28 Nisan 2024 Pazar

SKM Sözcüsü Otlu: Cins özgürlükçü mücadeleyi büyütmek için SKM'de örgütlen

SKM Sözcüsü Çiçek Otlu, kadına yönelik erkek, devlet şiddeti, kadın emeği ve bedeni sömürüsüne karşı 25 Kasım'da SKM saflarında örgütlenme, "Jin, jîyan, azadî - Kadın, yaşam, özgürlük" sloganını haykırarak özgürlük mücadelesini büyütme çağrısında bulundu.

Sosyalist Kadın Meclisleri Genel Sözcüsü Çiçek Otlu, kadınlara yönelik erkek ve devlet şiddeti, kadının emeği ve bedeni üzerinde sermayenin sömürüsü ve erkek egemen faşist rejiminin saldırılarına karşı kadınların yürüttüğü mücadeleye dikkat çekti. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü öncesinde ve sonrasında yürütecekleri çalışmayı anlatan Otlu, İran'da Jîna Amini'nin gözaltında katledildiğini, Türkiye'de ise kadınların evde, sokakta, işyerinde katledildiğini, emeklerinin sömürüldüğünü, eşit ücret alamadıklarını, bedenlerine yönelik sömürünün arttığını, kadınların gözaltında devletin cinsel ve fiziksel işkencesine uğradığını, tutuklandığını hatırlattı.

Emek-sermaye, devlet-halk çelişkisinin yanı sıra aynı zamanda cins çelişkisinin büyüdüğünü vurgulayan Otlu, Rojhilat Kürdistan ve İran'da kadınların isyanının halk isyanına dönüştüğüne dikkat çekti. Kadınların kölelik sistemine isyan ettiğini, o nedenle mücadelenin en önünde yer aldığını vurgulayan Otlu, "Kadınlar erkek egemen faşist düzene karşı, diktatörlükleri yıkmak için mücadele ediyor. O nedenle de bu yüzyılın adı kadın yüzyılıdır. Kadın devrimi çağıdır diyoruz" dedi.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü'nü İran'da katledilen Jîna Amini ve Süleymaniye'de katledilen Jineoloji editörü Nagihan Akarsel'e atfettiklerini söyleyen SKM Sözcüsü Otlu, "Bu yılki SKM'nin politikası, İran'daki molla rejimine karşı açığa çıkan 'Jin, jîyan, azadî - Kadın, yaşam, özgürlük' sloganı üzerinden yaşamımızı korumak, kendi adaletimizi ve iktidarımızı sağlamak için örgütlenmeliyiz" diye konuştu. Otlu, dönem politikasını "Yoksulluğa karşı SKM'de örgütlen", "Kadına şiddete karşı SKM'de örgütlen", "Sömürüye karşı SKM'de örgütlen", "İşsizliğe karşı SKM'de örgütlen" şeklinde belirlediklerini kaydeden Otlu, kadınlara, LGBTİ+'lara SKM saflarında örgütlenme çağrısı yaptı.

SKM Sözcüsü Çiçek Otlu, sorularımıza şu yanıtları verdi:

25 KASIM'I JÎNA VE NAGİHAN'A ATFEDİYORUZ

SKM, 25 Kasım çalışmalarını hangi perspektifle yürütecek?
Sosyalist Kadın Meclisleri olarak bu yıl 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü'nü İran'da katledilen Jîna Amini'ye ve Süleymaniye'de katledilen Jineoloji editörü Nagihan Akarsel'e atfediyoruz.

Bu yıl kadına yönelik şiddet artmış durumda. Geçen yıl 489 kadın katledilmişti. Bu yıl ise yüzde 20 arttığı görülüyor. Rakamın 550'lerden fazla olduğu anlaşılıyor.

Erkek yargının cezasızlık politikası kadına yönelik şiddetin artmasına neden oluyor. Erkek egemen iktidar iktidarını kurumsallaştırmak için kendi politikalarını hayata geçirmeye çalışıyor. Bunu özellikle heteroseksist aile yapısını meşru kılma amacıyla yapıyor. LGBTİ+'lara yönelik nefret cinayetleri, kadının evde olması gerektiği, kadının bedenine ve emeğine karşı sömürü, sadece faşist erkek egemenliğinin kurumsallaşması için yapılan politikalardır.

