26 Nisan 2024 Cuma

Kadınlar durursa hayat da durur

Kadın grevini örgütlemek için yürütülen bütün bu çalışmaların, 8 Mart günü çeşitli sokak eylemlerine akması, olabildiğince geniş bir kitleye eylem çağrısı yaptığımıza göre, bu kitlenin akabileceği kanallar açılması gerekli. Gece yürüyüşleri kadar, grevin gerçekleşmesi gereken saatlerde, yani gün içinde yükseltilecek eylemler de geçen yıllara nazaran daha elzem. Olanaklı her yerde gündüz miting örgütlemeye girişmek, bunun başarılamadığı koşullarda bir veya daha fazla noktada sokak eylemleri örgütlemek, böylece grev gününün akışı içerisinde kadınların sokaklardan çok yaygın tarzda ses vermesini başarmak gerekiyor.
Atılım gazetesinin 365. sayısındaki "Gündem" köşesinde; 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nde örgütlenmek için yürütülen Kadın Grevi işleniyor.
 
Atılım Gazetesi'nin Gündem yazısı şöyle
 
8 Mart’a büyük bir iddiayla yürüyoruz. Pek çok ülkede sokakları tutuşturan, hayatı durduran grev dalgasının kıvılcımını Türkiye ve Kürdistan’da da tutuşturma iddiasıyla iradeleşiyoruz. Mart’ın, mücadele tarihinde çok özel bir değere sahip günlerini, yeni başlangıçların gücüne dönüştürme hamlesini, kadın greviyle başlatıyoruz.
 
Dünya kadın hareketinin grev dalgası bir kaç yıldır gündemde ve giderek güçleniyor. Türkiye’de her yıl çağrıları çevrilip yayınlanıyor ve üzerine yazılıp çiziliyor, tartışmalar yapılıyor. Bu grev dalgası daha on yıl boyunca konuşulabilirdi, bütün çağrıları çevrilip yayınlanabilirdi. Önemine, derinliğine sayısız vurgu yapılabilirdi. Kadın kitlelerin günün birinde bu grevi sahiplenip, kadın hareketinin politik öznelerine, "öncülere öncülük etmesi" hayal edilebilirdi. Bugün, faşist şeflik rejimi koşulları altında bir kadın grevi örgütlemenin imkansızlığına kanaat getirilerek, bilinmez bir tarihte başka koşulların ortaya çıkması beklenebilirdi. Oysa, bunun tam tersi bir doğrultuda yürünmeli, pratik adımlar atılmalı, bir yol açılmalıydı. Buna inandık. Bunun bilinci ve coşkusuyla harekete geçtik. Bu, öncü kadınların geliştirebileceği bir müdahaleydi. Birleşik kadın hareketinin duyarsız ve sessiz kalamayacağı bu adımı atmak, 8 Mart’a kadın kitleleri içinde iddialı bir çalışmayla girmek ve kadının politik öncülüğünü Mart mücadelelerinin girişinde yükseltmekten öte, yıldan yıla büyüyecek güçlü bir kadın mücadele dalgasının tohumlarını ekmek anlamına geliyor.
 
Politik iddiasızlık, dönem içinde emekçi sol güçlerin, kadın hareketinin politik öznelerinin ve bütün mücadele dinamiklerinin karşı karşıya olduğu en büyük tehlikelerden biri. Erkek egemen faşist şeflik rejimi, bütün gücüyle bu kuvvetleri politik iddiasızlığa sürüklemeye, "yapılamaz"a ikna etmeye çalışıyor. Bu tuzağa düşmemek, kitlelerin bağrında, durumdan devrimci çıkışın dinamiklerinin olduğuna, çözümün, bu dinamiklerle buluşmak için kesintisiz ve ısrarlı bir pratik sergilemekte yattığına inanmak, büyük saldırı dalgasına, büyük mücadeleleri bilinmeyen zamanlara erteleyerek değil, büyük mücadeleleri bu koşullarda örgütlemeye girişerek yanıt vermek, politik öncünün rolünü oynamasının başlıca koşullarından biri.
 
Sosyalist kadınlar, böyle bir dönemde birleşik kadın hareketinin bu iddia ile donanması için bütün birikim, deneyim ve coşkularını ortaya koyuyorlar. Kadın özgürlük mücadelesi içerisinde sosyalist kadınlara düşen özgün rol de zaten en başta bu sürükleyici duruşa sahip olmakta somutlanıyor.
 
