28 Mart 2024 Perşembe

Partizan Temsilcisi Okay: Toplumdaki dipten dalga ile buluşmak istiyoruz

Birleşik Mücadele Güçleri bileşeni Partizan Temsilcisi Toğay Okay, iktidarın politikalarına karşı toplumun derinliklerinde büyük bir öfke biriktiğine dikkat çekti, "Bu dipten gelen dalga ile nasıl buluşulacağı sorusunun yanıtlarından biri Birleşik Mücadele Güçleri’dir" dedi.

Birleşik Mücadele Güçleri bileşeni Partizan Temsilcisi Toğay Okay, Birleşik Mücadele'nin var oluş zemini, hedefleri, örgütsel ve siyasal durumu üzerine ETHA'nın sorularına yanıt verdi.

Birleşik Mücadele Güçleri yapılanmasının varoluş iddiası nedir?
7 Haziran seçimlerinin akabinde devlet yeni bir konsepti devreye soktu. Devrimci, demokratik, yurtsever güçlerin kazanma umudunun kırılması, tasfiye edilmesi, işçi ve emekçilerin bütün kazanılmış haklarının gasp edilmesi ve tamamen sokaktan yalıtılmasına dönük bir konsept devreye konuldu. Bu konsept 15 Temmuz darbe girişiminden sonra daha fazla derinleştirildi. OHAL, KHK ve kayyumlarla bütün toplumsal kesimlerin baskı altına alındığı bir süreci yaşadık. Bu sürecin yavaş yavaş değişmeye, işçi sınıfı ve emekçilerin -henüz tam olarak hak alma talepli değilse de- yaşadıkları sürece dair tepkilerini yavaş yavaş yükseltmeye başladıklarını görüyoruz. Bu süreçte kadın ve LGBTİ+'ların direnişi çok önemli bir yerde duruyor. Bütün bunların sonucunda devrimci, demokratik ve yurtsever güçler, toplumun derinliklerinden, dipten gelen bu dalgayı gördü. "Dipten gelen bu dalga ile nasıl buluşabiliriz, işçi sınıfı ve emekçilerin, kadın ve LGBTİ+'ların, Kürt ulusunun ve Alevilerin bağrında biriktirdiği öfke ile nasıl buluşabiliriz" sorusu bütün devrimci, demokratik ve yurtsever güçler tarafından sorulmaya başlandı. Bu sorunun cevaplarından biri, Birleşik Mücadele Güçleri olarak ortaya çıktı. Bu tartışma her kurum, her güç açısından uzun süredir devam ediyordu. Birleşik Mücadele Güçleri'nin arka planında bu dinamikler yer aldı.

Bunu birleşik mücadele açısından yeni bir durum olarak tanımlamak mümkün mü?
Yeni değilse de kendi içinde farklı özellikleri olan bir araya gelişten bahsetmek mümkün. Birleşik Mücadele Güçleri'nin iki temel dinamiği var. Bir tarafta Kürt ulusunun özgürlük ve demokrasi talebi ile yürüttüğü 40 yıllık mücadele, Kürt hareketinin bütün katliam ve sindirme politikalarına rağmen boyun eğmeyen bir mücadelesi var. Diğer tarafta da elbetteki çapı, gücü farklı olsa da sosyalist devrimci hareket var. Biliyoruz ki, AKP-MHP iktidarı, genel olarak Türk sermayesi, muhaliflerinin yan yana gelmesinden büyük korku duyuyor. Kürt hareketi, sosyalist devrimci hareketi ya da kadın hareketini birbirinden yalıtmaya çalışır. Birleşik Mücadele Güçleri'ni Kürt hareketi ve devrimci/sosyalist hareketin bir araya geldiği bir platform olarak değerlendirmek mümkün. Elbette bu yeni değil, daha önce HDP ve HDK örnekleri yaşandı. Bunun farkını, az önce ifade ettiğim gibi, işçi ve emekçilerin içinde biriken öfkenin yavaş yavaş yüzeye çıkması ile beraber devrimci, demokratik ve yurtsever güçlerin sorulara verdiği cevaplarda aramak gerekiyor. Birleşik Mücadele Güçleri'nin fiili meşru mücadeleyi temel alan, yüzünü daha çok sokağa dönen ve temelde de sosyal şovenizmi parçalamaya dönük bir bakış açısı var.

