21 Aralık 2024 Cumartesi

Arzu Demir yazdı | Güçlendirsek de mi saklasak...

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni'nde acaba Kürt sorununda ne diyecekler? Sadece Roboski katliamı ile helalleşerek mi yetinecekler?

Geçtiğimiz günlerde burjuva düzenin 6 partisi, yuvarlak masa etrafında bir araya geldi. CHP Genel Başkanı'nın davetine DP lideri Gültekin Uysal, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ve Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu icabet etti. 5 saat süren toplantının gündemi "güçlendirilmiş parlamenter sistem"di. Vardıkları mutabakat metnini açıklayacakları tarih, hayli ilginç; postmodern darbenin yıl dönümü olan 28 Şubat.

Burjuva siyasetin bu 6 tonu, memleket seçim havasına girdikçe, seçim ve parlamento yoluyla faşist şeflik rejiminden kolayca kurtulunacağının hayalini daha çok yaymaya başladı.

O gün gelecek, sandıklar kurulacak. Erdoğan sandıkta kaybedecek. Veeee... Şapkasını alıp gidecek. İnanmamızı istedikleri hikaye, bekçiliğini yaptıkları rejimin bekasını korumak için bizleri düşürmek istedikleri tuzak bu.

Kesinlikle hayır!

Faşist şef Erdoğan, sandıktan "kazanmış" olarak çıkmak için seçim öncesinde her türlü zorbalığa, şiddete başvuracak. HDP'yi kapatmayı bile düşünüyor. Ayrıca bakınız; 7 Haziran-1 Kasım süreci. Elbette tarih tekerrürden ibaret değil ancak tarihten de öğrenmek şart! Seçim günü ise bu zorbalığa her türlü hileyi de ekleyecek. Buna rağmen sandıkta yenilirse, "Demokratik yarışı kaybettim ve gidiyorum" demeyecek. Çünkü kendisi faşist şef olur. İktidarını bırakmamak için savaş ve iç savaş dışında gireceği başka bir yol yok önünde.

Bu dengeyi tek bozacak olan ezilenlerin antifaşist birleşik direnişidir, faşizme karşı savaştır. Bu da sokakta olur.

Kaderini rejimin bekasına bağlamış burjuva partinin 6 tonu, bu gerçeğin üzerinden atlayarak, ezilenlerin, faşist iktidar karşısında antifaşist bir cephede konumlanmasına engel olmak istiyor. Kılıçdaroğlu'nun, "Erdoğan sokağa çıkmamızı istiyor; zorlayacak, baskı kuracak ama çıkmayacağız" sözü boşuna değil. Niyetleri belli; milyonlar Erdoğan karşıtı olsun ama faşist rejim karşıtı olmasın. Erdoğan gitsin ama burjuva faşist düzen hüküm sürmeye devam etsin! Sultan değişsin ama saltanat sürsün!

Bu yaklaşımla yuvarlak masalarda tartıştıkları "güçlendirilmiş parlamenter sistem" de zaten antidemokratik olan parlamenter sistemin restorasyonundan başka bir anlam ifade etmiyor.

Parlamento, burjuvazi için diktatörlüğünü gizleyebileceği bir demokrasi mabedi. Elbette, faşist şef, parlamentonun fiziki olarak "demokrasi mabetliği"ne de son vermek istiyor. Ancak buna kudreti yetmiyor.

Şimdi burjuvazinin bu 6 tonu, parlamenter rejimi güçlendirmek istiyor.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni'nde acaba Kürt sorununda ne diyecekler? Sadece Roboski katliamı ile helalleşerek mi yetinecekler? Kılıçdaroğlu, partisinin 37. kurultayında açıkladığı "2. Yüzyıla Çağrı Beyannamesi"nde inkarcılığına devam edileceğini çok net göstermişti. "Başta Kürt sorunu olmak üzere tüm sorunlar demokrasi temelinde TBMM öncülüğünde çözülecek" dedikten sonra, "Türkiye'nin üniter yapısı güçlendirilecektir" demişti ve eklemişti: "Kürt sorununu egemen güçlerin manivela alanı olarak kullanmasına asla izin vermeyeceğiz."

Zaten Kürt halkının başına ne geldiyse bu "üniter yapı"dan gelmedi mi? Tek millet, tek dil, tek din... Tek... Tek... Tek... En temel hak olan "anadilde eğitim" talebi bile bu üniterliği bozucu bir unsur olarak görülmedi mi bugüne kadar?

Örneğin Kürt halkının anadilde eğitim talebine bu altısı bir yerde nasıl yaklaşıyor? Kürtçenin seçmeli ders olarak okutulmasını kast etmiyorum. Anaokulundan başlamak üzere matematikten edebiyata tüm derslerin Kürtçe öğretilmesinden bahsediyorum. Ali Babacan'ın "Seçmeli Kürtçe dersiyle ilgili kampanyayı destekliyorum" şeklindeki tweetine bakılırsa, Babacan daha yolun başında. Oradan "anadilde eğitim"e ve "Kürtçe'nin resmi dil olması"na gelmesi mümkün değil.

Kemal Kılıçdaroğlu, "Kayyum denen ucube işe de son vereceğiz" demişti. Kayyum darbelerinin ardından tutuklanan belediye başkanları ne olacak? Örneğin Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak, Dersim Belediye Başkanı Nurhayat Altun... Serbest bırakılacaklar mı? Ardından görevlerine iade edilecekler mi? Kayyumun kapattığı kurumlar yeniden açılacak mı? Sürgüne gitmek zorunda olanlar geriye dönecekler mi?

Güçlendirilmiş parlamenter sistemde, Erdoğan rejiminin rehin aldığı HDP'lilerin serbest bırakılması var mı? Millet İttifakı'nın da desteği ile rehin tutulan Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş ve diğer HDP'liler özgürlüklerine kavuşacak mı? HDP'ye yönelik kapatma davası ile Kobanê davası düşecek mi? Yoksa, onlar geçmişte mi kalmış olacak? Kılıçdaroğlu'nun bunlarla "helalleşmesi" için çeyrek asır mı geçmesi gerekecek?

Örneğin TMK ne olacak, TMK? "Terörle mücadele ediyoruz" denilerek her türlü hak arayışının karşısında Demokles'in kılıcı gibi kullanılmaya devam mı edilecek?

15 Şubat'ın yıl dönümündeyken İmralı'yı da hatırlatayım: İmralı tecridini ne yapacaksınız?

Örneğin, işçilerin grev hakkı ne olacak? İşçiler aldıkları grev kararı yasaklanacak mı?

İstanbul Sözleşmesi! Yeniden uygulamaya konulacak mı?

Memleket "bir dokun bin ah işit" durumunda. Bu nedenle sorularımız bitmez.

Hep birlikte göreceğiz; Kürt sorununun çözümü ile ilgili "beka"nın dışına çıkacak bir söz söylemeyi bırakın, 28 Şubat'ta açıklayacakları metinde; kadınlara, İstanbul Sözleşmesi hakkını bile iade edemeyecekler.