20 Mayıs 2024 Pazartesi

Denizler tehlike altında

Müsilaj kriziyle birlikte denizlerin tehlike altında olduğu bir kez daha gözler önüne serildi. Greenpeace denizleri tehdit eden başlıca sorunları sıraladı. 

Balıkçıların deniz salyası olarak adlandırdığı müsilaj Marmara Denizi'ni tehdit ediyor. Marmara'dan başlayıp Ege ve Karadeniz'i de tehdit eden büyük bir soruna dönüşen müsilaj krizi, denizlerdeki yaşamı olumsuz etkiliyor, tür çeşitliliğinin azalmasına neden oluyor. 

Denizleri tehdit eden tek tehlikenin müsilaj olmadığını kaydeden Greenpeace, başlıca sorunları sıraladı. Greenpeace; iklim krizi, plastik kirliliği, petrol kirliliği, atık boşaltımı, balıkçılık ile ilgili problemler, yabancı türlerin girişi ve yeni sorunlar, koruma alanları eksikliği başlıkları altında sorunları paylaştı.

İKLİM KRİZİ
Sağlıklı ve yaşam dolu okyanuslar iklim krizinin etkilerini sınırlayıp üstesinden gelmek için en önemli savunma mekanizmalarından biri. Biyolojik pompa görevi gören sağlıklı okyanuslar karbondioksiti emiyor. Krillden balinaya, yosun ormanlarından deniz çayırlarına ve mangrovlara kadar neredeyse tüm okyanus canlıları karbonu soğurup saklayarak atmosferden uzaklaştırmaya ve deniz tabanında depolamaya yardımcı oluyor. Okyanustaki canlılar olmasaydı atmosferde yaklaşık yüzde 50 daha fazla karbondioksit bulunurdu ve dünya çok daha sıcak olurdu.

Uluslararası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), geçen yüzyılda deniz seviyesinin küresel ölçekte 10-20 cm yükseldiğini ve bunun ağırlıklı olarak küresel ısınmadan kaynaklandığını, bu yüzyılda ise 40-60 cm daha yükseleceğini belirtiyor. Akdeniz'de ise deniz seviyesinin 19. yüzyıla göre 20 cm yükseleceği öngörülüyor.

Türkiye'nin de içinde yer aldığı Akdeniz Havzası, iklim krizinden en fazla etkilenecek, hassas bölgelerden birisi. İklim değişikliğinin küresel ölçekte etkilerine baktığımız zaman Akdeniz'de gözlenecek sıcaklık artışının genelin üzerinde olduğunu görüyoruz. Akdeniz havzasında küresel ortalamadan 0,4℃ daha fazla olan ortalama sıcaklık, sanayi öncesi dönemden bu yana yaklaşık 1,4℃ arttı. Son yirmi yılda ise Akdeniz'de deniz seviyesi 6 cm yükseldi ve deniz suyu asitliği önemli ölçüde arttı.

PLASTİK KİRLİLİĞİ
Dünya artık denizlerin yaşadığı plastik krizinin boyutlarını biliyor. Her dakika bir kamyon dolusu plastik okyanuslara karışıyor. Denizlerdeki plastik kirliliğinin yüzde 80'i kara kaynaklı. Tek kullanımlık plastik üreten şirketler okyanusların sadece 1-2 dakika kullanılan tek kullanımlık plastiklerle bir çöplüğe dönüşmesini umursamıyor ancak hayvanlar sulara karışan bu plastiklere dolanıyor, boğuluyor. Üstelik plastikler tehlikeli ve yutulabilecek kadar küçük mikroplastiklere ayrılabiliyor, besin zincirine dahil oluyor.

Türkiye denizlerinde yaptığımız çalışmaya göre neredeyse her iki balıktan birinde, 10 midye dolmanın 9'unda, 10 kırmızı karidesin 2'sinde mikroplastik var. Ve bunların çoğunluğu tek kullanımlık plastiklerden oluşuyor. 

Bütünleşik Kıyı Alanları Yönetimi ve Planlaması eksiklikleri (kıyı kentleşmesi) İnsan faaliyetleri sonucunda kıyı çizgisinin çekilmesi, kıyı kentlerini su baskınlarına karşı savunmasız bırakıyor, kıyı ekosisteminin bozulmasına sebep oluyor ve kıyı bölgelerini baskı

altına alıyor. İnsan kaynaklı baskının yanında sanayileşme de kıyı bölgelerini tehdit ediyor. Kentleşme ile birlikte insan yerleşmelerinin artış göstermesi, aynı oranda altyapıya duyulan ihtiyacı da artırıyor. Nüfusun artış göstermesi ile birlikte konuta duyulan ihtiyacın da fazla olması kıyı bölgelerinin aşındırılması olasılığını gündeme getiriyor.

PETROL KİRLİLİĞİ
Petrol ve doğalgaz çıkarma çalışmaları sucul yaşamı doğrudan tehdit ediyor. Deniz yaşamını zehirleyen petrol sızıntısı ve kirliliği nedeniyle deniz kuşu gibi canlılar ölüyor. Denizlerdeki petrol sızıntıları, haritalardaki ulusal sınırları takip etmiyor ve tüm yaban hayatını etkiliyor.

Bunun yanı sıra gözle görünmeyen sorunlar da çok büyük: Petrol ve doğalgaz arama çalışmalarında derin deniz balinalarını sağır eden ölümcül sismik patlatmalar kullanılıyor. Bugüne kadar var olmuş, bilinen en büyük beyne sahip ispermeçet balinası vb. türler derin denizlerdeki mürekkep balığıyla beslenmek için inanılmaz derinliklere dalıyor. Bu hayvanlar “sesle” görüyor, yollarını bulmak ve hayatta kalmak için gelişmiş işitme duyularına güveniyorlar.

