16 Nisan 2024 Salı

Yurdanur: Birleşirsek kazanan işçi sınıfı ve doğa savunucuları olacak

Ekoloji mücadelesinin bir sınıf mücadelesi olduğunu kaydeden iktisatçı matematikçi Hakan Yurdanur, kapitalizmin topyekun saldırısına karşı direnen tüm kesimlerin birleşmesi gerektiğini söyledi, "En sonunda mutlaka kazananlar, hem işçi sınıfının, hem toplumun, hem de doğanın savunucuları olacaktır" diye konuştu.

Devletlerin sermaye odaklı rant ve talan politikaları, sermaye eliyle gerçekleşen doğa katliamları nedeniyle iklim krizi giderek derinleşiyor, toprak, hava, su alarm veriyor.

İklim krizi kapitalist emperyalist sistemin sömürüsü altındaki ülkelerde çok daha fazla olumsuz sonuçlar ortaya çıkarıyor. Bu ülkeler, tüketim kaynaklı oluşan sera gazının yüzde 10'luk kısmından sorumlu olmalarına rağmen iklim krizinden en olumsuz etkilenen arasında yer alıyor. Kapitalizmin eşitsizliği burada da karşımıza çıkıyor.

Küresel iklim krizine karşı başta genç aktivistler olmak üzere dünyada mücadeleler artıyor. İklim krizinden devletleri ve politikalarını sorumlu tutanlar topyekun direnmek gerektiğini kaydederken, bu sorunun hukuki yollarla da sistem içerisinde çözülebileceğini savunanlar var. Özellikle son yıllarda yükselen 'yeşil yeni düzen' ya da 'yeşil kapitalizm' savunucuları gibi.

Polen Ekoloji Kolektifi aktivisti, iktisatçı matematikçi Hakan Yurdanur ile ekoloji mücadelesini konuştuk. Ekoloji mücadelesinin sınıfsal olduğuna işaret eden Yurdanur, 'yeşil kapitalizm' gibi kavramların düzen içi, reformist yaklaşımlar barındırdığına, kapitalizmin saldırılarının üstünü örttüğüne dikkat çekti.

İşçi sınıfı, ekoloji, öğrenci, kadın mücadelelerinin birleştirilmesi gerektiğini belirten Yurdanur, "Bu yapılar bir araya gelir, ortak bir hat üzerinden mücadelelerini geliştirirse bu süreçten çıkış, yeni bir yola giriş mümkün olabilir. Sistemin bütünsel saldırısına karşı koyacakların, yani işçi sınıfı, ekolojik hareketler, kadın hareketi, öğrenci hareketi, köylü hareketlerinin bir zeminde buluşması gerekiyor" dedi.

'SİSTEMİN BÜYÜME SALDIRISI HEM TOPLUMDAN HEM DOĞADAN KARŞILIK BULUYOR'

Aslen iktisatçı matematikçisiniz ama aynı zamanda ağırlıklı olarak ekoloji mücadelesi üzerine yazıyorsunuz. Yazılarınızda da sıklıkla kapitalizmin sınırlarını tükettiğini ifade ediyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız? Kapitalizmin varoluş sınırlarına dayanması ne anlama geliyor?
Sistem büyümek zorunda büyüyemezse yok olur. Bunun için de yeni sınırlar keşfetmek zorunda. Ancak yeni sınırlar yok dünyada. Bu nedenle kapitalizm hem ekonomik hem de coğrafi olarak sınırlarına dayanmış durumda. Bu dayanmanın getirdiği bir baskı söz konusu. Sistemin büyümek için yaptığı her saldırı hem doğadan hem de toplumdan ciddi karşılık görmeye başladı.

Peki bunun altında ne yatıyor? Temel olarak artı-değer yaratamamasının, karlarını maksimize edememesi sıkıntısı var ve bu sıkıntı sonrası her saldırı daha da şiddetleniyor.

Ekolojik kriz ya da çöküş için 6. yok oluş ifadesi kullanılıyor. Bu bir kıyamet teorisi mi yoksa bunda da sınıfsal ayrım var mı?
Yok oluş teorileri antroposen mi kapitalosen mi? Ben kapitalosen diyorum. Çünkü antroposen daha bireyci, kişiler üzerinden sistemi yargılayıp çözümler üretiyor. Oysa sistemin saldırısı başından itibaren içinde sınıf çelişkilerini barındırıyor; bir tarafta ezen bir tarata ezilen büyük bir yığın meydana gelmiş durumda. Temel dizilişimiz ekonomi, toplum, doğa; yani bizim şu anki sistematik dizilişimiz böyle.

