26 Nisan 2024 Cuma

Muhsin Yorulmaz - Yusuf Zaza yazdı | 6 Ocak darbe girişimi: Nereden ve nereye?

Konuyla ilgili tüm gerçekleri bilmiyoruz, ancak güvenlikten sorumlu mercilerinin  ulusal muhafızları harekete geçirme taleplerini özellikle reddettiğini, Cumhuriyetçi Parti'nin geniş kesimlerinin Trump'ı övdüğünü ve onun emrinde çalışan faşist gruplarla yakın temasta olduklarını biliyoruz. Büyük ölçüde bu, devlet içindeki bazı unsurların tertiplediği başarısız bir darbe girişimiydi. Ancak "vurucu güç" de gerçekçi bir darbenin gerektirdiğine kıyasla çok küçüktü.

Dünyanın baş emperyalist gücü olarak Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve onun iç siyaseti diğer ülkelerin ilgisini her zaman çekmiş olsa da, Trump yönetimi ve onun sıra dışı manevraları uluslararası gözlemcilere görülmemiş oranda entrika malzemesi veriyor. "ABD'de darbe olmaz, çünkü orada ABD elçiliği yok" denilse de, Washington DC'de 6 Ocak'ta gerçekleşen şey bir darbe girişimiydi. Peki, o tarihte tam olarak ne oldu? Trump'ın rolü neydi? Bu girişimi hazırlayan koşullar nelerdi ve şimdi ne olacak?

ABD'DE FAŞİZMİN TARİHİ: MİLİSLERDEN KKK'YE
Darbe girişiminin faşist diyebileceğimiz "milisler"  tarafından gerçekleştirildiğini söyleyebilsek de, ABD faşizminin ve ABD milislerinin özgün ideolojik ve toplumsal karakterini anlamamız şart. Bu yüzden işe önce bazı temel tarihi bilgilerle başlamamız gerekli:

ABD'de faşist gruplar her zaman milis temelinde örgütlenmişlerdir ve bu gruplar ABD topraklarının büyük bir kısmını kapsayan "ana akım" toplumsal örgütlenmenin birer parçasıdırlar.

ABD'nin saldırgan ve soykırımcı yerleşimci-sömürgecilikle inşa edilmekte olduğu zamanlarda, beyaz yerleşimciler coğrafi genişleme ve işgal faaliyetlerini yerlilerin direnişinden korumak, Afro-Amerikalıları "hak ettikleri yerde" tutmak ve onları beyazlar dışındaki diğer yerleşimcilerle (Meksika, Britanya Amerika'sı, yani günümüzdeki Kanada, vb.) rekabete zorlamak için resmi olmayan yerel milisler oluşturdular.

Özellikle Ku Klux Klan (KKK), ABD İç Savaşı'nın ardından köle ticaretinin serbest ve yasak olduğu eyaletlerdeki ve henüz yerleşimin sürdüğü bölgelerdeki yerel yönetimlere hakim olan yerleşimci-sömürgeci beyaz halkın yayılma faaliyetlerine karşı çıkanları bastırma işlevi gören muazzam bir milis ağı olarak ortaya çıktı. Temel odağı, ABD'nin güneyinde beyaz üstünlüğünü korumak ve Afro-Amerikan halkının özgürlükçü taleplerini bastırmaktı.

Faşizm, 20. yüzyılda dünya çapında başlı başına bir ideolojik eğilim ve ekonomik gerçeklik haline geldiğinde milisler etkisini yitirdi. ABD'nin "resmi" şiddet aygıtları (ordu, devlet askerleri, ulusal muhafızlar, polis vb.) düzensiz veya "gayri resmi" milislerin yerini aldı. Ancak beyazların güneydeki siyasetine hakim olan ve iktidarda Demokrat Parti varken perde arkasından yönetmeye devam eden KKK bir istisnaydı. Tam da bu dönemde, Demokratlar büyük ölçüde Avrupa'dan gelen göçle ilgili bir dizi demografik faktör nedeniyle hafifçe sola kayarken, Cumhuriyetçiler de güneyde bir U-dönüşü yaptı ve yavaş yavaş KKK'nin resmi ve yasal cephesi haline geldi.

