Gümüştaş: İtirafçılıkla örgütlerde güven ortamının bozulması hedefleniyor
Saray rejiminin derinleşen çelişkileri bastırmak, halkla devrimciler arasındaki bağı zayıflatmak amacıyla geliştirdiği saldırılardan biri itirafçılaştırma. ESP Eş Genel Başkanı Özlem Gümüştaş'ın "paçavra" diye tanımladığı itirafçılar eliyle devrimciler kriminalize ediliyor, tutuklama saldırısıyla pratik mücadele sahasından uzaklaştırılmaya çalışılıyor. ETHA'ya konuşan Gümüştaş, saldırıyla devletin devrimci çalışma içinde güvensizlik, toplumda genel bir kuşatılma psikolojisi yaratmak istediğine dikkat çekti. Emekçi sol harekete, itirafçılaştırma, ajanlaştırma kurumunu deşifre etmek ve bu saldırı karşısında politik özgürlüğü kazanma mücadelesini büyütmek için faşizme karşı yan yana gelme ve mücadele programı oluşturma çağrısında bulundu.
Devrimcilere, Kürt özgürlük mücadelesi yürüten kuvvetlere yönelik devletin bir dönem ürettiği komplolar ve kim olduğu bilinmeyen, hatta çoğu zaman olmayan gizli tanıklarla yürüttüğü gözaltı, tutuklama saldırısı, şimdi itirafçılarla sürdürülüyor. Gizli tanık ve komplolarla hedeflenen devrimci mücadele içindeki kişileri mücadeleden uzaklaştırmak, örgüt yapısını dağıtmak, işlemez hale getirmekken, itirafçı saldırısının daha özgün amaçları var. Bunların başında devrime, örgütlü mücadeleye ve devrimci örgütlere güvensizlik geliyor.
AKP-MHP iktidarının İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve istihbarat birimleri eliyle geliştirdiği özel bir konseptin ürünü olan bu saldırıya uzun bir süredir maruz kalan Ezilenlerin Sosyalist Partisi'nin (ESP) Eş Genel Başkanı Özlem Gümüştaş ile itirafçılaştırma saldırısını konuştuk.
Ama öncelikle ESP yönelik son iki yılda yaşanan ve 4 ayrı operasyonun, gözaltı ve tutuklamanın konusu yapılan saldırıyı bir hatırlayalım.
Ender Yalçın, Erzurum kırsalında girdiği çatışmanın ardından gözaltına alındı ve bir süre sonra itirafçılaştı. Yüzlerce kişiyle ilgili yalan beyanlarla yeni dosyalar açılmasına neden oldu. Ardından Özüm Özak adlı itirafçının beyanları gerekçe yapılarak 2021 yılının başında ESP Eş Genel Başkanı Özlem Gümüştaş ve ajansımız editörü Pınar Gayıp'ın da aralarında olduğu onlarca kişi gözaltına alındı. Tutuklamalar ve ev hapsi kararları verildi.
Son olarak ise Berfin Ayırkan adlı itirafçının yalan beyanlarıyla ESP ve SKM MYK üyeleri Deniz Aktaş ve Ebru Yiğit'in de aralarında bulunduğu 4 sosyalist gözaltına alınarak tutuklandı. Son olayda polis itirafçının yalan beyanlarının yeterli olmadığını düşünerek, arama yaptığı evde kameraları kapattığı zaman dilimi içinde bomba bulduğunu iddia ederek tutuklamayı garantiledi.
Peki ne anlatıyor bu itirafçılar, somut ne tür deliller sunuyor. Devlet itirafçılık saldırısıyla neyi hedefliyor, ESP ve diğer devrimci örgütleri neden hedef alıyor ve buna karşı nasıl mücadele edilmesi gerekiyor. Bu sorularımızı ESP Eş Genel Başkanı Özlem Gümüştaş yanıtladı.
DENİZ VE EBRU İTİRAFÇININ YALANLARIYLA TUTUKLANDI
ESP'ye yönelik itirafçıların ifadelerine dayanarak tutuklamalar yaşandı, davalarınıza itirafçıların ifadeleri eklendi? Bu itirafçılar ne söylüyor ki hakkınızda tutuklama kararları veriliyor?
