15 Temmuz 2025 Salı

'Halkın öfkesi mutlaka bir değişim getirecektir'

Geçtiğimiz yıl üniversite gençliği öncülüğünde başlayan ve kısa sürede tüm Sırbistan'a yayılan halk ayaklanmasına ilişkin ETHA'ya konuşan adını vermek istemeyen devrimci bir öğrenci, hareketin gelişme potansiyelinin yanı sıra liberal eğitimlerin ortaya çıkardığı risklere işaret etti. Sokak eylemlerinin örgütlülük, işçi sınıfı ve gençliğin birlikte mücadelesiyle değişim yaşanacağı fikrini güçlendirdiğine işaret eden devrimci öğrenci, liberallerin seçim yönlendirmesinin başarılı olmayacağına dikkat çekti. Bugün kısmen sönümlenen hareketin iktidarın politikaları nedeniyle yeniden canlanabileceğine dikkat çekerek, "O zaman hızlı ve bilinçli bir şekilde harekete geçmeye hazır olmalıyız" uyarısında bulundu.

Sırbistan'da 2024 yılında, üniversite öğrencileri öncülüğünde başlayan ve kısa sürede ülke genelinde yankı uyandıran protestolar, mevcut rejime ve adaletsizliğe karşı güçlü bir toplumsal tepkiye dönüştü. Hareketin içinde yer alan ve adını vermek istemeyen devrimci bir öğrenciyle yaptığımız söyleşi, Sırbistan'da yaşananlarla Türkiye'de yaşanan Mart ayaklanması arasındaki benzerlikleri açığa çıkarıyor.

Türkiye'de olduğu gibi üniversite gençliğinin öncülük ettiği Sırbistan'daki sokak eylemlerinin nasıl örgütlendiğini, içindeki ideolojik ayrımları, kazanımları, eksiklikleri ve geleceğe dair öngörülerine de değinilen söyleşimiz, Sırbistan'daki gençliğin politikleşme sürecine ve potansiyel devrimci yönelimlerine de ışık tutuyor.

2020'DE AYAKLANMA NİTELİĞİ TAŞIYAN BÜYÜK GÖSTERİLER GERÇEKLEŞTİ

Sırbistan'da Mart 2025'te 400 şehir ve kasabaya yayılarak halk ayaklanmasına dönüşen gösteriler, üniversite öğrencilerinin öncülüğünde gelişti. Sırbistan'da biriken toplumsal ve siyasal çelişkilerin dışavurumu olarak da görülen bu halk ayaklanmasına giden süreci anlatır mısınız?
Sırbistan'daki en büyük sorun her zaman egemen sınıfın yolsuzluğu olmuştur. Sırp İlerleme Partisi (SNS), 2012 yılında iktidara geldiğinde medyadan sanayiye kadar toplumun neredeyse tüm alanlarını kontrol altına aldı. Partinin önde gelen tüm üyeleri ya milyoner ya da milyarderdir. Bu durum, SNS burjuvazinin ya da daha doğrusu komprador burjuvazinin çıkarlarını temsil ettiğini açıkça gösteriyor.

2020 yılına kadar rejim oldukça güçlüydü ve toplumsal yaşamın tüm temel unsurlarını kontrol edebiliyordu. Ancak bu politikalar halkın büyük bölümünün yoksullaşmasına yol açtı. Hükümet her ne kadar Gaz ve Enerji Grubu Projesi (GEGP) programı kapsamında yeniden sanayileşme projeleri başlatmış olsa da, bu projelerin tamamı yabancı sermayeye teslim edildi.

Dönüm noktası, 2020 yılında koronavirüs pandemisinin patlak vermesiyle geldi. Bu dönemde burada da bazıları ayaklanma niteliği taşıyan büyük gösteriler gerçekleşti. Başlangıçta insanlar salgın önlemleri nedeniyle sokağa çıktı, fakat bu tepki kısa sürede hükümete karşı daha geniş bir direnişe dönüştü. Bu süreç, daha önce bastırılmış olan toplumsal çelişkilerin açığa çıkmasına neden oldu ve insanlar mevcut düzenin sürdürülemez olduğunu fark etti.