'KAPİTALİZM AKŞAMDAN SABAHA YOK OLACAK BİR SİSTEM DEĞİL'
En başta ekonomi var. Ekonominin başta olması beraberinde sömürü ilişkilerini de belirlemekte. Yani ekonomi hem topluma hem de doğaya hegemonik bir güç kurdu. Orayı sömürgeleştirdi, kolonileştirdi. Sömürü biçimi 1980'den sonra neoliberal politikalarla daha da şiddetlendi, şiddetleniyor. Roza Lüksekmburg'un dediği gibi gelecek "ya sosyalizm ya barbarlıktı". Başka bir alternatifi şu an görünmüyor. Büyük kıyamet, büyük çöküş ve buna benzer teorilerin hepsi temelinde sınıf çelişkilerini barındıran teorilerdir. Onlardan ayrı düşünmek imkansız geliyor. Bir kere kapitalizm sistematik olarak büyük krizler yaşadı, toplumsal olarak çöküşün içine girdi ama kendi kendine çökecek bir sistem değil.

'DİLEKÇELER SİSTEM İÇİN KARŞILIK BULSA BİLE SINIRLI KALIR'
Kapitalizm bir ceset uygarlığıdır. Var olan her şeyi metalaştırıyor, paraya dönüştürüyor. Bu anlamda da çöküşü hazırlıyor. Ama çöküş için 'ya sosyalizm, ya barbarlık' kavramının sosyalizm kısmında yer alanların bir an önce bir araya gelmeleri, bir an önce örgütlenmeleri gerekiyor. Sistemin politik ve siyasi saldırılarının karşılığı maalesef hukuki çözümler olamaz. Sistem size politik olarak karşılıyorsa, saldırıya politik karşılık vermelisiniz. Bazı doğa saldırılarında, "yürütmeyi durduralım", "dilekçeyle başvuralım" gibi çözümler sistem içinde maalesef karşılık bulamaz, bulsa bile çok sınırlı karşılık bulur.

Sistem oligarşi dememek için demokrasiyi tanımlıyor; içini boşaltıyor, her şeyi yok ediyor, bu anlamda da kendi kendinin çöküşünü hazırlıyor gibi görünse de sistem kendi kendini akşamdan sabaha çökertemez. Bu tamamen sınıfsal bir mücadelenin sonucu olacaktır.

'KAPİTALİZM ÖNÜNE EK ALIYORSA BUNDA BÜYÜK BİR SIKINTI VAR'

Ekolojik çöküşten/krizden çıkış için özellikle ABD'de 'yeşil yeni' düzen ve kapitalist üretimde küçülme önerileri var. Gerçekten sermaye ve üretimin küçülmesi aynı anda düşünülebilir mi? Kapitalist emperyalist sistemde iklim krizinden çıkış mümkün mü?
Kapitalizm önüne ek alıyorsa burada bir sıkıntı vardır. Eğer kapitalizmin doğaya karşı olan saldırılarını gizlemek isterseniz önüne "yeşil" ön eki koyarsınız. Yeşil kapitalizm başından sonuna kadar imkansızlığın teorisidir aslında, böyle bir şey olamaz. Kapitalizm iki saldırı mantığı üzerine kurulu, bir tanesi toplum üzerinden işçi sınıfına ve diğer emekçi katmanlara saldırıyor ve doğa üzerinden de iklim ve ekolojik yıkımlar yaratıyor. Sermayenin sürekli büyüyerek var ettiği sistemin küçülmesi diye bir şey söz konusu değildir. Bunlar birbiriyle çelişen ve birlikte olmaları imkansız kavramlar.

Kapitalizmin önüne konulmuş her ek, kapitalizmin organize saldırılarını, sömürü biçimini, insanlar, toplum ve doğa üzerindeki baskısını bertaraf etmek, yok saymak, gizlemek için yapılıyor. Bir oyun sahneleniyor. Burada soru şu? Bu oyunu izleyecek miyiz, yoksa sahneye çıkıp bu oyunun bizzat aktörleri mi olacağız? Burada toplumsal hareketlerle, ekolojik hareketlerin bir an önce, özellikle işçi sınıfı hareketiyle ekolojik hareketlerin yan yana gelmesi gerekiyor.

