2 Mayıs 2024 Perşembe

Dr. Erensü: İklim krizine neden olan politikalar felaketin boyutlarını artırıyor

Politik ekolojist Dr. Erensü, Bozkurt'taki selin sarsıcı noktaya gelmesinin sadece HES ile açıklanamayacağını kaydetti. ETHA'ya konuşan Erensü, HES'lerin masum olmadığını ancak asıl sorunun su yataklarında, vadilerdeki yapılaşmalar; HES projeleri için doğanın katledilmesini sağlayan politikalar olduğuna işaret etti. Bu politikaların iklim kriziyle uyumsuz olduğunu belirten Erensü, olağanüstü felaketlerin bu nedenle sık, can ve mal kaybına neden olacak noktaya getirdiğini belirtti.

Kastamonu'nun Bozkurt ilçesinde yaşanan ve onlarca insanın hayatını kaybetmesine neden olan sel felaketinin ardından HES'ler bir kez daha gündeme geldi. Ezine Çayı'nın yatağının daraltılması, dere yatağına konut yapılması, çayın üzerindeki köprülerin yetersiz kalması, bölgedeki HES'in zarar görmesi ve sel öncesinde halkın yeterince bilgilendirilmemesinin selde can kaybını artıran nedenler olduğu açıklandı.

Felaketin ardından gözler Ezine Çayı üzerine kurulan HES'e çevrilirken, hükümet adeta HES'i koruyan, mağdur gösteren açıklamalarda bulundu.

Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim üyesi politik ekolojist Dr. Sinan Erensü ile hidroelektrik santralleri (HES) konuştuk. Erensü, sel gibi doğal felaketlerde tüm suçu HES'lere yüklemenin; iklim krizine neden olan rant ve talan politikalarını eleştirmekten uzak olduğunu kaydetti.

'ÖZELLEŞTİRME POLİTİKASIYLA HES'LERİN SAYISI ARTTI'
Türkiye'de HES'lerin çok fazla olduğunu ve sayısının çok hızla değiştiğini belirten Erensü, tamamlanmış ve planlanma aşamasında olan toplam bir 400 civarında HES olduğunu söyledi. En temel enerji üretme çeşitlerinden olan HES'in, akarsuyun gücünü elektrik enerjisine çevirme prensibine dayandığı bilgisini paylaştı. Erensü, "Bizim daha iyi bildiğimiz Atatürk, Keban, Karakaya gibi kocaman barajları ve rezervuar gölleriyle bildiklerimiz barajlı HES'ler. Fırat, Dicle, Çoruh gibi kuvvetli suyu olan ırmakların üzerine yapılıyor. Bunların bekletilme havuzları var ve suyu bekletiyorlar. Daha sonra enerji haline getirip tekrar nehre bırakıyorlar. Bir de boru-kanal tipi dediğimiz küçük HES'ler var, daha küçük çaylar ve dereler üzerine inşa ediliyorlar. Bunların sayısı son 10-15 yılda enerji piyasasının özelleştirilmesiyle, özel enerji şirketlerinin liderliğinde arttı. Büyük su tutacak yapılar söz konusu değil bu HES'lerde, çünkü çok daha az suyu olan derelere ve çaylara yapılıyor. Bunlar da suyu derenin iki farklı kotundaki yükseklik farkını kullanıyor. Derenin suyunu paralel bir şekilde dağın içinden ya da dağın yamacından bir boru sistemiyle vadinin daha alt bir kotuna çekiyorlar. O sırada serbest düşüşe bırakıyorlar, cebri borular içerisinde o düşüşün tamamlandığı yerde de bir santral var. O santralde de elektrik enerjisi elde ediliyor, kalan su tekrar çaya bırakılıyor" diye açıkladı.

'HES KARŞITI HAREKET SEKTÖRÜN ÖZELLEŞTİRİLMESİYLE BAŞLADI'
Türkiye'de 2000'li yılların sonunda enerji sektörünün özelleştirilmesiyle birlikte HES'lerde yeni bir dönem başladığını aktaran Dr. Erensü, özelleştirmenin HES'ler üzerindeki etkilerini şöyle açıkladı: "Devlet Su İşleri'nin (DSİ) girmeye gerek duymadığı çok daha küçük vadiler, küçük çaylar, dereler üzerine daha küçük enerji elde eden ama yatırımcısı için karlılığı olan HES'ler de yapılıyor. Bu yüzden aslında HES karşıtı hareket dediğimiz özellikle Doğu Karadeniz'de örneğini gördüğümüz hareketliliğin kaynağı son 10-15 yıl ki genel itibariyle kanal-boru tipi dediğimiz barajsız HES'ler."

'BARAJLI HES'LER YERLEŞİM YERLERİNİ SULAR ALTINDA BIRAKIYOR'
Bozkurt'taki HES'in de boru-kanal tipi olduğunu söyleyen Erensü, "Ama çok küçük de bir HES değil. 30 MW civarı kurulu bir gücü var. Doğu Karadeniz'de de ve Karadeniz'in çeşitli yerlerinde daha küçük HES'ler görebiliyoruz. Arkasında geniş bir baraj rezervuarı, baraj gölü barındırmıyor. Hem barajlı hem de kanal tipi HES'lerin çeşitli olumsuz etkileri söz konusu. Baraj tipi HES'ler arkalarında büyük rezervuar gölleri bıraktığı için o rezervuar göl alanı altında, içinde kalan vadinin sıklıkla en verimli olan yerleri su altında kalıyor; bazen köyler, kasabalar da. Çok tanışık olduğumuz, iyi bildiğimiz bu durum HES'lerin özellikle barajların en büyük problemlerinden" dedi. 

