16 Aralık 2025 Salı

Arif Çelebi yazdı | ABD emperyalizminin Venezuela'ya el koyma harekatı

Venezuela dünyanın en büyük petrol rezervine sahip, doğalgaz rezervinde ise dünya yedincisi. Altın rezervi bakımından ise dünyada üçüncü sırada. ABD emperyalizmi, bu rezervleri doğrudan kontrol etmek istiyor. Bu, ABD'nin Venezuela'ya yönelik saldırganlığının perde arkasını net biçimde ortaya koyuyor.

ABD emperyalizminin askeri güçleri 10 Aralık 2025'de Venezuela'dan çıkış yapmakta olan bir petrol tankerine el koydu. Tankerde 1,8 ton petrol bulunmaktaydı. Bu tekil el koyma olayı bile kapitalizmin tepeden tırnağa nasıl bir çürüme ve kokuşma içine girdiğini göstermektedir.

Ekonomik sömürü ve rekabet yoluyla emperyalist kapitalizmin liderliğini korumakta zorlanan ABD emperyalizmi giderek daha fazla mafyatik "çökme" veya "el koyma" metotlarına başvuruyor.

Mafyalar şirketlere çökerken, Trump yönetimindeki ABD, bir ülkeye çökmek istemektedir. Bunun bir çizgi sapması olduğunu düşünenler yanılıyor. Varoluşsal kriz içindeki emperyalist kapitalizm giderek daha da vahşileşmektedir. ABD, Venezuela'da başarılı olursa ardından ona itaat etmeyen diğer ülkelere sıra gelecektir. ABD emperyalizminin açtığı bu yola diğer emperyalistlerin de gireceğinden kuşku duyulmamalıdır. Sadece emperyalistler değil, onlarla işbirliği içindeki ülkeler de bu mafyatik yağma dünyasında güçleri oranında pay kapmak isteyeceklerdir. Kriz derinleştikçe, kapitalist dünyanın sömürü ilişkilerini düzenleyen uluslararası serbest ticaret, uluslararası hukuk, uluslararası diplomasi gibi unsurlar yerini daha çok korsanlık, haydutluk, gasp, işgal, suikast ve katliamlara bırakacaktır.

Kuşkusuz mafyatik yöntemler kapitalizmin her döneminde şu ya da bu düzeyde kullanılmıştır. Kriz dönemlerinde ise bu yöntemler, dünyayı yeniden paylaşım savaşına hazırlık biçimi olarak öne çıkmaktadır. Paylaşım savaşına hazırlanan güçler pozisyonlarını güçlendirmek ve cephelerini tahkim etmek için emperyalist devlet zorbalığı yöntemlerini arka cephe diplomasisinin yerine ikame etmektedir. Seçim hileleri, rüşvetle satın almaların bir devleti ele geçirmeye yetmediği yerlerde o devleti mafyatik zorbalıkla ele geçirmeye çalışmaktadırlar.

Venezuela bu durumun en bariz örneğidir. Chavez'in 1999'da iktidara gelmesinden bu yana ABD emperyalizmi Venezuela'daki halkçı yönetimi devirmek için pek çok girişimde bulundu. 2002'deki darbe girişimi, petrol şirketlerinin yıkıcı faaliyetleri durumu değiştirmeye yetmedi. Chavez'in ardından iktidara gelen Maduro da halkçı sistemi sürdürdü. ABD, sıkı yaptırımlara başvurdu. Venezuela'nın ABD'deki finansal varlıklarına ve dondurulmuş kaynaklarına el koydu. Devlet tahvilleri ve borç tahvillerinin alım satımını yasakladı. Devlete ait petrol şirketi PDVSA'ya, Venezuela petrolünü taşıyan gemilere ve nakliye şirketlerine yaptırımlar uyguladı. Hükümet yetkilileri ve akrabalarının ABD'deki mal varlıklarını dondurdu ve bu kişilere seyahat yasağı getirdi. Bunlar yetmemiş gibi Maduro'nun yakalanması için 50 milyon dolarlık ödül koydu.

SALDIRININ BAŞLICA ÜÇ NEDENİ: EKONOMİK, SİYASİ, İDEOLOJİK
A) Ekonomik: Petrol, gaz ve altın rezervleri
ABD emperyalizmi, Venezuela'ya yönelik saldırganlığını uyuşturucu karteline karşı savaş olarak perdeliyor, Maduro da bu uyuşturucu kartelinin patronu olmakla suçlanıyor. Uyuşturucu trafiğinde en büyük işletmecinin CIA olduğu defalarca kanıtlanmıştır. ABD'nin amacı uyuşturucu üretimi ve dağıtımını engellemek değildir, Venezuela'nın zenginliklerine el koymaktır.

