1 Mayıs 2024 Çarşamba

Pontos Partizan Hareketi/ Son partizan Eleni Çavuş-3

Son partizan, bir kadındı. Silahlar bırakılmış, mübadeleye uygun olarak sürgün başlamış, bütün Karadeniz?de kendini Rum olarak ifade edenler çoktan gitmişlerdi. Sadece bir partizan, sadece bir kadın terk etmedi, 3 bin yıllık topraklarını. Sadece o kalmıştı koca Karadeniz?de "Ben Rum'um, ne aslımı inkar edeceğim ne de gideceğim vatanımdan" diyen. 1924 yılının Aralık ayında son çatışma haberi geldi Nebyan?dan (Bafra)? Yüzlerce askerin kuşattığı bir mağarada günlerce direnen "Eleni Çavuş adlı Pontoslu Rum Partizan ölü olarak ele" geçirilmişti.
1918 yılında, senelerdir Osmanlı’nın, ardından da İttihatçı çetelerin Rum köylerine yaptıkları saldırılardan yılmış halkın kendi bağrından çıkardığı partizan grupların kaptanları (*) Trabzon’da bir araya gelir ve Pontos’un geleceğine ve özgürlüğüne dair bir toplantı yapar.
 
Daha 3 yıl kadar süre önce Ermeni Soykırımı’nda yaşananlar hala bellektedir.
 
İTC (İttihat ve Terakki Cemiyeti), hapishanelerdeki azılı katillerden, tecavüzcülerden ve soygunculardan oluşturduğu Teşkilat-ı Mahsusa çeteleriyle, Meclis’te alınan ”tehcir” kararının ardından sürgün yollarında Ermenilere saldırıp büyük bir soykırım gerçekleştirmiş, her ne kadar İTC yöneticileri hakkında davalar açılmışsa da, Teşkilat-ı Mahsusa’nın çeteleri hala faaliyetlerine devam ediyordu. Sıra Rumlardaydı ve Sinop’tan Trabzon’a kadar bütün Rum köyleri taciz ediliyordu.
 
Yeni bir soykırımının önüne geçmek için Rumlar, gerilla birlikleri örgütlemeye başlamış ve otonom gruplar dağlara çıkmıştı. Bu grupları hem merkezi bir örgütlenmeye dahil etmek, hem de geleceğin Pontos’una dair kararlar almak için yapılan bu toplantıda Anton Paşa adlı bir partizan komutanı, ‘kaptanların kaptanı’ seçilir.
 
KAPTANLARIN KAPTANI ANTON PAŞA
 
Partizan hareketinin en önemli liderlerinden biri de Anton paşadır.
 
Osmanlı Anton Paşa’yı ele geçirmek ve öldürmek için pek çok askeri operasyon yapmış ancak başarılı olamamıştı. Anton Paşa savaşçılığının yanı sıra, Pontos’taki direnen diğer otonom grupları da etkilemesiyle, merkezi bir partizan örgütlenmesi oluşturmaya çalışan iyi bir liderdi aynı zamanda. O, ne Germanos ne de Hrisantos gibi başka güçlere bel bağlayan bir çizgiyi savunmuştur. Sadece Pontus halkına yönelik Teşkilat-ı Mahsusa çetelerinin karşısında halkın kendi öz gücüyle direnebileceğine ve özgürlüğün de ancak halkın kendi öz gücüne dayanan örgütlenme ve politikalarla şekillenebileceğine inanmıştı.
 
Samsun Nebyan bölgesinde partizanların oluşturduğu özyönetimi Pontos’un diğer bölgelerine de yaymak için uğraşmış, her çete saldırısında direnişin en önünde elinde silah çatışmalara katılmıştır.
Anton Paşa ile savaşarak başa çıkamayacağını anlayan Osmanlı, onu ele geçirmek için eşi “Belaiya”yı çeteler aracılığıyla kaçırıp rehin alır ve gelip teslim olması halinde eşini serbest bırakacağını duyurur.
Bu arada Pontos‘daki Teşkilat-ı Mahsusa çetelerinin faaliyetleri, dağlara çıkmış olan partizanların köylerini basıp, yakmak yıkmak, kadınlara tecavüz etmek, yaşlı ve çocukları katletmektir. Onlar partizanların karşısına çıkmazlar.
 