Ancak bu gösteriler belirli bir eşiği aşamadı ve SNS hükümeti iktidarda kalmayı başardı. Burjuva muhalefet bir miktar güç kazansa da rejime ciddi bir tehdit oluşturamadı. Hareket zamanla zayıfladı ve nihayetinde hükümet tarafından tamamen bastırıldı. Ardından SNS ile burjuva muhalefet arasında bazı anlaşmalar yapıldı, ancak bunlar halkın yaşam koşullarında hiçbir gerçek iyileşme sağlamadı.

Bu süreçten sonra da halkın tepkisini tetikleyen olaylar tekrarlandı. Örneğin bir ilkokulda yaşanan silahlı saldırı, yeni bir gösteri dalgası başlattı. Her ne kadar bu gösteriler zamanla azalsa da, halkın rejimden memnun olmadığı, direnmeye hazır olduğu ve giderek daha radikal yaklaşımları benimsediği açık bir şekilde görülüyordu.

GÖSTERİLERİ TREN İSTASYONU BİNASININ ÇÖKMESİ TETİKLEDİ

Halk ayaklanmasının tetikleyicisi neydi? İlk aşamada nasıl gelişti ve ülke geneline nasıl yayıldı?
Ülke çapındaki gösterilerin tetikleyicisi, 1 Kasım 2024 tarihinde Novi Sad'da bir tren istasyonu binasının çökmesi ve 16 kişinin hayatını kaybetmesiydi. Bu olaydan kısa bir süre sonra Novi Sad'da, başından beri radikal bir karaktere sahip olan gösteriler başladı. İnsanlar öfkesini sokaklara taşıdı. Özellikle iktidar partisinin ofislerine odaklanıldı ve bu binalardan bazıları tahrip edildi. Burjuva muhalefeti gösterileri "barışçıl" eylemlere yönlendirmeye çalıştı, ancak bu çabalar onların gerçek yüzlerini ve sokaktaki kitle hareketiyle işbirliği yapmaktaki yetersizliklerini bir kez daha açığa çıkardı.

Sadece birkaç gün sonra, çöken binanın kurbanlarını anmak için 15 dakikalık saygı duruşuyla başlayan büyük bir gösteri düzenlendi. Ancak geçmişte olduğu gibi, devlet bu gösteriye de kendi suç ortaklarını gönderdi ve onları üniformalarla donatarak göstericilere saldırttı. Sessizlik dakikaları sırasında yapılan bu saldırı hareketi daha da güçlendirdi. Gösterilere katılanların büyük çoğunluğunun öğrenci olması nedeniyle, protestoların üniversitelere hızla yayılması da kaçınılmazdı.

SOKAK GÖSTERİLERİNİ ÜNİVERSİTE İŞGALLERİ İZLEDİ
Büyük sokak gösterilerini, üniversite fakültelerinin işgali izledi. Başlangıçta yalnızca bir fakülte işgal edildi, ancak kısa sürede Novi Sad, Belgrad ve diğer şehirlerdeki üniversitelerde de benzer işgaller başladı. Fakültelerin ve kamu kurumlarının işgali, öğrenci hareketinin ana mücadele biçimi haline geldi.

Hareket büyüdükçe rejimin baskısı da arttı. Rejim, öğrencileri yıldırmak için haydut çetelerine başvurdu. Örneğin, kalabalığın üzerine araba sürüldüğü olaylar tekrar tekrar yaşandı. Bu saldırılar doğrudan devlet eliyle yapılmamış gibi görünse de, herkes arkasında kimin olduğunu biliyordu. Bu tür saldırılar hareketi zayıflatmak yerine daha da güçlendirdi; çünkü giderek daha fazla insan hükümetin gerçek yüzünü gördü ve sessiz kalmamaya karar verdi.

