elbette ki uzun soluklu yazıların konusu fakat en nihayetinde karşı karşıya olduğumuz bu eğilimi bir çerçeveye oturmak bakımından "yeni aşırı sağ" ve "yeni faşizm" kavramlarına yazının bütünlüğü bakımından yer vermek gereklidir. Kuşkusuz "neo", "modern" ve "post" kavramlarını, genellikle egemenlerin toplumsal hafızada bıraktıkları karanlık mirası sildirmek için tercih ettiği kavramlardır. Faşizmi de bugün bu şekilde okumak ideolojik bir çarpıtmadır.

Elbette ki diyalektik olarak değişen ve dönüşen her şey içinde eski ve yeniyi de barındırır. Faşizm kendisini farklı toplumlarda, farklı sosyo-ekonomik temellerde ve farklı biçimlerde gösterebilir. Faşizm, doğal olarak, doğduğu ülkedeki toplumsal ve siyasal geleneklere, tarihsel ve kültürel etmenlere, belirli bir dönemdeki somut sınıfsal ve siyasal güç dengelerine, devletler sisteminde mevcut ilişkiler hiyerarşisine göre şekillenir. Yeni olan faşizm değil, faşist ideolojinin kendini var ettiği sistemsel çelişkilerin dönemsel ve bölgesel olarak farklı örgütlenme pratikleridir.

HAREKETLERİN KENDİNİ VAR ETTİĞİ SİSTEMSEL ÇELİŞKİLER
Kapitalist sistem, sıkıştığı dönemlerde egemenlerin tahakküm aracı olarak faşizmi devreye sokar. Yani faşist hareketler gökten inmez. Kapitalizmin krizler içinde kıvrandığı bu dönem faşist örgütlenmeleri doğuruyor. Faşist hareketlerin farklı zeminlerde örgütlenmesi, onların ortak bir paydası olmadığı anlamına gelmez. Yeni faşist hareketlerin dayandığı temeller işçi sınıfı ve ezilenlerin düzenle çeliştiği noktalardır. Yoksulluk, işsizlik, kadınlara ve çocuklara dönük uçlaşan erkek şiddeti bunların başında gelir. Bu hareketler, tarihsel faşizmin unsurlarını, güncel koşullarda yeniden yorumlarken ezilenlerin yaşadığı çeşitli sorunları ve endişeleri kullanarak güç kazanmayı hedefler. Milliyetçilik, göçmen karşıtlığı, LGBTİ+ düşmanlığı ve tüm bunları işleyen dijital propaganda bu hareketlerin önemli özelliklerindendir.

Yoksullaşma krizi, kitlelerde geleceğe dair belirsizlik ve güvensizlik yaratır. Faşist hareketler, bu sorunlardan sorumlu olarak ezilenlerin farklı bölüklerini hedef alarak yaşamsal olan bu krize bir çarpıtma ile çözüm sunmayı vadeder. Günümüzde, bu çarpıtma en çok göçmenler ve mülteciler üzerinden yapılmaktadır. Bir yandan kapitalizm, krizini aşmak göçmen ve mültecileri ucuz iş gücü olarak sömürürken diğer yandan yeni faşist hareketler eliyle işsizlik ve yoksulluğun kaynağı olarak gösterilmektedir. İşsizlik ve emperyalist savaşlar nedeniyle açığa çıkan zorunlu göç akınları, yeni faşist hareketlerin göçmen karşıtı söylemlerine zemin yaratır.

Göçmen karşıtı söylemler ve politikalar, birçok ülkede yükselen faşist hareketlerin merkezindedir. Bu hareketler, göçmenleri ulusal kimliği tehdit eden unsurlar olarak tanımlayarak göçmenlere karşı düşmanlığı örgütler. Örneğin, Macaristan'ın başbakanı Viktor Orbán ve Polonya'nın sağcı hükümeti, göçmen karşıtı politikalarıyla dikkat çekmektedir. Bu politikaları ortaya koymak için uzağa gitmeye gerek de yok. Türkiyeli işçilerin yerine daha ucuz iş gücü olduğu için Hindistanlı işçilerin getirilmesine dair Zafer Partisi'nin giriştiği "Göçmenler, Türk halkını aç bırakıyor." söylemiyle işçi sınıfı bölmesi ya da cumhurbaşkanlığı seçim dönemi boyunca emekliye ve işçiye, "yoksulluk sorunlarının mülteciler dönünce biteceği" propagandası, yanı başımızdaki örnekleridir.

Öte yandan küreselleşme ile gelişen sosyal ve kültürel değişimlere karşı duyulan rahatsızlık, faşist ideolojilerin bir diğer temelidir. Yeni faşist hareketler, ezen ulusun geleneksel değerlerinin ve ulusal kimliğinin tehdit altında olduğu düşüncesini yayarak destek bulmaya çalışmaktadır. Örneğin, ABD'de Donald Trump'ın başını çektiği "Amerika'yı Yeniden Büyük Yapalım" (Make America Great Again) hareketi, milliyetçilik ve popülizmi merkezine alarak geniş bir taban oluşturdu. Yeni faşist hareketler yine tekçilik adına şovenizmi körükler, ezilen ulusları ve inanç kesimlerini hedef alır. Bu hareketler, "ulusal birliğin ve özdeşliğin korunması"nı savunarak geniş bir destek kitlesi oluşturmakta. Yine yüzümüzü bu topraklara dönecek olursak bunu Türklüğü koruma histerisi biçiminde görebiliriz. Siyahi göçmenlerle, Suriyeli mültecilerle evlenen kadınların hedef gösterilerek "Türklüğü bozma" ile suçlanmaları, ailelere yapılan "Çocuğunuza Türk ismi koyun." çağrıları, şovenist sembollere hararetli sahip çıkış bunlara örnek olarak verilebilir.

