20 Haziran 2025 Cuma

İsrail-İran savaşı ve devrimci duruş

Siyonist İsrail'le tutuştuğu savaş İran faşist molla rejiminin niteliğini aklamaz ve bir an olsun askıya alınmasını gerektirmez. Faşist molla rejimi, bölgesel hegemonya ve yayılma amacıyla Filistin konusunu Şia-Fars milliyetçiliği için kullanmaktadır. İran rejiminin ABD ve İsrail karşıtlığının antiemperyalist bir içeriği yoktur.

Ortadoğu'nun iki burjuva terör devletinin tutuştuğu savaş sürüyor. Siyonist İsrail, 7 Ekim sonrası yürüttüğü Ortadoğu'da egemen güç olma stratejisine uygun bir hamle geliştirdi. ABD'nin desteğini arkalayan İsrail, İran'a daha önce yaptığı üç savaş saldırısının en kapsamlısını gerçekleştirdi. İsrail'in İran'a saldırısı ABD'nin İran'ı teslim alma saldırısını savaş yoluyla sürdürmesini ifade ediyor.

Bilindiği gibi Obama döneminde nükleer bomba üretimi düzeyine ulaştırılmaması koşuluyla İran'ın nükleer enerji üretimine izin verilmesini içeren bir anlaşma yapılmıştı. Trump, bu anlaşmayı iptal etti. Yeni dönemde İran'ı bir kez daha masaya çağırdı. ABD bu kez İran'ın nükleer enerji üretimine son vermesini istedi, bununla yetinmedi balistik füze üretimine de son vermesi gerektiğini ileri sürdü. İran bu teslimiyetçi dayatmayı kabul etmedi. 15 Haziran'da ABD ile İran arasında yeni bir görüşme olacaktı. Bu görüşmeden önce 13 Haziran'da İsrail saldırıya geçti. Bir haftalık savaşın tablosu İran'ın saldırılara verdiği karşılığın durumu dengelemeye yetecek düzeyde olmadığını gösterdi. İran, büyük bir askeri ve siyasi darbe aldı. İsrail'in ilk andaki saldırıları üst düzey askerlere ve tesislereydi, daha sonra petrol ve nükleer enerji üretimi tesisleri hedef alındı, İran da benzeri biçimde hareket etti. ABD'nin yanı sıra Almanya, Fransa, İngiltere gibi emperyalist devletler de İran'a karşı İsrail'in tarafında yer aldı. İran ise önemli ölçüde yalnızlaşmış durumda.

Bu savaşın, 3. emperyalist paylaşım savaşının bir hazırlık ve giriş cephesi olduğu tartışmasız bir gerçektir. ABD emperyalizmi ve emperyalist ortakları Ortadoğu'yu dünya tekellerinin çıkarları doğrultusunda yeniden düzenlemek istiyor. Ortadoğu, petrol, doğalgaz rezervleri ve ticaret yolları üzerindeki stratejik konumu nedeniyle emperyalist rekabetin başlıca alanlarından biridir. SSCB'nin yıkılmasından sonra bu bölgenin tam denetime alınması, emperyalist sisteme tam olarak entegre edilmesi hedefiyle buradaki ülkelerin birer mali ekonomik sömürgeye dönüştürülmesi için harekete geçildi; siyasi ve iktisadi sistemlerini emperyalist tekellerin çıkarları doğrultusunda revize etmeleri istendi. BOP, bu emperyalist dizaynın stratejisiydi. Türkiye gibi kimi ülkeler bu dayatmayı kabul etti, AKP iktidarı bu sürecin hevesli aktörü oldu. Kimi ülkeler BOP dayatmasına direndi. Bu dirence işgalci savaşla yanıt verildi. 27 ülkelik BOP coğrafyasında 9 ülkenin sınırları ve siyasi yapısı değişti. Saddam'ın Irak'ı, Kaddafi'nin Libya'sı, Esad'ın Suriye'si bunun örneklerindendir. Şimdi sıra İran'a gelmiş bulunuyor. İsrail'in Gazze, Lübnan, Suriye saldırıları İran'a saldırının basamaklarıydı.

