11 Mayıs 2024 Cumartesi

İzmir Barosu'ndan Afganlara yönelik nefret söylemine tepki

Taliban'ın Afganistan'ı ele geçirmesiyle birlikte Türkiye'de bulunan Afganlara yönelik nefret söylemlerinin artmasına tepki gösteren İzmir Barosu, Afganların iltica hakkının kabul edilmesi çağrısı yaptı.

İzmir Barosu, Taliban'ın Afganistan'ı ele geçirmesiyle birlikte Türkiye'de bulunan Afganlara yönelik nefret söylemlerinin artmasına dikkat çekti. Konuya ilişkin baro binası önünde bir basın açıklaması yapan İzmir Barosu, Afganistan halkının temel haklarını kullanabilmesi yolunda gerekli tedbirlerin alınması için ulusal ve uluslararası mercilere seslenirken, Türkiye'deki Afganlara da İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (İHEB) gözetilerek iltica hakkının kabul edilmesi çağrısı yapıldı.

HDP Milletvekili Musa Piroğlu'nun da katıldığı basın açıklamasını İzmir Barosu Yönetim Kurulu Üyesi ve Göç ve İltica Komisyonu Sorumlusu Ayşe Kaymak okudu.

'DUYARSIZ KALAMAYIZ'
"Afganistan'daki trajik gelişmelere duyarsız kalamayız" diyerek konuşmasına başlayan Ayşe Kaymak, ülkelerinden ayrılmak zorunda kalan Afganlara mülteci hukuku başta olmak üzere genel insan haklarının uygulanmasını gerektiğini vurguladı. Başta kadınlar, çocuklar, LGBTİ+'lar olmak üzere birçok kişi Afganistan'da hayatlarının riskli durumda olduğunu kaydeden Kaymak, "Bu duruma bağlı olarak ülkemizde ve dünyada başta Afganistan'dan gelenler olmak üzere mülteci, göçmen ve genel olarak yabancı düşmanlığına dayalı nefret söyleminin arttığı ve bunun ciddi ve trajik nefret suçlarına dönüştüğü gözlemlenmektedir" dedi.

ULUSLARARASI MERCİLERE ÇAĞRI
Ulusal ve uluslararası mercilere çağrıda bulunduklarını belirten Kaymak, talepleri şöyle sıraladı: "Afganistan istikrar kazanana ve ülkedeki durumun güvenli ve insan onuruna yaraşır geri dönüşü mümkün kılana kadar Afganistan'a yönelik idari ve yargısal yollar tüketilerek haklarındaki sınır dışı etme kararı kesinleşmiş olsa bile- tüm sınır dışı işlemlerinin menşe / transit ülke / üçüncü ülke olarak durdurulması, iltica talepleri reddedilen kişilerde mülteci ve ikincil koruma statüleri kapsamında yeni durum değerlendirmesine imkan verecek şekilde dosyalarının yeniden ele alınması, yapılacak yeni değerlendirmelerde 'dahili kaçış' ve 'yer değiştirme' alternatifleri temelinde sığınma olanağından mahrum bırakma kararlarından uzak durulması, geri göndermeme ilkesinin de bir gereği olarak ülke sınırlarının sığınma prosedürlerine erişime izin verecek şekilde açık olmasının sağlanması; fiziki ve sınır kolluk tedbirlerinin bu anlamda göçün durdurulmasına değil, göçün yönetilmesine yönelik irade ve inisiyatifin alınması, bu kapsamda 1951 Cenevre Sözleşmesi madde 1/F uygulamasında 'bireysel sorumluluk' kapsamında dikkatli bir değerlendirme yapılması, sınıra yakın bölgelerde Uluslararası Koruma (UK) başvuru kayıt ve kabul kapasitelerinin arttırılması, mülteci hukukunun idari ve yargısal usul güvencelerinin adil ve etkili bir şekilde işlemesinin sağlanması, sosyal sorunlara neden olmadan dengeli bir şekilde ve hızla uydu kentlere ve gerek görülmesi halinde oluşturulacak geçici barınma merkezlerine sevk işlemlerinin yapılması, uydu kentlerde ve geçici barınma merkezlerinin olacağı şehirlerde olası sosyal sorunların önlenmesine yönelik pro-aktif tedbirlerin alınması için çağrıda bulunuyoruz."

