19 Nisan 2024 Cuma

Cemil Veli Yılmaz yazdı | Kadıköy Belediye grevi, sendikal mücadele, sonuçlar

Bugünden yarına ekonomik mücadele ile politik mücadeleyi, sınıf sendikacılığı hareketini inşa ederek sendikal mücadeledeki CHP eksenli-reformist-düzen içi anlayışlarla mücadele etmek, işyeri işyeri, atölye atölye fiili sözleşme ve direnişleri örgütleyerek bağımsız sendika kurmaktan çekinmeyen bir hattan yürümek gerekiyor.

Lenin “Grevler ve başkaldırmalar… Fabrikatörler bunlara karşı ortak önlemler alırlar; birleşirler, başka yöreden işçi alırlar, işçilerin direnişini kırmak için onlara yardım eden devlet iktidarından destek isterler. İşçinin karşısında şimdi artık yalnızca tek tek her fabrikanın tek tek fabrikatörleri değil, onları destekleyen hükümetle beraber bütün kapitalistler sınıfı vardır. Bütün kapitalistler sınıfı, bütün işçi sınıfına karşı mücadeleye girişir ve hükümetten işçilere karşı yasaların yürürlüğe konmasını talep ederek, fabrika ve işletmeleri uzak yörelere taşıyarak ve işlerin evde çalışanlara verilmesi ve işçilere karşı binlerce başka hile ve dolaplara başvurarak grevlere karşı önlem almaya çalışır. Bütün kapitalistler sınıfına karşı direnmek için tek tek fabrikaların, hatta tek tek endüstri dallarının işçilerinin birleşmesi yetersiz kalır. Tüm işçi sınıfının birleşik eylemi mutlak gereklilik haline gelir. Böylece işçilerin tekil başkaldırılarından tüm işçi sınıfının mücadelesi gelişir. İşçilerin fabrikatörlere karşı mücadelesi sınıf mücadelesi haline gelir” diye yazar, 1895 yılında.

En küçük hak istemiyle harekete geçen işçi sınıfına karşı birleşen patronlar, grev yapmak isteyen işçiye hükümetin faşist yasalarına dayanarak milli güvenlik-milli beka şovenizmiyle grev yasakçılığı getirir. İşçi greve çıktığında devreye giren burjuva partiler -iktidar olsun olmasın- patronların egemenliği için devreye sokulan işbirlikçi sendikalar, grev kırıcılığı yapmak için işçi gönderen patronlar düşünüldüğünde 125 yıl önce yazılan bu metnin nasıl bitmeyen bir öngörüsü olduğunu görürüz. Kapitalist düzen proletarya diktatörlüğüyle yıkılıncaya, dünya devrimi gerçekleşinceye ve kapitalizmin ekonomik-siyasal-ideolojik tüm unsurları ortadan kaldırılıncaya kadar bu mücadele sürdü, sürüyor, sürecek.

Kadıköy Belediyesi işçilerinin grevi de tam bu alıntılanan yazı ve onun düşündürdüklerinin neredeyse tamamının gerçekleştiği somut sonuçlar ve pratikler yaratmıştır. 16 Şubat'ta başlayan grevin içini boşaltmak için Kadıköy Belediyesi patronu işçilerin aldığı ücreti, yol parası ve yemek ücretlerini de ekleyerek kamuoyuna açıkladı, kendilerine ‘haksızlık' yapıldığını anlatmaya çalıştı. Bununla, işçilerin direnişine Kadıköy halkı ve diğer pek çok kesimden gelen destekleri kırmaya çalıştı. Polis belediyeyi çevirerek grevci işçilerin belirlenen ‘çizginin' dışına taşmasına engel oldu ama CHP belediyesi teşhir olacak düzeyde de kontrollü alan açtı.

