21 Aralık 2024 Cumartesi

Ivana Benario yazdı | Dubai'dan COP28 İzlenimleri

COP28 zirvesine fosil yakıt endüstrisinden delegeler katıldı. Fosil yakıtlara bağımlılık teşvik edilirken, emperyalist devletler kendilerini iklimin korunmasında "öncü" olarak sundu.

Birleşik Arap Emirlikleri devlet petrol şirketi CEO'su Sultan bin Ahmed Al Jaber'ın başkanlık ettiği COP28 zirvesine fosil yakıt endüstrisinden delegeler katıldı. Zaten uzun zamandır zirve fosil yakıt yatırımcıları için bir ticaret fuarına dönüşmüştü.

Greta Thunberg'in dediği gibi: "Fosil yakıt endüstrisi süreçleri ele geçirdi ve ileriye dönük yolu dikte etti." Yaklaşık 1300 ülkeden 1900'den fazla iklim koruma örgütünün üye olduğu İklim Eylem Grubu'nun bir temsilcisi, COP28'in bariz bir ikiyüzlülük olduğunu söyledi. Fosil yakıtlara bağımlılık teşvik edilirken, emperyalist devletler kendilerini iklimin korunmasında "öncü" olarak sunuyor.

Neuer Weg medya grubu ve MLPD, Stefan Engel, Monika Gärtner-Engel ve Gabi Fechtner tarafından kaleme alınan ve henüz İngilizceye çevrilen "Küresel Çevre Felaketi Başladı" adlı kitabı tanıtmak amacıyla bir delegasyonla 3-7 Aralık tarihleri arasında Dubai'de düzenlenen Dünya İklim Konferansının Yeşil Bölge'sinde düzenlenen programına katıldı. Heyet, zirvenin nasıl bir emperyalist ekoloji program doğrultusunda düzenlendiğini aktararak bir değerlendirme hazırladı:
"Dubai'da düzenlen COP28 zirvesi, Karbondioksitin Jeolojik Depolanması sertifika ticareti ve saldırgan bir şekilde talep edilen nükleer enerjinin genişletilmesi gibi kendileri de çevresel açıdan yıkıcı olan ancak iklim nötr olarak gizlenen önlemlerin aksine, CO² (karbondioksit) emisyonlarının çeşitli şekillerde devam etmesini açıkça ilan ederek emperyalist ekolojizmde niteliksel bir sıçramaya işaret etti. Dubai'de herhangi bir karşı zirve ya da gösteri yapılmazken, tüm çevre örgütlerinin temsilcileri Mavi Bölge'ye davet edildi. STK'ların kanatları altında, söyleyecek hiçbir şeylerinin olmadığı bölgede hükümet temsilcilerinin yanına davet edilerek eskiden birçok çevre örgütünün standının yer aldığı kitlesel bir programa sahne olan Yeşil Bölge, tam bir tekel fuarına dönüştü. Yeşil Bölge'de tek bir çevre örgütünün standı bile yoktu. Başkanlığın ve konferansın karakteri, antikomünist baskıcı önlemler ve tekelci stantların içeriği açısından militarizasyon ve savaş hazırlıklarının damgasını vurduğu zirve açıkça gericiydi.

"COP28 açıkça hiç olmadığı kadar emperyalist tekellerin diktatörlüğü altındaydı. Eşlik eden tüm program kasıtlı olarak yabancılaştırılmıştı ve halihazırda başlamış olan küresel çevre felaketiyle tezat oluşturuyordu. Görkemli fuar alanındaki Yeşil Bölge, tekellerin ve şirketlerin CEO'larının büyük sergi stantları ve panel etkinlikleri, yeni kurulan şirketlerin küçük ticari stantları, sürdürülebilir yemek kursları vb. ile bir burjuva kafeterya programı ve sürekli rahatlama müziği ve hoparlörlerden çalınan kuş sesleriyle çok yönlü bir rahatlama atmosferinden oluşuyordu.