Venezuela dünyanın en büyük petrol rezervine sahip, doğalgaz rezervinde ise dünya yedincisi. Altın rezervi bakımından ise dünyada üçüncü sırada. ABD emperyalizmi, bu rezervleri doğrudan kontrol etmek istiyor. Bu, ABD'nin Venezuela'ya yönelik saldırganlığının perde arkasını net biçimde ortaya koyuyor.

Venezuela, 1976 yılında petrol endüstrisini ulusallaştırdı. Chavez'le birlikte yabancı ortaklıklara son verilerek devlet hakimiyeti güçlendirildi. ABD, bu hakimiyete son vermek istiyor. Askeri darbe ve yaptırımlarla bugüne kadar bunu başaramadı, şimdi doğrudan askeri işgal tehdidi, bu da olmazsa doğrudan işgalle hedefine ulaşmak istiyor. Venezuela'ya yönelik kuşatma harekatında bugüne kadar 22 gemi füzelerle vuruldu, bu saldırılarda 83 kişi öldürüldü, bir petrol tankerine el konuldu. Trump, yakında kara harekatına da başlayabileceklerini açıkladı.

ABD emperyalizminin Maduro'nun yerine geçirmek istediği Maria Machando, daha önce Güvenlik Konseyine Venezuela'ya askeri müdahalede bulunma çağrısı yapmıştı. Şimdi Trump yönetimine aynı çağrıyı yapmaktadır. Machando, "Venezuela'nın tüm sanayisini özelleştireceğiz, petrolü, gazı, madenleri, araziyi, teknolojiyi özelleştireceğiz... Amerikan şirketleri çok para kazanacak" diyor. Bu çağrı ABD'nin Venezuela siyasetini net biçimde ortaya koymaktadır.

B) Siyasi: Çin, Rusya, İran bağlantısı
ABD'nin uzun vadede stratejik hedefinin Çin olduğu açık. Dünya politikasını da bu hedef doğrultusunda oluşturuyor. Çin'i kuşatmak için İran'ı etkisizleştirmek ve Rusya'yı Çin'den koparmak istiyor. Latin Amerika politikasını da bu doğrultuda şekillendiriyor. Bu bölgeyi bu strateji doğrultusunda yeniden düzenlemek istiyor. Bir başka deyişle, arka cephesi olarak gördüğü Orta ve Güney Amerika'yı yeniden ve sıkıca kendine bağlamak istiyor.

Venezuela bu bakımdan stratejik bir konumdadır. Çin ve Venezuela arasındaki ilişkiler, stratejik bir ortaklık niteliğindedir. Çin, Venezuela'dan petrol alıyor ve Venezuela'ya milyarlarca dolar kredi sağlıyor. Venezuela, kredi borçlarını petrol ve gazla ödüyor. Çin, Venezuela'nın altyapısına büyük yatırımlar yapıyor. Venezuela, 2018 yılında Çin'in Kuşak ve Yol projesine katıldı. Bütün bunlar bir yandan ABD yaptırımlarını etkisiz kılarken, diğer yandan Çin'in Venezuela üzerinden Latin Amerika'daki etkisini ve gücünü artırıyor. Venezuela'nın Çin'le birlikte Rusya ve İran'la da güçlü ilişkileri var. ABD, Venezuela'da Machando kuklasını iktidara taşıyarak Çin'i ve ortaklarını Latin Amerika'dan uzaklaştırmak istiyor.

C) İdeolojik: Sosyalizmle ilişkili her şey
Chavez ve sonrasında Maduro kendilerini sosyalist olarak tanımladılar ve ABD emperyalizmine kafa tuttular. Gerçekte onlar sosyalist değil sosyal demokrat bir program uyguladılar, bazı ulusallaştırmalara giriştiler ve en önemlisi bütçeyi halk yararına kullanmaya çalıştılar. Devletin el koyduğu fabrikalarda işçileri yönetime ortak ettiler. Emekçi mahallelerde halk konseyleri kurdular. Bununla birlikte kapitalist düzen işlemeye devam etti. Sosyalist olmaktan çok öte, halktan yana önlemler alan halkçı bir yönetim süregeldi.

Bu kadarı bile ABD emperyalizmini harekete geçirmeye yetti. Faşizmin, gericiliğin, halka düşmanlığın, serbest yağma düzeninin ayyuka çıktığı günümüzde ilerici olan ne varsa, halktan yana, emekçiden yana ne varsa yıkmak, onu yok etmek istiyor kapitalistler. Bırakalım kapitalizmi ortadan kaldırmayı, tekellerin bir ölçüde bile sınırlandırılmasına tahammülleri yok. Emekçileri yalnızca fiziksel olarak değil zihinsel olarak da robotlaştırmak, zihinlerindeki, hafızalarındaki en küçük ilerici birikimi silmek istiyorlar.