KADINLARI VE LGBTİ+'LARI SKM SAFLARINDA ÖRGÜTLENMEYE ÇAĞIRIYORUZ
Erkek egemen sistem, sermaye ve erkek egemenliğini korumak için her türlü politikayı inşa etmeye çalışıyor. Polisiyle, yargısıyla, eğitim kurumlarıyla, günlük yaşamdaki uygulamalarıyla örgütlü bir yapı inşa ediyor. O zaman biz kadınlar da erkek egemen iktidara karşı örgütlenmeliyiz. Bu yılki SKM'nin politikası, İran'daki molla rejimine karşı açığa çıkan "Jin, jîyan, azadî - Kadın, yaşam, özgürlük" sloganı üzerinden yaşamımızı korumak, kendi adaletimizi ve iktidarımızı sağlamak için örgütlenmeliyiz. Örgütlenmediğimiz takdirde kadına yönelik şiddet devam edecek. Yoksulluk, hayat pahalılığı, işsizlik devam edecek. Kadının evde olması devam edecek. Erdoğan, Mehmet Ali Çelebi'ye parti rozetini takarken söylediği bir söz vardı. Kadınlara, "Evde yemek yapın, çocuk doğurun, işiniz budur" diyordu. Biz ise kadınlara, birleşerek erkek egemen sistemi, bu faşist rejimi yıkalım, eşit, özgürlükçü bir dünya kuralım diyoruz. O nedenle bu dönemki politikamızda "Yoksulluğa karşı SKM'de örgütlen", "Kadına şiddete karşı SKM'de örgütlen", "Sömürüye karşı SKM'de örgütlen", "İşsizliğe karşı SKM'de örgütlen" diyerek 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü'nde tüm kadınları, LGBTİ+'ları SKM saflarında örgütlenmeye çağırıyoruz.

KADINLAR EVE KAPATILMAK İSTENİYOR

Son dönemde kadınlara yönelik şiddette ciddi bir artış var. AKP-MHP iktidarı, nafakayı düzenleyen yasada değişikliği gündemde tutuyor. İstanbul Sözleşmesinin gasp edilmesiyle şiddetin artması arasındaki ilişki nedir?
İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kadınları koruyan yasa, kadınların ve LGBTİ+'ların yaşam güvencesi işlevi görüyordu. İstanbul Sözleşmesinin bir gece ansızın iptal edilmesiyle kadınların bedensel ve emek sömürüsü politikalarıyla birlikte kadına yönelik şiddette artış söz konusu. Aynı zamanda LGBTİ+'lara yönelik nefret ve ötekileştirme politikası da çok yoğun bir şekilde artmış durumda. Heteroseksist aile yapısı, İslami aile yapısını oluşturmak için kadını eve kapatmaya çalışıyor, sadece görevi çocuk doğurmak, ev işi yapmak olarak gösteriyor. LGBTİ+'ların "sapkın" olduğunu ve bu dünyada yeri olmadığını söylüyor, her yerde eylem, miting örgütlemeye, ailenin kutsallığını örgütlemeye çalışıyor.

YA YOKSULLUK YA EV İÇİ ŞİDDET DAYATILIYOR
AKP-MHP iktidarı İstanbul Sözleşmesini kaldırarak, kadının yaşam güvencesini ortadan kaldırdı, kadının hayatını erkeğe bağlı olmadan yaşamasına izin vermeyeceğini ilan ediyor. Bunun için bugüne kadarki kadın özgürlük mücadelesinin kazanımlarını gasp etmeye yönelmiş durumda. Bunlardan bir tanesi de nafaka yasası. Sanki kadınların boşandıktan sonra ömür boyu nafaka aldığı şeklinde propaganda yapılıyor. Ama süresiz nafaka diye bir şey yok. Kadınların nafaka hakkını gasp etmek isteyerek kadınlara, boşandıktan sonra ya yoksulluğu seçeceksin ya da ev içi şiddeti kabul edeceksin diyor.

İkincisi, boşandıkları için erkeklerin mağdur olduğu iddia ediliyor. Ve devlet erkeklerin ödemesi gereken nafakayı ödeyeceğini beyan etti. Böylece kadına yönelik şiddeti önlemek, şiddete maruz kalan kadınlara yeni yaşam koşulları yaratmak için devletin ayırması gereken bütçe erkeğin hayatını kolaylaştırmak, erkeğin yaşamını güvence altına almak için kullanılacak. Ayrıca baktığımızda nafaka yasasıyla kadına diyor ki, "Sen yaşamını ancak bir erkeğe bağlı olarak sürdürebilirsin". Yani kadınlara mezar dışında hiçbir seçenek vermiyor.

