17 Mayıs 2024 Cuma

Keke: Kendi yolunu ve değişimini kendi çizdi - Ezgi Mete

Keke'nin yaşamı ve pratiği genç devrimcilere bir çok şey öğretecektir, bunların başındaysa değişimin ve iradenin kendi içinde yattığı gelir. Keke bugün Suruç'tan sağ çıksaydı 26 yaşına basmış, belki bıyıkları yüzüne istediği gibi biraz daha oturmuş, biraz daha bilenmiş olacaktı. Belkiler bir yana onu tanıyanların ağzından duyacağımız belkisiz bir şey var ki, o, vazgeçmemiş olacaktı.
Suruç'ta kaybettiklerimizin arkasından çok söz söyledik, ancak onları daha da fazla anlatmak, durmaksızın anılarını yaşatmak ve düşlerini takip etmek sonu olan bir görev değil. Ne daha önce sarf ettiğimiz sözler, yazdığımız sayfalar dolusu paragraflar ne de okuyacağınız bu satırlar onların hayatlarını bir çırpıda anlatmaya yeter.
 
Ben, 22 yaşında dirençli bir devrimcinin değişim inadından bahsetmek istiyorum bu sefer. Dostlarının, yoldaşlarının Keke'sinden. Birlikte geçirdiğimiz vakitlerin çoğunda ben ona Keke diyemedim, dilim bir türlü dönmedi, kimle tanıştırsam "Bu da Yunus" dedim, o ise bana kızarak karşıdakinin elini sertçe sıkarken "Keke" diye bastırdı. Onu kaybettikten sonraysa istediği oldu, ondan bahsederken "Keke" dışında bir isim kullanmak çok zor geldi. Kendi adını kendi koyan, kendi rotasını kendi çizenlerdendi o, yetmedi kendi değişimini de kendi örgütledi. Bu yazı da onun hakkını teslim etme çabasının küçük bir parçasıdır.
 
Keke doğrudan itiraf edemese de büyük devrimci abilerden olma hayalini kuran, sözlerinden görüntüsüne, fikirlerine bu hayalin peşinden koşan, olmak istediği kişiyi inşa etmeye çalışan biriydi. Ancak hayalini kurduğu bu kişiliğe doğru yürüyüşü yapay değil, zaten içerisinde olan, büyütüp geliştirmeye özen gösterdiği bir şeydi. Uzun zamandır tanıdığı insanlardan yeni tanıştıklarına kadar bir çok insanı sinirlendirmeyi, rahatsız etmeyi de çok iyi başarırdı, ona sorduğunuzda ve ya kızdığınızda ise alacağınız cevap "Kendisini sorgulasın diye yapıyorum" olurdu. Başarılı olduğu girişimleri de elbette oluyordu ancak büyük bir kısmı kişilerin ondan şikayetiyle sınırlı kalabiliyordu.
 
2006'da tutuklanan 8 sosyalist, 8 Mayıs 2014 tarihinde tahliye olduğunda oldukça heyecanlanmış, geçtiğimiz günlerde şehit düşen Bayram Namaz (Baran Serhat) gibi örnek aldığı devrimcileri görebilmek için İstanbul'un yolunu tutmuştu. Katıldığı meclis toplantısının ardından döndüğü Ankara'da her bir yoldaşının hareketini heyecanla anlatıyor, gelecekte olmak istediği devrimciyi onlarda vücut bulmuş olarak görüyordu.
 
