28 Mart 2024 Perşembe

İnsanlık faşizme boyun eğmeyecek

Kapitalist barbarlık düzeninin yıkılmasından, onun yarattığı göçmenlik/mültecilik krizinin ortadan kaldırılmasından, katiller sürüsünün dünyanın neresinde olursa olsun tecrit edilmesine kadar bir dizi doğru şeyler söylenebilir. Pratik bir duruşunuz yoksa, kapitalist barbarlar ve tetikçilerine geri adım attırmanız, ancak duaların kabul olma olasılığı kadardır.
Yeni Zelanda'da Breton Tarrant isimli Avustralya vatandaşı ırkçı faşist, cuma namazı sırasında iki ayrı camiye saldırı düzenledi. 50 kişi yaşamını yitirdi, onlarca kişi ise yaralandı.
 
Şimdi bu ırkçı faşist saldırıya karşı herkes durduğu yerden konumlanarak vazife çıkarmanın hesabı içinde. Saldırıyı/saldırganı ortaya çıkan nedenler ve bunun devam ediyor olmasının yarattığı/yaratacağı sonuçlar gözlerden uzak tutulmaya çalışılıyor.
 
Saldırıya ilişkin ilk servis edilen bilgi (katilin sosyal medya üzerinden yaptığı canlı yayın hariç), ırkçı faşistin yayınladığı 73 sayfalık bildiri oldu. Ve onun içerisinden de, "ilkin komünist olduğu, sonraları anarşizmi benimsediği, sonrasında libertaryan olup nihai olarak etnik-faşizmde karar kıldığı" büyük puntolarla ve bütün haber bültenlerinde ilk elden sunuldu. Böylece, katil, kimlik bunalımı içerisinde olan bir "zavallı" olarak sunulmaya çalışıldı. Ardından, ırkçı faşist saldırgan "komünist" sözcüğüyle örtüştürülerek, ideolojik saldırının en önemli halkalarından biri işlenmiş oldu. Tıpkı, Hitler faşizmi ile onu tarih sahnesinden silen Stalin'in insanlığa karşı aynı suçları işlemiş gösterilmesi gibi.
 
Demek ki, kapitalistlerin ideologları ve manipülasyon aygıtları "komünizm heyulası"ndan kurtulmuş değiller. Gerçek olan şu ki; Tarrant gibi, Anders Breivik (Norveç'te kitle katliamı yapan faşist) gibi kapitalist aklın bireysel tetikçilerini ortaya çıkaran temel etmen, yine kapitalizmin kendisinden başkası değildir.
 
Kendi krizini aşamayan kapitalist barbarlık düzeni, varlığını ancak insanlığa ait ne kadar birikim varsa hepsini paramparça ederek ömrünü uzatma çabası içindedir. Bu yıkımın içerisinde, dünya ezilen halkları arasında derin husumetlerin yaratılması da vardır. Ortadoğu'yu yağmalamak, hegemonya alanlarını genişletmek için IŞİD gibi karanlık çeteleri yaratan/kullanan emperyalist gericilik, karşı reaksiyonun da çarpık bir şekilde gelişmesine özel bir alan açmaktadır. Son örnekte olduğu gibi mesele basit bir "İslamafobi" meselesi olmaktan çıkmıştır. Bizzat emperyalist devletlerin kısmen görmezden gelmesiyle ancak esas olarak gizli himayesiyle, korku imparatorluğunu sürekli diri tutmanın pratik uygulayıcıları devreye sokulmaktadır. Aynı pratiği Soğuk Savaş döneminde NATO'ya bağlı kontrgerilla örgütlerine doğrudan bağlı tetikçiler yapmaktaydı, bugün ise "sosyal medya" üzerinden kendisini geliştiren "bireysel" tetikçiler.
 
Tarrant, emperyalist-kapitalist egemenlerle tastamam aynı fikirde. Faşist katilin internet sitesine koyduğu bildirisinde, Müslüman göçmenleri "işgalci" şeklinde tanımlaması da, kriz içerisindeki kapitalist sistemin büyüttüğü göçmen karşıtı ırkçılığın bir yansıması.
 
