'Babam bir faili meçhul değil'

Cumartesi Anneleri, 1060. haftada da Galatasaray Meydanında bir araya geldi. Hasan Gülünay'ın kızı Deniz Gülünay, "Babam bir faili meçhul değil. O, devletin gözaltında kaybetme politikasının bir sonucudur. Onun hikayesi kişisel bir acı değil; bu ülkede muhalifleri susturmak, devrimcileri yok etmek, toplumun hafızasını parçalamak için yürütülen sistematik bir devlet politikasının parçasıdır" dedi.
İstanbul'da Cumartesi Anneleri, her hafta olduğu gibi 1060. haftada da Galatasaray Meydanında polis bariyerlerin önünde gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sordu.
Ellerinde karanfiller ve gözaltında kaybedilen yakınlarının fotoğraflarını taşıyan Cumartesi Anneleri adına basın açıklamasını okuyan Jiyan Kaya, İstanbul'da görev yapan bir savcının 1990'lı yıllarda faili meçhul cinayetlerin ve kayıpların sembolü haline gelen beyaz torosun maketini makam odasında sergilediğini vurguladı.
Beyaz toroslar için "Hukuksuzluğun, cezasızlığın ve devlet eliyle işlenen ağır insan hakları ihlallerinin sembolüdür" diyen Kaya, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'a seslendi. "Adalet duygusunun korunması yalnızca yargı mensuplarının tarafsızlığıyla değil, aynı zamanda toplumun acılarına ve yaralarına saygı gösterilmesiyle mümkündür" diyen Kaya, savcının görevden el çektirilmesini sağlayacak mekanizmaların devreye koyulmasını istedi.
EMNİYET İŞKENCEYİ KABUL ETTİ
Bu haftaki açıklamada 33 yıl önce gözaltında kaybedilen Hasan Gülünay'ın akıbeti sorulurken, Kaya, 20 Temmuz 1992 günü Tarabya'daki evinden iş yerine gitmek üzere çıkan ve bir daha kendisinden haber alınamayan Gülünay'ın işyerini arayan bir şahsın, Hasan'ın gözaltında olduğunu bildirdiğini söyledi.
Dönemin İstanbul Emniyeti'nde görevli Hüseyin Kocadağ ile görüştüğünü ve Kocadağ'ın, aileye "Hasan Gülünay, sağ, içeride. İşkence izleri iyileştikten sonra gözaltına alındığını açıklayacaklar" dediğini aktaran Kaya, ailenin bu konuşmayı ve gözaltında olan birinin Hasan'ın kendisine gözaltında kaybedilmeye çalışıldığını söylediğini kamuoyuna duyurduğunu belirtti. "Bu ifşalardan sonra hem ailenin hem de tanığın evleri polis tarafından basıldı ve konuşmamaları için tehdit edildiler" diyen Kaya, ailenin uzun süren adalet mücadelesi verdiğini aktardı.
AHİM DE 'ZAMANAŞIMI' DEDİ
Kaya, soruşturma aşamasında yargının "delilleri toplamadan, tanıkları dinlemeden ve etkili bir soruşturma yürütmeden, zaman aşımı nedeniyle dosyada 'kovuşturmaya yer olmadığı' kararı" verdiğini ifade ederek, AHİM'inde zamanaşımı kararı verdiğini ve bu kararın AHİM içtahatların aykırı olduğunu kaydetti.
33 yıldır adalet istediklerini kaydeden Kaya, "Kaç yıl geçerse geçsin; Hasan Gülünay için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten, devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz" dedi.
GÜLÜNAY'IN KIZINDAN MEKTUP
Daha sonra Hasan Gülünay'ın kızı Deniz Gülünay'ın gönderdiği mektubu, Jiyan Tosun okudu. Deniz Gülünay'ın mektubu şöyle:
"Gözaltında kaybedilişinin 33. yılında yoldaşım, babam Hasan Gülünay'ın anısı önünde saygı ile eğiliyorum. Babam Hasan Gülünay, 20 Temmuz 1992'de İstanbul'da gözaltına alındı. O günden beri devlet bize onun nerede olduğunu söylemiyor. Biz onun akıbetini bilmiyoruz, ama biliyoruz ki o dönemin iktidarı, emniyet güçleri, kontrgerilla yapılanmaları, MİT onun kaybedilmesinden sorumludur.
"Babam bir faili meçhul değil. O, devletin gözaltında kaybetme politikasının bir sonucudur. Onun hikayesi kişisel bir acı değil; bu ülkede muhalifleri susturmak, devrimcileri yok etmek, toplumun hafızasını parçalamak için yürütülen sistematik bir devlet politikasının parçasıdır. Babamın akıbetini sorduğumuzda bize cevap vermeyenler, aslında onun devrimci kimliğine cevap veriyor. Çünkü onu kaybedenler, onu bir kişiden ibaret görmüyordu. Onu yok ederek, temsil ettiği mücadeleyi, düşünceyi, örgütlenmeyi de yok etmek istediler. Devletin gözaltında kaybetme politikası budur: Direnişi, örgütlülüğü, muhalefeti toplumsal hafızadan silmek.
'BABAM KAYIP DEĞİL, KAYBEDİLDİ'
"Bu yüzden sadece bedenlerini değil, isimlerini de, mücadelelerini de silmek istediler. Ama başaramadılar. Çünkü biz, kaybedilenlerin yakınları olarak her gün hesap soruyoruz. Onları kaybedenler biliyor ki, kaybedilen her insan bir düşünceyi, bir direnişi temsil ediyordu. Babamı kaybettiler. Biz, 'kayıp' demiyoruz. Çünkü kayıp tesadüf olur, fail olmaz. Babam kaybedildi. Devlet tarafından, sistematik bir şekilde, planlanarak kaybedildi. 90'lı yıllarda bu ülkede muhalif olmak, gözaltında kaybedilmek demekti. Çünkü o dönemin iktidar sahipleri, toplumu susturmak için sadece tutuklamadı, işkence etmedi, katletmedi. Aynı zamanda insanların bedenlerini bile geri vermeyerek, korkuyu büyütmeye çalıştı.
"Gözaltında kaybetmelerde fail sadece işkenceci polis ya da asker değildir. Asıl fail devlettir. Emri verenler, organize edenler, koruyanlar ve cezasızlık düzenini sürdürenler. Gözaltında kaybetme, Birleşmiş Milletler'e göre devlet görevlileri veya onların onayıyla hareket eden gruplar tarafından, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılması ve sonrasında bu fiilin reddedilmesi ya da akıbetinin gizlenmesidir. İnsanlığa karşı suçtur. Zaman aşımı yoktur. Her koşulda yasaktır. Gözaltında kaybetmelerde faillerin yargılanmaması, davaların sürüncemede bırakılması, delillerin yok edilmesi, zaman aşımına tabi tutulması ya da yargının görevini yerine getirmemesi insanlığa karşı işlenen suçun kabulüdür .
'UNUTMAYACAĞIZ, AFFETMEYECEĞİZ'
"Bu suça ortak olan herkes kayıplarımızın failidir. Onları kaybedenler, bizi de yok saymak istiyor. Sesimizi kısmak, hafızamızı silmek, teslim olmamızı sağlamak istiyor. Ama bilsinler: Biz onları unutmuyoruz. Kaybedilenleri de, kaybedenleri de unutmuyoruz. Ve biliyoruz ki hesap sorulmadan adalet gelmeyecek. Kaybedenleri affetmiyoruz. Failler yargılanana kadar susmuyoruz."