Nehir Doğan yazdı | Komşu annelik ve çocuk bakımının toplumsallaşması

Ne yapılmalı da çocuk bakımı kadının görevi olmaktan çıkarılsın ve kadın toplumsal yaşamın içinde cinsiyetçi işbölümünün sonuçları olmaksızın, yetenekleri ve ilgi alanları doğrultusunda yer alabilsin. Bunun yolu elbette çocuk bakımının toplumsallaşması. En kaba ajitasyonla "çocukların bakımından tüm toplumun sorumlu olması" değil kastedilen. Çocuk bakımının devletin sorumluluğunda olması ve bunun kamusal bir hizmet olarak ücretsiz yerine getirilmesidir.
AKP "Aile Yılı" ilan ettiği 2025'te kadınları, komşu çocuklarının bakımından da sorumlu tutuyor ve bunu da "kadın istihdamı" adı altında kadın lehine bir uygulama gibi gösteriyor. Aslında bu uygulama ile "kadının evde kendi çocuğuna bakması yetmez, evsel kölelikten, olur da zamanı kalırsa komşu çocuklarının bakımından da sorumlu olsun" deniliyor. İlk anda, "Evde oturarak para kazanmanın yolu", "zaten evde kendi çocuğuna bakıyor, şimdi bunu bir de para kazanarak yapacak", "zaten birçok kadın kardeşinin, çocuğunun bebeğine bakıyor", "hem çocuklar güvenilir kişilere emanet edilecek" gibi değerlendirmeler de gelebilir kadınlardan. Zaten sorun da tam olarak bu, kadınların toplumsal işbölümünde sürekli payına çocuk bakımının düşüyor olması. Bunun da "kutsal annelik" görevleri ile bağdaştırılıp kadının eve hapsedilmesinin ve dünyasının dört duvar ile sınırlandırılmasının kanıksanması.
Peki, ne yapılmalı da çocuk bakımı kadının görevi olmaktan çıkarılsın ve kadın toplumsal yaşamın içinde cinsiyetçi işbölümünün sonuçları olmaksızın, yetenekleri ve ilgi alanları doğrultusunda yer alabilsin. Bunun yolu elbette çocuk bakımının toplumsallaşması. En kaba ajitasyonla "çocukların bakımından tüm toplumun sorumlu olması" değil kastedilen. Çocuk bakımının devletin sorumluluğunda olması ve bunun kamusal bir hizmet olarak ücretsiz yerine getirilmesidir. Çocuk bakımının toplumsallaşmasının, yani devletin sorumluluğunda olmasının en ileri örnekleri elbette Sovyetler Birliği'nde hayata geçirilmiştir. İlk kez doğum izni, süt izni, ücretsiz kreş, anne ve bebek sağlığı ve bakımının ücretsiz olması gibi birçok temel hakkı güvence altına alan Sovyetler Birliği'nin bu uygulamaları, dönemin birçok burjuva devletini asgari de olsa bu hakları uygulamaya itmiştir.
Kısaca SSCB'de anne ve çocuk sağlığının nasıl güvence altına alındığına baktığımızda ilk karşımıza çıkan sonuçlar şöyledir: Kadınların hamilelik boyunca ücretsiz sağlık hizmeti alması, doğumdan önce ve sonra doğum izni hakkı ve normal dönemde aldığı ücretin 1,5 katı ücret alması (doğum izni sistematik olarak dönemin koşullarına göre artırılmıştır, bu nedenle doğum izni süresini net olarak yazmak, ilgili dönemleri yazmayı getireceği ve yazıyı uzatacağı için tercih etmedim), doğum izni boyunca ayrıca doğum ödeneği alması, 3 yaş üstü hasta çocukların yararlanacağı ücretsiz çocuk klinikleri, ücretsiz kreş ve bakım evi.
Çocuk bakımının toplumsallaşması için tıpkı Sovyetler Birliği'nde olduğu gibi bunun anayasal güvence altına alınması, devlet bütçesinin önemli bir harcama kalemi olması ve merkezden yerellere kadar kadınların içinde yer aldığı bir mekanizma tarafından hayata geçirilmesi gerekmektedir. Üstelik de yasal olan ya da olmayan annelik, yaş sınırı, çocuk sayısı, eğitim durumu, çalışma koşulu vb. gibi herhangi bir şarta bağlanmadan tüm kadınları kapsayan bir hak olarak uygulanması gerekmektedir.
