17 Mayıs 2024 Cuma

Köln'de AGİF ve İKP/Komala'dan ortak panel

AGİF ve İKP/Komala, Almanya'nın Köln kentindeki Multi-Kulti Derneği'nde "Türkiye, İran ve Kürdistan'daki politik gelişmeler ve direniş dinamikleri" konulu ortak panel düzenledi.
Almanya Göçmen İşçiler Federasyonu (AGİF) ve İran Komünist Partisi/Komala, Almanya'nın Köln kentindeki Multi-Kulti Derneği'nde "Türkiye, İran ve Kürdistan'daki politik gelişmeler ve direniş dinamikleri" konulu ortak panel düzenledi.
 
Panelde konuşan AGİF MYK üyesi Mesut Duman, "Türkiye'de bugün tarihi bir direniş var. Leyla Güven tarafından başlatılan açlık grevi binlerce insanı harekete geçirdi ve bu direniş faşizmi yaracak kuvvette" dedi. Bu direnişi anlamak için öncesine bakmak gerektiğini ifade eden Duman, "Türkiye'de 20 Temmuz 2015'teki Suruç katliamıyla birlikte bir faşist saray darbesi yaşandı ve onun ardından başlayan yoğun devlet terörü, gelişen ve güçlenmekte olan kitle mücadelelerini ezmeye yöneldi. Kitle katliamları, milyonları temsil eden HDP milletvekillerinin yanı sıra gazetecilerin, aydınların, işçilerin, emekçilerin de aralarında olduğu toplu tutuklamalar ile her türlü direnişi ezme girişiminde bulundu devlet. Özyönetim direnişleri boyunca Kuzey Kürdistan kentlerinin bombalanması devlet terörünün en bariz ve önemli örneklerindendi" diye kaydetti.
 
Halkın faşist baskıya hiçbir zaman boyun eğmediğini söyleyen Duman, "Fakat özellikle Afrin işgalinin ardından kitle hareketinde önemli bir zayıflama yaşandı, sessizlik gelişti. İşte açlık grevleri bu sesizliği yaracak ve kitle hareketine ivme kazandıracak bir konumda duruyor. Açlık grevlerinin meşru ve haklı talebi olan tecridin kaldırılması faşizmin yıkılması açısından da önemli bir yerde" diye belirtti.
 
Ardından söz alan İKP/Komala MK üyesi Vria Ahmadi, "Özellikle Rojhilat'ta ve İran işçi hareketinde faaliyet yürtüten İKP/Komala olarak Türkiye'deki gelişmeleri yoğun bir şekilde takip ediyoruz ve direnişteki yoldaşlarımızla duygu birliği içerisindeyiz. AKP faşist iktidarı altında rejimin politik-islamcı dönüşümünü çok iyi anlıyoruz, 40 yıldır islamcı Molla faşizmi altında benzer süreçleri yaşadık" dedi.
 
Rojhilat'ta Kürt halkının ulusal özgürlük mücadelesi ve son yıllarda gelişen işçi direnişleri, grevler ve halk isyanları öne çıkan özgürlük mücadeleleri olduğuna dikkat çeken Ahmadi, "Bunların hepsi islamcı faşist rejimi sıkıştırıyor. Rejim kaynaklarına göre son bir yılda İran'da bini aşkın grev gerçekleşti, bu süreçte çok ciddi bir işçi hareketi gelişti. İşçiler onurlu bir yaşam için, en temel hakları için, iş ve barınma hakları için direniyorlar" diye konuştu.
 
Ahmadi konuşmasının devamında şunları söyledi:
"Devletin baskılarına rağmen kitleler sokağa çıkıp 'isterseniz tutuklayın, en azından yiyeceğimiz yemeğimiz olur' diyorlar. Fabrikalarda, işletmelerde patlak veren işçi direnişleri birbirlerini etkiliyor ve bir yangın gibi hızla yayılıyor. Öz örgütlenmenin ciddi bir ifadesi olarak meclisler kuruluyor. İşçiler 'üreten biziz, bizsiz hayat durur' diyorlar ve üretm araçlarına el koymayı, kamulaştrmayı talep ediyorlar.
 
"İran'da bizim Türkiye'deki durumdan farklı olarak herhangi bir hareket alanmız yok. Her türlü sokak eylemi anında bastırılıyor ve eziliyor. Söz, toplantı, eylem özgürlüğü yok edildi, sendika üyeliği bile tutuklanmaya, katledilmeye götürüyor insanları. Bugün Türk devletinin bunu bu düzeyde yapmıyor oluşu elbette yapamamasından ileri geliyor, yapmak istemediğinden değil. İşte İran'da bu devlet terörü koşulları altında parti olarak gizli faaliyetlerimizi yürütüyoruz ve işçi hareketinde etkimizi de artırıyoruz.
 