"Zirvede kulağa basitçe küçükburjuva ya da yüzeysel gelen ve her yerde karşımıza çıkan 'Hareket et', 'Emek ver', 'İnan' gibi sloganların yanına 'Özel sermayenin tüm potansiyelini açığa çıkaralım' gibi emperyalist perspektifler yerleştirildi. 'İklim koruma ve ekonomik büyümeyi teşvik edin' gibi sloganlar zaten kulağa bir tehdit gibi geliyor. Abu Dabi Bank, Bank of America, Siemens, IBM ve Citigroup COP28'in sponsorlarından sadece bazılarıyken, Afrika Birliği'nin iki temsilcisi kişisel görüşmelerinde Avrupa'dan daha fazla yatırım ve sermayeye ihtiyaç olduğunu savundu.

"İtalyan işadamları utanmadan Madasgaskar'da büyük bir ağaçlandırma programı yürüttüklerini ve bunun için CO² sertifikaları sattıklarını, bunun çok faydalı olduğunu ve BMW ve Mercedes'in üretime devam edebilmesinin kendileri için de önemli olduğunu söylediler. Bir işadamı bize şaşkınlıkla protesto için değil, müşteri çekmek için burada olduğunu belirtti. İş adamlarından oluşan küçük gruplar her yerde bir arada oturuyor, anlaşmalar yapıyor ve bağlantılar kuruyor gibiydiler. İnsanlar COP28 vesilesiyle finans yöneticileriyle tanışıyordu. Konferansın bütün bir günü iklim finans yatırımlarına ayrılmıştı. Resmi olarak 2456 petrol, gaz ve kömür endüstrisi temsilcisi zirveye katıldı. Yeşil yıkama (Greenwashing), bilim insanları, STK'lar, danışmanlar, diplomatlar ve her türlü kurumun dahil olduğu koca bir sektör haline geldi.

"Emperyalizmin militarizasyon ve savaş hazırlıklarıyla giderek daha fazla iç içe geçtiği açıktır. Nükleer enerjinin önemi konusunda COP'ta ilk kez bir tartışma düzenlendi. General Electric Vernoca ve Lightbridge Company'den iki temsilci bu kapsamda yapılan bir panelde yer aldı. Temel mesajları, temiz ve CO² nötr olduğu için CO² nötr üretime dönüşüm sürecinde nükleer enerjiye ihtiyaç olduğuydu. Lightbridge CEO'su 'Günün 24 saati enerjinin mevcut olduğundan emin olmanız gereken bazı alanlar da var' dediğinde aklımıza hastaneler geldi, ancak bunun özellikle askeri tesisler için geçerli olduğunu, bu yüzden onları sadece yenilenebilir enerjiyle çalıştıramayacağınızı açıkladı.

"Ayrıca zirvede 'geleceğin sürdürülebilir polisi' hakkında, güneş enerjisiyle çalışan dev tank benzeri Robocop'larla en korkunç bilim kurgu filmlerini anımsatan polis karakollarının kurulduğu özenle hazırlanmış büyük stantlar da vardı.

"Bu gidişat kaçınılmaz olarak küresel çelişkileri daha da şiddetlendiriyor. Özellikle yeni sömürgeci ülkeler ve güney yarımküredeki kapitalist ülkeler ile ada devletlerinden temsilcilerin mevcut zirveye ve genel olarak önceki zirvelere büyük itirazları vardı. Çünkü 'her zaman çok konuşuluyor ama sonrasında neredeyse hiçbir şey yapılmıyordu'.