ABD'nin uzun erimli ve asıl hedefi Çin'dir. İran, Rusya ve Çin'le pek çok stratejik anlaşma imzaladı. ABD İran'ı teslim alıp yanına çekerek ya da çökerterek bu ülkeler arasındaki iç bağı kesmeyi amaçlıyor. İran etkisizleştirildiğinde bölgedeki petrol ve doğalgaz tekeli, tedarik ve ticaret yolları tekeli bütünüyle batı emperyalizminin denetimine geçmiş olacaktır. Ukrayna savaşıyla meşgul olan Rusya, uluslararası politikada ve Ortadoğu'da etkisini öncekine göre önemli ölçüde kaybetti. İran'a saldırı, Çin'e yönelik hamlenin bir yol temizliği olarak da okunabilir.

Faşist MHP lideri Devlet Bahçeli'nin, "Nihai hedef Türkiye'dir. İran'a yönelik saldırı Türkiye'ye verilmiş bir mesajdır. Asıl hedef 'terörsüz Türkiye' hedefini baltalamaktır" açıklaması, sömürgeci Türk devletinin bu savaş bağlamında büyük bir korku ve telaş içinde olduğunu gösteriyor. Bu korku ve telaşın nedeni İsrail'in bugünden yarına Türkiye'ye bir saldırıya girişmesi değil, Ortadoğu'daki hegemonya savaşında geride kalmaktır. Dahası bu korkunun asıl nedeni Kürt ulusunun bu süreçten kazanımlarla çıkma ihtimalidir.

Türkiye de tıpkı İsrail gibi bölgede yayılmacı bir güçtür. Yeni Osmanlıcılık hayal ve pratikleri Suriye'nin paylaşımı sürecinde açığa çıktı. İran'ın benzer biçimde emperyalist-siyonist blok tarafından teslimiyete zorlanması ve parçalanması süreci, işbirlikçi Türk egemenlerinin iştahını kabartıyor. Türk sömürgeciliği elbette İran'ın boşalttığı alanı dolduran bir güç olmak istiyor. Bölgesel emperyal güç olma hevesinin karşısında en temel engelse siyonist İsrail'dir. Çünkü bölgenin kabadayısı olarak hareket eden İsrail, emperyalizmin güçlü desteğini arkalıyor. Türkiye NATO üyesi olarak emperyalizmin bölgedeki jandarmalarından biri olmasına karşın, ABD ve Avrupalı emperyalistler için İsrail'in çok daha güvenilir bir müttefik olduğu aşikardır. Yani, İsrail ile Türkiye bölgede rekabet içindedir. Bu rekabetin yer yer kontrollü çatışmaya dönüşmesi ihtimal dahilindedir.

Türkiye'nin bölgesel emperyal politikasında korku ve telaşının en büyük kaynağı Kürt ulusunun olası kazanımlarıdır. Sömürgeci faşist Türk devletinin Kürt özgürlük hareketiyle uzlaşma ve ittifak girişimi tam da Kürt ulusunun bölgesel düzeyde olası daha büyük kazanımlarını engellemeye dönük bir hamle olarak kavranmalıdır. Sömürgeci faşist Türk devleti, Kürtlerle anlaşarak "iç cepheyi tahkim" etmek istiyor. Ortadoğu'daki yeni süreçten avantajlı çıkmak, dahası ayakta kalmak için bu "tahkim"i başarmak zorunda. Diğer yandan Kürtlere ulusal haklarını vermeden PKK'yi tam teslimiyete zorlayarak bu "tahkim"i gerçekleştirmeyi hedefliyor. Kürt ulusunun süreçten avantajlı çıkmamasını, hiçbir şey elde etmemesini istiyor. Bunun mümkün olmadığı ve olmayacağı açıktır. Kürtlere ulusal haklarını teslim etmeden "iç cephe" tahkim edilemez. Ancak Kürt ulusu için iç cephe Bakur Kürdistan sınırlarını çoktan aşmıştır.