Bugüne kadar karşılaştığımız itirafçı ifadeleri, yürüttüğümüz faaliyetler ve kamuoyunca açık bilinen kimliklerimizi bir kez de onların dillendirmesi biçiminde olsa da bunun dışında polis ve istihbarat birimlerinin de yönlendirmesiyle yalan bilgiye dayalı oluşturuldu. Örneğin Deniz ve Ebru yoldaşların ESP'nin kadın örgütü olan Sosyalist Kadın Meclisleri'nde (SKM) etkin olarak konumlandıklarını bildiğini söyleyen bir itirafçı ifadesi var, dosyalarına konulan. İtirafçı bunu güçlendirmek için 2016 yılında SKM tarafından düzenlenen bir kampa katıldığını söylüyor ve her iki yoldaşı da o kampta gördüğünü ve görevler üstlendiklerini söylüyor. Fakat Deniz yoldaş kampın örgütlendiği tarihte tutuklu, Ebru yoldaş ise o tarihte Eğitim-Sen'in kadın sekreteri olarak görev yapıyor ve o kampa davet edildiği halde KYK'lerle ihraçlar başladığı için sendikal görevlendirme nedeniyle davete icabet edemiyor. Ama yine de o kampta bulunduğunu söylüyor itirafçı. Ve bu da tutuklamanın gerekçesi oluyor.
İTİRAFÇI SEZGİLERİNİ, VARSAYIMLARINI ANLATIYOR
Geçtiğimiz yıl yapılan operasyonda parti başkanı olarak ben yasadışı Marksist Leninist Komünist Parti'nin Türkiye sorumlusu olmakla gözaltına alınmıştım. Mahkemede hakim, "Yasadışı bir faaliyetine tanık mısınız" diye sorduğunda itirafçı, "Hayır, kendisini tanımıyorum" diye yanıt verdi. "Türkiye sorumlusu olduğunu nasıl iddia ediyorsunuz" diye sorduğunda ise "ESP'nin eşbaşkanı olduğu için örgütünde Türkiye sorumlusu olabileceğini. Bir kıyaslama, mukayese yaparak bu sonuca varıyorum" diye söylüyor.
İÇİŞLERİ BAKANLIĞI VE EMNİYETİN RESMİ GÖRÜŞMELERİ ANLATILIYOR
Yani yöneticilik, yasadışılık iddiaları aslında partimizin yasadışı bir örgütün siyasi kolu olduğu yönündeki İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü'nün resmi görüşü doğrultusunda söylenmiş oluyor. Biz kendilerini tanıyalım ya da tanımayalım bizi tanıyorlar. Hepimizi değişik yerlerden görmüş oluyorlar. Hepimizin tanınması normal, ESP yöneticisiyiz. Ama yasadışı örgüt içerisinde etkin konumlarda olduğumuzu ya sezmiş ya duymuş ya da muhtemelen de zaten böyledir gibi bir yorumlama yapıyorlar.
İTİRAFÇILARIN ANLATTIKLARI DELİL SAYILIYOR
İtirafçılık nedir, devlet bu politikayı nasıl uyguluyor?
İtirafçılık meselesini hukuki kavramıyla tarif edersek "etkin pişmanlık". Devletin istihbarat çalışmalarını bir hukuki sürece dönüştürme aşamasında kişinin kendisiyle ilgili verebileceği her türlü bilgi içeren bir kurum aslında. Kişinin katıldığı eylem, organizasyonlar, bunların içerisinde yer alanları açıklaması ve suçu oluşturan fiiller hakkında bilgi vermesi...