Yeni faşist hareketler, aile yapısındaki kadın özgürlükçü değişimlerin çocukların ve toplumun geleceğini tehdit ettiğini öne sürerek erkek egemen ve köleci cinsiyet rollerini savunur, kadın ve LGBTİ+ özgürlük mücadelesine karşı çıkar. Bu korumacı yaklaşım aynı zamanda erkek egemen sistemin kendi içerisinde bulunduğu krizden ve kadın özgürlük mücadelesinin tarihsel gelişiminden de okunmalıdır. Evde baba, abi rolünü koruyamayan, kadınları evde kölece hapsedemeyen ve göç nedeniyle aileyi fiziken parçalayan sistem, çıkışını yeni faşist hareketler eliyle örgütlenen korumacı aile politikalarında arar. Sonuç olarak yeni faşist hareketler, cinsel ve ulusal çelişkilerden yararlanarak toplumsal çelişkileri kendi lehlerine çevirmeyi hedefler.

GENÇLİKTE YANSIMALAR
Her ideoloji, yaygınlaşmak ve kalıcılaşmak için toplumun en dinamik ve şekillenmeye en açık kesimi olan gençliği kazanmayı birincil hedefi haline getirir. Yükselen faşist hareketlerin de kazanmak için her türlü yolu denediği kitle gençliktir. Bu yüzdendir ki yeni faşist hareketlerin odağında gençlik kitleleri vardır. Bu gayesini gerçekleştirmek için de yol ve yöntemler geliştirir. Türkiye'de gerek Zafer Partisi gerek TGB ve Ülkü Ocakları'nın gençliği bir noktadan faşist saflara çektiği aşikar. Buna ek olarak Ataman Kardeşliği gibi daha paramiliter örgütlenmeler de örnek gösterilebilir. Peki gençler neden böylesi çürümüş bataklığın içine düşer? Gençliğin yeni faşist hareketlere yönelmesinin birkaç temel nedeni vardır ve bu nedenler ekonomik, psikolojik ve kültürel faktörlerle iç içe geçmiş durumdadır.

Yüksek genç işsizliği oranları, ağırlaşan yoksullaşma krizi, toplumsal çürüme ile artan erkek şiddeti nedeniyle yaşadığı çaresizlik ve bu çaresizlikten en hızlı şekilde kurtulma çabası, gençliği düzen dışı bir arayışa iter. Buradaki arayışta ise karşılarına ilk çıkan hegemonyaya sahip, faşist rejim tarafından da palazlanan yeni faşist hareketler olmaktadır. Mevcut düzen içinde hali hazırda ezilmekte olana karşı olmak, onu yaratan düzene topyekun karşı olmaktan daha kolaydır. İşte bu hareketler de gençliği esasen düzenin değişimi bakımından hiçbir karşılığı olmayan bu kolaycılığa davet etmektedir. Bunun yanında gençlik, kişisel ve toplumsal kimliğini oluşturma sürecindedir. Bu süreçte bir kimlik arayışındadır. Yeni faşist hareketler, milliyetçilik ve kültürel aidiyet temaları üzerinden "güçlü bir kimlik" sunarak gençliği kendine çekmeye çalışır. Bir nevi kapitalizm eliyle yaratılan bireyselleşme ve yalnızlaşmaya kendini çözüm olarak işaret eder, bu yanılsama ile de bir kolektifle buluşma şansı sunar.

Düzen içi yaşam ve siyaset yapış tarzı da gençlerin düzen dışı arayışlara yönelmesine zemin hazırlar. Mevcutta çare olarak sunulan burjuva siyasi partilerin gençlerin özlem ve taleplerini yeterince karşılayamaması bu düzen dışı eğilimde belirleyicidir. Yeni faşist hareketler burada kendilerini düzen dışı bir alternatif ve soluk olarak sunar. Esasen, soluk almak için kapitalizm ve erkek egemenliğinden dışarı uzanmak zorunda olsak da yeni faşist hareketler eliyle bu arayış dizginlenir, potansiyel yalnızca "iktidar partisi dışı" ile sınırlanır. Burada faşist örgütlenmelerin en yaygın aracı sosyal medyadır. Sosyal medya ve internet, gençlerin ırkçı, şoven, cinsiyetçi içeriklere maruz kalmasını ve bu içeriklerin hızla yayılmasını sağlar. Yeni faşist hareketler, sosyal medya platformlarını etkin bir şekilde kullanarak gençleri hedef alır. Yine sosyal medya üzerinden yayılan yanlış bilgi ve nefret söylemleri, gençlerin düşünce biçimlerini etkilemekte ve onları faşizmin bataklığına sürüklemektedir.

Gençlik, bu öfkesini kendi celladı olan faşizme karşı doğrultmadığı sürece, faşizm gençliğe kendi çürümüşlüğünü bulaştırmaya devam edecektir. Faşizmin çanları dünyanın dört bir yanından çalarken, bu "Çanlar kimin için çalıyor" demeye gerek yok. Mücadele etmezsek faşizmin kurbanları mezarlığında ilk yerini alacak olan ezilenlerin ve de gençliğin geleceğidir. O zaman gençlik, öfkesini faşizme, yönünü mücadeleye doğrultmalı ve özgür yarınları kurmalıdır.