Kadın grevi, Türkiye ve Kürdistan’da kadın kitlelerinin evde, sokakta, fabrikada, işletmede ve tüm alanlarda, kocanın, sevgilinin, sokaktaki erkeğin ve rejimin eylemlerinde cisimleşen erkek egemenliğine, tahakkümüne, saldırganlığına karşı birikmiş öfkesine olduğu kadar, parçası olduğu enternasyonal grev dalgasının etki gücüne ve deneyimlerine de dayanıyor. Bu grev dalgasından öğrenilecek şeylerin başında gelen bir kaç konu var.
 
Bunlardan biri ve en önemlisi, politik içerik açısından grevlerin gerçekleştiği ülkelerde en acil ve yakıcı kadın taleplerini bayraklaştırılması kadar, işçi sınıfı ve ezilenlerin belli başlı gündemleriyle bütünleşme düzeyi, hatta yer yer bu gündemler etrafında kadın öncülüğü sergilenmesidir. Bu demek oluyor ki, kadın grevinin gerek örgütlenme sürecinde, gerekse de an’da, yerel seçim mücadelesi ve ekonomik krizin faturasının işçilere ve ezilenlere -ve elbette kadınlara- ödetilmesinden, yine bir kadının, Leyla Güven’in öncülük ettiği açlık grevine dek, tüm mücadele gündemleriyle sıkı bağı asla yitirmemek, apolitizme düşmemek, yığınağı genel ve şekilsiz bir "en geniş kadın kitleleri" söylemi üzerinde değil, mücadelenin somut gündemleri ve kuvvetleri üzerinde yapmak gerekli.
 
Bir diğeri, fabrikalarda, atelyelerde, işletmelerde yapılan irili ufaklı grev ve iş durdurma girişimlerinin, grevlerin siyasal etki düzeyi bakımından belirleyici olmasıdır. Bu nedenle, bu hedefi bir kenara itip, ev içi emek grevine sınırlanmak, belli sayıda işyerinde sonuç almaya kilitlenmeyerek, genel çağrılarla ve sosyal medya tutumlarıyla yetinmek, daha baştan, aracın potansiyelini sınırlamak anlamına gelir.
 
Ve yine önemli bir ders olarak, ev içi emek grevinin en sembolik örnekleri bile, kadın emeğinin bütünlüğünün sergilenmesi, kadın dayanışmasının yükseltilmesi, talep ve özlemlerin ortaklığının bilincinin geliştirilmesi bakımından önemlidir.
 
Tüm bunlardan hareket ederek, evlerden, fabrikalardan, atölyelerden, işletmelerden, okullardan ve sokaklardan eşzamanlı ses vermeye bütün kuvvetlerimizle yoğunlaşmalıyız.
 
Birleşik kadın hareketi, kadın grevi fikrini sahiplendi. Örgütleme iddiası ve cesareti ise henüz zayıf. Merkezi bir enerjiyi seferber edebilecek durumda değil. Bu, özellikle mevcut koşullarda sürpriz sayılmaz. Merkezde seferber edilemeyen ortak enerjiyi yerellerde seferber etmenin bütün olanaklarını zorlamak, özellikle de sokağa akabilecek bütün birleşik enerjiyi toparlamak gerek. Erkek egemen faşist rejiminin bugünkü saldırganlığı altında, sokağa dayalı bir çalışma örgütlemede değişik kuvvetlerin sınırları belli. Başka pek çok mücadele bakımından olduğu gibi, kadın grevini örgütleme bakımından da sosyalistlerin sokak enerjisi, örgütlenme aşamasının sürükleyici bir özelliği olacaktır. Yapılan çalışmaların, birleşik kadın hareketini de canlandıracağı ve aracın potansiyelini somutlaştıracağı kesindir.
 
Kadın grevini örgütlemede pratik başarı elde etmeye kilitlenmek gerekiyor. Sosyalist kadınlar, kadın grevini bir eylem şiarı olarak görüyor ve ilişkileniyor. Çalışmanın önde giden boyutu politik kitle ajitasyonu olabilir ve olacaktır. Ancak kadın grevini bir politik ajitasyon çalışmasına indirgeyen pratiklerden kesinkes uzak durmak gerekiyor. Grevi pratikte örgütlemeye girişmeyerek, 8 Mart günü yapılan, eylemden gece yürüyüşüne dek her şeyin, "grev" olarak nitelenmesi sağlıksız olacaktır. Bu tıpkı, "özsavunma" gibi, genel bir ajitasyonda değil, etkin bir eylem üzerinde var edilmelidir. Kadın özsavunması da önemli bir araçtı ve halen öyle. Nasıl ki, kadın hareketinin bütün eylem biçimleri kabaca "özsavunma" olarak adlandırıldığında, "yürüyüş yapmak da özsavunmadır", "örgütlenmek de özsavunmadır" biçiminde genelleştirildiğinde bu aracın rolünü oynaması mümkün değilse, kadın grevi bakımından da aynı şey geçerlidir. Buna izin verilmemelidir. Sürecin başarısını da, başarısızlığını da grev aracının kendi özellikleri üzerinden tariflemek gerekir.
 
