24 Nisan 2024 Çarşamba

En güvenilir mevzi

Şimdinin bize bütün yakıcılığı ve aciliyetiyle söylediği ve dünde eksik bıraktığımızı geliştirmek anlamında tamamlamamız gereken şey, HDP'nin toplumsal örgütlenmeye dayalı bir siyasi halk hareketi yolunda ilerlemesi görevine sıkı sıkıya sarılmaktır. Temel mevziyi doğru yere, halkın bağrına, gündelik hayatın tam içine, sorunların en yakıcı yaşandığı ve çözüm gücünün en pratik olarak cisimleşebileceği yere kurmak gerek.

HDP'nin yapısal karakteri, yani var oluşuna kaynaklık eden felsefik, teorik, tarihi ve programatik temelleri, onun, sistem içi olmamasına dayanan anlayış ve ilkelerini tarif eder. Bu temeller, onun zorunlu olarak edinmek durumunda kaldığı Partiler Yasası'na bağlı tüzel kimlik biçiminden bağımsız olarak ve öncesinden oluşturulmuş ve kazanılmış niteliklerdir. Parlamenter düzenek hiyerarşisi ve temsil mekanizmaları, HDP'nin kendini pratik olarak inşa ve var etme çizgisi ve eyleminin ne ruhu ne öz biçimi olabilir.

Haliyle, HDP'nin ideolojik, siyasal ve toplumsal içerik bütünlüğü kapsamında önüne koymuş olduğu halkın iktidarlaşması çizgisinde, parlamenter mekanizmaların hiçbir kurucu misyonu ve görevi yoktur. Sıkça dile getirildiğinin ve savunulduğunun aksine, parlamenter kurumlaşmalar ve mekanizmalar, halk iktidarlaşması bakımından savunulacak "mevzi" niteliğinde olanaklar da değildir.

Parlamenter denilen yapılanma ve işleyiş, sistem partileri ve güçleri için, onların iktidarlaşma iddiaları ve rekabetleri düzlemindeki mevzilerden biri rolü oynayabilirler. Ve zaten buna uygun olarak, böyle yapılandırılmışlardır. Üstelik parlamenter kurumlaşmaların ve temsiliyetlerin, özellikle de bizimki gibi faşist kurumsallığın devlet ve toplum yapılanmasında yerleşik karakter kazanmış olduğu rejimlerde, sistem güçlerinin iktidarlaşma rekabetinde bile tayin edici mevzi değeri olduğu da söylenemez. İşlerin ve hesaplaşmaların esası ordu, polis, istihbarat, yargı, eğitim, diyanet, basın-yayın gibi daha temel başka kurumlaşmalar içinde ve üzerinden yürütülür, mevziler stratejik bakımdan buralarda tutulmaya çalışılır. Tarihsel olarak sabittir bu.

Seçimler gibi (meclis, belediye, muhtarlık ya da referandum), on milyonlarca kişinin gündemine giren, politik duyarlılığın ve pratiğin yükselmesine yol açan mekanizmaları da içinde barındıran parlamenter olanaklara sırtımızı dönmekten mi bahsediyoruz, peki? Üstelik Türkiye'de seçim/seçimler bolluğundan geçilmezken! Ve üstelik HDP'nin seçim başarıları ortadayken, Türkiye'nin siyasi hayatında dengeleri sarsan sonuçlar yaratıyorken, barajları yıkıp geçmişken ve kilit parti haline gelmiş durumdayken! Meclis'te birçok milletvekilliği, yerelde belediyeler ve muhtarlıklar kazanabiliyorken, vaz mı geçilsin bunlardan demiş oluyoruz? Halkın bin bir engeli aşarak, bedel ödeyerek verdiği oyların, ortaya koyduğu iradenin önemini küçümsemiş mi oluyoruz? Seçilmişlerimizin çabalarını, fedakarlıklarını, direnişçiliklerini değersizleştiriyor muyuz? Tabii ki ne bu gerçekliklere ve başardıklarımıza gözümüzü kapıyoruz, ne de kazanımlarımızın en ufağından bile vazgeçmeyi öneriyoruz.

Siyasi bir varlık olarak HDP, tarihsel rüşdünü çoktan ispatladı. Türkiye'nin bütününde karşılığını bulan halk iradesi nezdinde, demokrasi ve özgürlük mücadelesinin gerçek birleşik odağı olduğunu kanıtladı. "Yeni Yaşam" felsefesinin, 3. cephe/kutup alternatifinin, programının ve çizgisinin Türkiye halklarının tarihsel belleğinde ve deneyiminde yerleşmesi uğruna "umut" taşıyan bir yol kat etti. Lakin, ne HDP, gerçeklik adına tarihsel yaşanmışlık somutunda ne olmuşsa ondan ibaret olarak kabul edilebilir, ne de bitmiş tamamlanmış bir yol vardır. Şimdinin bize bütün yakıcılığı ve aciliyetiyle söylediği ve dünde eksik bıraktığımızı geliştirmek anlamında tamamlamamız gereken şey, HDP'nin toplumsal örgütlenmeye dayalı bir siyasi halk hareketi yolunda ilerlemesi görevine sıkı sıkıya sarılmaktır. Temel mevziyi doğru yere, halkın bağrına, gündelik hayatın tam içine, sorunların en yakıcı yaşandığı ve çözüm gücünün en pratik olarak cisimleşebileceği yere kurmak gerek. Halk için, halkın içinde,halkla birlikte politika üretmek, ezilenlerin tüm tarihi tarafından sınanmış en güvenilir demokrasi ve özgürlük mevzisidir.

Siyasi varlığını ve geleceğini, kurduğu sınırsız terör rejimi eliyle HDP'nin tecrit edilmesine, etkisizleştirilmesine, parça parça edilmesine, yok edilmesine adamış bir iktidar saldırganlığı altında, bunun kolay bir çözümü yok elbette. Hele şimdilerde yine gündemleştiği gibi, olmazlıkların, yetmezliklerin baskısı altında, HDP'nin elde ettiği (ve zor yoluyla parça parça elinden alınmaya devam edilen) parlamenter olanakları, temsil kazanımlarını terk etmek gibi kolaycı çözümlerin peşine takılmak hiç değil yapılması gereken. Çünkü, an'da çözüme kavuşturulması gereken meselenin esası bu değil. Zamanı gelmiş tutum ya da sürecin geri çekiliş ruhuna, sönümlenen ateşine oksijen taşıyacak politik nefes olma koşulu da yok bunun. Sisteme, rejime siyasal bir mesaj vermekse murad edilen, onların bu tür şeyleri taktığı yok zaten. Ama, HDP'nin seçilmişlerinin meclisten ya da belediyelerden çekilmelerinin Saray'ı da, CHP'yi de sevindireceği kesin. Gerçeğin böyle bir yanı da var üstelik.

"Sine-i Millete" dönmek gibi bir çağrıyla halka mesaj vermekse mesele -ki bu sistem partilerinin lügatına girmiş demagojik bir söylemdir esasen- HDP'nin seçilmişlerinin ve parti örgütünün, üyelerinin ve ilişkilerinin şimdi nerede bulunuyorlarsa oradan yüzlerini topluma ve halka döndürecek bir örgütsel seferberlik hamlesi ve yürüyüşü başlatmalarıdır ihtiyaç olan.

HDP öncülüğünün merkezi örgütlenme konferansı süreciyle başlatıp kararlaştığı ve 2020 Şubat Kongresi'ne örgütsel hazırlık planlamasında da pratikleştirmek ve geleceğe taşımak istediği şey de bu zaten.