Şimdiki siyasi davalarda özellikle partilerin, siyasi örgütlerin, demokratik kurumların içine dahil edildiği itirafçılaştırma sistemi herhangi bir suçu tespit etme, araştırma, delilleri ortaya koyma yani hukukun aradığı maddi gerçekle alakası olmayan şeyler. Devlet ve onun siyasi polisi, yargı makamlarının dahil olduğu şöyle bir çalışma yürütüyor; terör faaliyetleri kapsamına aldığı, iç güvenlik tehdidi olarak gördüğü bütün örgütlerde yönetici roller üstlenmiş ya da aktivist olarak faaliyet yürütmüş kişiler hakkında bilgi toplama ve bu kişileri kriminalize etme, yargı içerisinde itirafçılar eliyle bir delile dönüştürmeye çalışıyor. İtirafçılar geliyorlar, önlerine sayfalar dolusu fotoğraflar konuluyor, siyasi partilerin organizasyonlarından sorular soruluyor, binlerce insanın katıldığı yürüyüşlerden, mitinglerden görüntüler konuluyor ve itirafçılar onu 1 Eylül mitinginde gördüm, bunu 25 Kasım eyleminde gördüm, şunu ESP'den tanırım, şu kişiyi TJA'dan veya HDP'den bilirim biçiminde ifadeler vermek suretiyle sayfalar dolusu bir ifade ortaya çıkarmış oluyor. Ve bu ifadelerle yargılamalar başlıyor.
DEVLET HALKLA BULAŞACAK ÖRGÜTLERİ KRİMİNALİZE ETMEYE ÇALIŞIYOR
Burada geçmişten bugüne ceza kanunu, Terörle Mücadele Kanunu'nun temelinde yer alan fikirden farklı bir durum yok. Devlet kendi fikrinin dışında olan, siyasi iktidarın görüşüyle çelişkili devrimci siyaset temelinde örgütlenen, demokratik haklar temelinde mücadele yürüten ve zaman zaman bu mücadeleler yoluyla devletin çizdiği sınırlar, resmi görüşler ve yasal normlar dışına çıkan, çıkma potansiyeli taşıyan; bu potansiyeliyle de halkımızın eşitlik, özgürlük, adalet, iş, ekmek, aş talepleriyle buluşma potansiyeli taşıyan bütün örgütleri kriminalize etme yaklaşımının bir parçası. Son 2-3 yılda yargının siyasi yargılamalarda özgün bir biçimde bu yöntemi kullandığını söyleyebiliriz.
İTİRAFÇILARIN ANLATTIKLARI BİZİM SAVUNDUĞUMUZ AÇIK FAALİYETLER
Devlet itirafçılaştırma saldırısıyla ne amaçlıyor?
Yargılamanın konusu yapılan itirafçı ifadelerinin uzun vadede tutuklama saldırısında ya da kişilerin daha uzun süreler yargılanması konseptine yeter şeyler olmadığını aslında siyasi polis de biliyor. Çünkü biz devrimcilerin, sosyalistlerin, siyasi parti ve örgüt aktivistlerinin yargılandığı tüm davalar faaliyetlerimizle ilgili. Bunlar zaten o yargılamalarda bizim de savunduğumuz açık faaliyetler. Bir itirafçının gelip bir kere de "orada biliyorum, buradan tanıyorum" demesinin hukuken uzun vadede bir karşılığı olmuyor. Ama bir itirafçı saldırısıyla yürütülen gözaltı operasyonuyla bir dizi insanın topluca kriminalize edilip tutuklama saldırısına maruz bırakılmasına devlet sıklıkla ihtiyaç duyuyor. Buna konjonktürel olarak da ihtiyaç duyuyor. Kitle hareketinde hoşnutsuzluğun belirginleştiği, eylemlerin biraz artışa geçtiği, seçim dönemleri gibi politizasyonun yükseldiği dönemlerde devrimci öncüleri, politik özneleri hapse atmanın bir aracı olarak kullanıyor.
İTİRAFÇILIKLA PAÇAVRALAR ÜRETİLİYOR
Fakat esas mesele; bir itirafçının nereden ve nasıl bildiği ya da neyi söylediği sorgulanmaksızın bir dizi insan hakkında ifade veriyor oluşunu toplumsal psikolojiye, devrimci çalışma, siyaset içerisinde güvensizliğe, toplumda da genel bir kuşatılma psikolojisine dönüştürmeye çalışıyor. Daha uzun vadede itirafçılaştırma kurumundan medet umduğu şey aslında bu.
