16 Mayıs 2024 Perşembe

Biz ölürsek ona ne olur?

Özel gereksinimli çocuklara yönelik toplumda iki yüzlü bir yaklaşım olduğunu kaydeden Burcu İpek, pandemi sürecinde sürekli eğitim alamayan oğlunun yaşadığı sıkıntıları aktardı. "Bizim canımızı yakan şeyleri birbirlerine hakaret olarak kullanıyorlar" diyen İpek, yetkililere özel gereksinimli çocuklar için sistem geliştirmeleri çağrısında bulundu.

Çok sayıda haksızlığa maruz kalan engelliler; ötekileştirici ve ayrımcı politikalar nedeniyle toplumdan soyutlanıyor. Engelli örgütlerinin yaptığı araştırmalara göre pandemide işsiz kalan engelli sayısı katbekat artarken, engelli kadın ve çocukların maruz kaldığı istismar ve tecavüz saldırıları ise çoğunlukla tesadüfen ortaya çıkıyor.

Öte yandan özel gereksinimli çocuklar engelli düşmanı bu politikaların yanı sıra toplumun ötekileştirici bakış açısıyla da çok erken yaşta karşılaşıyor. Otizmli, zihinsel ya da bedensel engelli çocuğun tüm bakımı aileye daha doğrusu anneye yüklenirken devlet ödediği bir miktar maaş ile tüm sorumluluğu üzerinden atıyor.

EN ÇOK ANNELER BASKILARA MARUZ KALIYOR
Farklı gelişen çocuklar topluma karıştığında maalesef çok sayıda insan onları ötekileştirmekte beis görmezken, ailesinin hangi günahtan dolayı çocukla sınandığını sorgulayabiliyor. Bu baskılara en çok anneler maruz kalıyor. Ağır zihinsel engelli kategorisinde yer alan, aynı zamanda otizmli ve bedensel engeli de bulunan Baran'ın annesi Burcu İpek, hayatını 17 yaşında görünen ancak 6 aylık bir bebekten farkı olmayan oğluna adadı. Görüşürken içimi acıtan, "Biz ölürsek Baran'a ne olur" sözünün ağırlığı bu satırları yazarken katlanarak arttı.

Engelliler Haftası için görüştüğüm Burcu İpek ile özel gereksinimli bir çocuğun yaşadığı sorunları, maruz kaldığı ayrımcılığı, toplumun bakış açısını ve bir anne olarak bunlarla nasıl başa çıktığını konuştuk.

'17 YAŞINDA AMA 6 AYLIK BEBEKTEN FARKI YOK'
İpek, "Baran 17 yaşında. Bundan 16 yıl öncesine kadar sağlık sisteminde kolay tanı konmuyordu. Bunun dışında özel eğitim ve rehabilitasyona da ulaşılabilirlik yoktu. Baran'ın özel eğitim alabilmesi için 2 yaşını beklememiz gerekti. Yürüme problemi var, uzun süre yürüyemiyor, aynı zamanda da epilepsi hastası. 17 yaşında evet ama 6 aylık bir bebekten farkı yok" dedi.

Yıllar süren eğitim ve çabalar sonucunda Baran'ın artık kendi yemeğini yiyebildiğini dile getiren İpek, "Ama tabağını ve kaşığını koyuyorum, benim komutumla yiyor. Çiğneme refleksi yeni gelişti. Benim nazarımda büyümeyen bir bebek" ifadelerini kullandı.

'BENDEN BAĞIMSIZ YAŞAMASI BENİM İÇİN EN BÜYÜK YETENEĞİ'
Otizm denildiğinde insanların çocuklarda özel bir yetenek beklediğine dikkat çeken İpek, "Her çocukta yetenek olmasına gerek yok. Benim çocuğumun yemek yemesi ya da bağımsız attığı adımın beş dakikayı bulması benim için en büyük yetenek... Yemesi, içmesi, özbakımı yok, her şeyi bana endeksli. Benden bağımsız yaşaması asla mümkün değil. Yanında mutlaka birinin olması lazım. Şöyle örnek vereyim; açlığının farkında mutfağa gelip belli ediyor ama biz onu tanıyor ve anlıyoruz. Tanımayan biri olsa anlam veremeyecek hareketlerine. Sık sık 'bizden sonra ne olacak?' diye soruyorum, cevabı sosyal devlet ama... Biz bunlarla uğraşırken bir üniversitenin rektörü çıkıp engellileri aşağılayan cümleler kuruyor. Keşke onların var olduğunu söylediği koşullarımız olsa ki hangi koşullar var bilmiyoruz ama ben sağlıklı çocuğumla yaşamak isterdim" diye konuştu.