Avrupa faşizminin II. Dünya Savaşı'ndan önceki büyüme döneminde, faşizmin yükselişte olduğu ülkelerden gelen ve faşist unsurlar taşıyan göçmenler, resmi olarak tarafsız olan ABD devletinin "hoşgörüsü" ile kendi faşist ideolojilerini ABD'de kendi "memleketlileri" arasında yayabildiler. Bununla birlikte, Pearl Harbor'a gerçekleşen Japon saldırısı ve özellikle de ABD'nin İngiliz ve Fransız emperyalizmleriyle kurduğu ittifak, nihayetinde ABD'yi savaşa girmeye zorladı ve tıpkı kuzeyde olduğu gibi, güneyde de sivil toplum ve devlet faşist ideolojiye karşı birleşti. Neo-nazi gruplar tek tük de olsa popülaritesini sürdürmeye ve küçük de olsa bir tehlike oluşturmaya devam ediyor, ancak genel olarak gerçek bir siyasi etki yaratabilme açısından KKK ile rekabet edemiyorlardı. Dolayısıyla, faşizmin belirgin bir eğilim olarak ortaya çıkmasından önce ve dünya sahnesinden (esasta Sovyetler Birliği tarafından) defedilmesinden sonra ABD'de başarılı olmuş tek proto-faşist ve faşist hareketin KKK olduğunu söyleyebiliriz.

Yine de "pan-ABD" faşizmine aday olan KKK bir sorunla karşı karşıyadır: Onun beyaz üstünlükçülüğü, ABD'nin "bütün ırkların kaynaştığı pota" ideolojisi ile çelişmektedir -ki bu ideoloji Cumhuriyetçi Parti tarafından bile "ulusal" düzeyde onaylanmıştır. Afro-Amerikalılar ve yerli halklar gibi ezilen ulusların baskısı "beyaz olmayan" göçmenlere fayda sağlıyor ve bu da ABD'nin kuzeyindeki "beyazlık" tanımının devamlı değişmesine yol açarak, KKK ideolojisini güneyde olduğu gibi kuzeyde de egemen olmak ve hatta güneydeki egemenliğini koruyabilmek için dahi Siyah komprador burjuvazi ile anlaşmalar yapmaya zorluyor. (Örneğin, Aşkenaz Yahudileri beyaz mı değil mi? KKK'nın cevabı açık: onlar "beyaz olmayan" "ırksal düşmanlardır." Ancak Cumhuriyetçi Parti ve Demokrat Parti, Siyonist Aşkenaz Yahudilerinin "en iyi" beyazlar arasında oldukları, her ne kadar komünist ve ilerici kuzenleri "vatan haini" olsa da yine de resmi olarak "beyaz" sayılabilecekleri konusunda hemfikirdir). Faşizm ABD'de hakim hale gelirse, KKK en fazla iktidarın küçük ortağı olabilir. Tıpkı Türkiye'deki MHP gibi... Trump gibi biri Erdoğan'ı taklit etmek isterse, bu, yeni bir mitoloji ve yeni bir faşist yapı, yani bir nevi ABD neo-Osmanlıcılığı gerektirir.

NEOLİBERAL YENİDEN YAPILANMA, YENİ MİLİSLER VE ABD FAŞİZMİNİN KOŞULLARI
Başkan Reagan yönetimindeki neoliberal yeniden-yapılanma ile birlikte kemer sıkma politikaları ülkedeki neredeyse tüm sosyal programları yavaş da olsa etkilemeye başladı. Türkiye'nin aksine, zorunlu askerlik sistemi kaldırıldı. (Tabii yeniden devreye koymak yasal olarak hala mümkün). Askerlik, artık herkesin başvurabileceği bir tür "memurluk" olarak işlev görüyor. Neoliberalizm altında bu durumun yansıması, gazilere yönelik yardımlarda kademeli olarak kesinti yapılması, orduda daha uzun süre hizmet verilmesinin teşvik edilmesi ve pratikte de zihinsel ve fiziksel engelli hale gelmiş aşırı milliyetçi, maço vatansever eski askerlerin kafa karıştırıcı bu yeni düzene terk edilmesi şeklinde oluyor. 

Bu durum birbirinden farklı ve muğlak ideolojilere sahip yeni bir milis hareketi gelişimini beraberinde getiriyor. Yeni milis hareketi, Avrupa faşizmi, anti-Semitizm, beyaz üstünlükçülüğü ve siyasi Hristiyanlık gibi unsurların tümünü içinde barındırıyor. Anti-komünizm, bu milislerden herhangi birine üye olmanın şartı oluyor. Ancak asıl fikir, ABD hükümetinin kendileri gibi "gerçek vatanseverleri" terk eden ve Amerikalıları genel olarak Hristiyanlık, ataerki ve heteroseksüel çekirdek aile ile özdeşleşmiş "gerçek" kültürlerinden koparan uluslararası elitler tarafından ele geçirilmiş olduğu fikridir.

