3 Mayıs 2024 Cuma

Serhat Rojavalı yazdı | Bağdat Konferansı: Ortadoğu'da yeni dizayn arayışları

Yakın zamanda Irak'ın başkenti Bağdat'ta, "İşbirliği ve Ortaklık İçin Bağdat Konferansı" ismiyle bir toplantı gerçekleştirildi. Konferansta bir araya gelen devletlerin amaçlarından biri bölgede yaşanacak halk ayaklanmalarına karşı önlemler geliştirmek ve Ortadoğu ülkelerinde, halkların devrimci demokratik mücadelesine engel olmaktı.

Ortadoğu ve Avrasya ülkelerinde krizler sürüyor. ABD'nin, Taliban'ın iktidarı ele geçirdiği Afganistan'ın ardından, yıl sonuna kadar Irak'tan da asker çekeceği söyleniyor. Bir yandan yeni gelişmelere ilişkin tartışmalar yürütülürken, bir yandan ise yeni durumlara göre atılacak politik adımların hazırlıkları yürütülüyor. Yakın zamanda Irak'ın başkenti Bağdat'ta, "İşbirliği ve Ortaklık İçin Bağdat Konferansı" ismiyle bir toplantı gerçekleştirildi. Gerici bölge devletleri ile batılı emperyalist güçlerin temsilcilerinin toplantısında, bölgesel ve ikili ilişkilerde yaşanan sorunlar ele alındı.

Resmi olarak Irak Başbakanı Mustafa El Kazımi'nin davetiyle Bağdat'ta yapılan konferansa, Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un katılması ve verdiği mesajlar üzerine epeyce tartışma yürütüldü. Toplantıya davet edilen ülkelerden Mısır, Katar, Kuveyt, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Türkiye, Suudi Arabistan ve İran katılırken, Arap Birliği, Körfez İşbirliği Konseyi ve İslam İşbirliği Teşkilatı temsilcileri de yer aldı. Irak'ın komşu ülkeleriyle ilişkilerini geliştirme amacı taşıdığı belirtilen Bağdat konferansındaki tartışmalar, bölgesel karakterli ilişki ve sorunlar üzerinde yoğunlaştı. Konferans sonuç bildirgesinde, "bölgesel istikrarın sağlanması için siyasi, ekonomik ve güvenlik işbirliğini güçlendirmek" için hemfikir olunduğu belirtildi. "Bölgenin ortak tehlikelerle karşı karşıya kaldığı ve bunun için karşılıklı ortak çıkar, egemenliğe saygı ve iç işlerine karışmama" vurgusu yapıldı.

Bölge devletleri aynı zamanda birbirlerinin politik adımlarına ilişkin de tutumlarını masaya yatırdı. Ortadoğu'da süren krizler silsilesi ve sonuç alınamamış olması, Rusya ve Çin'in ilgisini çekiyor ve bölgeye yönelik planları görünür hale geliyor. Bölgede askeri ya da siyasi varlıkları bulunan batılı emperyalist güçler ise Rusya ve Çin'in bu bölgelerde daha etkin olmasını önlemek istiyor.

Konferansta bir araya gelen devletlerin bir başka amacı ise bölgede yaşanacak halk ayaklanmalarına karşı önlemler geliştirmek ve Ortadoğu ülkelerinde, halkların devrimci demokratik mücadelesine engel olmaktı. Suriye, İran, Irak, Lübnan, Yemen ve Türkiye'de ezilenler, iktidar politikalarından hoşnutsuzluklarını her fırsatta dile getiriyor. Son 10 yılda iç savaş ile sarsılan Suriye ve Yemen'i dışta tutarsak, geri kalan bölge ülkelerinin tümünde her an iktidarı hedef alan bir halk ayaklanması yaşanabilir. Konferans sonuç bildirgesinde yer alan "bölgenin ortak tehlikelerle karşı karşıya kaldığı ve bunun için ortak çıkarlara saygılı olunması" vurgusu, egemenlerin yaşanacak isyanlardan duydukları korkunun bir yansımasıdır.

Konferansa katılan ülkeler arasında da süregiden sorunlara ilişkin konuşmalar dikkat çekti. Geniş katılımlı toplantıda dile getirilenler dışında, ikili görüşmeler de yapıldı. İran ile Suudi Arabistan arasındaki krizli ilişkinin yanı sıra Mısır'ın Türkiye'nin işgal politikalarına yönelik eleştirileri, aynı zamanda diğer körfez ülkeleri arasında yaşanan sorunlar görünür hale geldi. Kürdistan topraklarını sömürgeleştiren Türkiye, İran ve Irak, Kürt halkının özgürlük mücadelesine ilişkin pozisyonlarını gözden geçirdi, ne yapacakları konusunda tartışmalar yürüttü. Üç sömürgeci ülke su, ekonomi ve elektrik gibi konularda aralarında yaşanan sorunları çözerek, dönemi sıkıntısız aşmak istiyor.

