İstanbul'da ezilenlerin kürsüsü kuruldu
ESP İstanbul'da ezilenlerin kürsüsünü kurdu. Buluşmada söz alan ESP Eş Genel Başkanı Çepni, birleşik mücadele yürütenler olarak yan yana geldiklerini dile getirdi. Sovyetler ve Rojava'nın halkların bir arada, eşit ve özgür yaşamasının örneği olduğunu kaydeden Çepni, içinden geçilen sürecin AKP-MHP'ye bırakılamayacak kadar kıymetli olduğunu kaydetti. Çepni, mücadeleci kesimlerin izleyen ya da dayanışmacı pozisyonda değil mücadele eden pozisyonda olması gerektiğini söyledi.
Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP), "Adil ve demokratik barış için buluşuyoruz" şiarıyla ezilenlerin kürsüsünü kurdu. İstanbul'da Şişli Tiyatrosunda gerçekleşen etkinlikte, salona, "Barış için eşitlik, eşitlik için eş temsiliyet", "Yaşasın özgürlük, yaşasın sosyalizm" ve "Adil ve demokratik barış" pankartları asıldı.
Buluşmaya Halkların Demokratik Kongresi Eş Sözcüsü Ali Kenanoğlu, Çerkesler, Rumlar, Romanlar, Arap Alevileri, Aleviler, Makedon halkları, direnen ekolojistler, işçiler katılarak konuşma yaptı.
'BARIŞ BİRLEŞİK MÜCADELEMİZLE KURMAK ZORUNDA OLDUĞUMUZ TARİHSEL BİR GERÇEKLİKTİR'
Açılış konuşmasını yapan Sosyalist Kadın Meclisleri (SKM) Genel Meclis üyesi Dilara Su Kalpak, halkların ve ezilenlerin kürsüsünden adil ve demokratik barış talebini yükseltmek için bir araya geldiklerini söyledi. Yalnızca barış talebi için değil bu coğrafyayı kuşatan sömürgeci savaş politikalarına karşı mücadeleyi tartışmak için de yan yana geldiklerini belirten Kalpak, "Yüzyıllardır emperyalist çıkarlar ve sömürgeci devlet aklı halkların adalet arayışını bastırmaya çalışıyor. Bizim için barış bir talep değil birleşik mücadelemizle kurmak zorunda olduğumuz tarihsel bir gerekliliktir. Ezilenlerin barışın tarafı olabilmesiyle barış mümkündür. Barış inançların, kimliklerin, çeşitliliğimizin inkar edilmediği bir düzenle mümkün. Adil, demokratik barış ancak eşitlik ve adalet üzerine inşa edilir" dedi.
"Bizim barışımız ezilenlerin barışıdır" vurgusu yapan Kalpak, bu sesi yükseltmek, barışı halkların iradesine yaslanarak kurabilmek için mücadeleyi yükseltmeye devam ettiklerini kaydetti.
ÇEPNİ: BARIŞI EZİLENLER LEHİNE MÜCADELE SLOGANINA DÖNÜŞTÜRMEYİ HEDEFLİYORUZ
Ardından ESP Eş Genel Başkanı Murat Çepni söz aldı. Çepni, "İçinden geçtiğimiz süreç istisnasız hepimiz açısından kritik. Hem dünyada hem bölgemizde savaş tamtamlarının çaldığı bir dönemdeyiz. Milyonlarca insan emperyalistlerin, sermayenin savaş ve talan politikaları sonucu hayatını kaybediyor, yerinden yurdundan oluyor. Göçmenleşiyor, mültecileşiyor. Doğa tüm canlılarla birlikte yok oluyor. Bir avuç sermayedar şirket bütün dünyayı cehenneme çevirmiş durumda. Bölgemiz emperyalist blokların paylaşım mücadelesine sahne oluyor. Bu paylaşım mücadelesi öylesine şiddetli ki dünden bugüne, yarına savaş ve ölüm mutlaklaşıyor. Bölyesi bir coğrafyada barışı konuşuyoruz. Herhalde insanlığın en çok konuştuğu ama aynı zamanda da en çok da içi boşaltılan, belirsizleştirilen anlardan da birisi. Tıpkı demokrasi, özgürlükler gibi. Sermaye, kapitalist barbarlık, egemenler kendine göre barış, kendine göre demokrasi, kendine göre özgürlük tarif ediyor. O yüzden biz adil, demokratik barış derken biraz bunu tartışmak istiyoruz. Hem burada hem bütün mücadele içinde barışın içini doldurmak, barışı halklar ve ezilenler lehine bir mücadele sologanına dönüştürmeyi hedefliyoruz" dedi.