Kemer sıkma politikalarının emperyalist merkezde de yoğunlaşması ile birlikte, başlangıçta bayağı ve komik görülen bir milis hareketi istikrarlı bir şekilde büyümeye başladı (Tıpkı Almanya'da Hitler'in çetesinin Birahane Darbesi'ne kadar olduğu gibi!) Ancak 2008 krizinden önce "pan-ABD" siyaseti ile ilgilenmiyorlar, çoğunlukla yerel adaylara odaklanıyor veya yerel/federal hükümetleri tanımadıklarını ilan ediyorlardı. (Zira onlara göre ikincisi "küreselciler" tarafından kontrol ediliyordu).

2008 krizi başladıktan sonra, Cumhuriyetçi Parti içinde başlangıçta proto-faşist olan "Çay Partisi hareketi"nin krize cevabı Trump'ın kavgacı söylemini doğurdu. ABD'nin dört bir yanından gelen farklı faşist eğilimler Trump'ın adaylığı vasıtasıyla hükümet ve devlet iktidarına doğru somut adımlar atmaya başladı. 

"Sağı Birleştir" mitingi, Neo-Nazilerden KKK'ya, ataerkil takıntılı "Gururlu Çocuklara" kadar ABD faşistlerinin "birleşik cephesi" haline geldi. Bu dönemde, yerel milis gruplarının bir önderi yoktu. Çoğunlukla komplo teorileri ile kafayı bozmuş olan radyo ve internet platformları aracılığıyla iletişim kuruyorlardı. Trump'ın başkanlığı boyunca yaşanan en büyük sürpriz, çok somut bir komplo teorisinin "önderliği" ele alması oldu: "QAnon". "Q", "Anon"im bir internet figürü idi ve "büyük lider" Trump'ın, güçlü hamlelerine dair doğru çıkan kehanetlerde bulunuyordu. Tabii tek bir "Q"nun Hitler veya Goebbels gibi bir rolünü oynayabilir mi, bilinmez.

QAnon'un başarısı, milis hareketinin hassasiyetlerine dayanan, ABD'nin cinsel sapkın "küreselci" elitler, özellikle de pedofiller (ancak ataerkil normlara ve heteroseksüel çekirdek aileye karşı duran herkes "pedofil" olarak kodlanıyordu) tarafından kontrol edildiğini savunan ve komünistlerin, Yerli ve Siyah militanların (ancak siyahlık "ırksal" bir kategori olmak zorunda değildi) da onların sadık piyonları olduğunu söyleyen esnek bir ideoloji yaratmasıdır.

"Alternatif-sağ" ağlarını çapraz kesen ve "Q" veya QAnon ile bağlantılı grupların eylem çağrılarında da kristalize olan bir dizi komplo teorisi ile sürekli tekrarlanan bu mitoloji, milislerin, vatanseverlerin "hainleri" yakalayıp infaz edeceği o kutlu güne ve büyük liderin  ABD'yi yeniden "özgür insanların" ve "girişimcilerin" cenneti olan o asr-ı saadet günlerine döndüreceğine dair bir inancı içerir. Tabii büyük lider, şu anda Trump olsa da, iktidar için her şeyi yapmaya istekli başka karizmatik bir dolandırıcı onun yerini alabilir. Ayrıca "özgür insan" ve "girişimciler"in özünde KKK'nın övdüğü yerleşimci-sömürgecilere ve köle efendileri oldukları, biçim olarak ise daha esnek bir "ABD'li vatansever kimliği"ne denk düştüğünü söylemeliyiz.

6 OCAK DARBE GİRİŞİMİNE KİMLER KATILDI?
Bu bahsettiklerimiz ABD tarihinin geçmiş dönemlerine dair ilginç bilgiler olarak kalabilirdi. Bu milisler ve komplo teorileri hep vardı ancak şu anda sahip oldukları güç ve etkiye sahip değillerdi. Daha önce, aşırı marjinalleştikleri için tolere edilebiliyorlardı. Bugün ise iktidara tehlikeli bir şekilde yaklaşmalarına rağmen tolere edildiler. Donald Trump, söz konusu tutuklama ve ceza girişimlerinin hemen ardından onları "haklı" ve "çok özel" sıfatlarıyla övdü ve onlara karşı çıkanları "yalancı" olarak yaftalayıp, kınadı. Ancak onları Kongre binasına Trump götürmedi: Özellikle Biden'ın Kasım'daki seçim zaferinden bu yana 6 Ocak'ı temizlik günü haline getireceklerini söyledikleri planlarını Twitter gibi sosyal medya kanallarında yüksek takipçili hesapları aracılığıyla kamuoyuna duyuruyorlardı.