Mücadele içerisinde bir dönem yer almış bir insandan, birlikte mücadele ettiği birçok insan hakkında konuşan bir paçavra üretip; o paçavrayı ikinci bir hukuki-siyasi saldırganlıkla birleştirerek devrimci ortama salıyor ve o ortamda güvensizlik, kuşku, devrimci örgütlenme ilkeleri, devrimci yaşam ilkelerine güvensizlik, yoldaşlık ilişkilerine inançsızlık, devrimci mücadelenin değiştirici gücüne inançsızlık örgütlemeyi daha özel olarak hedefliyor.
MERKEZİ BİR SALDIRI
Siyasi polis ve onun açık-gizli bütün aparatları, İçişleri Bakanlığından emniyete kadar bütün bürokrat kesimi bu meseleyi büyük bir merkezlilikle ve ciddiyetle ele alıyor. Bu sadece yargılamalarda karşımıza çıkan bir kurum olmaktan çıkmış durumda. Gündelik yaşam içerisinde örneğin üniversitede öğrencileri ajanlaştırmak için kurulan "bilgi alma ve önleme faaliyeti" diye kavramsallaştırılan son genelgeye de alınan kurumlar inşa ediliyor. Terörle mücadele birimlerinde aile birimleri oluşturuluyor, aileler aranıyor. İnsan Hakları Derneği'nden tutalım da tutsak yakınlarının örgütlenme ağlarına ya da daha geniş esnek platformlar içerisinde yer alanlara giderek o platformların hangi amaçla çalıştığına dair manipülatif bilgiler vererek görüşme-mülakat-bilgi alma adı altında görüşmeler yaparak bu kurumu gündelik yaşamımızın içine sokmaya, gündelik yaşam içerisinde rutin hale getirmeye çalışıyorlar. Bilgi alma ve kişileri bilgi verme yoluyla itirafçılık, ajanlık, siyasi polisle işbirliği zeminine çekmeye çalışıyorlar. Bu devletin politik öznelere karşı yürüttüğü siyasi savaşında psikolojik savaş boyutunu hangi düzeyde önemsediğini ve hangi oranda kurumsallaştığını gösteriyor.
ESP'YE YÖNELİK ÜÇ İTİRAFÇI SALDIRISI
ESP'ye ve çok sayıda devrimci örgüte böyle bir saldırı uygulanmasının nedeni nedir?
Partimize dönük iki itirafçı saldırısı gerçekleşti şu ana kadar. Üçüncü saldırıysa Deniz Aktaş ve Ebru Yiğit yoldaşın tutuklanmasına sebep olan itirafçı saldırısı oldu. Mücadele yaşamlarının belli bir kesitinde Rojava devrimine katılmış kişiler partimize karşı itirafçılık sistemine başvurmuş oldu. Bu kişiler bir dönem partimizin mücadelesi ya da eylemlerinde yer almış, partimizin kenarından geçmiş ve bir dizi yoldaşımızı tanımış insanlar. Bu kişilerin beyanları doğrultusunda geçtiğimiz 2 yıl boyunca 4 operasyona maruz kaldık. Bu operasyonlar içerisinde tutuklanan, ev hapsi uygulanan yoldaşlarımız oldu.
ROJAVA DEVRİMİNE KARŞI DEVLETİN ANTİPROPAGANDA APARATLARI
Bu kişiler tutuklamalara neden oldukları gibi katıldıkları tüm yargılamalarda Rojava devrimi ile ilgili devletin antipropaganda aparatlarına dönüştü. AKP-MHP faşist iktidar bloğunun Rojava devriminin statüsüyle bitmeyen savaşının beka sorununa dönüştüğünü biliyoruz. Bu itirafçılar yargılamaya konu edildikleri bütün davalarda bu devrimin gelişimi, geleceği, sorunları üzerine konuşturuldu. Bu devrimden kopup gelmenin "meşruluğu" üzerine sözler sarf etti. Devrime, devrimci mücadeleye güvensizlik bakımından çok fazlaca şey ifade etmiş oldular. Bir kısmı belki kendi fikirleri, bir kısmı belki polisin önlerine koydukları tutanaklar.
