17 Mayıs 2024 Cuma

'Babaoğlu'nun kaybedilmesinde AA muhabirinin payı var'

Cumartesi Anneleri 731. buluşmasını gazeteci Nazım Babaoğlu için gerçekleştirdi. Babaoğlu'nun kaybedilmesinde AA muhabirinin payı olduğu belirtilen eylemde, Babaoğlu dosyası için adalet istendi.
Cumartesi Anneleri, İHD İstanbul Şube binası önünde 731. buluşmasında Nazım Babaoğlu'nun akıbetini sordu.
 
Basın metnini okuyan kayıp yakını Maside Ocak, hak ihlallerini kamuoyuna ulaştıran gazeteciler de yönetenler tarafından her zaman hedef alındığını söyledi, Babaoğlu'nun da 1990'lı yıllarda hedef haline gelen gazetecilerden olduğunu söyledi. Babaoğlu'nun Urfa'da yaşadığını ifade eden Ocak, "Hem üniversiteye hazırlanıyor hem de Özgür Gündem gazetesinin Urfa Bürosu'nda çalışıyordu. Büro ağır baskı altındaydı. Ölüm tehditleri alan gazeteciler can güvenliklerinin sağlanması için Urfa Valisi'ne ve emniyete başvurdu. Yetkililer hiçbir önlem almadı ve gazeteciler ölüme terk edildi. 1992 yılında Özgür Gündem'in Ceylanpınar muhabiri Hüseyin Deniz, 1993 yılında da Urfa Büro Şefi Kemal Kılıç uğradıkları silahlı saldırı sonucunda öldürüldü" diye konuştu.
 
AA MUHABİRİ BABAOĞLU'NU KAÇIRILDIĞI YERE ÇAĞIRDI
 
12 Mart 1994 sabahı Anadolu Ajansı muhabiri Murat Yoğunlu'nun; Özgür Gündem Bürosunu arayarak "Çok önemli bir haber var, bir muhabiriniz mutlaka Siverek'e gelsin" dediğini aktaran Ocak, "Bu telefon üzerine Siverek'e giden Nazım Babaoğlu orada gözaltına alınarak Korucubaşı Sedat Bucak'ın evine götürüldü ve kaybedildi. Murat Yoğunlu, Sedat Bucak'ın baskı ve tehdidi altında gazeteye telefon ettiğini söyledi. Nazım Babaoğlu'nu Bucak Aşireti korucularının arabaya bindirerek götürüldüğü ve Sedat Bucak'ın işkencehane olarak kullanılan evinde görüldüğü tanıklarca beyan edildi" şeklinde belirtti.
 
Babaoğlu ailesinin yaptığı tüm başvurular sonuçsuz kaldığına dikkat çeken Ocak, 25 yıldır Babaoğlu dosyasında hukuk işletilmediğini vurguladı.
 
'OĞLUMUN MEZARINI GÖRMEK İSTİYORUM'
 
Ocak, Nazım Babaoğlu'nun annesi Makbule Babaoğlu'nun, 4 yıl önce Galatasaray Meydanı'na gönderdiği mektubu şöyle aktardı: "Sadece oğlumun nereye gömüldüğünü bilsem bana yeter. Sadece onun kemiklerini bulmak bana yeter. Babası ondan bir haber alamadan öldü. Ben sağken oğlumun mezarını görmek istiyorum. Ben sağken bize bu acıları yaşatanlar hesap versin istiyorum."
 
Babaoğlu'nun dosyasında etkin bir soruşturma isteyen Ocak, konuşmasını Galatasaray Meydanı'ndan vazgeçmeyeceklerini belirterek sonlandırdı.
 
'AMCAM NAZIM'I GÖRMÜŞTÜ'
 
Gözaltında kaybedilen Hüseyin Taşkaya'nın oğlu Şerif Taşkaya, babalarını Bucak Aşireti'nin kaçırdığını belirtti, "Babamın akıbetini sormak için amcam Bucak Aşireti'ne gittiğinde Nazım Babaoğlu'nu işkence yapılmış bir halde görüyor. O dönem Kürt basınının susturulması, yok edilmesi, gözaltında kaybedilmesi yaygındır. Biz aile olarak da baskı gördük, savcılığa gitttiğimizde dilekçe yazacak biri bile yoktu. Bugün yine 1990'lardaki korku ortamını yaşıyoruz, bizim derdimizi anlatacak gazeteci, savcı, polis kalmadı. Burada insanlar kendini ifade edemiyor, 1990'larda neyse İstanbul'da yine aynısı. İnsanları öldüre öldüre öldüre bir yere varılmaz.  Bugün savcı ve hakimlere sesleniyoruz; susmanız sonuç getirmiyor, adalet istiyoruz, kayıplarımızın kemiklerini istiyoruz" dedi.
 