Peki, devlet neden önleyici tedbirler almadı? Washington DC polisi neden kapıları açtı ve infaz planlarıyla alenen övünen, plastik kelepçelerle donanmış bu milislere sırtını döndü? Sonuçta koca ABD devleti bir darbeye ve Trump'ın bir tür Yankee Sultanı olarak taç giymesine izin vermiş olamazdı.

Konuyla ilgili tüm gerçekleri bilmiyoruz, ancak güvenlikten sorumlu mercilerinin  ulusal muhafızları harekete geçirme taleplerini özellikle reddettiğini, Cumhuriyetçi Parti'nin geniş kesimlerinin Trump'ı övdüğünü ve onun emrinde çalışan faşist gruplarla yakın temasta olduklarını biliyoruz. Büyük ölçüde bu, devlet içindeki bazı unsurların tertiplediği başarısız bir darbe girişimiydi. Ancak "vurucu güç" de gerçekçi bir darbenin gerektirdiğine kıyasla çok küçüktü. Aynı zamanda sadece slogan attıkları için dahi sokaklarda Afro-Amerikan protestocuları vurmaktan çekinmeyen polisler, bir yandan darbecilere Kongre binasına kadar eşlik etmiş, diğer yandan da Kongre üyelerini tahliye ederek güvenliklerini sağlamıştı.

Bunun faşist hareketin "gazını alma" hamlesi olması muhtemel gözüküyor. Zira faşizmin iktidara gelmesine sıcak bakabilecek olan sermayenin ve devletin en gerici unsurları bile rakip emperyalist güçlerin (AB, Çin, Rusya, İngiltere) taraf tutup ABD topraklarını bölebilecekleri bir iç savaşı göze alamaz.

Ancak devletin böyle gerçek bir darbe girişimine bile tolerans göstermek zorunda kalması, darbecilerin devlet içindeki, orta sınıfın geniş kesimlerindeki ve özellikle de beyaz eski askerler arasındaki varlıklarının gerçekten büyük olduğunu gösteriyor. Darbe girişimi, alt sınıflara gerilemekte olan beyaz orta sınıfların, özellikle de bu sınıfın kırsaldan gelen ve askeri geçmişe sahip olan kesimlerinin girişimiydi. Bu unsurlar Cumhuriyetçi seçmenlerin önemli bir bölümünü oluşturduğu için, Cumhuriyetçi Parti'nin ve onları finanse eden bazı kapitalistlerin onlara en azından "yumuşak" davranması şaşırtıcı görülmemelidir.

Suçlular elbette Kongre binasını dolduran tüm faşist erkek ve kadınlar, Yahudi Siyonist radikaller, Hristiyan Naziler, homofobik ve ataerkil yabancı düşmanlarıdır.

Ama aynı zamanda proleterleşmeye doğru itilen bu sınıfın can damarını teşkil eden küçük sermaye birikimi mantığı da suçludur. Yani kapitalizmin doğal seyrini kabul edip, proletarya ile birlikte kapitalizme karşı çıkmak yerine, ne kadar mantıksız olursa olsun, tıpkı harman kalan eroin bağımlıları gibi o küçük kârlarını ve imtiyazlarını geri kazanmak için her şeyi yapmaya istekli olan bu insanlar da suçludur.

ABD toplumu da suçludur. Hatta bu toplumun kendi tarihlerine bakmayı ısrarla reddeden ve ülkelerinin ne yaptığını görmeyen "ilerici" kesimleri de suçludur. Bu ülke, sadece süper-kârlarını korumak için savaş ihraç ederek dünyanın kanını emen emperyalist bir asalak değil, aynı zamanda sömürgeciliğin "iç" mağdurları olan Afro-Amerikan halkının ve Yerlilerin adalet çağrılarını bastıran ve beyaz üstünlüğünü savunanların daima silahlı şiddet ayrıcalığına sahip olacağı bir yerleşimci-sömürgecidir. 

En önemli suçlu da işçi sınıfı ve ezilenlerin sınıf mücadelesinin doğal seyrinin yarattığı basınç karşısında her çaresiz kaldığında bir çıkış yolu olarak faşizme başvuran tekelci kapitalizm ve emperyalizmdir.