Peki tüm bunların kadınların yaşamına etkisi nedir? Doğan çocuğun bakımı, kadının yaşamını etkileyen temel bir sorun olmaktan çıkarılır. Çocuğun beslenmesi, sağlığı, eğitimi, gelişimi tek tek ebeveynlerin sorumluluğu değil, devletin sorumluluğu olur. Çocuklar arasındaki bireysel fark kültürel, yetenek, eğilim gibi faktörlere indirgenir, çünkü fırsat eşitliği bakımından devlet her çocuğun bakımından sorumlu olduğu için eğitim, sağlık, beslenme hakkına erişim her çocuk için eşit oranda geçerlidir. Çocuk bakımı evdeki yaşlının sorumluluğu olarak görülmez ve geleneksel ilişkiler çocuk bakımı üzerinden sürdürülmez. Kadınlar, toplumsal yaşamın içinde yer alırken çocuğa kimin, nasıl, ne kadar süreyle, kaç paraya bakacağını düşünmek zorunda kalmaz. Çocuk bakımının toplumsallaşması, ebeveynleri, ama özelde de kadınları "geleneksel annelik" rolünden kurtarır.
Tüm bunların küçük bir kısmı, özellikle doğum ve süt izni, bugün birçok burjuva devlet tarafından uygulanıyor. Ücretsiz sağlık, eğitim, kreş hakkı ise maalesef yok. Bazı ülkelerde kağıt üstünde yasalarda belirli şartlara bağlanmış biçimde yer alıyor, ama uygulamada birçok engel çıkarılıyor kadınlara. Türkiye gibi kapitalizmin en vahşi sömürü düzeninin geçerli olduğu ve erkek egemenliğinin de kadın düşmanlığında en üst seviyelerde seyrettiği ülkelerde var olan yasal hakların kullanımı bile işten atılma, baskı görme nedeni oluyor. Geleneksel kadınlığın yüceltilmesi ise bir devlet politikası olarak yürürlükte olduğu için kadınlar, ev-çocuk-koca üçgeninde evsel köleliği kader gibi yaşıyor. Bu üçgenden çıkmak isteyene de yine ücretli evsel kölelik biçimleri dayatılıyor. Çünkü çocuk bakımının toplumsallaşması bütçeden zenginlere değil, çocuklara pay ayrılması demek, kadın özgürlükçü bir toplumsal yaşam inşa edilmesi demek, çocuğun ve kadının üstün yararını öncelik haline getirmek demek. Tüm bunlar da burjuvazinin kadınları; evde, işyerinde ucuz iş gücü olarak sömürememesi, çocuk işçiliğinin yasaklanması ile sermayenin karını düşürmek, ücretsiz sağlık ve eğitim hakkının güvencelenmesiyle devlet bütçesinin işçi ve emekçiler için harcanması, kadının kuluçka makinası olarak görülmesine son vermek anlamına geliyor. Erkek egemen kapitalist sistem, bunların hiçbirini yapmaz, yapamaz. Aksi takdirde kendi sonunu kendi elleriyle getirir ki, bu tarihin diyalektik akışına terstir. Bu nedenle ne bunların hepsini ne de en asgari olanını erkek egemen sermaye düzeninin temsilcisi devletten, AKP'den beklemek akılcı olmaz.
Kadının evsel köleliğini de ücretli sömürüsünü de çocukların toplumsal bakımını da, ancak bu düzenin yıkıldığı ve cins özgürlükçü sosyalist bir düzende mümkün kılabiliriz. Elbette kadın cinsinin sınıfsal saflaşması, cins bilincinin gelişmesi, kadın özgürlük mücadelesinin büyümesi, erkek egemen devletin alanının daraltılması ve kadın düşmanlığının hükümetlerle sınırlı olmayıp, bunun sistemi ayakta tutan temel dayanak olduğunu her durumda ortaya çıkarmak için güncel politik mücadelenin konusu yapmak önemli. Ancak tüm bunları yaparken asıl hedefin, kadınları özgürleştirecek temel yolun erkek egemen sistemin yıkılmasında olduğunun unutulmaması gerekmektedir. Çünkü bu, kadınların nihai zaferinin başlangıcıdır da aynı zamanda.