Venezuela'yı düşürdükten sonra muhtemelen sıra Kolombiya'ya gelecek. Kolombiya hükümeti gerillalara karşı ABD emperyalizmi ile birlikte ortak saldırılara girişse de bu onu kurtarmaya yetmeyecektir. Küba bir kez daha ve bu kez çok daha güçlü bir ideolojik, siyasi saldırıya maruz bırakılacaktır.

DEMOKRATİK SOSYALİZM BİR ÇIKIŞ MI?
Chavez Venezuela'sı ve Morales Bolivya'sında halktan yana çok değerli adımlar atıldı. Tekellerin hakimiyeti sınırlandı. Onların estirdiği emekçiden, halktan yana sol rüzgar bir dönem Latin Amerika'yı etkisi altına aldı.

Ulusallaştırmalar, fabrikalarda işçi yönetimleri, mahalle birlikleri, bütçeden sağlık, eğitim ve altyapıya halk yararına pay ayrılması vb. pek çok ilerici, halkçı girişime imza attılar. Bütün bu adımları, 21. yüzyıl sosyalizmi olarak tanımladılar. Seçimle gelen halkçı yönetimlerin halktan yana attıkları adımlarla sermayenin egemenliğini giderek daraltarak onu etkisizleştirebileceklerini ileri sürdüler.

Başaramadılar. Başaramazlardı da. Temel üretim araçları toplumsal mülkiyet altına alınmadıkça halktan yana atılan adımların güvencesi sağlanamaz. Ordu ve polis, devlet bürokrasisi, parlamento çoğunluğu elinizde de olsa, son tahlilde ekonomik ilişkiler belirleyici olacaktır. Kapitalizmin sömürü çarkları işlemeye devam edecektir. Kaçınılmaz olarak devlet bürokrasisi kapitalist yozlaşmanın, rüşvet ve yolsuzluğun girdabına kapılacaktır.

Kapitalizmin iktisadi, siyasi ve ideolojik bir çıkmaza, bir varoluşsal krize saplandığı günümüzde, reformcu yoldan kapitalizmi ehlileştirmek artık imkansızdır. Kapitalizmin gelişmekte olduğu 60'lı 70'li yıllarda bu ehlileştirmenin olanakları vardı. Kapitalistlerin de işçi sınıfının da manevra sahası genişti. Karşılıklı tavizler yoluyla bir arada yaşama imkanı bir ölçüde bulunabiliyordu. Bugün bu olanak bütünüyle ortadan kalkmıştır. Kapitalistler ve emperyalistler krizi halka yüklemek, şu ya da bu ölçüde sistem dışına çıkmakta olan ülkeleri yeniden hizaya sokmak zorundadırlar. Başka bir tercih şansları yok. Varoluşsal kriz içindeki kapitalizm vahşet, zorbalık, soykırım, faşizm, savaş ve yağma üretmektedir ve giderek daha çok üretecektir, çünkü başka türlü ayakta duramıyor. Sermayenin genişletilmiş yeniden üretimi ancak bu biçimde gerçekleştirilebiliyor.

Reel kapitalizm budur. İşçi sınıfının, emekçilerin, gençlerin, kadınların bu kapitalizmi reformlarla yumuşatma imkanı sadece tarihsel olarak değil, pratik olarak ve reel olarak sona ermiştir. Bunu en çok da Latin Amerika halkları biliyor, görüyor. Onlar büyük bir deneyimden geçtiler. Büyük devrimci savaşlar, gerilla mücadeleleri ve sermaye egemenliği altında "demokratik sosyalizm" deneyimlerini yaşadılar.

Şimdi şu açık ve çıplak gerçek, onu saran bütün reform sisinden ayrışmıştır: Ya kapitalizmi yıkacak, sermaye egemenliğine son vereceksin ya da sermayenin kölesi olacaksın. Başka bir yol, başka bir çıkış yok. Bu sisin dağılması da iki yandan esen rüzgarla gerçekleşmiştir. Bir yandan kapitalizmin varoluşsal krizi, diğer yandan reformcu, sermaye egemenliği altında bir kurtuluşun imkansızlığı bu sisi dağıtmaktadır. Bu nesnel bir durumdur. Şimdi asıl olan, bu sisin öznel olarak ortadan kaldırılmasıdır.