"Bu zirvelerin kitle tabanı gerçekten aşınıyor. Genel olarak, Mavi Bölge'deki çevre örgütlerinden ve aynı zamanda bazı ülkelerden, özellikle de güney yarımküreden gelen delegeler, Yeşil Bölge'deki katılımcılardan daha açık fikirliydi. Bu zirvenin küresel çevre felaketi sorununu çözmeyeceği konusunda hemfikir olma eğilimindeydiler. Kenya'dan genç bir kadın böyle bir zirveye bir daha asla katılmayacağını söyledi. Mikronezya ada devletinden gelen hükümet delegasyonunun bir üyesi, ada devletlerinin büyük muhalefetinden söz etti. Adalar okyanusta yok olduğunda, yardım parasıyla ne yapacaklar ki diye sordu. Sudan'dan temsilciler, savaşlar, çevresel yıkım, açlık ve siyasi kriz tüm geçim kaynaklarını baltaladığında zaten oldukça ciddi bir varoluşsal kriz yaşadıklarını bildirdiler. Pakistan ve Malavi'den temsilciler, sürekli sel ve ani kasırgaların hayatlarını ne kadar şiddetli ve feci bir şekilde etkilediğini bildirdi. Nijerya'dan gençler, deltalarındaki petrol sızıntılarının yol açtığı yıkımın, özellikle kadınlar ve çocuklar için hayatı nasıl imkansız hale getirdiğini anlattı. Bu çarpıcı raporlar ile zirvenin atmosferi arasındaki tezat dikkat çekiciydi. Bu ülkelerden gelen insanları her yerde asık suratlarla, kötü bir ruh hali içinde, kızgın ya da umutsuz bir şekilde otururken görebiliyordunuz. Bazıları kendilerini küçümsenmiş ve kandırılmış hissediyordu. Birçoğu zirvedeki pahalı yiyecekleri bile karşılayamıyordu ve aç kalıyordu.

"Batı tarzı STK'ları daha da sağcı bir gelişme içinde olurken emperyalist politikayı destekledikleri ve düzeniçileştirici bir faktör olarak hareket ettikleri izlenimi vermektedir. Daha önce olduğu gibi karşı zirvelerin, protestoların ve dünya çapında gösteri çağrılarının olmaması, ancak büyük STK'ların sadece Mavi Bölgenin bir parçası olması bunu gösteriyor. Mali'den bir temsilci bize daha önce bir Alman STK'sının Afrikalı müzakerecilere yönelik bir eğitim çalıştayında Afrikalı delegeleri zirvedeki davranışlarına nasıl hazırladığını anlattı. Onlar tarafından yapılan öneriler genellikle kabul edilmiyordu, çünkü sözde para yoktu. Endonezya'dan küçük bir çevre dostu turizm projesi buraya hiç gelmek istemediklerini, ancak sponsorlarının bu konuda ısrar ettiğini ve aynı zamanda stant açmalarını yasakladıklarını söyledi. Yerli halk gerçekten utanç verici bir şekilde göstermelik olarak sunuldu ve aynı zamanda bizimle konuşmaktan caydırıldı, aciz bırakıldı ve himaye edildi. Çok büyük bir küresel entegrasyon sistemi olmalı ki, bir dizi genç aktivist sürdürülebilirlik, ortaklık, COP'un gücü ve benzeri konularda aynı cümleleri aynı biçimde tekrarlayıp durdu. Batılı STK'lar ile hiç diyalog kurulmadı. Son derece küçükburjuva düşünce tarzlarını ifade ettiler: 'Ben sosyalizmin zorlama ve şiddetine karşıyım', 'Trump ya da Bolsonaro'yu da ikna edebiliriz, çünkü herkesin korkuları ve travmaları var ve herkesin bunları açması mümkün', 'Dünyanın zenginleri zengin olmayı sevmiyor', 'Bunu sevgiyle deneyelim, herkes ihtiyaç düzeyinde bir araya gelebilir', 'Petrol ve doğalgazdan vazgeçemeyiz ama yeni eşsiz çalışmamız kömürle çalışan enerji santrallerinin yerini karlı bir şekilde yenilenebilir enerjilerin alabileceğini kanıtlıyor, bu yaklaşım ekonomiyi ikna edebilecek tek yaklaşımdır'. Özetle COP28'in açıklamaları ve sonuçları emperyalist tekellerin sorumluluklarından kaçmakla kalmıyor, aynı zamanda doğal kaynaklar için küresel rekabette yeni bir tura, nükleer enerjinin genişlemesine, sertifika ticareti ile asalak ve çökmekte olan spekülatif nesneler yoluyla devasa vurgunculuğa, Afrika'da sözde iklim yatırımı ile yeşil badanalı sermaye ihracatı yoluyla emperyalizmin genişlemesine ve doğal doğaya karşı artan acımasızlığa işaret ediyor."