4 Ocak 2025 Cumartesi

Nazım Kayalar yazdı | Sınırsız savunmalar

Figen Yüksekdağ'ın Kobanê kumpas davasında yaptığı savunmalar, "Halkların Susturulamaz Yüreğinde Sınırsız Savunmalar" adıyla kitaplaştırıldı. Yüksekdağ'ın aynı zamanda savunma avukatlarından olan Sezin Uçar'ın derlediği kitap, mahkeme salonlarının politik kürsü olarak nasıl kullanılabileceğinin tarihsel örneklerinden birini daha sunuyor.

"On yedinci yüzyılda fiziğin kurucusu Galile korkunç engizisyon mahkemelerinde inkarcılıkla ölüme hüküm giyecekti. Ancak o derin bir inanmışlık ve kararlılıkla şöyle haykırdı. 'Fakat dünya dönmektedir.' Ve bu bilimsel sav sonraları bütün insanlığın ortak malı oldu. Bizler de günümüzde o günlerin Galile’sinden daha kararlı olmayarak şöyle diyebiliriz. Dünya dönmektedir her şeye rağmen! Tarihin tekerleği ileri yönde döner. Enternasyonal'in önderliğinde emekçilerin döndürdüğü bu tekerlek hiçbir kıyım önlemleriyle, hiçbir zindan cezalarıyla ve ölüm hükmüyle durdurulamaz. Tekerlek dönmektedir ve emekçilerin kesin zaferine kadar dönecektir." (Georgi Dimitrov- Reichstag Savunmaları)

Politik davaların tarihe not düşülmesi açısından önemli işlevler yüklendiği çok sayıda örnekleri mevcuttur. Sol/sosyalist literatür açısından Georgi Dimitrov'un Nazi Almanyası’nda yaptığı savunmalar, "not düşme"nin çok ötesinde hala bir pusula işlevi görmektedir. Blanqui'nin Fransız burjuvazisi karşısında Paris Komünü'nü savunması, Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht'in emperyalist savaşa karşı Alman burjuvazisi ile kapışması… Ethel ve Julius Rosenberg'in idamlarının durdurulması karşılığında sunulan "teklifleri" ellerinin tersiyle itmeleri…

Tarih, sınıflar mücadelesiyle kayıt altına alınmaktadır. Bir tarafta yargılayan egemenler varsa, diğer tarafta da yargılayan savunmalar yer almaktadır. Burjuvazinin tahakküm araçlarından biri olarak kurduğu mahkeme salonları, aynı zamanda ona karşı yönelen çok keskin bir mücadele aracına da dönüşebilmektedir.

Kobanê kumpas davası da birçok yönüyle tarihsel örnekleriyle benzeşmektedir. Bu toplu siyasi kırım davasında devlet 8 yıl boyunca ideolojik kırılma yaşatmak için boşuna bekledi. Figen Yüksekdağ'dan Selahattin Demirtaş'a, Sebahat Tuncel'den Alp Altınörs'e her bir siyasi tutsak, faşizmi yargılayan olmanın haklı gururunu yaşadılar, halklarımızın onurunu ağarttılar.

Bu yargılayan savunmalarda, Figen Yüksekdağ'a ayrı bir sayfa açmak, tarihe özel bir kayıt düşmek açısından bir gereklilikti.

Evet, HDP Eş Genel Başkanı görevindeyken 4 Kasım 2016'da rehin alınan Figen Yüksekdağ için "yargılayan savunma"da "yargılayan" kısmını gönül rahatlığıyla kullanabiliriz. "Savunma" ise biraz geride kalmaktadır. Zira, Yüksekdağ, katıldığı bütün duruşmalarda, şahsına, partisine, mücadele arkadaşlarına yönelik suçlamaların, hakkındaki fezlekelerdeki bütün söz ve pratiklerinin savunmasını yapmadı hiçbir zaman. Fezlekelerde kendisine yöneltilen hangi "suçlama" konusu varsa, hepsinin arkasında durdu, sözlerinin ve pratiğinin yargılama konusu yapılamayacağını bütün berraklığıyla ortaya koydu. Ve bunu, "savunma" olarak değil, meşruluk bilincinin özgüveniyle yaptı.

"Hayat, mücadele, toplum, halk bize (…) toplumun birleşme isteğine, birleşerek başarma isteğine siyasi sınırlarımızı arkamızda bırakarak cevap olma çağrısı yaptı. Bu tarihsel bir çağrıydı. Bu çağrıyı duymak da tarihsel bir görevdi. Benim bir sosyalist olarak bu çağrıyı duymaktan başka bir seçeneğim yoktu. (…)

"İkinci yanı da, bir sosyalist olarak kendi dünya görüşümüzün, tarihimizin, geleneklerimizin ve programımızın gereğini yerine getirmekti. İster Türkiye'de olsun, isterse de dünyanın herhangi bir köşesinde, ezen ulusun hegemonyasını değişmez ve baki kabul eden bir sosyalizm anlayışı olamaz. Hiçbir sosyalist, bir hakim ulusun ve ona tabi farklı ulusların oluşturduğu bir toplumsal yapıyı kabul edemez. Sosyalizmin fikrinin özünde eşitlik vardır. Cinslerin eşitliği vardır, ulusların eşitliği vardır, inançların eşitliği vardır."