Bu ilk adımda, büyük, kapsamlı, hayatı durduran bir genel grev değil mesele. Bugünkü görev, aracın kadınların çalışma, eğitim ve yaşam alanlarında, "iş bırakma", "hayata katılımı durdurma" biçimine dayalı olarak işlevlendirilmesi, sınırlı adımlarla da olsa, böyle bir pratikle, büyük potansiyelin gözler önüne serilmesidir. Öyleyse, bütün grevler gibi, kadın grevinin de gerçekleşme düzeyi, "hayatı durdurma" örneklerinden ölçülmelidir, ama başarı kıstası, hayatı durdurup durdurmayacağı değil, bu örneklerin "tutuşturucu" rol oynayıp oynayamayacağı, birleşik kadın hareketini ve tüm diğer mücadele güçlerini, grevin somut, gerçekleştirilebilir bir hedef olduğuna ikna edip edemeyeceği, kadın kitlelerinin bilincinde, "hayatı durdurma" fikrini filizlendirip filizlendiremeyeceği olmalıdır. Mümkün olan en fazla sayıda somut grev, boykot ve iş durdurma hedeflenmezse, bu "tutuşturucu" işlev gerçekleşmez.
 
Öyleyse üç temel eksende çalışmaları yürütmeliyiz.
 
Birisi kuşkusuz, gerek ön hazırlık sürecinde, gerekse 8 Mart gününde, en yaygın politik kitle ajitasyonunu hedeflemektir. 8 Mart günü yapılan her türlü eylemin, her iş durdurma girişiminin duyurusunu güçlü biçimde yapmak, bu çalışma içerisinde özel olarak örgütlemelidir.
 
Bir diğeri, kadın kitleleriyle fiziki temas ve birebir örgütlenme çalışmasıdır. Bu süreçte kurulan ilişkilerin sürdürülmesini 8 Mart sonrasının özel bir görevi olarak saptamak ve planlamak da aynı görevin gözden kaçırılmaması gereken bir parçasıdır.
 
Ve nihayet, birkaç saptanmış üniversite ve lisede, belli sayıda fabrika, atelye ya da işletmede somut bir sonuç almayı zorlamak, buna yönelik plan oluşturmak ve bu hedefe kilitlenmek, 8 Mart çalışmalarının üzerinde yükselmesi gereken bir diğer eksendir.
 
Süregiden mücadelelerle güçlü bir etkileşime girmek, çalışma planları içinde yerini bulmalıdır. Kadın kitlelerinin dinamik, öncü bir kesimiyle bu mücadelelerin içinde buluşulabilir. Örneğin, geçtiğimiz günlerde boşandığı erkek tarafından katledilen öğretmenini sahiplenen lise öğrencilerine boykot çağrısı yapmak; örneğin, İstanbul Küçükçekmece’de tacizci öğretmenin teşhir edildiği liseyi eylem alanı haline getirmeyi zorlamak; örneğin, Flormar’da direnen kadınları, grev günü özel bir tutum almaya, destek açıklaması yapmaya ikna etmek; örneğin, kadınların süregiden işçi grevlerinin katılımcısı olduğu her yeri ziyaret etmek, tartışmak, kurdele bırakmak, kadın grevini desteklemeye ikna etmek.
 
Sendikalar, kadın grevinin ilk denemede büyük başarılar elde ettiği, ciddi bir emek durdurma sonucuna varıldığı ülkelerde bile ilk andan grevi sahiplenip çağrıcı olmadılar. Kimi yerlerde, bir kadın grevi fikrini ciddiye almama zaafiyeti sergilediler, kimi yerlerde gözlerinde iyice büyüterek veya idealize ederek böyle kapsamlı bir grevin parçası olmaktan geri durdular. Ancak kesintisiz bir ısrar, sendikaları tutum almaya, çağrı yapmaya ikna edebildi. Birleşik kadın hareketinin, görüşmelerle, toplantılarla, sendikalardaki bileşenlerinin içeride oluşturacağı basınçla sendikaları tutum almaya, çağrı yapmaya zorlaması bu nedenle önemli. Yine, birleşik kadın hareketinin sendikalara açık çağrı veya çağrı eylemi yapması da, kadınların özneleşme mücadelesinin bir parçası olarak görülmeli. Kadın kollarının, kadın sendikacıların çağrı yapması da sağlanabilir. Başka bir deyişle, kadınların sendikalardan da talepleri var ve bunları ilan etmek de politik mücadelenin parçası.
 