Fransa'nın hakemliğinde yapılan bu toplantının bölge ezilenleri bakımından bir karşılığı yok. Devletler arasında varılan uzlaşmalar ve imzalanan işbirlikleri, ezilen haklara hep savaş ve yoksulluk olarak geri döndü. Doğrudur, bölgenin burjuva devletleri ortak tehlikelerle karşı karşıyalar. Konferans bildirgesine de yansıyan söz ettikleri ortak tehlike, Mısır'dan İran'a kadar uzanan alanda halkların özgürlük ve insanca yaşam mücadelesinin daha da gelişmesidir. Kadınların erkek egemenliğine karşı büyüttükleri direniş, bu devletlerin uykusunu kaçırıyor.

Gerici bölge devletleri, başta Kürtler olmak üzere bölgede yaşayan Arapların, Êzidîlerin, Süryanilerin, Asurilerin birlikte yaşam mücadelesini kendileri için önemli bir tehlike olarak görüyor. Rojava ve Şengal'de özerk yönetimler temelinde gelişen özgürlük filizini boğmak için burjuva işbirliğini güçlendirmek istiyorlar. Biliyorlar ki devrimin ateşi, tüm Ortadoğu'ya yayılmayı arzuluyor.

Ortadoğu kaynayan bir kazan gibi. Ne zaman hangi ülkede halkların isyana kalkacağı, ne zaman hangi ülkede yeni bir savaşın patlayacağı belli değil. Kuzey ve Doğu Suriye'de, Filistin'de, Şengal'de halkların devrimci demokratik mücadelesinin yanı sıra başta Lübnan, Mısır ve İran'da iktidar politikalarından memnun olmayan halkların faşist düzenleri için büyük tehdit.

Konferans bildirgesine yansıyan cümlelerin aksine devletlerin hiçbirinin bir diğerinin egemenliğine ve iç işlerine en küçük saygısı yok halbuki. Burjuva devlet yasaları bağlamında bile olsa, Türkiye ve İran'ın, Irak ve Suriye'de bir saat dahi kalmaması gerekir. Diğer ülkenin egemenliğine saygı bunu gerektirir. Kürsülerde söylenenlerin aksine sahadaki gerçekler tam tersi işliyor. Faşist Türk devleti, Rojava ve Güney Kürdistan toprakları ile Libya'da işgalci bir güç olarak konumlanmayı sürdürüyor. İşgal alanlarını genişletmek ve kendi sistemlerini inşa etmek için şartları zorluyor. İran, "direniş çemberi" siyasetinin bir sonucu olarak Irak, Suriye, Yemen ve Lübnan'da işgalci politikalarını sürdürüyor.

Sömürgeci Türk burjuva devleti, Güney Kürdistan'da gerillaya karşı, Rojava'da Demokratik Suriye Güçleri'ne karşı her gün saldırılarının dozunu artırmaktan vazgeçmiyor. Şengal ve Maxmur'da gerçekleştirdiği hava saldırılarıyla katliamcı siyasetini, bölgesel bir güç arzusuyla bölge devletlerine dayatıyor. Üstelik danışıklı ve cılız da olsa Irak hükümetinin yaptığı resmi açıklamalara rağmen Güney Kürdistan topraklarındaki varlığını açık işgale dönüştürmüş durumda. Türk devleti, hem Suriye ve Irak'ın toprak bütünlüğüne, hem de iç işlerine yıllardır müdahale eder pozisyonda. Tüm bu yaşananlar bölge ülkelerinin gözleri önünde uygulanıyor. Ve bu faşist saldırganlığa Mısır'ın darbeci Cumhurbaşkanı Sisi'nin kendi çıkarları doğrultusundaki eleştirileri dışında hiçbir ülke sesini çıkarmadı. İran'ın yayılmacı politikaları için de aynısı geçerli.

Irak hükümeti, bölgede yeniden etkin bir güç haline gelmeyi arzulayan Fransa'nın öncülüğünde böyle bir toplantıya ev sahipliği yaparak, aynı zamanda kendi iç sorunlarının da üzerini örtmek istiyor. Bağdat'ın, ABD işgalciliği altında uzun yıllardır güdükleşen siyasal otoritesini yeniden oluşturmak amacı güdüyor. Bunu yaparken bile Türk devleti ile Güney Kürdistan ve Şengal toprakları için pazarlık yapar durumda kalıyor. Konferansın yoksulluk batağı içinde yaşamaya çalışan Irak halklarına herhangi bir katkısı olmayacak elbette.

Ortadoğu'ya barış, sömürgeci ve işgalci devletlerin bir araya geldiği toplantılarla gelmeyecek. Ortadoğu'nun mazlum halkları ancak ve ancak adil, onurlu ve özgür bir yaşam için verecekleri birleşik mücadele ile kazanabilir. Bu ancak ve ancak başta işgalci Türk devleti olmak üzere bölge devletleri ve emperyalist güçler tarafından boğulmak istenen Rojava devrimine sahip çıkarak ve devrimin tüm bölgeye yayılmasını sağlayarak gerçekleştirilebilir. Zalimlerin yalanlarını ve işgal politikalarını ancak ve ancak halkların birleşik mücadelesi boşa çıkarabilir.