Kürtlerin uluslaşma düzeyi, dört parçanın birbiriyle bağı ve Kürdistan'ın jeostratejik konumu yeni bir düzeye ulaşmıştır. Suriye'de ve Irak'ta olduğu gibi Kürt ulusunu sömürgeci boyunduruk altında tutan ülkelerin zayıflamasıyla oluşan sömürgeci hegemonya boşluğundan Kürtler yararlanmıştır. İran'ın zayıflaması da aynı sonucu doğuracaktır. Muhtemel yeni politik zemin ve dengelerden bölgedeki Kürt ulusal güçlerinin etkin yararlanması ve belli statüler elde etmesi hiç şüphesiz Bakur'daki olası "tahkim" ve Türk-Kürt ittifakı cephesini sarsar ve hatta dağıtabilir. Açık ki bu durum Türk sömürgeciliğini korkutuyor ve bir varoluş meselesi haline getiriyor.

Türk burjuva devletinin bu korkuyu ve verili durumu bertaraf etmesinin yegane yolu sömürgecilikten vazgeçmesi, Kürt ulusuna kolektif haklarını teslim etmesidir. Bu yönde bir girişim sömürgeci faşist sistemin yıkımını, Türk egemenlik sisteminin, burjuva ırkçı Türkçülüğün ortadan kaldırılmasını gerektirir. Bu, Türk burjuva devletinin handikabıdır. Emekçi sol hareket ve devrimci sosyalistler, Türk burjuva devletinin iç cepheyi tahkim stratejine ezilenlerin devrimci çıkarları ve bölgesel paylaşım savaşının açığa çıkaracağı imkanlar görüş açısıyla yaklaşmalıdır. Bu nedenle, İsrail-İran savaşına devrimci politik yaklaşım çok büyük önem arz etmektedir ve bölge çapında savaş koşullarında oluşacak devrimci imkanları değerlendirmenin güncel politik pratiğini inşa edecektir.

ML komünistlerin gerici devletlerin savaşına yaklaşımı enternasyonal devrimci gelenek ve çizgiye dayanır. Savaşa karşı politik tutum zamanı ve zemininde 1864'de kurulan 1. Enternasyonal, 1870'te Fransa-Prusya savaşı patladığında bu savaşı gerici haksız bir devletler/hanedanlar savaşı olarak nitelemiştir. İlk saldıranın haksızlığını, kendini savunanın meşruluğunu tespit edip, bunu işçi sınıfı ve ezilenlere açıklamakla birlikte; marksistler Avrupa'nın bu iki devletine karşı işçileri ve halkları bağımsız kalmaya, bu gerici devletleri vatan savunması adı altında asla desteklememeye çağırmıştır. 2. Enternasyonal, 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı konağında bu marksist devrimci çizgiden kopmuş ve anayurt savunması adı altında gerici devletlerin safında yer almıştır. 2. Enternasyonalin şovenizm batağına saplanıp çöküşü 'an'ında Lenin, marksist devrimci çizgiyi yeniden doğrultmuş, antiemperyalist emekçi yurtseverlik çizgisini inşa etmiştir. Gerici savaşı iç savaşa çevirme görüşü ve devrimci yenilgicilik politikasıyla enternasyonal komünistlerin işçi sınıfı ve ezilen halkların bağımsız politik strateji, taktik ve pratiğini ete-kemiğe büründürmüştür.

Bugün 3. paylaşım savaşının jeopolitik adımlarından ve boyutlarından biri olarak karşımıza çıkan İsrail-İran savaşına marksizm leninizmin bu antiemperyalist ve enternasyonal komünist çizgisine yaslanarak yaklaşılmalıdır. Hiç kuşkusuz İsrail'in İran'a saldırısı emperyalist ve siyonist bir saldırıdır, haydutçadır. İsrail soykırımcı, işgalci bir devlettir. Tüm bölge halkları için tehdit ve ABD emperyalizminin, NATO'nun savaş makinasıdır. Öte tarafta İran da sömürgeci bir bölge devleti olarak bölgede yayılmacı ve hegemonyacı bir pratik izlemektedir. İran da siyonist İsrail gibi halk düşmanı, gerici bir devlettir.