'EŞİTLİK VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİNİ KAPSAYAN BİR BARIŞ'
Egemenlerin kendi perspektifi ve kavramlarıyla bir saldırganlık yürüttüğünü söyleyen Çepni, "Bugün barışı tartışırken başta Kürt halkının ulusal özgürlük mücadelesi sonucu açığa çıkan gelişmeleri konuşuyoruz. Burası kanayan bir coğrafya. Esas olan mücadelenin kendisi, Kürt halkının onlarca yıla yayılmış, büyük bedellerle yürüttüğü bir mücadele. Bunun karşısında bizler; devrimciler, sosyalistler olarak kendi pozisyonumuzu tartışıyoruz. İki boyutu var; birisi biz bu mücadelenin doğrudan parçasıyız, ikincisi sosyalistler olarak görev ve sorumluluklarımız var. Bugün yürütülen tartışmalarda da görüldüğü üzere bir tarafta barışı sadece silahların susması biçiminde algılayan, egemen devletin 'terörsüz Türkyie' diye tariflediği bir anlayış var. Yalnızca Kürtler değil hakkını arayan herkes; doğasına sahip çıkan emekçi de köylü de işçi de kadın da genç de hakkını aramaya giriştiğinde egemenler tarafından 'terörist' olarak suçlanıyor. Bir tarafta bunlar diğer tarafta da adil, demokratik barış diye tarif ettiğimiz gerçeklik var. Bu barış birbiriyle anlayaşamayanların küslüklerini giderdiği değil; gasp edilen hakların, yok sayılan kimliklerin, inançların kabul edilmesini kastediyoruz. Yani eşitlik ve özgürlük mücadelesini kapsayan bir barış. Yani gasp edenlere karşı kesintisiz bir mücadeleyi kapsaması gereken bir barış. İçinin boşaltılmasına, sebeplerden bağımsız sonuç tartışması yapanlara karşı demokratik barış mücadelesi tüm ezilenlerin mücadelesidir diyoruz" ifadelerini kullandı.
'SOVYETLER VE ROJAVA ÖRNEKTİR'
Bu mücadelenin AKP-MHP'ye bırakılmayacak kadar kıymetli olduğunun altını çizen Çepni, şöyle devam etti: "Kürt sorununun çözümsüzlüğü yoksulların sorunudur. Her birimizin kendi cephesinden yalnızca dayanışma ilişkisi değil, aynı zamanda mücadele çağrısı ile ilişkilenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bunun nasıl yapılacağı bir belirsizlik değil, tarihte halkların bir arada eşitçe yaşadığını, yalnızca eşitlik olmadan kardeşlik ve barışın olmayacağını biliyoruz. Çok sayıda örnek var. Bunların biri Sovyet sosyalizmidir. Halkların 70 yıl boyunca eşitlik ve kardeşlik içinde yaşadığı biricik örneklerdendir. Çöküş sonrası yaşananları biliyoruz. Fakat bir örnek de Rojava-Kuzey ve Doğu Suriye'de somut, yanıbaşımızda bugün yaşanan örnektir. Halklar Ortadoğu kaosunda pekala eşitlik ve kardeşlik temelinden demokratik, halkçı, kadın özgürlükçü, ekolojik bir perspektifle bir arada yaşanabileceğini gösterdi.
'BİRLEŞİK BİR ÖZNELEŞME SİYASETİYLE DEMOKRATİK BARIŞI KAZANABİLİRİZ'
"Dürziler ve Alevilerin Suriye'de ortaya koyduğu irade Rojava'daki halkçı iradenin elini güçlendirmiştir. Mücadelenin boyutunu artırmıştır. Buradan sonuç çıkarmamız açısından ancak ve ancak birleşik bir özneleşme siyasetiyle demokratik barışı kazanabiliriz. İzleyerek, bakalım ne olacak diyerek kaygıların bizi yönettiği perspektif, siyaset esasen siyasetsizliktir. Tüm mücadele güçlerine düşen görev başta Kürt halkının demokratik barış mücadelesi olmak üzere, tüm kesimlerin halkların, inançların özgürlüğünü savunmak, mücadelesini yürütmektir. Bunu biz politik özgürlüğün kazanılması biçiminden tarifliyoruz. Kastettiğimiz şu; söz söyleme özgürlüğü. Söz söyleyemiyoruz istenilenin dışında söz söylemek devlet şiddetiyle karşılanıyor. Örgütlenme özgürlüğü, çizilen çerçeve dışında örgütlenme hakkımız yok. Düşüncelerimizin hayata geçmesinin yolu, yöntemi olan eylem özgürlüğü, mücadele etme özgürlüğü yok. En ağır devlet şiddetiyle karşı karşıya kalıyoruz. Dolayısıyla demokratik barış dediğimiz şey politik özgürlüğün kazanılması meselesidir. Bunu faşizme karşı mücadele, kapitalizme karşı mücadele olarak tarif edebiliriz. Ancak bunun bugünden kazanılabileceği bir aşama olduğunu kabul etmek durumundayız.