ERKEK ŞİDDETİ VE KADIN YOKSULLUĞU ARTTI

Sendikaların yaptığı araştırmalarda pandemi, ekonomik krizin Türkiye'ye yansıması kadın yoksulluğunun, işsizliğinin arttığı verileri yer alıyor. Bu olgular birbirini ne düzeyde etkiliyor?
Pandemi ile birlikte gördüğümüz en önemli şey, sermaye, özellikle işgücü açısından kendisi için kar artışını gözetiyor. Ucuz işgücüne ihtiyacı olduğu zaman kadınları çağırıyor. Ama bu dönemde sermaye, daha fazla kar elde etmek için ilk önce kadınları eve göndermişti ya da evden çalışmalarını sağlamıştı. Bu dönem zarfında sermaye kadınları sendikasız, sigortasız, güvencesiz çalıştırıyor ve erkeklere ödediği ücretten daha düşük bir ücret ödüyor. İşsiz kalan kadınların yaşamları daralmış ve yoksullaşmış durumda. Özellikle zorunlu ihtiyaçları olan gıda maddesinden kiraya, elektrikten doğalgaza kadar her şeye yapılan zamlarla birlikte hayat pahalılığı iyice artmış durumda. Evin geçimi ve idaresi de kadına ait olduğu için kadın bütün yoksulluğun yükünü omuzlarında taşıyor. Ve işsiz olduğu ya da daha düşük ücret aldığı için ücreti de ev içinde gözükmüyor, yardımcı rolde gözüküyor ya da eve iş alarak evin geçimine katkı sunan pozisyonunda oluyor. Bu nedenle hem evin yükü, çocuğu varsa çocuğunun yükü, hem eşinin yükü üzerinde olduğu için yoksulluk inanılmaz bir biçimde kadının üzerinde gözüken bir durum. O nedenle bu dönemde kadınlar daha fazla erkek şiddetine, daha fazla yoksulluk şiddetine maruz kalıyor.

KADINLARIN YAŞAM TARZINA MÜDAHALE EDİLİYOR

AKP-MHP faşizmine karşı kadın özgürlük hareketi en dirençli kuvvet olarak kendini gösteriyor. Kadın hareketinin gündeminde hangi temel sorunlar duruyor?
AKP faşist erkek egemen rejimi uzun yıllardır kadın özgürlük mücadelesinin bütün kazanımlarını gasp etmeye çalışıyor. Bunları birçok alanda yapmış durumda. İstanbul Sözleşmesini iptal etti. Arkasından infaz yasasıyla özellikle taciz ve tecavüz suçlusu erkeklerin serbest bırakılmasını sağladı. Kadınların yaşam tarzlarına karışıyor sürekli olarak. Sanatçıların konserleri iptal ediliyor, sürekli kadınların hayat tarzıyla ilgili yorumlar yapılıyor. Kadınların yerinin ev olduğu, evin dışında hiçbir yaşam hakkı olmadığı belirtiliyor. Kadının bedenine, emeğine yönelik sömürü, kadına yönelik şiddet artmış durumda.

ERKEK EGEMENLİĞİNE KARŞI MÜCADELENİN EN DİNAMİK GÜCÜ KADINLAR
Türkiye ve Kürdistan'da kadınlar AKP ve MHP faşist ittifakına karşı özgürlükçü politikalarından geri adım atmıyor. 8 Mart'larda, 25 Kasım'larda, 1 Temmuz İstanbul Sözleşmesinin iptaline karşı sokaklarda yer alarak, meydanları tutarak, yasaklı meydanlarda polis terörüne rağmen kendi taleplerini dile getirdi. Önümüzdeki dönem, kadın hareketi kendisinin tüm hak ve kazanımlarına sahip çıkmaya devam edecek, İranlı kadınların yanında olmaya devam edecek. Gözaltında polisin işkencesi uyguladığı kadınların yanında olacak, kadınların başını eğmeye çalışan faşist rejime karşı başını eğmediğini, erkek egemen sisteme karşı mücadelesini daha da yükselteceğini, daha fazla örgütleneceğini, daha fazla birleşik zeminde mücadele edeceğini dile getiriyor.

O yüzden AKP-MHP faşist iktidarı kadınların ve LGBTİ+'ların hak ve kazanımlarını gasp etmeye çalışıyor. Çünkü erkek egemenliğine karşı mücadelenin en dinamik gücü kadınlar. Bunu, İran molla rejiminin Jîna Amini'yi katletmesinin ardından kadınlar bir kez daha gösterdi. Kadın özgürlük mücadelesi İran'da toplumsal mücadeleyle birleşti, halk ayaklanmasının en önemli öznelerinden biri oldu.