EYLEMLERDE MİLLİYETÇİ SEMBOLLER YASAKLANDI
Bu gelişmelerin ardından rejim taktik değiştirdi: Bir yandan polisi, devlet ile öğrenciler arasında "arabulucu" gibi göstermeye çalıştı, diğer yandan da hareketi milliyetçilikle bölmeyi hedefledi. Geçmişte bu tür taktikler zaman zaman işe yarasa da, bu sefer hareket milliyetçiliğe başarıyla karşı koydu. Milliyetçi semboller tüm eylemlerde yasaklandı ve eylem komitesi bu yasağın titizlikle uygulanmasını sağladı.

POLİSLE KURULAN İLİŞKİN HAREKETİN ZAAF NOKTASI
Polisle ilgili olarak şunu söylemek zorundayım: Bu taktik kısmen etkili oldu ve hareketin militan karakterini bir miktar zayıflattı. Sırbistan'da hala pek çok insan polise güveniyor, hatta onu "tarafsız bir arabulucu" olarak görüyor. Bu da harekette ciddi bir zaaf noktası oluşturuyor. Çünkü pek çok kişi, polisin rejimle doğrudan bağlantılı olduğuna inanmıyor. Buna rağmen, rejim hareketi tamamen bastıramadı; gösteriler halen devam ediyor.

15 Mart, hareketin zirve noktasıydı: O gün bir milyon insan Belgrad'da toplandı. Herkes bu günün rejimde köklü bir değişime yol açacağını, kitlesel halk tepkisi karşısında iktidarın çökeceğini umuyordu. Ancak bu beklentiler gerçekleşmedi. Böylesine büyük bir eylemi örgütlemek başlı başına bir kazanımdı, fakat bu gösteriden sonra hareket duraklamaya girdi, çünkü ileriye dönük net bir strateji yoktu.

BOCALAMA HAREKETİ İKİ KAMPA BÖLDÜ
Bu bocalama, hareketin iki kampa bölünmesine yol açtı: liberal kamp ve radikal, devrimci kamp. Bu ayrım büyük ölçüde farklı sınıfsal kökenlerden kaynaklanıyordu. Liberal kamptaki öğrenciler küçükburjuva ideolojilerinden ve liberalizmden etkilenmişti; bu da hareketin genel yönelimi üzerinde olumsuz bir etki yarattı. Bu öğrencilerin çoğu, kapsamlı ve radikal değişimlere hazır değildi ve zamanla geri çekilmeye başladı.

Aynı zamanda hareket, başlangıçtaki başarılarının üstüne yeni bir ivme koyamayınca, genel destek de azalmaya başladı. Liberal kesim yeni mücadele yöntemleri aramaya yöneldi ve giderek parlamenter siyasete kaydı. Kendi seçim ittifaklarını kurarak, aslında 2027'de yapılması planlanan parlamento seçimlerinin erkene alınması için çağrılar yapmaya başladılar. Böylece bu kesim, mücadeleden tamamen çekilmiş oldu.

ÇALIŞMA GRUPLARI TARZI ÖRGÜTLENME ÖĞRENCİLERE BÜYÜK GÜÇ VERDİ

Hareketin öncüsü olan öğrenciler gösteriler içinde nasıl örgütlendi?
Direniş üniversitelere yayıldıkça, örgütlenme düzeyi de arttı. Başlangıçta hareket hala çok gevşek ve kendiliğindendi. Ancak ciddi bir hareketin oluşmakta olduğu anlaşıldıkça, daha yapılandırılmış bir örgütlenme ortaya çıkmaya başladı.

İşgal altındaki fakültelerde, pratikte başarılı olduğu kanıtlanan bazı yöntemler hızla kristalize oldu. Başlangıçta her fakülte, doğrudan demokrasinin temel bir unsuru olarak işlev gören plenum (genel kurul) adı verilen toplantılar düzenledi. Bu toplantılara herkes katılabiliyor, söz alabiliyor ve oy kullanabiliyordu. Zaman içinde bu plenumlar, kendi alanlarında belirli bir özerkliğe sahip çeşitli çalışma gruplarına dönüştü. Bu tarz bir örgütlenme, öğrencilere büyük bir güç verdi ve gerçek bir ilerleme kaydetmelerini sağladı.