Birleşik Mücadele Güçleri deklarasyonu antifaşist mücadelenin merkezileşmesini vurguluyordu. Burada siyasi gündemlerin, önceliklerin aynılaşması mı kastediliyor, antifaşist mücadelenin birleşik bir önderliği mi oluşuyor? Birleşik antifaşist bir özne mi inşa ediliyor?
Birleşik Mücadele Güçleri'nin bununla ilgili epeyce bir tartışması oldu. Bazı kurumlardan yoldaşlarımız bir araya gelişin politik muhtevasının antifaşist birleşik cephe, antifaşist ittifak şeklinde ifade edilmesine dair görüş belirttiler. Burada Partizan olarak görüş ifade etmekten ziyade, tartışmalarda ortaklaşılan noktaya dair birkaç şey söyleyebilirim. Antifaşist bütün demokrasi güçlerini, işçi sınıfı ve emekçileri, geniş halk kesimlerini de kapsayan, onlarla iletişim kurmayı hedefleyen, birleşik bir devrimci merkezden, bir devrimci odaktan bahsetmek mümkün olabilir. Birleşik Mücadele Güçleri açısından tartışmanın geldiği nokta bu. Birleşik Mücadele Güçleri olarak "Biz bir odak yaratacağız, bu bir birleşik mücadele odağı olacak ve işçi, kadın, ekoloji vs. bütün bu mücadeleleri bir çatı altında toplayacağız" şeklinde bir yaklaşımımız yok. Bizim temel çıkışımız şu; Birleşik Mücadele Güçleri, var olan 7 kurumla beraber, devrimci, demokratik, yurtsever güçler ile beraber, bizi zafere götürecek yegane yolun birleşik mücadele olduğu fikrinin geniş işçi ve emekçi kitleler içinde yaymayı amaçlıyor.

Birleşik Mücadele Güçleri'nin fabrikalarda, işletmelerde, okullarda, mahallelerde, sendikalarda, yöre derneklerinde vb. örgütsel ve siyasi yankısı, yansıması olacak mı?
Birleşik Mücadele Güçleri'nin bir araya gelişinin stratejik olarak mı ya da taktik olarak mı görüldüğüne bağlı olarak cevaplanabilecek bir soru. Şu anda tartışmaların geldiği noktada bir program çerçevesinde bir araya gelme, uzun vadede stratejik bir eylem birliği ya da güç birliği şeklinde kendini ifade etmeye dair Birleşik Mücadele Güçleri'nin bir ortaklaşması henüz söz konusu olmadı. Ancak böylesi bir araya gelişin zemini olabilecek adımlar atmayı tartıştı. Sokakta, yerellerde, mahallelerde, işçi sınıfının, emekçilerin içerisinde yan yana mücadeleyi büyüterek, bu birleşik mücadele ruhunu ve kültürünü tabandan doğru adım adım örerek, bahsettiğin noktaya ulaşmak mümkün olabilir.

Birleşik mücadele güçlerinin yapılanışıyla ilgili bir örgütsel modelden söz etmek mümkün mü? Şimdiden bileşen yapıların kuvvetlerine "Bulunduğunuz alanda bir araya gelin, kendi alanınızda birleşik mücadele güçlerini oluşturun, inisiyatif alın, kendi birleşik dilinizi, yapınızı oluşturun" şeklinde bir çağrınız var mı?
Birleşik Mücadele Güçleri'nin bileşeni olan bütün güçler, ifade ettiğin şeyi söylüyor aslında. Emek ya da gençlik alanı, hangi toplumsal dinamiğin içinde varsa oradaki direniş odaklarına, "Sizinle aynı problemi yaşayan insanlara temas edin, onlarla bir araya gelin" diyor. Bu anlamda esnek bir yaklaşımımız var. Bizim dışımızda olan güçlerle de "Mutlaka gelin bize katılın" şeklinde bir tartışmamız yok. Yerellerde, fabrikalarda, işyerlerinde, Birleşik Mücadele Güçleri'nin bileşeni olmasına gerek kalmaksızın, ortak sorunlar etrafında bir araya gelebileceğimiz bütün güçlere gitme ve onlarla ortaklaşma çabamız söz konusu. "Herkes kendi bulunduğu alanda ulaşabildiği tüm dinamiklere ulaşsın" çağrısını yapıyoruz. Güç Birliği biliniyor. Örgütsel model açısından, devam eden tartışmaların geldiği nokta, Güç Birliği diyebiliriz. Merkezi bir yapı, aşağıya doğru kendi içinde yapılanması şeklinde sonuçlanmış bir tartışma henüz yok.

