18 Nisan 2024 Perşembe

Hamas'ın hançeri

Ekonomik, siyasi kriz sarmalındaki Türkiye gerçekliğinde AKP'nin işi çok zor. Kırılganlığını bizzat zorlayarak derinleştirdiği bir toplumsal ortamın bağrındaki patlayıcı?yıkıcı dinamiklerin neler olabileceğine dair öngörülere sahip değil. Toplumun tıpkı öncekiler gibi, AKP iktidarını da sırtından atabileceğini kabullenmek istemiyorlar ama tarih bile tam da bunu anlatıyor. Geciktikçe, suni tedbirlerle bastırıldıkça ödeşme?hesaplaşma hali daha da keskinleşecektir.
''Golan Tepeleri'' tartışmasında dikkate değer en önemli detay AKP iktidarını kimsenin umursamaması oldu. Sanılandan ve sandığımızdan daha itibarsız, sadece iç tüketime dönük böbürlenmelerle şişinen ama sahada karşılığı olmayan iktidar bütünüyle ortada kaldı. Durumu içler acısı.
 
Bilindiği gibi Golan Tepeleri'ni İsrail 1967'deki ''Altı Gün Savaşı''nda işgal etti. Doğu Kudüs, Batı Şeria, Sina Yarımadası ve Golan Tepeleri yaklaşık 20 bin Arap askerini öldüren İsrail'in eline geçti.
 
Şam'ın yanıbaşındaki Golan stratejik bir alan. Bölge oradan izleniyor, denetleniyor ve ayrıca bir su kaynağı. İran, İsrail işgalini gerekçe göstererek Suriye'de bulunuyor.
 
İsrail'in askeri işgalini siyasi ilhakla tamamlama girişimi bugüne dek taraftar bulamamıştı. Trump bir kararnameyle ilhakı tanımış ve onaylamış oldu. Hukuki değil siyasi bir hamle yaptı. Bu sırada da oldukça kışkırtıcı bir dil kullandı.
 
Trump, Netanyahu ile buluşmasında sözkonusu kararnameyi imzalarken Gazze'de İsrail helikopterleri Hamas'a ve direnişçi gruplara ait mevzileri – mekanları bombalıyordu. Kuşkusuz bu da sembolik bir adımdı.
 
Bütün bu hararetli dönem boyunca AKP öyle bir keskin tutum aldı ki, duyanlar ''Müslüman dünyanın lideri'' iddiasını kuşanan AKP'nin Filistin'e hamilik ettiğini, hatta ve neredeyse oraya asker yollayacağını zannetti.
 
Oysa bu tür ifadeler dışarıda yankılanmıyor, hatta çabucak soğurularak anlamı kaybediyordu. Türkiye coğrafyasında AKP'ye inananlar bu tür kınamalarla, canlı yayın ajitasyonlarıyla minicik de olsa bir sanma, Filistin için bir rahatlama bekledi boş yere.
 
Daha fenası aynı akşam işitildi. AKP'nin siyasi sözcüsünü getirip mitinglere kattığı, mecliste ağırladığı Hamas İsrail'le ateşkes sağlandığını duyurdu.
 
Fakat bu işte bir yanlışlık olmalıydı. AKP düğün – bayram edecekken, o andan itibaren canlı yayın yapan yandaş kanallarını susturdu. Aynı hızlı olağan akışa geçildi. Bir anlaşma olduğunu öğrenenler bunun içeriğini ve oluşum sürecini AKP medyasından öğrenemiyordu.
 
Heyhat, bugünleri de mi görecektik. Hamas ile İsrail arasındaki ateşkes, Mısır'ın arabulucuğuyla sağlanmıştı meğer. Hani şu ''Sisi''nin Mısır'ı. Türk devlet görevlilerini ajan iddiasıyla tutuklayan, sını dışı eden, hatta ve daha mühimi Hamas'ın da ideolojik dünyasını paylaştığı ''Müslüman Kardeşler'' ekolünü Amerikancı bir darbe ile deviren Sisi'nin Mısır'ı.
 