DİRENİŞTE ÖĞRENCİLERİN ETKİLİYDİ
Başından itibaren öğrenciler hareket üzerinde hegemonya kurdular. Burjuva partileri hiçbir şey yapamadı ve direniş üzerinde etkili olamadı. Hareket içindeki her türlü parti siyaseti öğrenciler tarafından reddedildi ve engellendi.

Gösteriler sırasında örgütsel yapı daha da gelişti. Başlangıçta yalnızca yerel örgütler vardı, ancak kısa sürede bu yapı ülke çapına yayıldı. Bu da tüm fakültelerin genel kurullarını birbirine bağlayan bir ağın oluşmasına yol açtı. Ayrıca, yeni taktik veya eylem önerilerinin her genel kurulda tartışıldığı ve oylamaya sunulduğu demokratik bir ilke benimsendi. Genel kurulların çoğunluğu tarafından kabul edilen öneriler, işgal altındaki fakültelerin delegelerinden oluşan daha üst düzey bir organ olan Yüksek Delegeler Konseyi'ne iletiliyordu. Bu konsey de lehte oy verirse, öneri ilk oylama sonuçlarından bağımsız olarak her fakülte için bağlayıcı hale geliyordu. Bu karar alma sistemi oldukça olumlu sonuçlar doğurdu.

HAREKET İÇİNDE ÖRGÜTLÜ BİR KOMÜNİST GÜÇ OLARAK FAALİYET GÖSTEREMEDİK

Hareket içinde iki 'kamp'tan söz ettiniz: liberal ve devrimci. Bu iki farklı kamp, harekete nasıl etki etti? Devrimcilerin gösterilerdeki yerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Devrimciler olarak, doğal olarak antikapitalist karakter taşıyan tüm mücadeleleri destekliyoruz. Hareket içindeki farklı görüşlere baktığımızda, agresif bir ideolojik mücadele olmadığını görüyoruz. Bunun nedeni, hareketin büyük bir bölümünün geniş bir birlik yaratmak ve bölünme girişimlerine karşı koymak amacıyla kendisini "ideolojisiz" olarak tanımlamasıdır. Bu nedenle dış dünyaya birleşik bir cephe sunmaya çalışıyorlar.

Ancak daha önce de belirttiğim gibi, bu iki kamp özellikle 15 Mart sonrasında, birçok insan sembolik eylemlerin yeterli olmadığını ve daha radikal girişimlere ihtiyaç duyulduğunu fark ettiğinde oluştu. Devrimciler olarak, elbette fikirlerimizi yaymaya ve ne devletin ne de polisin bizim tarafımızda olmadığına dair bir farkındalık yaratmaya çalışıyoruz. Tüm bunlar, hareket içinde çeşitli gerginliklere yol açıyor ve bu gerginlikler özellikle gösterilerin nasıl geliştirileceği konusunda belirginleşiyor.

Genel olarak durum oldukça karmaşık, çünkü hareket şu anda ciddi şekilde durgun ve hiçbir kanadının net bir stratejisi yok. Daha radikal öğrenciler bile yönelim açısından bir perspektife sahip değil ve yönlendirilmek istiyorlar. Hareket içinde açıkça örgütlü bir komünist güç olarak faaliyet gösterememenin zorluğu da burada ortaya çıkıyor.

ANA HEDEFİMİZ REJİMİ DEVİRMEK
Dolayısıyla şu anda yapabileceğimiz şey, her şeyden önce daha radikal eylemleri ve bu eylemlerin örgütlenmesini desteklemektir. Çünkü ana hedefimiz rejimi devirmek olmaya devam ediyor. Bu da komünistler olarak bize ajitasyon ve propaganda açısından yeni fırsatlar yaratacaktır.