Günlerden bir gün Keke yoldaşlarının ondan beklemediği ancak -yine bahsetmesek olmaz- aynı zamanda görmeyi de başaramadıkları bir sorunla karşılarındaydı. Keke yanlış yapmıştı, hatalıydı, farkındaydı ve bunun bir karşılığı olacaktı. Yaptıklarının karşılığı 6 ay kadar yoldaşlarından ayrı kalması ve değişmek için çaba harcamasıydı, belirleyici olan da bu çabası olacaktı. İlk başlarda ufak tefek dirençler gösterse de bu süreci onunla ilgilenen yoldaşlarından çok kendisinin yönettiğini söylemek oldukça doğru olacaktır. Rojava'ya devrim için savaşmaya gittiğini sonradan öğrendiği çok sevdiği bir yoldaşıyla vedalaşamamış, partisinin 20.yıl etkinliklerinde aktif görev alamamış olmak ve çok sevdiği yoldaşı Oğuz Saruhan'ın (Algan Zafir) bu süreçte şehit düşmesi onu bu süreçte yaralayan durumlar oldu. 6 ayın sonunda ise kendine çizilen hattı aşmış, kendisinden beklenen değişimden çok daha fazlasını, çok daha kısa sürede göstermeyi başarmıştı. Onunla okuma yapmak, onun hızına yetişebilmek mümkün değildi, artık sabah akşam okuyor, bu süreci kendi gelişimi için en iyi şekilde değerlendirmek istiyordu. Bu süreçte yetiştiği toplumu çok iyi analiz ediyor, yetişme şeklinden kaynaklı taşıdığı geri yanları çok iyi tespit ediyor, geri yanlarıyla mücadele etmekten asla geri durmuyordu. Haklı olduğunu düşündüğü konularda ise önceleri inatlaştığı şeyleri artık karşısındakine doğru, ayakları yere basan argümanlarla sunuyordu.
 
Kendi değişimini örgütleyen Keke, teoriyle bağını bu süreçte oldukça yakından kurmuştu. Bu sürecin sonunda kendisi örgütçülükten uzaklaştığını iddia etse de bir süre evinde kaldığı genç kadın arkadaşını, genç kadın hareketiyle tanıştıran da o olmuştu.
 
En son çalışma yürttüğü Adana'ya önceleri istemeyerek gitti, örgütçülük yapmak değil, teorik birikimini yayın alanında kullanmak ve geliştirmek istiyordu. Ancak ısrarcı olmadı ve Adana'nın yolunu tuttu. İlk zamanlar kendini sürecin dışında, çalışma yürütmekten keyif almayan biri olarak tanımlasa da kısa sürede örgütçü yanları tekrar açığa çıktı. Yoldaşlarının Çukurova'ya gitmesindeki ısrarının altında tam da bu güçlü örgütçü yanları yatıyordu. Kentte kendini sevdirmeyi ve güven kazanmayı başardı. Adana'dan Suruç'a yola çıkmadan önce çocuğunu Suruç'taki annesine götürmesi için otobüse bindiren bir baba oğlunu aslında "Yunus arkadaş"a emanet etmişti. Suruç'a giderken yol boyunca uyumamış ve tüm otobüsün sorumluluğunu üstünde hissetmişti. Yer kalmayan otobüste bayrak sopalarının üstüne uzanmak onun için sorun değildi, zaten heyecandan uyku tutması da pek mümkün değildi. Yolculuğun sonunda devrimin topraklarına adım atmak, belki de özlemini duyduğu yoldaşlarını görebilmek, devrimi kısa bir süreliğine olsa da yaşamak onun için çok önemliydi.
 
Onu tanıyan bir çok kişi belki de dönmeyeceğini düşünürdü, devrimin topraklarına ayak basan Keke nasıl dönebilirdi oradan? Adım atabilseydi ne olurdu bilinmez ama eski fevriliğinin kalmadığı konusunda ısrarcıydı, Adana'ya dönecek, gönüllü Türkçe dersi vermeye başladığı öğrencilerini de toplayacak, Şakirpaşa'da gençlik merkezini açacaktı, zaten para dışında neredeyse her şey tamamdı ona göre. Para da kampanya sonucunda eline geçmişti, hatta cebinde taşıyordu onu da. Devrimin topraklarına kaçar gibi gitmek değil, özlemini duyduğu yoldaşlarının bir çoğu gibi planlı ve iradeli bir şekilde adım atmak istiyordu, bunun için de yapması gereken başka şeyler olduğunu kendine görev bilmişti.
 
Bir özet çıkartmak istersek, Keke'nin yaşamı ve pratiği genç devrimcilere bir çok şey öğretecektir, bunların başındaysa değişimin ve iradenin kendi içinde yattığı gelir. Keke bugün Suruç'tan sağ çıksaydı 26 yaşına basmış, belki bıyıkları yüzüne istediği gibi biraz daha oturmuş, biraz daha bilenmiş olacaktı. Belkiler bir yana onu tanıyanların ağzından duyacağımız belkisiz bir şey var ki, o, vazgeçmemiş olacaktı.