'SÜREKLİ EĞİTİM İLE ADIM ADIM İLERLEYEBİLİYORUZ'
Pandemi koşullarında çok büyük sıkıntılar yaşadıklarını söyleyen İpek, şöyle aktardı: "İlk sokağa çıkma yasağında zihinsel engelli, down sendromlu, otizmli çocuklar dışarı çıkabilir denildi. Ama Baran sürekli eğitim alamadı pandemide. Sürekli eğitim almak zorunda çünkü boş ya da yalnız kaldığı an daha çok içine kapanıyor. Eğitimle bir yol alabiliyoruz. Sürekli soruyorlar, 'doktorlar çocuk düzelir diyor mu diye' hayır düzelmeyecek ama sürekli eğitimle adım adım yol alıyoruz. 1 yaşında fizyoterapiye başladı lakin şu an devam edemiyor ben yaptırıyorum. Baran sürekli eğitim almış bir çocuk fakat hala ağır yaşıyor süreci, eğitim almasa nasıl olurdu bilemiyorum. Geçen yaz eğitim almadığı dönemde sabahlara kadar uyumadı, aşırı yemek yemeye başladı. Şöyle ki biz nasıl pandemide sıkılıp bunalıp yemeğe verdik kendimizi, sabahladık o da öyle. Ama fark şu ben arkadaşlarımla konuştum, görüntülü aramalar yaptım, dertleştim ama oğlum bunu yapamıyor."

'PARA VERDİKLERİNDE SORUN ÇÖZÜLECEK SANIYORLAR'
Engelli Haftası'nda göstermelik kutlamalar yapılacağını vurgulayan İpek, "Devletten talebimiz var eğitim saatleri arttırılsın, tüm gün gündüz bakım evi sağlansın. Hasta olduğumda oğlumu bırakıp doktora gidemiyorum. Hatta bir örnek vereyim, arkadaşım var hasta ama kadın doktora gitmiyor 'ya bir teşhis konursa ve benim sürekli tedavi olmam gerekirse' diye. Çünkü çocuğunu bırakacak kimse yok. Yurt dışında buna uygun sistemler var, ama Türkiye'de yok. Yürüme engelinden dolayı mesela uzun yürüyemeyen, kalabalığı sevmeyip bağıran çocuklar var onlarla hastaneye ya da kamu kuruluşuna gidemiyoruz. Bunları çözecek sistem istiyoruz ama evde bakım parası veriyorlar bin 650 TL. Bunu da her aileye vermiyorlar, gelip şartlarını gözetiyorlar. Buna istinaden para veriliyor ve sanıyorlar ki bu para verilince sorun çözülüyor. Ben çocuğumu hayata katabilseydim zaten kendim çalışır verdikleri paradan daha çok kazanırdım. Bu durum kadını eve kapatmak. Babası olmayan çocuklar var. Bir şey olduğunda kadın tek başına hayatını sürdürecek bir ekonomik güce sahip değil. Sorunun hangi kısmından tutsak elde kalıyor; ekonomik boyutu, psikolojik boyutu, sosyal boyutu ayrı."

'TOPLUMUN ENGELLİ ÇOCUKLARA BAKIŞ AÇISI İKİYÜZLÜ'
Toplumun özel gereksinimli çocuklara bakış açısının ikiyüzlü olduğunu vurgulayan Burcu İpek, şu ifadeleri kullandı: "Sosyal medyada şahane ve mükemmel bir farkındalık var, çok destek çok bilmişlik ama yalnızca sosyal medyada. Gerçek yaşama döndüğümüzde rahatsız olduğunu belli eden, 'hastaysa çıkarma' denilen durumlar yaşanıyor. Mesela Baran epilepsi hastası ve Malatya'da hastaneye götürmüştük bir çift şunu söyledi, 'kimin hakkını yediniz de çocuk böyle oldu?' Yaklaşımlar son derece ikiyüzlü. Bir taraftan 'böyle çocuklara analık ediyorsunuz, cennetliksiniz' diyorlar yüzümüze, arkamızı dönünce de 'allah ceza vermiş'i yapıştırıyorlar. Ya da benim hayatım oğlum, oğlumun sorunlarını aktarmak bir çare bulmak için sosyal medyada onunla ilgili paylaşımlar yapıyorum. Çocuğumu kullandığımı ilgi çekmeye çalıştığımı söylüyorlar, ona dair paylaşım yapmayınca da hayatından memnun ne biçim bir anne oluveriyorum."

'CANIMI YAKAN ŞEYLERİ BİRBİRLERİNE HAKARET OLARAK KULLANIYORLAR'
Çok fazla sorunla mücadele ettiklerini, yürünecek zorlu ve uzun bir yol olduğunu vurgulayan Burcu İpek, her şeyin başlangıcının dilin düzelmesiyle olacağını kaydetti ve şu çağrıyı yaptı: "Bizim canımızı yakan şeyleri birbirlerine hakaret olarak kullanıyorlar; özürlü, spastik, otistik... Önce dillerini düzeltsinler."