Nihayet, kadın grevini örgütlemek için yürütülen bütün bu çalışmaların, 8 Mart günü çeşitli sokak eylemlerine akması, olabildiğince geniş bir kitleye eylem çağrısı yaptığımıza göre, bu kitlenin akabileceği kanallar açılması gerekli. Gece yürüyüşleri kadar, grevin gerçekleşmesi gereken saatlerde, yani gün içinde yükseltilecek eylemler de geçen yıllara nazaran daha elzem. Olanaklı her yerde gündüz miting örgütlemeye girişmek, bunun başarılamadığı koşullarda bir veya daha fazla noktada sokak eylemleri örgütlemek, böylece grev gününün akışı içerisinde kadınların sokaklardan çok yaygın tarzda ses vermesini başarmak gerekiyor.
 
Gece yürüyüşlerine güçlü ve kitlesel bir katılım da mutlaka hedeflenmeli. Birleşik kadın hareketini güçlendirme ihtiyacı ortadayken, ortak mücadelenin gündem ve sorunlarının tartışıldığı platformda "ideolojik ayrılıkları gündem yapmayı" zorladığı halde, gece yürüyüşünde kendi renginde var olmayı, "ideolojik ayrılıkçılık" olarak gören; "kendine feminist demeyen gelmesin" yaklaşımlarıyla, kadın eylemini kadınlara kapatacak kadar darlaşan ve grupçulaşan yaklaşımlarla tartışacak, konuşacak çok şey var elbette. Bu yaklaşımlarla uzlaşmanın, sürekli geri adımlar ve tavizler yoluyla ilerlemenin birleşik kadın hareketini güçlendirebileceğini ummak isabetsizdir. Aksine, birleşik kadın hareketi, eylemin mülkiyetini etkisinden önemli gören bu tipik eril tutumlarla, patentçi, bastırıcı, darlaştırıcı, dışlayıcı yaklaşımlarla mücadele ve erkek egemen politik geleneklerin bu olumsuz yansımalarını geriletme yolundan geçerek güçlenecektir, başka biçimde değil. Bu nedenle gece yürüyüşlerine bütün kadınların kendi renginde katılımında ısrar etmeli, politik bakımındansa çok sayıda döviz ve görselle en yaygın biçimde grev şiarını yükseltmeliyiz.
 
Ancak gece yürüyüşleri bakımından en önemli görev, 25 Kasım’da İstanbul’daki gece yürüyüşüne yönelik saldırıyla, bu mevziyi yıkma niyetini ilan eden erkek egemen faşist rejimin muhtemel saldırısı karşısında öncü, militan bir duruş sergilemek, birleşik kadın hareketinin kararlılığının öncüsü olmaktır. Sosyalist kadınlar, gece yürüyüşüne hazırlıklarını bu görüş açısıyla yürütmelidir.
 
Birkaç düzine apartmanda "bu binada grev var" pankartının sallanması, bir kaç düzine işyerinde, belli bir saatte beş, on, onbeş dakika iş durdurulup metin okunması, bir kaç işyerinde iş bırakılıp sokağa çıkılması, Flormar direnişinin kadın grevine bağlılık ve destek ilanı, bütün bu tutumların, "bu işyerinde grev var" pankartları, dövizleriyle bütünlenmesi, bir kaç lise ve üniversitede "bu okulda boykot var" pankartlarıyla boykot yapılması, HDP’li kadın vekillerin erkek egemen mecliste grev bayrağı yükseltmesi, aydın ve sanatçı kadınların kendi kulvarlarında greve katılımı ve destek açıklaması, kimi sendikalardan destek açıklamaları, 8 Mart günü yapılacak sokak eylemleriyle, sosyal medyada geliştirilecek yaygın bir bireysel grev beyanıyla birleşerek, "kadınlar durursa hayat da durur" fikrini kadın hareketinin, kadınların ve toplumun bilincine yerleştirecektir.