HES PLANLARI İÇİN DOĞA KATLEDİLDİ
Barajsız HES'lerin ufak yapı, baraj gölü olmaması ve su altında bırakacak alan sıkıntısı yaratmamasından kaynaklı teorik olarak daha az zararlı olması beklendiğini söyleyen Erensü, "Ama ülkemizdeki uygulamalar o kadar agresif oldu ki; 30 km derinliğindeki bir vadide kolları dahil 35-40 tane küçük HES planlandığını gördük; mesela Trabzon'daki Solaklı Vadisi'nde olan küçük HES bu şekildedir. Çok plansız, saldırgan bir şekilde yapıldı bu HES'ler. Özellikle enerji sektörünün özelleştirilmesiyle birlikte erken kalkan HES projesini yaptı, DSİ'ye onaylattı. Bunların vadilere vereceği etki çok fazla düşünülmedi. Bununla birlikte dere yataklarına inşaat atıklarını bırakılması çokça rastlanan uygulamalar. Bazen hiç el değmemiş vadilere HES planları onaylandı. Ama burada sorun el değmemiş vadilere HES inşaatları yapabilmek için o vadilere yolların açılması, ağaçların kesilmesi, coğrafyaların ikiye bölünmesi gibi riskler ortaya çıktı. Bu da aslında Karadeniz ve Doğu Karadeniz gibi arkasında kırsal yerleşimlerin hala canlılığını koruduğu bir coğrafyada çok fazla tepki çekti" ifadelerini kullandı.

'YOĞUN YAĞIŞ HES'LERİN PATLAMASINA NEDEN OLABİLİR'
Halkın HES yapıldığında arkasından bir başka HES, maden, taş ocağı projesi gibi her türlü alt yapı projelerinin geliştirilerek vadilerin mimleneceğini çok iyi bildiğini bu nedenle şiddetle karşı çıktığının altını çizen Erensü, Bozkurt'ta yaşananları sakince düşünüp nedenini ona göre ortaya koymak gerektiğini söyledi.

Erensü, selle birlikte sıklıkla yöneltilen, "Yoğun yağış neticesinde HES'ler patlayıp, çatlayabilir mi? Bu patlama ve çatlamalar büyük taşkınlara neden olabilir mi" sorularına şöyle açıklık getirdi: "Barajlı HES'lerde çok yoğun bir su tutulduğu için böyle bir risk olduğundan bahsettik. Barajsız HES'ler de patlama çatlama olmaz mı? Bunlarda da bir su alım kısımları söz konusu küçük de olsa belki birkaç tane yüzme havuzu gibi düşünebiliriz. Burada patlama çatlama ya da boru tipi diyoruz ya cebri borularda da patlama, çatlama oluyor. Karadeniz'de Solaklı Vadisi'nin üst kotlarında Balkondu-1 diye bir HES var, iki kere patladı. Birinde sahadaydım çalışma sırasında gerçekleşti, biri de birkaç yıl önce gerçekleşti. Bu çok küçük bir köyün yakınında idi birkaç ev ve ekili arazi zarar gördü. Bunun ötesinde koca bir ilçeyi tehdit edecek bir taşkına sebep olur mu? Bozkurt'taki gibi şehrin biraz ötesinde olan bir HES bu soruya kesinlikle o neden olmuştur, taşkının temel sebebi HES'tir diyebilmek mümkün değil bence. Yine de daha iyi bir araştırma yapılmalı.

"Esas belirleyici olan anladığımız kadarıyla Bozkurt ilçesine çok daha yakın hatta şehrin içinde, vadinin içine konumlanmış yapılar, baraj görevi gören çeşitli inşaatlar ve köprüler bu taşkının çok daha etkili olmasına sebep olmuş gibi gözüküyor. Dolayısıyla evet bu taşkın HES'leri ve zararları konuşmamızın yolunu açıyor ki açsın da ancak doğru şekilde HES'leri eleştirmeliyiz. HES'ler her zaman masumdur, problemsizdir anlamına da gelmiyor bu."

'SELİ ARTIRAN, İKLİM KRİZİ VE BUNA UYUMLU OLMAYAN YAPILAŞMALAR'
Böyle bir felakettin ardından sadece HES'leri değil diğer yaşamsal sorunların da konuşulması gerektiğine işaret eden Erensü, "Vadi kanalları, su yatakları içindeki yapılaşmayı konuşmalıyız. Bu tarz sellerin görülme sıklığını ve olağan dışı doğa olaylarını artıran iklim değişikliğidir. Bu gerçeğin ülkemiz ve dünya için büyük bir tehdit olduğunu kabul ettikten sonra, o vadi havzalarında, su kanalları içindeki yapılaşmalarımızın her biri iklim değişikliğine uyum veya uyumsuzluğu gösteren delil ve işaretler olarak algılamalıyız. Böyle bir perspektiften baktığımızda ancak daha sağlıklı bir yere tartışmamızı taşıyabiliriz" diye vurguladı.

'SORUNA LOKAL VE KÜRESEL ÖLÇEKTE YAKLAŞMALIYIZ'
Lokal ölçekte seli can ve mal kaybına getiren noktalardan makro ölçekte olanın iklim değişikliği olduğuna işaret eden Erensü, mikro ölçekte olan problemin ise iklim değişikliği gerçekliğine uyumlu olmayan yapılaşmalar olduğunu kaydetti. Şunları söyledi: "Vadiler içindeki yapılaşma, kentlerimizi akarsu yataklarına inşa etmemiz, akarsu yataklarına çeşitli yapılaşmalar dökmemiz, boca etmemiz, köprülerimizi böylesi taşkınlara göre inşa etmememiz, akarsu yataklarını, vadileri ağaçsızlaştırmayı HES projeleri için de artırmamız vs. gibi şeyleri bu perspektifle koyup düşünmemiz lazım."