Birleşik Mücadele Güçleri'ni oluşturan yapıların saflarında uç veren bir birleşik mücadele ruhundan söz edilebilir mi? Bunun toplumsal karşılığı var mı? Oluşturucu yapılar en başta kendi saflarında birleşik mücadele "ruhunu" geliştirebilecekler mi?
Aslında böylesi bir ruhun uç verdiğini söyleyebiliriz. Birleşik Mücadele Güçleri'nin ortaya çıkış zemini de biraz buna dayanıyor. "Bir dokun, bin ah işit" sözü vardır. Toplumda gerçekten böyle bir durum ve buna karşı büyük bir rahatsızlık var. Birleşik mücadelenin zemini bugün, başka hiçbir zaman olmadığı kadar uygun ve elverişli olmadı. Zaten birleşik mücadele güçleri de bunun üzerinden yükseliyor. Kendi saflarımızda da birleşik mücadele ruhunun uç vermeye başladığını görüyoruz. Aldığımız ilk tepkiler çok olumlu. Tartışmaların sürdüğü ve küçük küçük adımlar atmaya başladığımız dönemde ESP'li yoldaşlara yönelik bir gözaltı operasyonu oldu. Arkadaşların serbest bırakılması için ülkenin dört bir yanında eylemlerin yapıldığını gördük. Keza Gökhan Güneş'in kaçırılması sürecinde, devrimci, demokratik ve yurtsever kamuoyunun ortaya koyduğu sahiplenme ve direnişte ortaya çıkan tablonun kendisi bile, kısa vadede yürüttüğümüz o birleşik mücadele tartışmalarının ne kadar geriye dönüş sağladığını gösterdi. Birleşik Mücadele Güçleri olarak Gebze'de direnişte olan Migros ve Baldur işçilerinin yanına gittik. Dayanışmamızı ilettik, yürüttüğümüz tartışmaları aktardık. Akabinde bu konuyu iletişimde olduğumuz sendikaların gündemine taşıdık. 8 sendikanın çağrısıyla Kadıköy'deki Migros'un önünde polisin engelleme çabalarına rağmen eylem örgütlendi. Uzun süredir böyle bir dayanışma eylemi örgütlenmemişti. Bunun ciddi anlamda koşulları olduğunu düşünüyoruz. Kadıköy'de 4 Şubat'ta yapmak istediğimiz açıklama nedeniyle yapılan polis yığınağı da aslında bunu gösteriyor. O gün orada çok ciddi bir sahiplenme vardı. Sokaklar, caddeler, vapurlar… Aklınıza gelecek her taraf tutulmuştu. Buna rağmen gelen binlerce insan vardı. Bir araya gelemedikleri için birlikte bir görüntü veremediler. Ama çok ciddi bir sahiplenme vardı. Kısa bir süre içinde ortaya çıkan örneklerde, Birleşik Mücadele Güçleri olarak doğru yolda olduğumuzu ve birleşik mücadele için uygun bir zemin olduğunu gördük.

Antifaşist mücadeleyi sokakta yürütmek gibi bir amacınız olduğunu görüyoruz. Ağır faşizm koşulları altında bu iş nasıl olacak?
Deklarasyonumuzu kapalı bir salonda, kimi temsiliyetlerin bir araya geldiği bir biçimde yapmayı tercih etmedik. Çünkü Birleşik Mücadele Güçleri'nin temel derdi toplumun değişik kesimlerinde, dipte biriken o öfkenin, devrimci, demokratik ve yurtsever güçlerle buluşmasını sağlamak. Aynı sorunları yaşayan toplumsal kesimlerin farklı farklı, birbirinden kopuk parçalı direnişlerinin birleştirilmesine dair bir tartışma yürütüyoruz. Çorum'da Birleşik Metal-İş Sendikası üyesi Ekmekçioğulları işçilerinin direnişi ile Sirkeci'deki PTT işçilerinin direnişini birleştirmek gerekiyor. Sendikalarla böyle bir tartışma yürütüyoruz. Kadınlar Birlikte Güçlü oluşumu var. Kadınların bu pratiğinden öğreniyoruz, bunu yaşama geçirmeye çalışıyoruz. Belki de bizim ortaya koyduğumuz pratikten başkaları öğrenecek.