Kadıköy'de çöpler toplanmayınca biriken çöp yığınlarını, yine bir patron olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu ve İBB bünyesindeki işçilere toplatarak grev kırıcılığı yaptı. Temsilciler ve işçiler devredışı bırakılarak sendikanın genel merkezi devreye sokuldu. Her eyleme giden, çağrılar yapan, kamuoyuna mal eden DİSK yönetimi işçilere ve kamuoyuna greve destek çağrısı yapmadığı gibi kentin göbeğindeki grev alanına dahi gitmedi, gözünü ve kulağını tıkadı. CHP ile karşı karşıya gelmemek için büyük ‘özen' gösterdi.

Hak-İş'e bağlı Hizmet-İş ile AKP arasındaki benzerlik ne ise DİSK'e bağlı Genel-İş ile CHP arasındaki benzerliğin tam olarak aynı şey olduğu gerçeğini net bir şekilde gösterdi, Kadıköy Belediye işçilerinin grevinde yaşananlar.

Genel-İş Sendikası Genel Merkezi, 12 Eylül anayasasının açık bıraktığı yasayı kullanarak, temsilcileri ve işçileri sürecin dışına itti, toplu sözleşme görüşmelerine dahil oldu. Dahil oldu demek hafif kalır aslında. Gece yarısı kapalı kapılar arkasında patronun isteklerine uygun bir toplu sözleşmeye imza atarak grevi bitirdi. Bu sözleşmenin Genel-İş merkezi tarafından imzalanması ve temsilciler ve işçilerin devre dışı bırakılması, sürecin tamamı düşünüldüğünde işçi sınıfı mücadelesine yine, yeni ve yeniden sorular yöneltti.

TABAN ÖRGÜTLÜLÜĞÜ
Kadıköy Belediyesi'nde yürütülen ve yedi buçuk ay süren toplusözleşme görüşmeleri, taban örgütlenmesinin nasıl yapılması gerektiğine ilişkin önemli bir deneyim sunuyor. Bu deneyim işçilerin grev anındaki mücadelesine de yansıdı.

2 bin 300 işçinin tamamının greve çıkması, temsilcilerin, belediyedeki örgütlenmenin düzeyini, verilen emeği ortaya sermektedir. Toplusözleşme görüşmelerinde işçiler ve sendika şubesinin 81 maddenin 70'ine imza atıp 11'ine atmaması da önemli bir karşı koyuştur ancak yetmez, yetmemiştir de. Genel-İş Genel Merkezinin gece yarısı operasyonuna karşı itiraz yerinde olmasına karşın, grevi fiilen sürdürme, kararlı biçimde tabanın talebi, beklentisini karşılama noktasında aynı başarı sergilenememiştir. Düzen içi, burjuva kesime ve sendikal anlayışa yenik düşülmüştür.

Afrika sözünde vecizleşen “Bir kez sustuğunuzda artık vazgeçme hakkınız yoktur” sözünün özündeki o bitmeyen direnişçi kararlılığın Kadıköy grevinde sonuç olarak örgütlenememesi, greve kararlı katılım düzeyinin bir üst noktaya çıkarılamaması, kendini ve tabanın önemli bir kısmını ikna edememenin sonucudur.

SINIF MÜCADELESİ, DÜŞMANLAR, MÜTTEFİKLER
Bu sürecin öğrettiği bir başka şey ise sendikal çizgi mücadelesi, sınıf mücadelesinde düşmanlar ve müttefikler konusu oldu. Ekonomik ve politik mücadelenin birleştirilmesi sürecinde, reformist ve düzen içi anlayışların sendikalardan yalıtılması, hakim sendikal anlayışlarla hesaplaşılmasının ne kadar güncel olduğunu gördük.

Aynı zamanda DİSK'in ve bağlı sendikaların sendika çizgisi ve geldiği noktayı da göstermekte. Geçen yıl tam da bu zamanlarda yapılan DİSK kongresine, işçiler, sınıf mücadelesi yürütenler ve devrimciler değil CHP damgasını vurmuştu. Hatta öyle bir tablo vardı ki, yapılan sanki DİSK kongresi değil CHP kongresiydi ve DİSK'liler oraya misafir olarak katılmıştı.