Su altında yapılan patlatma faaliyetleri bu hayvanları sağır edebiliyor veya bölgeden hızlıca kaçmalarına yol açarak şaşırmalarına ve kaybolmalarına neden olabiliyor. 

TÜRKİYE DENİZLERİNDE KİRLENME SORUNU (ATIK BOŞALTIMI)
Türkiye denizleri de diğer dünya deniz ve okyanusları gibi kronik kirlenme etkisi altında. Bu kirlenmede evsel atıklar, kara kökenli kirlenme önemli bir rol oynuyor. Arıtılmamış atıkların deniz ortamına verilmesi birçok kıyı alanında devam ediyor. Kara kökenli kirlenme en fazla Marmara Denizi'nde. Kirlenme nedeniyle denizlerimizde, başta Marmara olmak üzere azoik-ölü noktalar oluşmaya başladı.

BALIKÇILIK İLE İLGİLİ PROBLEMLER (YASADIŞI VE KAYITDIŞI BALIKÇILIK, AŞIRI BALIK AVCILIĞI, HAYALET AĞLAR/KAYIP AV ARAÇLARI)
Denetimin olmadığı açık denizler, büyük gemiler tarafından talan ediliyor. Bu endüstriyel av gemileri, denizlerde trol ağı gibi yıkıcı yöntemler kullanarak sanki tarla sürer gibi deniz yatağını tarıyor, kompleks habitatlar deniz tabanıyla birlikte yok oluyor. Hepimizin yakından bildiği kaplumbağa, albatros, yunus ve denizatı gibi okyanus canlıları yıkıcı balıkçılık faaliyetleri tehlikesiyle karşı karşıya.

Aşırı avlanma sonucu birçok tür popülasyonu önemli zararlar görüyor; uskumru, ringa ve sardunya gibi iyi bilinen türler de buna dahil. Kaza sonrası başka balıkların da avlanması anlamına gelen “yan avlanma” sonucunda binlerce yıllık mercanlardan, oltaya takılan nesli tükenmekte olan kaplumbağa ve albatroslara, ağlara dolanan yunus ve balinalara kadar her deniz canlısı zarar görüyor. Her yıl 300 bin balina ve yunus, av ağlarıyla “kaza sonucu” öldürülüyor.

Birleşmiş Milletler, 30 yıl önce Greenpeace'in kampanyasının ardından büyük ölçekli akıntı ağlarını (2,5 kilometreden uzun) yıkıcı etkileri nedeniyle yasakladı. Bu ağlar, açık denizde birkaç kilometrelik bir alanı kaplayarak önüne gelen her şeyi kapabiliyor. Yunuslar, balinalar, köpekbalıkları, deniz kaplumbağaları ve diğer deniz canlıları gibi nesli tükenmekte olan deniz canlılarını hedefinde olmamasına rağmen öldürebiliyorlar. Bu ağlardan biri denize atıldığında ya da kaybolduğunda “hayalet ağ” olarak deniz canlılarını tuzağa düşürmeye devam ediyor.

YABANCI TÜRLERİN GİRİŞİ VE YENİ SORUNLAR
İstilacı yabancı türler, doğal alanlarının dışındaki yerlere giren ve oradaki biyoçeşitliliği olumsuz yönde etkileyen türlerdir. Son yıllarda Akdeniz başta olmak üzere Türkiye denizleri birçok yabancı türün  yaşam alanı oldu. Bu artışlar daha çok Süveyş Kanalı yoluyla olduğu gibi, gemi balast suları, insan eliyle taşınma ve yapışma gibi sebeplerle her geçen gün artıyor.

Yeni ortama giren birçok zehirli balık, deniz anası gibi türler turizm, balıkçılık gibi faaliyetleri olumsuz etkiliyor. Ayrıca zehirli balıkların yenilmesi halk sağlığı için yeni sorun alanları oluşturuyor. Özellikle balon balığı başta olmak üzere balıklar için yeni tedbirler gerekebilir. Sadece Marmara Denizi'ne Süveyş kanalı, gemi balast sularıyla ve diğer yollarla gelen 90 kadar yabancı tür bulunuyor. Günümüzde Akdeniz'de 600'ün üzerinde Kızıldeniz türü tanımlandı ve henüz tanımlanmamış türlerin olması muhtemel. Yerli olmayan türlerin yönetimi ve kontrolü, koruma biyologlarının önümüzdeki yıllarda karşılaşacağı en büyük zorluklardan biri olarak öngörülüyor.

KORUMA ALANLARI EKSİKLİĞİ
Uluslararası deniz hukukuna göre kıyı devletinin egemenliği ve egemenlik yetkileri açık denizlere kadar uzanmaz. Kıyı devletinin yetkisi ancak iç suları, karasuları, münhasır ekonomik bölgesi, takımada içi suları ve kıta sahanlığını kapsar. Açık denizlerde deniz seyir serbestliği ve bayrak devletinin yetkili ilkeleri geçerlidir.

Bu ilkelere göre tüm devletler açık denizlerde bulunan canlı ve cansız kaynaklarından serbestçe faydalanabilirler. Ne var ki açık denizlerde bulunan deniz varlıkları insan kaynaklı faaliyetlerinden büyük zarar gördü ve görmeye devam ediyor. Bunu yönetebilmek için ulusal yetki alanları dışında kalan açık denizlerin korunması ve yönetilmesi için uluslararası korunma alanlarına ihtiyaç var.