Boğaziçi direnişi var… İşçilerin direnişleri oluyor. Birleşik Mücadele Güçleri hangi talep ekseninde bu özgürlük mücadelesini geliştirmeyi planlıyor?
Deklarasyonu açıklamadan önce doğrudan kitlelerle temas etmeyi tercih ettik. Örneğin emekçi mahallelerinde ve merkezlerde esnaflara gittik, sorunlarını dinledik. Katledilen kadınların aileleri ile bir araya geldik. Gökhan Güneş'in, Berkin Elvan'ın ailelerini ziyaret ettik. İşçi direnişlerine ziyaretler gerçekleştirdik. Emekçiler ile temas etmeye çalıştık. Bu anlamda gündemimizin ne olabileceğini bu çalışma tarzımız bir nebze gösteriyor. Emekçilerin yaşadığı temel sorunlar ne ise, bizim o sorunları dillendirmemiz gerekiyor. Ankara, İzmir ve İstanbul'da esnaflar çeşitli oluşumlar üzerinden bir araya gelerek, platformlar kurdular. Kastettiğimiz onların adına söz söylemek değil. Zaten toplumun içinde direnç odakları oluşmuş durumda. Köylüler biz olsak da olmasak da doğa talanına, yaşam alanlarının yok edilmesine karşı zaten direniyor. Soma'da, Ermenek'te işçiler biz olsak da olmasak da direnişte. Bizim, dışımızda olan direniş odakları ile temas kurma problemimiz var. Bu devrimci, demokratik, yurtsever hareketin temel sorunlarından biri. O direniş odakları ile ilişkilenmek, onlarla beraber mücadele etmeyi öğrenmek, sonrasında geleceğe dair birleşik bir karşı duruşu örgütlemek. Aslında temel hedefimiz bu. Birleşik Mücadele Güçleri olarak, çalışmayı belli zaman dilimlerine bölerek, belirlediğimiz politik gündemler etrafında birlikte hareket etmeyi planlıyoruz. Örneğin işsizlik, yoksulluk ve kriz, emekçilerin yaşadığı temel sorunlar ve bizler bu sorunları gündemlerimize alacağız.

Son olarak neler eklemek istersin?
Birleşik mücadele bu coğrafya açısından yeni değil; yakın tarihten HDP, HDK örneği var. Devrimci demokratik alan açısından 2000'ler sonrası ciddi bir deneyim söz konusu. Çok emek harcandı ve ciddi bir birikim açığa çıkarıldı. Biz çalışmamızı HDP ya da HDK'ye alternatif ya da onu boşa düşüren bir noktadan kurmuyoruz. Aksine birleşik mücadele fikrini yaymak, HDP ve HDK'nin zeminini de güçlendirecektir. Bu anlamda hem HDP hem de HDK ile etkileşim halindeyiz ve bu birleşik mücadele tartışmalarının onlarsız olamayacağını düşünüyoruz. Birleşik Mücadele Güçleri, bir araya gelebileceğimiz toplumsal kesimlere birleşik mücadeleyi büyütme çağrısı yaptığı gibi aynı zamanda yan yana duran, birlikte hareket eden politik öznelere de birleşik mücadeleyi bir adım ileri taşıma çağrısı da yapıyor.

DBP Eşbaşkanı Saliha Aydeniz: Faşizmi yenmek için bir araya geldik

Mücadele Birliği Platformu'ndan Karabulut: Önceliğimiz faşizme karşı sokağı örgütlemek

ESP Eş Genel Başkanı Tümüklü: Savunmayı değil, saldırıyı hedeflediğimiz mücadele sürecini başlattık

Devrimci Parti Genel Başkanı Öneren: Egemenlerin çizdiği sınırları reddediyoruz