KİTLELERİN DEVRİMCİLERLE BULUŞMASINDAN KORKUYORLAR
Bunlar dışında diğer devrimci örgütlerden de duyduğumuz bir dizi itirafçı saldırısı var. Bugün devlet bakımından, devrimci mücadeleyi, devrimci değerleri, örgütlü mücadele ve yaşamı, bunun adresi olan politik kurumları, siyasi parti ve örgütleri, özneleri itibarsızlaştırmak ciddi bir ihtiyaç. Çünkü AKP-MHP rejimi, kitlelerin rejimden hoşnutsuzluk ve değişim isteğiyle kuşatılmış durumda. Çöktürme planından, toplumu politik islamcı temelde dönüştürme programından sonuç elde edemiyor. Böyle bir hegemonya alanı kuramıyor ve en büyük korkusu toplumda biriken öfkenin, değişim isteğinin bizler gibi politik öznelerle buluşabilecek olması. Gezi ve devamı bir dizi ayaklanmanın rejimin çöküşünü hızlandıracak ve güçlü dönüşümler yaratacak siyasi süreçlere dönüşecek olması... Bu korku, sayımızdan, çapımızdan, eylemimizden bağımsız devrimci örgütler, devrimci mücadeleyle mücadelesini koşulluyor. Bu yüzden bir psikolojik savaş ve devrimci mücadeleyi itibarsızlaştırma savaşını itirafçılar üzerinden yürütmüş oluyor.
REJİMİN FAŞİST BASKI DIŞINDA ŞANSI KALMADI
Diğer bir nedeni ise klasiktir, çok bilinendir. AKP-MHP rejiminin çıplak zorla gözaltı, tutuklama saldırısıyla, her türlü hak taleple mücadelenin önüne geçecek faşist baskı ve yasaklarla yürümek dışında şansı kalmamıştır. Esneme kabiliyetini yitirmiş bir rejimdir. Tepeden tırnağa içeriden ve dışarıdan savaşa göre konumlanmış bir iktidar bloğudur. Ve bu faşist blok, toplumsal meşruiyeti bu kadar zayıflamışken, kitlelerin değişim isteği ve arayışıyla bu kadar kuşatılmışken bunu garantilemesinin tek yolu çıplak zor, baskı, gözaltı, tutuklama yol ve yöntemleriyle her türlü politik özneyi, demokratik direnen kesimleri tasfiye etmektir. Dolayısıyla AKP-MHP bloğu, onun İçişleri Bakanı, emniyeti, istihbaratı ve yargı makamları dün gizli tanık, delil üreterek dosyalar oluşturma kumpas davalarına başvurdular, şimdi itirafçılarla devam ediyorlar. Değişen aparatlar ve biçimlerle bu baskıyı, gözaltı ve tutuklama rejimini sürdürmenin yol ve yöntemlerini oluşturuyorlar.
FAŞİZME KARŞI BİRLEŞİK MÜCADELE PROGRAMI OLUŞTURMALIYIZ
Biz önümüzdeki günlerde bu tür saldırıların daha fazla artacağını düşünüyoruz. 2023'e yaklaştığımız, rejimin kendini seçim sath-ı mailine soktuğu bu konjonktürde daha yaygın ve geniş bir saldırganlıkla bu meseleye yöneleceğini düşünüyoruz. Zaten son birkaç ayın verileri; konser, piknik yasaklamalarından sanatçı tutuklamaya, öğrencilere dönük faşist genelge yayınlamaktan adalet arayan ailelerimizin bulundukları alanları sınırlandırmaya varan baskı ve zor kendini gösteriyor. Bunun merkezinde politik özneler, Kürt özgürlük hareketi, devrimci kuvvetlerin durduğu gözaltı, tutuklama, kaçırma, kaybetme, baskı, sindirme yöntemleri daha net ve yaygın biçimde devreye konulacaktır.
Tabii ki bu saldırı karşısında faşizme karşı birleşik mücadele ve politik özgürlüğü kazanma mücadelesi kadar itirafçılaştırma, ajanlaştırma kurumunun deşifrasyonu ve bu tip saldırılar karşısında devrimci ve emekçi sol hareketin özgün bir yan yana gelme ve mücadele programı oluşturması temel bir ihtiyaç.