NAZIM 44 YAŞINDA
 
Babaoğlu ailesinin gönderdiği mektubu okuyan kayıp yakını Eren Baskın, Babaoğlu'nun gazeteciliği sevdiğini söyledi. Baskın mektubu şu şekilde aktardı:
"Gazetecilik için zor yıllardı 1994. Egemenlerin iktidar hırsı genç gazetecilerin bu idealleri gerçekleştirmesine engeldi. Öyle ki 1994 yılı en çok gazetecinin kaçırıldığı, katledildiği yıl olarak tarihimizde karar bir leke olarak yer aldı. 1994 yılı en çok faili belli karanlık cinayetlerin işlendiği yıl oldu. Nazım böyle bir yılda kaçırıldı. Günlerce kaçıranların elinde bir rehin olarak kaldı. Sonra da akıbeti belli olmayacak şekilde katledildi.  Nazım'ın ailesi, arkadaşları ve gazete yöneticileri Nazım'ı bulmak için çalmadık kapı bırakmadılar. Yetkili herkes Nazım'ın akıbetinin ortaya çıkarılmaması için el birliği sözbirliği etmişlerdi. Emir büyük yerdendi!
 
"Aradan 25 yıl geçti. Çeyrek asır! Bu süre içinde birçok yeni delil, yeni tanık ortaya çıktı. Ama kamu adına hareket eden hiçbir savcı, hiçbir adli merci yetkilisi bu yeni delillerden hareketle Nazım'ın akıbetini ortaya çıkartacak bir girişimde bulunmadı.
 
"Çok iyi biliyoruz ki, her açığa çıkarılmayan bir faili belli cinayet yeni yeni siyasal cinayetlerin teşvik belgesi oldu. 25 yıl içinde bu gerçek defalarca kendini gösterdi. Bu durum; tüm topluma, tüm insanlara ve insanlığa yönelik tehdit durumu idi. Bu gerçeği Cumartesi anneleri, insanları olarak başta Galatasaray meydanında ve bir çok kent meydanında haykırmaya çalıştık. Bu gerçeğe dikkat çekmeye çalıştık. Artık öyle bir aşamaya geldik ki bizim mücadelemiz, kaçırılıp katledilen kendi kardeşlerimizin, babamızın, çocuklarımızın akıbetini ortaya çıkarmaktan ziyade tüm insanlarımıza ve insanlığa karşı bu suç mekanizmasını teşhir etmeye ve onu durdurmak için bir çığlığa dönmüştür.
 
"Nazım'ı kaçıranlar toplumu demokrasiden, hukuktan, adaletten uzaklaştırmak için, kendi yalanlarını tek elden ve tek ses olarak bağırmak için kaçırdılar ve katlettiler. Çeyrek yüzyıllık acı bize şunu öğretmiştir: Demokrasi gelişmeden, tüm insanlar, toplumlar birey olmaktan ve toplum olmaktan doğan haklarını elde etmeden kayıpların akıbetinin de ortaya çıkarılmayacaktır. Her hafta bu gerçeği hatırlatmak, bu gerçeği insanlığın gündeminde tutmak bu mücadelenin de bir parçasıdır.
 
"Nazım 44 yaşında. Ama kaçırıldığı andaki gibi genç ve idealleri olan bir genç olarak yüreğimizde ve zihnimizde, halkımızın özgürlük ve demokrasi mücadelesinde, sonsuza dek var olacaktır.
 
"Onu kaçırıp katledenler, kendi karanlık sistemleri ile birlikte bir gün açığa çıkarılacak ve yargılanacaklar umudu ile siz değerli annelerimizi, Cumartesi insanlarını saygıyla selamlıyoruz."