“BAFRA’YI YAKARIM” DER, EŞİNİ GERİ ALIR
 
Katilliğiyle ünlü Topal Osman ve çeteleri de bu partizan gruplarının karşısına çıkıp savaşma cüreti gösteremezler. Osmanlı’nın talimatıyla Anton Paşa’nın eşini kaçırma işi de Topal Osman ve çetesinin işidir.
 
Ancak Osmanlı’nın beklediği gibi Anton Paşa eşi Belaiya’yı kurtarmak için gelip teslim olmaz. Bir partizan grubuyla birlikte, Bafra merkezindeki jandarma karakolunu basıp askerleri rehin alır. Eşinin serbest bırakılmaması durumunda önce bu askerleri öldüreceğini, ardından da Bafra'yı yakacağını söyler.
 
Bunun üzerine eşi Belaiya hemen serbest bırakılır.
 
İHANET EN YAKINDAN GELİR
 
Her girişimden başarısız sonuç alan Osmanlı, bu kez Anton Paşa’nın başına 50 bin  altın ödül koyar. Ve tarih bir kez daha kendi halkına ve insanına düşmanlaşan; bencil, alçak kişiliklerin, para için, mal mülk için ihanetine tanıklık eder 1918 yılının son günlerinde.
 
Kurbar Lefter ve Anastas Hacıbaraskeva yıllarca Anton Paşa ile birlikte dağlarda gezen, kendi ve ailelerinin hayatını birçok kez Anton Paşa’ya borçlu olan iki Pontos Rumu’dur.
 
Ama ihanet, damarlarındaki kan gibi gerçektir…
 
Anton Paşa son nefesini, düşman bilmediği en yakın adamlarının kalleşliğiyle verir. Bir gece Anton Paşa’yı arkasından hançerleyerek, kafasını keser ve 50 bin altınlık ödülü almak için Osmanlı’ya teslim olurlar…
 
Bu arada Anton Paşa’nın eşi  Belaiya, Anton Paşa’nın ölümünden sonra partizan hareketine katılır ve 1923 yılına kadar "kaptan" olarak mücadeleye devam eder.
 
KOCA ANASTAS
 
Anton Paşa’nın katledilmesi Pontos Rumlarında büyük bir moral bozukluğu yaratsa da, kısa süre sonra Koca Anastas adlı bir başka kaptan onun yerini alır. 
 
1923 yılına kadar tüm Pontos şehirleri kasaba ve köyleri zalim çeteler ve merkez ordusunun askerlerince yakılıp yıkılırken, can alınıp kan dökülürken, Erbaalı (Endikpınar köyü) Kaptan Koca Anastas 200 kişilik grubuyla bugünkü Tokat sınırları içerisindeki bölgeyi kuşatmış olan 8 bin kişilik Merkez ordusunu dize getirir ve binlerce Rum’un sağ olarak Samsun'a, oradan da vapurla Yunanistan'a ulaşmalarını sağlar. Merkez ordusuna bağlı Liva Paşası ile yapılan anlaşma ile sivillerin hayatını kurtaran Koca Anastas, silahları ile birlikte geri dönerek Topçam'da partizan savaşına devam eder ve 7 partizan arkadaşı ile birlikte Evciler/Evenüz mevkinde düşürüldüğü bir pusuda hayatını kaybeder. Anastas'ın cesedi kafası kesilmiş olarak bir arabanın arkasına bağlanarak Erbaa ve Niksar'da dolaştırılıp Tokat'a götürülür. Bir telgraf direğine asılan bedenine tükürmeleri için Müslüman halk toplanır. Bu esnada Müslümanlardan birisinin "Ölmüş o artık ne diye eziyet ediyorsunuz" tepkisi üzerine o da linç edilerek öldürülür.
 
PONTOS’UN SON PARTİZANI ELENİ ÇAVUŞ
 
Son partizan, bir kadındı.
 