'TEDBİRLER ALINSIN'
Uluslararası topluma da seslendiklerini söyleyen Kaymak, "Uluslararası mülteci hukukunda bulunan 'yük paylaşımı' ilkesinin 'sorumluluk paylaşımı' veya 'onur paylaşımı' anlayışı altında olası sığınma akınının mali ve sosyal sorumluluğunun ve faturasının komşu ve transit rota üzerinde bulunan ülkelerde değil tüm insanlık ailesince paylaşımı konusunda gerekli etkili tedbirlerin alınması, ancak bunu yaparken sığınmacı nüfusun komşu / sınır / göç rotası üzerinde bulunan ülkelerde tutulması sonucunu doğuracak taktik ve çözüm arayışlarından uzak durulması, Afganistan'daki yeni durum üzerine gelişen risk ve hassas grupların, bu kapsamda özellikle kadınların, çocukların, LGBTİ+'ların, devrik Afgan Hükümetinde görevli asker ve çalışanların, yabancı güçlere lojistik destek sunduğu düşünülen çalışanların, etnik ve dini azınlıkların korunmasına yönelik tedbirlerin alınmasını talep ediyoruz" diye konuştu. 

ULUSAL KURUMLARDAN TALEPLER
Konuyla ilgili ulusal kurumlardan taleplerini dile getiren Kaymak, "Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, TBMM İnsan Hakları Komisyonu, TİHEK ve Kamu Denetçiliği, Barolar, sendikalar, meslek odaları, yerel yönetimler ve sivil toplumun konu hakkında duyarlılık göstererek pro-aktif hukuki ve sosyal tedbirlerin alınması, başta kayıt ve barınma olmak üzere sağlık, eğitim ve insani alanlarda hızlı ve etkili önlemlerin alınması, başta siyasi açıklamalar ve medya / sosyal medya paylaşımları olmak üzere yabancı düşmanlığını tahrik eden, körükleyen ve hatta suça teşvik eden nefret söylemi içerir açıklamalardan uzak durulması, bunu ısrarla yürüten gerçek ve tüzel kişiliklere yönelik ayrımcılık ve nefret suçlarına yönelik etkin soruşturmaların yürütülmesi, Afganistan'daki mevcut durum ve tüm ülkelerden sığınma amaçlı insan hareketlerinin nedenleri üzerinde genel kamuoyunu doğru ve şeffaf bir şekilde bilgilendirici, eğitici, konunun insan hakları ve insanlık onuru boyutunu öne çıkarıcı yayın ve açıklamaların uygun teknik ve taktiklerle yaygınlaştırılmasının sağlanması talep edilmektedir" ifadelerini kullandı.

'LÜTUF DEĞİL ZORUNLULUKTUR'
"Buna göre tüm ülkeler için sığınmacılara bu anlamda sınırları açık tutmak siyasi bir tercih meselesi veya lütuf değil hukuki bir zorunluluktur" sözleriyle açıklamasını sürdüren İzmir Barosu Yönetim Kurulu Üyesi ve Göç ve İltica Komisyonu Sorumlusu Ayşe Kaymak, "Sınırlarına duvar örerek kişilerin hukuka erişimini engellemeye çalışan ülkeler insan hakları ile de aralarına bir duvar örmüş demektir. İzmir Barosu başta 2013 yılından buyana alanda özel ve aktif olarak çalışan Göç ve Mülteci Hakları Komisyonu olmak üzere İnsan Hakları Merkezi, Kadın Hakları Merkezi, Çocuk Hakları Merkezi ve LGBTİ+ Komisyonu ile bu taleplerin ve işleyişin takipçisi ve gerekli durumlarda hukuki ve yargısal müdahili olmaya devam edecektir" dedi.