Kongreden yansıyanlar Kadıköy Belediyesi grevinde daha aleni olarak açığa çıktı. CHP'li kimi eski bakanlar, DİSK'in en kitlesel örgütü olan Genel-İş'e medya üzerinden ayar verdi. Bütün bu yaşananlar arasında DİSK nasıl bir sendikal örgütlenme, sendikal politika ve sınıf mücadelesi anlayışı içinde tartışmalarını da kendi doğallığı içerisinde yapılır kıldı.

CHP ile sendikal mücadelenin yan yana yürüdüğü her durumda maraz vardır, sendikal ölüm ve reformculuk vardır. CHP anlayışı ve ona yaslanma pratiği, ister sendika, ister parti ya da dernek olsun, fark etmeksizin burjuva faşist bekacı bir çizgide olmak, egemenlere hizmet etmek anlamına gelmektedir. Yine aynı eksende patronlar örgütünün ve milli güvenliğin bekçisi olan bir burjuva partinin işçi sınıfı mücadelesinde bu kadar ağırlığı olması, sendika başkanlarının önemli bir kısmının vekil, belediye başkanı olduğu bir yerde hakim sendikal örgütlenme ve anlayışları yeniden yeniden ele almak farzdan öte bir durum değil midir?

OLANAKLAR, KAÇIRILAN FIRSATLAR
Kadıköy Belediyesi işçilerinin grevinde, grev kırıcılığı yapan İBB, grevi halka şikayet eden Kadıköy Belediye patronu, aba altından sopa gösteren CHP'li eski çalışma bakanı ve vekillerinin teşhiri yapılarak, karşı çıkış örgütlenebilir ve direniş sürdürülebilirdi.

Grevi ezen Genel-İş merkezi ve ona yandaşlık yapan Anadolu Yakası 1 Nolu Şube ve sessizliği ile CHP ile karşı karşıya gelmek istemeyen DİSK'i de sarsma fırsatı kaçırılmıştır. DİSK'e kendi tarihini hatırlatan, mücadeleci sendikaların yüzünü yere düşüren bu çizgisine karşı Gebze'de direnen metal işçilerini, Tuzla'da iş cinayetlerine karşı direniş tarihi yaratanları, girilmez denilen yerde taşeron sağlık işçilerini örgütleyen DİSK'in devrimci-işçi sınıfı mücadelesi tarihini geliştirme, yeni bir kanal açma fırsatı da kaçırılmıştır. Grevdeki işçi öncülerine, sendikanın şube yönetimindeki kararlı-emekçi bileşimine, kadın işçilerin örgütlü mor dayanışma listesi gibi güçlü mücadele damarlarına, politik niteliği güçlü olan bir işçi kitlesine sahip bir sendika şubesinden mücadelenin ve ona gözünü dikmiş milyonlarca emekçinin bunu isteme hakkı vardır.

Bütün bunlara bakarak bugün içinden geçtiğimiz zamanın fotoğrafına baktığımızda grevlerin ve direnişlerin her bir yandan kıvılcımlar saçarak ilerlediğini görüyoruz. Gebze'de, Soma'da, İzmir'de, Çorum'da işçiler faşizmin baskısı, yasakları altında direnişlerini inatla sürdürüyor. Buralarda işçi sınıfı mücadelesinin yeni dönem birçok eylem kılavuzu inşa ediliyor.

Diğer yandan işbirlikçi sendikal çizgiye karşı son yıllarda artan ve 2013'te 24 olan bugün ise 120'leri geçen bağımsız sendikaların örgütlediği direnişlerin ışıldayan sonuçları nasıl bir hattan yürünmesi gerektiğini gösteriyor.

İşte bu eksende, bugünden yarına ekonomik mücadele ile politik mücadeleyi, sınıf sendikacılığı hareketini inşa ederek sendikal mücadeledeki CHP eksenli-reformist-düzen içi anlayışlarla mücadele etmek, işyeri işyeri, atölye atölye fiili sözleşme ve direnişleri örgütleyerek bağımsız sendika kurmaktan çekinmeyen bir hattan yürümek gerekiyor.