Darbe büyüktü. Filistin'de, bir süreliğine, sular durulurken AKP ekabiri öfkeliydi. Hayal kırıklığı ve aldatılmışlık hissi iç içe geçiyordu. Hamas'ın onları orta yerde bırakmasına mı yansınlar yoksa Sisi'ye gitmeyi AKP'ye gelmeye tercih etmelerine mi. Sırtında bu hançeri taşımaktadır AKP. Olayları seçime – oya dönüştürme imkanından da mahrum kaldı ve Ayasofya'yı cami statüsüyle ücretsiz ziyarete açmak gibi kasaba siyasetiyle idare etti.
 
Banyoda herkese kendi sesi güzel gelir. Hayat o banyo akustiğinden farklıdır. AKP'nin gelip gelip çaptığı gerçek budur. Sözünün şehvetine kapılan, hayalinde bölgesel emperyal projeler tasarlayan iktidarın Arap coğrafyasında iki paralık kıymeti kalmamıştır. Dün de güçlü etkisi yoktu ancak milliyetçilikle iç içe geçen fetihçi ideoloji, buna eklenen  saltanat–hilafet söylemi Arap coğrafyasında bir teyakkuza ve reaksiyona yol açtı.
 
Arap coğrafyasının Osmanlı ile muhabbeti yoktu. AKP'nin devraldığı resmi söylemin kurucu unsurlarından birinin ''Araplar bizi sırtımızdan hançerledi'' aşağılamasıdır. Safkan Türkçülük piyasasına dükkan açan MHP'nin pozisyonu da besbelli. Bu ortamda AKP istediği gibi kıpırdayamıyor, yeri dar, oldukça dar.
 
AKP siyasetini belirleyenlerin aklında her zaman Mursileşme ihtimali vardır. Kendi adlarına, buna dönük hazırlıklar yaptıkları da düşünülebilir. Muhtemel bir darbeye karşı sivil organizasyonlar görünümüyle örgütlenmelere gidildi. Dahası, Sisi'nin bunca olgunlaşması ve kabul görmesi ''bizsiz olmaz'' dayatmacılığının bizzat Müslüman dünya da alıcı bulamayacağını gösterdiği için AKP açısından zorlayıcı. Sisi'yle de olabiliyormuşa evrilen politik – toplumsal ortam AKP için öldürücüdür.
 
Ekonomik, siyasi kriz sarmalındaki Türkiye gerçekliğinde AKP'nin işi çok zor. Kırılganlığını bizzat zorlayarak derinleştirdiği bir toplumsal ortamın bağrındaki patlayıcı–yıkıcı dinamiklerin neler olabileceğine dair öngörülere sahip değil. Toplumun tıpkı öncekiler gibi, AKP iktidarını da sırtından atabileceğini kabullenmek istemiyorlar ama tarih bile tam da bunu anlatıyor. Geciktikçe, suni tedbirlerle bastırıldıkça ödeşme–hesaplaşma hali daha da keskinleşecektir.
 
Müslüman dünyada taban kaybeden, eriyen, yandaş bulamayan din ve milliyetçilik siyaseti, bunun imkanlarının içeride de daralacağını haber veriyor. Konjektür ve politik eğilimler ülkeleri de etkiler, hatta biçimlendirir.
 
Mesela bu ortamda Kürtle barışmadan, onun siyasal özgürlük mücadelesiyle taleplerini onun çerçevelediği biçimde ortaya koyma cesareti göstermeden faşizmin misliyle artırdığı kırılganlıktan kurtulamazsınız. Bu kadar açık. Kürtler Kuzey'de kültürel devrimini gerçekleştirmiş, Rojava'da halk devrimi yürüyor, dünya Kürtleri konuşuyor ama sen terördü, bekaydı, son teröristti; bunlarla uğraşıyorsun. Seni sadece Araplar değil Kürtler de hayak kırıklığına uğratır. Sonra Aleviler ve diğerleri. Bu böyle sürer. Kupkuru faşizmle baş başa kalır ve o gün uzun gecenin ucundaki güneşi göremezsin.