Silahlar bırakılmış, mübadeleye uygun olarak sürgün başlamış, bütün Karadeniz’de kendini Rum olarak ifade edenler çoktan gitmişlerdi. Sadece bir partizan, sadece bir kadın terk etmedi, 3 bin yıllık topraklarını…
 
Sadece o kalmıştı koca Karadeniz’de “Ben Rum'um, ne aslımı inkar edeceğim ne de gideceğim vatanımdan” diyen. 1924 yılının Aralık ayında son çatışma haberi geldi Nebyan’dan (Bafra)… Yüzlerce askerin kuşattığı bir mağarada günlerce direnen “Eleni Çavuş adlı Pontoslu Rum Partizan ölü olarak ele” geçirilmişti.
 
1918 yılında gözlerinin önünde oğlu Miltiyadis bir Osmanlı çavuşu tarafından katledilince, bu çavuşu süngüyle kalbinden vurarak öldüren Eleni, çavuşun ceketini giyerek dağlara çıkar. Ve o günden sonra da "Eleni Çavuş" olarak anılır. 
 
Eleni gibi birçok partizan dağa çıkarken Osmanlı da bu arada, emperyalist paylaşım savaşında yenilir. Ama savaş Pontos dağlarında bitmemiştir. İttihatçıların yarım bıraktığı  yerden bu kez Mustafa Kemal’in askerleri devreye girerler. 19 Mayıs 1919 tarihinde Pontos’a gelen Osmanlı paşaları ilk iş Topal Osman ve çetesiyle görüşür. Ve Pontos Rum Soykırımı'nın ikinci dönemi başlar. Gemi kazanlarında, mağaralarda diri diri yakılarak, boğularak, köylerinde kurşunlanarak, süngülenerek, ölüm yürüyüşlerinde açlıktan, soğuktan ve çetelerin saldırıları ile 353 bin Pontoslu Rum katledilir.
 
Pontos dağlarında direniş destanları yaratan bu partizanlardan biri olarak Eleni Çavuş, Topal Osman ve çetelerinin ve tabi ki Mustafa Kemal’in “baş belası” olmayı hiç bırakmaz. Karakol baskınlarında, askeri mühimmat taşıyan kervanlara yönelik saldırılarda, halk düşmanlarına yönelik cezalandırma eylemlerinde hep Eleni Çavuş’un adı geçer.
 
1 Mayıs 1923 yılından itibaren, Yunanistan ile Türkiye Cumhuriyeti arasında imzalanan ‘mübadele anlaşması’ gereği, kendisine Rum diyenler Yunanistan’a yollanmaya başlar. Sürgüne gidenlerin, 3 bin yıllık topraklarını terk ederken yaşadıkları acılar bir yana, “Türk'üm” deyip geride kalmayı tercih edenlerin yaşadıkları da önemlidir. Birçoğu “yaşamak” için, geçmişini unutmaya çalışmış, çocuklarına, torunlarına yalan hikayeler anlatarak, unutmayı yeğlemiştir. Egemenlere kendilerinin en iyi Müslüman, en iyi Türk olduğunu ispat etmekle ömür tüketmişlerdir.
 
Sağ kalan partizanlar da silahlarını bırakır, kimi kılık değiştirerek mübadele kafilelerinin arasına karışıp Yunanistan’a giderken, kimi deniz ya da kara yoluyla başka ülkelere kaçar.
 
Ama bir kişi kalır Pontos dağlarında "Hem Rum'um hem de toprağımı terk etmem" diyen.
 
Eleni Çavuş, ne yurdunu ter keder, ne de Rumluğundan vazgeçer. O hala gözleri önünde katledilen oğlu ve 353 bin Pontoslu Rum için adalet derdindedir. Tek başına Nebyan dağlarında savaşmayı sürdürür.
 
Ta ki 1924 yılına kadar…
 
Aralık 1924’te soğuk bir kış günü Nebyan dağlarında Mustafa Kemal’in askerlerince bir mağarada kuşatma altında kalır. Pes etmez, son kurşununa kadar savaşır…
 
*Kaptan: Partizan komutanlarına verilen ad