Çocukların işçileştirmesine karşı mücadele
Bugün kadın işgücünün kapitalizm tarafından sömürülmesinin benzer bir trendini çocukların işçileştirilmesi politikasında görüyoruz. Uluslararası ve işbirlikçi yerli sermaye canavarı bugün çocuklara musallat oluyor. Dünya ölçeğinde yasal ve yasadışı, kayıtlı-kayıtsız, düzenli-düzensiz milyonlarca çocuk neoliberal sermaye birikim rejiminin vahşi sömürü çarkının ve ölüm cangılının içine çekiliyor.
Milli Eğitim Bakanlığı Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü, İstanbul'da 1-3 Aralık tarihlerinde Türkiye Yüzyılı Mesleki ve Teknik Eğitim Zirvesi başlıklı kapsamlı bir toplantı dizisi yaptı. Eğitimin sermayenin yüksek çıkarları doğrultusunda dönüştürülmesinin yeni bir hamlesi olarak somutlanan bu toplantı dizisi, genç ve çocuk işgücünün yeni düzlemde örgütlenmesinin ve biçimlendirilmesinin uğraklarından biri oldu. Söz konusu toplantılara sermaye örgütlerinin üst düzey temsilcileri ve çok sayıda patron, akademisyen, alan uzmanı, Milli Eğitim Bakanlığı bürokratları katıldı.
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, çalışmanın amacını ve stratejik politik içeriğini "eğitim sistemi ile üretim hayatı arasındaki ilişkiyi güçlendirecek kalıcı bir işbirliği zemini" olarak açıkladı. Mesleki ve teknik eğitimde mevcut tablonun verilerini sundu. Bakanın açıkladığı veriler; 2025-2026 eğitim öğretim yılında liselere kayıt yaptıran öğrencilerin yaklaşık yüzde 43'ünün mesleki ve teknik eğitim okullarına devam ettiğini gösteriyor. 2024-2025 eğitim öğretim yılı itibarıyla toplam 3 bin 954 okulda 1 milyon 536 bin 242 öğrenci bulunuyor. Bu öğrencilerin dışında 408 meslek eğitim merkezinde de 420 bin öğrenci var. Mesleki ve teknik eğitimdeki zorunlu eğitim çağındaki öğrencilerin toplam ortaöğretim öğrencilerine oranı yaklaşık yüzde 40'a ulaşıyor. Bu çarpıcı veriler ortaöğretim öğrencilerinin yarısına yakınının sermayenin sömürü sahasına itildiğini belgeliyor. Saray cuntasının eğitim bakanı görünen gerçeği gizlemiyor, tam aksine verili eğitim stratejisinde 2014'ten itibaren mesleki ve teknik eğitimde "radikal dönüşümler" başarıldığını övgüyle anlatıyor. Eğitimin sermaye örgütlerinin bizzat dahli ve sermayenin çıkarları doğrultusunda belirlenip dönüştürülmesini ve örgütlenmesini doğal bir buyruk gibi savunuyor. Yusuf Tekin'in fütursuzluğu ve sırtını kapitalist patronlara yaslayan yaklaşımında saray faşizminin eğitimin sermaye çıkarları doğrultusunda daha da büküleceğini, çocuk işçiliğinin misliyle büyütülüp kurumsallaştırılacağını kavrıyoruz. Eğitimdeki bu dönüşüm hamlesini stratejik önemde bir adım olarak değerlendiren eğitim bakanı, mesleki ve teknik eğitim kapsamında çalıştırılan öğrencilere asgari ücretin yüzde 30 ve yüzde 50'si kadar ödenen ücreti "harçlık" olarak tarif ederek bu alandaki çocuk işçiliğinin ücret rejimini de açıklamış oluyor.