'SİSTEMİN KÜÇÜLMESİ SADECE LAF SALATASI'
Yeşil kapitalizm ya da küçülme ya da ona benzer kavramlar altında reformist yaklaşımlar var. Sistem içinde kalarak kapitalizmi reforme etme denilebilir buna. Kapitalizm temel mantık ve işleyiş kuralları gereği, sermaye birikim modeli gereği reforme edilemez. Hukuki yollarla, dilekçelerle ve ona benzer argümanlarla iyi niyet temennileriyle bu işin önlenebilir safhası çoktan geçti. O nedenle reforme edilemez bir sistemin küçülmesi, önüne yeşil ek alması söz konusu olamaz. Bunlar baştan sona kadar Lenin'in dediği gibi maalesef laf salatası, hiçbir inandırıcılığı ve gerçekliği yok.

Pandemide kriz daha da derinleşti. Pandemi nedeniyle nüfusunu ya da üretici güçlerini koruyamayan devletler ile aşıyı üreten ve hızla aşılama yapan devletler arasında yeni bir eşitsizlik yaratıldı. Pandemi nedeniyle de birçok güvenlik ve denetim mekanizması devreye sokuldu. Yaşanan kriz ve pandemi sonrası bir dünya olacak mı, olacaksa da nasıl bir dünya sistemi bizi bekliyor?
Pandemi artık kapitalizmin yönetemediğini, yönetimsel büyük bir krizin içine girdiğini gösterdi. Kapitalizm ve onun savunucuları, sermayenin yeni değerlenme alanlarını keşfetmekte büyük sorunlar yaşadıkları için bu tür krizler karşısında çok üretken değiller. 

"Virüs demokratik, herkesi vurdu" diyorlar öyle bir şey yok. Bütün felaketlerde olduğu gibi piramit tipi örgütlenme biçiminin en altında kalanlar, yani "yeryüzünün lanetlileri" bu krizden ve bu pandemi sürecinden maalesef en çok etkilenenler oldu. İşten atıldılar, iş yerleri kapatıldı, Kod-29 ile büyük sorunlar yaşadılar, hala yaşıyorlar. O yüzden virüs demokratik falan değil, herkesi eşit vurmuyor. En üstte kalanlar, yani pastadan büyük pay alanlar, en az hasarla geçirdiler, geçirmeye de devam ediyor.

'ANTİKAPİTALİST OLMADAN ANTİEMPERYALİST OLMAK GEREK'
Antiemperyalist olduklarını söylüyorlar, antiemperyalist olmadan önce antikapitalist olmak gerekiyor. Pandemi sürecinde ve sonrasında da kapitalizmde değişiklik olmayacak. Kapitalizm yine krizleriyle beslenmeye, yine piramidin en altındakileri vurmaya, Covid-19 sonrası yeni hastalıklar üretmeye, yeni krizlerle bizi tanıştırmaya ve beraberinde toplum, doğa üzerindeki aşındırma politikalarına devam edecek. Yani kapitalizm bundan başka var olamaz ve ilerleyemez. O anlamda "yeryüzünün lanetlilerinin" çok fazla vakit kaybetmeden bir araya gelmeleri gerekiyor.

Bu dönemde gelişen çok ciddi hareketler var; kadınların, öğrencilerin, işçilerin, yaşam alanlarını savunanların... Bunlar sınıfsaldır, çünkü kapitalizmin silahlı milis güçleri karşısında direniyorsunuz. Tüm bu kesimleri bir araya getirecek, örgütleyecek, ekolojik mücadeledeki örgütleri içine alacak yapılara ihtiyaç var. Bu yapılar bir araya gelir, ortak bir hat üzerinden mücadelelerini geliştirirse bu süreçten çıkış, yeni bir yola giriş mümkün olabilir. Sistematik saldırı bütünseldir. Saldırı bütünse o zaman saldırıya karşı koyacakların da bütünleşmesi gerekiyor. Yani işçi sınıfı, ekolojik hareketler, kadın hareketi, öğrenci hareketi, köylü hareketleri bir zeminde buluşmalıdır. Bundan sonrası için umutsuz olmaya gerek yok. Çünkü sermaye birikim modelinden çıkış için neler yapmak gerektiği, ekolojik mücadelenin nasıl birlikte yol alması gerektiği gibi birçok şeyi bir arada tutmak, bunu umut etmek gerek. En sonunda mutlaka kazananlar, hem işçi sınıfının, hem toplumun, hem de doğanın savunucuları olacaktır. O nedenle savunmasız doğayı savunan, doğa savunucularının savunulması gerektiğine inanıyorum.