KADIN ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİNİN TEMSİLCİSİ
Mesela, Yüksekdağ, mahkemelerde cinsini ve kimliğini, kadın özgürlük mücadelesini gündemde ve yüksekte tuttu. "Bana dönük gerçekleştirilen siyasi linç operasyonlarında en çok hedef alınan özelliğim cinsiyetim, kadınlığım oldu" diyen Yüksekdağ, "Kadınlar sosyal ve siyasal yaşamda yer aldığında, Türkiye ve dünyada çok şey değişecek. Kadına şiddet her yerde yaşanıyor. Kadına yönelik şiddet siyasette de devam ediyor. Figen Yüksekdağ, siyasal iktidarın kadın şiddetini her defasında kustuğu kişidir. Figen Yüksekdağ, kadın özgürlük mücadelesinin bir temsilcisi ve sözcüsüdür. Bugün benim nezdimde kadının temsil hakkı yargılanıyor" sözleriyle cinsinin onuru ve gururunu faşist mahkeme kürsülerinde yükseltiyordu.

ULUSAL SORUNDA PROGRAMATİK ÇİZGİNİN SAVUNULMASI
Mesela, Kürt halkının özgürlük talebini savunurken, partisinin programatik çizgisini rehber alır: "Bir sosyalistin bir memlekette, üstelik Kürt sorunu gibi ağır ve travmatik bir sorunun yaşandığı bir memlekette, sırtını dönüp kendi kendine sosyalizmcilik oynama hakkı da lüksü de şansı da yoktur. Burnumuzun ucunda, yanıbaşımızda oluk oluk kan akarken, Kürt halkının kimliği, kültürü, hakları, eşit yurttaş olarak tanınma hakkı kabul edilmezken, 'benim sosyalist programım var, bu sosyalist program doğrultusunda herkes zaten sosyalizm mücadelesini verir, sosyalist değişimi-dönüşümü, devrimi gerçekleştirir, ha işte olanağı elime geçirdikten sonra, yönetme fırsatını elime geçirdikten sonra da bütün haksızlığa uğramış, gadre uğramış toplumsal yapıların sorunlarını çözerim' deme lüksü yoktur hiçbir sosyalistin. Çünkü sosyalizmin fikrinde bu yoktur. Sosyalizmin fikrinde enternasyonalizm denilen, bütün uluslara, bütün milletlere eşit gözle bakmak ve onların arasındaki ilişkinin kesintisiz olarak sürdürülmesini savunmak vardır. Ulusların gönüllü birliği vardır. İşte benim partim ESP, HDP çatısı altında mücadele yürüten bütün sosyalist partiler de safını net ve doğrudan tarif etti. Ben sosyalist programı savunuyorum."

Gezi isyanından Rojava devrimine, Kobanê serhildanından özyönetim direnişlerine kadar yakın tarihin temel politik gelişmelerini aynı bilinçle ele aldı. Mahkeme salonlarında dile getirilen bu bilinç berraklığı, 8 yıllık yargılama süresi boyunca devam etti. Bu berraklık soyut bir ideolojik tutum değildi elbette. Capcanlı, hayata dokunan, günün toplumsal ve siyasal gelişmelerine taraf olan bir berraklıkla yapıldı. Mahkeme salonları adeta miting konuşmalarına dönüştü. Figen Yüksekdağ'ın iddianamelere yanıtları, mahkeme konuşmaları, aynı zamanda dönemin siyasi gelişmelerinin analizini ve sömürgeci faşizme karşı direnişin bu özgün dönemecinin özetini de sunuyor.

'BİR ASRA DEĞECEK DAVA'
Figen Yüksekdağ, "Birkaç ömrüm daha olsa aynı şeyleri yeniden yaparım, yeter ki bir asra değecek bir davamız olsun" diyordu yargılama sürecinin hemen başında. Hitler faşizminin mahkemeleri önünde Dimitrov, "Ben burada ideolojimi, görüşlerimi savunuyorum. Ben hayatımın anlamını, içeriğini savunuyorum. Onun için mahkeme önünde ağzımdan çıkan her cümle kanımdan kan, etimden ettir" diyordu. 80 yıl sonra Yüksekdağ, "Biz yaşam üretmek için varız. Hayatımızı bitiremezsiniz. Bir kişiyi öldürürsünüz ama binlerin ve milyonların bu hayata sarılma, bugünlere ve geleceğine sahip çıkma enerjisini asla ve asla kıramazsınız" sözleriyle yargıladı faşizmi. Figen Yüksekdağ'ın savunma avukatlarından Sezin Uçar'ın yayına hazırladığı, Ceylan Yayınları'nın yayımladığı "Halkların Susturulamaz Yüreğinde Sınırsız Savunmalar" kitabı, faşizme karşı mücadelede tarihsel zorunluluğun mütevazı bir hatırlatması aynı zamanda.