Sürekli dönüştürülen eğitim sisteminin yeni stratejisinin çocuk işçi orduları yaratmak olduğu atılan çok yönlü pratiklerle ve yasal düzenlemelerle açığa çıkıyor. Türkiye Yüzyılı Mesleki ve Teknik Eğitim Zirvesi bu stratejinin rafineleştirildiği yeni bir dönemi simgeliyor. Uluslararası kapitalist işbölümünde orta düzeyde kapitalist konumuyla dünya sermaye oligarşisinin taşeronluğunu yapan işbirlikçi Türk sermaye sınıfı emek rejimlerini yeniden ve yeniden düzenliyor. Çocuk işçiliğinin büyütülmesi, emek rejiminin yeniden düzenlemesinin kritik halkalarından biri oluyor.
Günümüzde dünya kapitalizmi uyguladığı neoliberal sermaye birikim rejimine rağmen, sermayenin karlarının eğilimli düşmesini tersine çeviremiyor. Kapitalist egemenler dertlerine devayı, azami kar yasasını işletmek ve düşen karlarını yükseltmek için yeni sömürü rejimlerinde ve doğanın yağmalanmasında arıyor. Kapitalizmin varoluşsal krizini üretip derinleştiren karların eğilimli düşmesi olgusu, tüm dünyada sermaye sınıfının bu durumu dengelemek ve yükseltmek için işgücü sömürüsünü en yeni biçimlerde düzenlenmesini koşulluyor. Dünyada ve Türkiye'de sermaye sınıfı en yeni ucuz işgücü sömürüsü alanlarına yöneliyor, adeta yeni emek rejimleri icat edip devreye sokuyor. Neoliberal sermaye birikim modelinin en önemli alamet-i farikası olan işgücünün kadınlaştırılması, göçmenleştirilmesi ve çocuklaştırılması tüm dünyada yaygınlaştırılıp derinleştiriliyor. Kadın ve çocuk işgücünün sömürüsünün kapitalizmin ilkesel birikim döneminde, serbest rekabetçi ve emperyalizm çağında da farklı düzeylerde emek rejimlerinin başat bir toplumsal parametresi olduğu biliniyor. Kapitalist sistemin sömürü rejimine içkin bu durumun emperyalist küreselleşme evresinde ve neoliberal sermaye birikim rejiminde yeni çehreleri ve özelliklerini görüyor ve tanıtlıyoruz.
Günümüzde bu üç toplumsal sınıf ve kategoride kapitalist sömürü politikaları sürekli yeni biçimlerde örgütlendiriliyor. Kadın işgücü kapitalist üretim, hizmet ve ev içi alanlarına daha fazla çekilip yeni emek rejimleriyle ucuz işgücü sömürüsü alanı olarak değerlendiriliyor. Göçmen işçilik en ucuz işgücü pazarının diğer büyüyen sömürü alanı olarak yeniden ve yeniden düzenleniyor. Çocuk işgücü sömürüsü ise, neoliberal vahşi sermaye birikim modelinin en ucuz emek kategorisinin geliştirilen halkası olarak örgütleniyor. Kapitalizmin en ucuz emek pazarının güncel tablosu bu üç toplumsal-sınıfsal dilimde tüm çarpıcılığıyla karşımıza çıkıyor. 90'lı ve 2000'li yılların kapitalist emek pazarının yükseltilen trendi kadın işgücünün büyütülmesi, ucuzlatılması ve en vahşi biçimde sömürülmesiydi. Ki bu politika bugün de yeni yol-yordamlarla sürdürülüyor.