"İran'daki işçi hareketlerini Sarı Yeleklilerle benzetebiliriz. Azgın devlet baskısı altındaki işçi hareketinde öne çıkan isimler ve önderlerinle oluşmuyor; kolektif karar verme mekanizmaları çok hızlı işliyor ve kolektif eyleme geçme gücü çok yüksek. Bu sayede küçük çaplı eylemler birbirlerini etkiliyor. İşçilerin eylemleri bütün toplumsal mücadele kuvvetlerine güç, moral ve cesaret veriyor şu an. Faşist rejimi de geri adım attırmaya zorluyor."
 
Ahmadi ayrıca gelişen hareketlerdeki kadınların öncü konumuna dikkat çekerek "kadınlar her fırsatta, her direnişte kendilerine alan açıyorlar, bütün hareketlerin başına geçiyorlar" dedi.
 
Ahmedi, "Kadınlar kendi talepleriyle tüm baskılara rağmen ve tutuklanmayı göze alarak toplu taşıma araçlarında, fabrikalarda, ünversitelerde, sokaklarda korsan eylemler gerçekleştiriyorlar. Kadınların, özgürlük arayışlarının başörtü sembolüne indirgenmesine ciddi itirazları var. Başörtüsü zorunluluğuna karşı eylemler tüm dünyada semboleşti ve bu, İran kadın hareketinin özgürlük mücadelesinin bir parçasıdır; fakat kadınların özgürlük talebi bununla sınırı değildir, sadece başörtü zorunluluğuna karşı değildir, kadınlar yaşamın her alanında özgürlük istiyorlar" diye belirtti.
 
Ahmedi konuşmasının devamında şu ifadelere yer verdi:
"Rojhilat'taki sömürgeci ilhak ve ablukaya karşı çok önemli direnişler var. Parti olarak Penahi ve diğer tutsakların idam edilmesine karşı genel grev eylemimiz oldu, Rojhilat çapında hayat durduruldu. Fakat Rojhilat sorunu bir yandan bir birlik sorunudur. İdeolojik olarak demokrat, sosyalist, ulusal, tüm özgürlük kuvvetlerinin ortak bir mücadele sağlaması gereklidir.
 
"Ekolojik kriz gündemi son 5 yılda İran'da yaşanan su krizi ve doğal felaketler sonucu önemli bir mücadele alanı haline geldi. Bu daha önce düşünülemezdi bile fakat bugün rejime karşı çok etkili bir mücadele sahası çünkü ekolojik talepler ve mücadeleler devlet saldırılarının doğrudan hedefi haline gelmiyor. Devlet bunlara politik bir karşılık vermekte zorlanıyor. Yerel halk örgütlenmesi için dayanışma ağları öne çıkıyor çünkü doğal felaketlerin yaşandığı yerlerde halkın rejim kuvvetlerine dönük yoğun tepkileri var ve kendi güçlerine dayanarak harekete geçiyorlar. Devleti teşhir etmek için ekoloji mücadelesi çok elverişli, çünkü devlet hem doğrudan saldırıyor, hem de sel felaketlerinin yinelenerek gerçekleştiğini bile bile betonlaşma ve şehirleşme sorununu yaratıyor.
 
"Bütün bu direnişlerin toplamı İran rejimi tarihinde önemli bir dönüşüme yol açtı esasında. Her ne kadar kitle hareketleri iktidarı ele alacak düzeye ulaşmadıysa da, iktidarı hedef alma yönelimi mevcut ve bu rejimin artık eskisi gibi yönetememesine de neden oldu. Rejim artık hangi manevralara başvurarak halk öfkesinin dinmesini sağlamaya çalışacak bunu göreceğiz, tek tek mollaları ve orta kademeli egemenleri değiştirmeleri beklenebilir.
 
"İran egemen sınıfı insanlar üzerinde tahakkümünü sağlarken bizlerin bölünmüşlüğünden yararlanıyor, buna izin vermemeliyiz. Türkiye, İran, Irak ve Suriye başta olmak üzere Ortadoğu devrimcileri daha fazla kenetlenmeli, birbirinden öğrenmeli, dayanışmalı, birleşmeli. Bölgesel güçlerimizi artırmalıyız, ortak eylemleri ve etkinlikleri çoğaltmalı, etkimizi genişletmeliyiz."