UZUN ZAMANDIR GÖRÜLEN İLK HAKİKİ TABAN HAREKETİ

Halk ayaklanması bugüne kadar nasıl gelişti? Son birkaç aya baktığınızda, sizce önemli kazanımlar ve hatalar nelerdi? Sırbistan ve dünyanın komünistleri ve devrimcileri, bu gösterilerden ne öğrenebilir?
Gösterilerin başlangıcında pek çok kişinin kafası karışıktı, kimse durumun nasıl gelişeceğini tam olarak bilmiyordu. Bu yüzden ilk eylemler tamamen kendiliğinden gelişti ve uzun vadeli bir perspektif yoktu. O zamanlar öğrencilerin çoğu bırakın kalıcı bir kazanım elde etmeyi, örgütlenmeyi bile tahayyül edemiyordu. Geçmişte özellikle Balkanlar'da bu tür hareketler genellikle yabancı müdahalelerle şekillendiği için, birçoğu da şüpheliydi. Ancak bu gösteri hareketi, gerçekten de uzun zamandır görülen ilk hakiki taban hareketiydi.

Gösterilere ilk katıldığımda, esas olarak neler olup bittiğini kendi gözlerimle görmek istemiştim. Başlangıçta radikal eylemler yoktu, ama zaman geçtikçe daha fazla potansiyel gördüm. Bundan dolayı harekete daha fazla dahil olmaya çalıştım. Her şeyden önce, değişime hazır ve devrimci fikirlere açık öğrencilerle konuşmak önemliydi.

Her ne kadar hareket içinde bir örgütleyicinin olmadığı ve kimsenin "yetkili" olmadığı imajı korunmaya çalışılsa da, özellikle küçükburjuva idealleri temsil eden ve hareketi buna göre yönlendiren bazı kişilerin doğal olarak çok fazla etkisi vardı. Bu nedenle buna karşı bir antitez oluşturmanın önemli olduğunu düşündüm ve bunu bir ölçüde başardım.

EN ÖNEMLİ KAZANIM GENÇLERİN ÖRGÜTLENEREK FARK YARATACAKLARINI GÖRMELERİ
Bu dönemin en önemli kazanımlarından biri, gençlerin politikleşmeleri ve örgütlenme yoluyla bir fark yaratabileceklerini kısa sürede görmeleriydi. Siyaset, daha önceleri yalnızca burjuva parlamenter siyasetiyle ilişkilendiriliyordu; ancak bu anlayış genişledi. Artık pek çok genç insan öz örgütlenmesini yarattı. Hatta öğrenciler, burjuva muhalefetinin iradesine karşı kendilerini ortaya koymayı başardı ve kendi renklerini belirlediler. Tamamen bir öğrenci hareketinin çok kısa sürede ulusal bir harekete dönüşebilmesi de aynı derecede önemliydi. Başlangıçta sadece çeşitli fakültelerde gerçekleşen plenumlar, zamanla semtlerde ve işyerlerinde de örgütlendi.

ÖĞRENCİLER İŞÇİ SINIFIYLA MÜCADELELERİNİ BİRLEŞTİRMELERİNİ GEREKTİĞİNİ ANLADI
Burada özellikle eğitim sektöründen işçiler önemliydi; ama aynı zamanda hizmet sektörü ve sanayiden de işçiler vardı. Ne yazık ki bu, rejim tarafından çok çabuk bastırıldı. Ancak bu süreçte öğrenciler, işçi sınıfından bağımsız hareket edemeyeceklerini ve mücadelelerinin birleştirilmesi gerektiğini anladılar. Bu öz örgütlenme biçimi büyük bir adımdı çünkü Sırbistan'da on yıllardır böyle bir şey görülmemişti.

LİBERALİZMİN ETKİSİNİN ÖNLENEMEMESİ EN BÜYÜK HATAYDI
Elbette hatalar da yapıldı. Bunlardan en büyüğü, kesinlikle liberalizmin etkisinin önlenememiş olmasıydı. Örgütlenme biçimi çok proleter olmasına rağmen, insanların zihniyeti liberal kaldı ve yalnızca liberal taleplerde bulunuldu. Harekete zarar veren ve muhtemelen sonunda sönümlenmesine yol açacak olan da esasen budur. Yine de anlattığım tüm kazanımlar, bu hatalardan edinilen deneyimler ve derslerle, çok daha ileriye götürebileceğimiz gelecekteki hareketler için bir temel oluşturmaktadır.