Bugün kadın işgücünün kapitalizm tarafından sömürülmesinin benzer bir trendini çocukların işçileştirilmesi politikasında görüyoruz. Uluslararası ve işbirlikçi yerli sermaye canavarı bugün çocuklara musallat oluyor. Dünya ölçeğinde yasal ve yasadışı, kayıtlı-kayıtsız, düzenli-düzensiz milyonlarca çocuk neoliberal sermaye birikim rejiminin vahşi sömürü çarkının ve ölüm cangılının içine çekiliyor. Afrika'da değerli metallerin çıkarılmasında tümüyle kayıtsız, kuralsız, güvencesiz, karın tokluğuna çalıştırılan çocukların durumu işçiliğin ötesindedir örneğin. Çocuk işçiliğinin nerede bittiği, çocuk köleliğinin hangi uğrakta başladığının belirsizleştiği vahşi bir sermaye düzeni bugünün acımasız hakikatidir. Bangladeş'te berbat tekstil atölyelerinde 16 saat boyunca sömürülen çocuklara köle değil işçi desek bu aşağılık ve yeryüzünden silinmesi gereken sermaye düzenini makul kılmaz. ABD'den Çin'e, Güney Amerika'dan Hindistan'a, Türkiye'den Mısır'a hangi coğrafya ve ülkeye bakarsak bakalım dünya kapitalizmi çocukları durmadan ve daha büyük nicelikte işgücü pazarına katıyor. Kuşkusuz sömürü koşulları ve işgücü pazarının çapı dünya kapitalizmi içindeki işbölümüne göre biçimleniyor. ABD ve Çin'de farklı gerçekleşiyor. Hindistan, Türkiye, Mısır vd. mali sömürgeci bağımlılık konumunda olan kapitalist ülkelerde ise çocuk işçiliği yerele özgüleniyor.
Tam da bu eşitsizlik ve işgücü pazarı çeşitliliği çocuk işçiliğini tüm dünyada sürekli boyutlandırıyor ve derinleştiriyor. Çocuk işçiliği en çok Türkiye ve benzer konumda olan mali-sömürge kapitalist ekonomiye sahip ya da daha alt kapitalist gelişme basamağındaki ülkelerde geliştiriliyor. Kapitalizmin eşitsiz gelişim ve rekabet yasası işbirlikçi Türk sermayesi için çocuk işçiliğinin yeni ve daha büyük emek pazarı olarak örgütlenmesini sağlıyor. Çocuk emeğinin kapitalist sömürü alanlarına bu pervasız sürümü ve yeni bir emek rejimi olarak yapılandırılması, işbirlikçi Türk sermaye oligarşisinin ve değişik bölüklerinin uluslararası sermaye ile rekabet ve kapitalist artıdeğer pastasından kendi payını büyütmesinin en rasyonel ve ucuz yolu oluyor.
Türk burjuvazisi neoliberal sermaye birikimi modelinde azami kar hırsını tatmin etmenin en ucuz maliyetini çocukların emeğine fütursuzca çökmekte buluyor, bu amaçla "çocuk işçi orduları"nı hazırlayıp sahaya sürüyor. Çünkü çocuk işçiliği esnek, sigortasız, güvencesiz, denetimsiz, kuralsız, büyük bölümü kayıtdışı işgücü pazarı olarak işbirlikçi sermaye için en elverişli emek pazarı oluyor. Adeta kılçıksız artıdeğer sömürüsü sunan çocuk işçiliği Türk burjuvazisinin iştahını kabartıyor.
Bugün salt MESEM, OSB, serbest bölgelerde değil, kapitalist üretim, hizmet ve diğer işgücü sömürüsü alanında karşımıza dikilen çocuk işçiliği gerçeği ve sorunu devrimci siyasetin temel ve öncelikli konularından biri haline gelmiştir. Çocuk işçiliği yavan ve genel kapitalizm teşhiriyle geçiştirilecek bir konu değildir. Kapitalizmin çocukların hayatına el koyan, işgücü pazarında vahşi sömürüye tabi tutan politikasına karşı devrimci sosyalistlerin programatik amacı ve politik tavrı sarihtir. Çocuk sömürüsü suçtur. Sermaye ve devletin alenen işlediği bu suça karşı "Çocuk işçiliği suçtur, yasaklansın", "Çocuk sömürüsüne son", "Çocuklar için tek yol, tek gelecek sosyalizmdir" şiarları etrafında teşhir, ajitasyon, propaganda eylem ve örgütlenmeyle çocuk işçiliğine ve kapitalist düzene karşı mücadeleyi yükseltelim.
*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 5 Aralık tarihli 247. sayısında yayımlanan başyazısı.