Elbette ki kimin "işgalci" olduğu da ayrı bir soru. "Beyaz adam" gelmeden önce Avustralya'da Aborjinler, Yeni Zelanda'da ise Maoriler yaşamaktaydı ve şimdi onlar her iki ülkede yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.
 
"Aşırı, radikal, fanatik" Hristiyan gibi kavram ve sıfatlarla ırkçı faşistin tanımlanması da, "terörist" Müslüman algısının üzerine -şimdilik- başkasını koymama emperyal mutabakatının devam ettiğini gösteriyor.
 
Çok değil, birkaç yıl öncesine kadar Türkiye/Kürdistan'da art arda patlayan bombaların faili IŞİD çetelerinin siyasi iktidar tarafından korunması da, "Müslümandan terörist çıkmaz" söyleminin bizim coğrafyadaki uygulamasıdır. Bu anlamda, kiminin "terörist" dediği, diğerinin "öfkeli çocuğu" olabiliyor pekala.
 
Saray diktatörlüğü de buradan giriş yaparak, faşist saldırıyı yerel seçim malzemesine dönüştürmenin gayretkeşliği içinde. Miting meydanlarından, "Ey batı, 49 Müslümanı öldüren caniye niçin terörist" demiyorsunuz minvalinden cümlelerle, kötü giden seçim propagandasını lehine çevirmeye çalıyor. Seçim meydanlarında ırkçı faşist caninin saldırısını büyük ekranlar koyarak gösterime sokuyor. Bununla da yetinmeyip, Türkiyeli tek bir vatandaşın burnunun bile kanamadığı saldırının olduğu Yeni Zelanda'ya, yardımcısını ve Dişişleri Bakanını gönderiyor. İslam dünyasının lideri gibi kendini pazarlayıp, oy tahvili yapacak. Bu güne kadar en becerikli olduğu manipülasyon alanında eline bir fırsat geçti, kaçırır mı hiç. Saray faşizmi için "One minute"den sonra bulunmaz nimet...
 
Saldırının "Türkiye'ye ve Erdoğan'a yönelik olduğu"nun iddia edilmesini de, ancak "a haber" izleyicileri için özel olarak imal edildiğini söyleyip geçelim.
 
Kılıçdaroğlu da "Birkaç kelam da ben edeyim, benim payıma da bir şeyler düşer" dedi. Ama yüzüne gözüne bulaştırdı her zamanki gibi. "İslam dünyasından kaynaklanan terör bütün dünyada farklı yorumlara yol açtı. İslam dünyasının da 'neden benim ülkemde terör var' diye düşünmesi gerekiyor" gibi üstenci ve olaya değil akıl vermeye odaklanan açıklaması, Sarayın ekmeğine yağ sürdü. Kılıçdaroğlu ve CHP söz konusu olduğu zaman, her kritik dönemeçteki pratiği artık aklıselim kimseyi şaşırtmıyor.
 
Peki, ne mi yapmalı? Kapitalist barbarlık düzeninin yıkılmasından, onun yarattığı göçmenlik/mültecilik krizinin ortadan kaldırılmasından, katiller sürüsünün dünyanın neresinde olursa olsun tecrit edilmesine kadar bir dizi doğru şeyler söylenebilir. Pratik bir duruşunuz yoksa, kapitalist barbarlar ve tetikçilerine geri adım attırmanız, ancak duaların kabul olma olasılığı kadardır.
 
Avustralya Komünist Partisi üyesi 17 yaşındaki bir genç, doğru zamanda doğru pratik sergileyerek, yol gösterdi. Irkçı söylemleriyle bilinen Avustralyalı senatör Fraser Annig, "Yeni Zelanda'daki saldırının nedeni Müslümanların göçü ve Müslümanların giderek artan varlığından duyulan korku" dediği sırada kafasına yumurtayı yedi. Ve bizim genç yoldaşımız, "İnsanlık faşizme boyun eğmeyecek" diyerek son dersini verdi.
 
Kullanılan araç ne olursa olsun, faşistlere rahat yüzü yok!