HAREKETİN ŞEKİLLENDİRİLMESİNDE AKTİF ROL OYNAMAK ÇOK ÖNEMLİ

Gösteriler şu anda düşüşte olsa da eylemler devam ediyor ve öğrenciler mücadelelerini sürdürüyor. Haziran ayındaki yerel seçimlerin ardından yeni bir ivme kazandıran gelişmeler oldu. Önümüzdeki haftalarda ne olacağını düşünüyorsunuz? Hareketin devrimci bileşeni olarak onu canlı tutmak için planlarınız neler?
Son zamanlarda, hem öğrenciler hem de toplumun diğer kesimlerinden hareket içinde gerçekten aktif olan insanların sayısı giderek azaldı. Son büyük gelişme, öğrencilerin seçimlere bizzat katılmak üzere bir araya gelmeleri oldu. Sırbistan'da hükümetin seçim sonuçlarını manüple etmesi ve zafer ilan etmesi defalarca yaşandı. Herkes bunu biliyor ve pek çok kişi bu konuda öfkeli. Bu nedenle seçim siyaseti bağlamında yeni ayaklanmalar için büyük bir potansiyel var; ancak bu, nasıl örgütlendiğine bağlı.

Yerel seçimler, kısa süreliğine harekete yeni bir ivme kazandırdı. Her iki taraf için de bu seçimler, ulusal seçimler öncesinde bir tür test niteliğindeydi. Seçim günü zaten çeşitli eylemler gerçekleşti. SNS, seçim akşamı zaferini ilan ettiğinde Belgrad'da hemen büyük bir protesto düzenlendi. Ancak polisle yaşanan birkaç çatışma dışında başka bir şey gelişmedi.

Dolayısıyla bundan sonra ne olacağı şu anda belirsiz ve aktif öğrencilerin bile net bir perspektifi yok. Ancak hükümetin de net bir stratejisi yok gibi görünüyor. Bu nedenle hareketi canlı tutmak ve şekillendirilmesinde aktif rol oynamak çok önemli.

KİTLELER YİNE SOKAĞA DÖKÜLECEK HAZIR OLMALIYIZ
Ancak seçimlere katılmanın yeni taktiği, yeni sorunlara da yol açıyor. Şu anda özellikle aktif olan öğrencilerin çoğunun kişisel hırsları var. Burjuva siyasetinde bir kariyer hayal ediyorlar ve şimdi bunu gerçekleştirme şansını görüyorlar. Bu nedenle devrimci girişimleri sık sık engelliyorlar; bazı durumlarda ise kasıtlı müdahalelerden söz etmek mümkün. Bu yüzden şu anda bizim için bir arada durmak ve devrimci özlemlerle kolektif hareket etmek özellikle önemlidir. Çünkü er ya da geç, hükümet kitleleri bir kez daha sokağa dökecek bir olay yaratacaktır. O zaman hızlı ve bilinçli bir şekilde harekete geçmeye hazır olmalıyız.

Devrimci güçler olarak sahip olduğumuz bir avantaj, liberallerden çok daha fazla birlik içinde olmamızdır. Kişisel hırsları nedeniyle aralarında çok fazla rekabet var.

Özetlemek gerekirse, tüm çelişkiler hareketin durgunlaşmasına neden olsa da, giderek daha fazla insan memnuniyetsiz ve artık bu duruma katlanmak istemiyor. Bu hareket sönümlense bile, bir noktada yeni bir hareket ortaya çıkacaktır. Sırbistan için büyük önem taşıyan AB'nin lityum madenciliği meselesi buna bir örnek. Bu, antiemperyalist nitelikte yeni gösteriler için potansiyel barındırıyor.

Genel olarak, Sırbistan'daki tüm koşullar her zaman büyük gösterilerin olabileceğini gösteriyor. Buradaki insanlar rejimden bıkmış durumda ve bir noktada bu öfke mutlaka bir değişim getirecektir.