Emperyalistlerin ve siyonistlerin saldırılarına karşı, işçi sınıfı ve ezilenler, İran faşist molla rejiminin yanında yer alamaz. İran molla rejimi Kürdistan'ı, Belucistan'ı sömürgeci boyunduruk altında tutmaktadır. Fars olmayan diğer halkları ezmekte, ulusal haklarını inkar etmektedir. İran işçi ve emekçileri on yıllardır pervasız bir zulüm ve terör altında inim inim inlemektedir. İran'daki kadınlar, gerici molla rejiminin ağır sömürü ve baskısı altındadır. Siyonist İsrail'le tutuştuğu savaş İran faşist molla rejiminin niteliğini aklamaz ve bir an olsun askıya alınmasını gerektirmez. Faşist molla rejimi bölgesel hegemonya ve yayılma amacıyla Filistin konusunu Şia-Fars milliyetçiliği için kullanmaktadır. İran rejiminin ABD ve İsrail karşıtlığının antiemperyalist bir içeriği yoktur. İran molla rejimi tıpkı Saddam ve Esad gibi kendi gerici diktatörlüğünü korumak, gerici bölgesel çıkarları için ABD ve İsrail'le çatışmaktadır. İran halklarını da bu gerici amacı için savaşa sürüklemek istemektedir. Dolaysıyla, İran molla rejiminin yöneticileri bu gerici çıkar ve hegemonya savaşının bir mağduru değil; bu savaşın kışkırtıcıları ve bölgesel hegemonya savaşının gerici bir tarafıdırlar. Salt ilk saldırıyı yapan emperyalizmin kanlı mızrağı siyonist İsrail'in durumundan bakılarak İran rejiminin haklı savaş yürüttüğü katiyen söylenemez. Gerici devletler savaşında ilk saldırıyı yapana göre temel politik konum alınamaz.

Savaşan iki tarafının da gerici olduğu tartışma götürmez açıklıktadır. Gerici molla rejiminin yıkılması, ezilen ulusların özgürleşmesi ve İran'da devrimci demokratik bir devrimin gerçekleştirilmesi için gerici savaşı iç savaşa, halk için savaşa çevirmenin biricik yolu budur. Egemenlerin yenilgisi ve halkların devrimci zaferi için İran halkları kendi bağımsız politik eylemini yükseltmeli, halkların birleşik devrimci-demokratik cephesinde saflaşarak emperyalist ve siyonist saldırıya karşı durmalıdır. Faşist molla rejiminin varlığını korumayı amaçlayan Şia-Fars milliyetçiliğine dayalı egemenlerin devlet yurtseverliği demagojilerine kanmamalı ve geçit verilmemelidir. İran halkları ve ezilenleri için geçerli olan Türkiye halkları ve ezilenleri için de geçerlidir.

Bu bağlamda; bölgesel ve birleşik devrim için ML komünistlerin çağrısı yegane devrimci politikadır: "İran, Rojhilat ve Belucistan halklarına çağrımızdır: ABD desteği ve himayesindeki İsrail saldırılarına, katliamlara, savaş kışkırtıcılığına karşı İran'da, Rojhilat'ta, Belucistan'da süreğen eylemler örgütleyelim. Faşist siyonist İsrail'e ve ABD'ye nefretimizi ortaya koyalım. İran kapitalizminin temsilcisi çürümüş molla rejiminin burjuva milliyetçi demagojilerine, emekçi yurtseverliğiyle bir ilgisi bulunmayan şovenist tipte 'vatanseverlik' yalanlarına aldırmayalım. Devletin düzenlediği gösterilere ve törenlere katılmayalım. İran'a bombalar yağdıran emekçi halkların düşmanı, savaş suçlusu İsrail-ABD blokuna karşı olduğu gibi bir devlet terörü, işkence, hapishane ve idam makinasına dönüşmüş bulunan kapitalist, sömürgeci ve erkek egemen politik islamcı molla rejimine karşı da mücadeleyi yükseltelim. İran'ın, Rojhilat'ın, Belucistan'ın dört bir yanındaki fabrikalarda, işletmelerde, okullarda, mahallelerde, köylerde devrimci komiteler kuralım. Politik özgürlük, ulusal eşitlik, kadın özgürlüğü ve toplumsal adalet mücadelesinde kararlı partileri birleşik cephe kurmaya zorlayalım. Antifaşist, antisömürgeci, cins özgürlükçü ve antiemperyalist birleşik devrim için birleşelim, örgütlenelim, savaşalım."

*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 19 Haziran tarihli 222. sayısında yayımlanan başyazısı.