KADINLARIN ÖZGÜR OLMADIĞI YERDE TOPLUM ÖZGÜRLEŞEMEZ

SKM, 21. yüzyılı kadın devrimleri yüzyılı olarak tarifliyor. Bu perspektiften bakınca İran'daki kadın isyanını nasıl değerlendiriyorsunuz?
20. yüzyılda da kadınlar aslında kendi direnişlerini, özgürlük mücadelelerini örgütlemişlerdi. Özellikle faşizmin yükseldiği 20. yüzyılda Kara Gömleklilere karşı kadınlar her yerde direnişte yer aldı ve kadın özgürlük mücadelesi dinamik olmuştu. Hem sosyalist kadın hareketi hem feminist hareket kadınların bir özne olduğunu, kadın hareketinin olmadığı, kadınların özgür olmadığı bir yerde asla toplumun özgürleşmeyeceğini göstermişlerdi.

İran devrimi de böyle. 42 yıllık molla rejimine karşı kadınlar birçok defa isyan etmiş, birçok defa kadına yönelik hak gasbına karşı mücadelesini yükseltmişti. İran'da yükselen kadın özgürlük mücadelesi şu anda kadın devriminin yolunu gösteriyor. Nasıl ki kadın özgürlükçü bir çizgide kurulmuş olan Rojava devrimini bir kadın devrimi olarak görmek gerekiyorsa İran'ı da kadın devrimi olarak görmek gerekiyor. Çünkü 21. yüzyılda sadece sermaye egemenliğine karşı, kapitalist sömürüye karşı mücadele yeterli değildir. Aynı zamanda erkek egemenliğine karşı da mücadele etmek gerekiyor.

CİNS ÇELİŞKİSİ BÜYÜYOR
Sadece emek-sermaye, devlet-halk çelişkisi büyümüyor. Aynı zamanda cins çelişkisi de büyüyor. Erkeğin her şeyin sahibi olduğunu, erkeğin kendisi bakımından bir dünya kurduğunu görüyor kadınlar. Kadınlar erkek şiddetine maruz kalıyor, kadınlar çalıştığı zaman eşit ücret alamıyor, güvencesiz, sigortasız çalıştırılıyor. Kadınlar eve geldiğinde evde de ev köleliği devam ediyor. Yemek yapmaktan çocuk bakmaya, temizlik yapmaktan yaşlı bakmaya kadar bütün görevleri yüklenmiş durumda. Yani aslında bedeni, emeği ve evdeki köleliğiyle birlikte kadınlar kölelik sistemine isyan ediyor. O nedenle kadınlar mücadelenin en önünde yer alıyor. Erkek egemen faşist düzene karşı, diktatörlükleri yıkmak için mücadele ediyor. O nedenle de bu yüzyılın adı kadın yüzyılıdır. Kadın devrimi çağıdır diyoruz.

BİRLEŞİK MÜCADELE ZEMİNİNİ KURMALIYIZ

Kadın özgürlük mücadelesi hangi zeminlerde ortaklaşmalıdır?
Kapitalist erkek egemen sistemde sadece kadına şiddet olgusu değildir sorunumuz. Aynı zamanda sermaye egemenliğinin yarattığı, erkek egemenliğinin de oluşturduğu faşist rejim var karşımızda. Ve faşist rejim yıkımını engellemek için erkek egemenliğini daha fazla kurumsallaştırmaya, kendi kitlesini daha fazla konsolide etmeye başlamıştır. Kadınlar da bunun karşısında kendi birleşik mücadele zeminini kurmalıdır.

Sadece erkek şiddetine değil, erkek devlet şiddetine karşı da mücadele etmelidir. Şu anda kadınları erkek şiddetiyle yok ediyor. Örgütlü olan ve devlete karşı mücadele eden kadınları da gözaltında cinsel şiddet işkencesiyle ya da gözaltından sonra mahkeme koridorlarında baş eğdirmeye çalışarak ya da tutuklayarak kadın özgürlük mücadelesini durdurmaya çalışıyor. En son Leyla Güven'e verilen 11 yılı aşan ceza, kadın aklına ve iradesine verilmiş cezadır. Örneğin, Süleymaniye'de katledilen Nagihan Akarsel'e yapılan da kadın aklına ve kadın örgütlülüğüne yönelik bir suikast eylemidir. Bu nedenle bu dönem bakımından biz kadınlar hem birleşmeliyiz, hem mücadeleyi yükseltmeliyiz, hem de faşist erkek egemen rejimin tüm politikalarına karşı birleşik mücadeleyi yükseltip örgütlenmeliyiz.